Mussolini
İtalyan devlet ve siyâset
adamı. Avrupa’nın ilk faşist diktatörü. 29
Temmuz 1883’te doğdu ve 28 Nisan 1945’te öldürülürdü.
Babası sosyalist fikirli bir demirci, annesi
de köy öğretmeniydi. Ona Meksikalı siyâsetçi Benito
Juares’in ismini verdiler. On sekiz yaşında
öğretmen olup, bir sene sonra yüksek tahsil için İsviçre’ye
gitti. Burada ihtilalci sosyalistlerle giriştiği
faaliyetler netîcesinde devâm ettiği Lozan
Üniversitesinden kovuldu. İtalya’ya geri dönerek
askerliğini yaptıktan sonra Avusturya İmparatorluğunun
elinde bulunan Trento’ya giderek çeşitli
sosyalist gazetelerde çalıştı. Bir süre sonra faaliyetleri
sebebiyle Avusturya polisi tarafından sınırdışı
edilince İtalya’ya döndü. Lotta di Classe
(Sınıf Mücâdelesi) adlı gazetesini kurdu. 1911’de
Grovanni Giolilti hükümetinin Trablusgarb’ı işgâlini,
sınıf savaşı teorisine inandığı için emperyalistlikle
vasıflandırıp karşı çıktı. 1912’de İtalyan
Sosyalist Parti’sinin (PSI) resmî yayın organı
Avantifnin (İleri) yayın yönetmenliğine getirildi.
Burada savaş aleyhtârı bir tutum tâkip ederek gazetenin
satışını iki katma çıkardı. Ama çok geçmeden
savaş lehinde propagandaya girişince görevinden
alındı. Avusturya’ya karşı savaşa girilmesini
savunan bir yayımcının mâlî desteğiyle çıkan
İl Popolo d’İtalia (İtalya Halkı) gazetesinin
yayın yönetmenliğini üstlendi. Gazetedeki yazılarında
faşist görüşlerini ortaya koyunca Sosyalist
Partiden ihraç edildi. 1915’te İtalya savaşa girince
orduya katıldı ve yaralanıp geri döndü.
Büyük ümitlerle Birinci Dünyâ Savaşma katılan
İtalya, savaştan sonra beklediğini bulamamanın
hayal kırıklığı ve tatminsizliğiyle karşılaştı.
Sömürge dağıtımından pay alamadığı gibi, ekonomik
hayâtı da felce uğradı. Sosyalizm, komünizm
ve sendikalizm gibi fikir cereyanları, liberal
demokrasinin yanında güçlenmeye başladı. Bu sırada Mussolini, 23 Mart 1919’da Milano’da Fasci
di Combattimento ismiyle ilk faşist hareketleri
başlattı. Paris Barış Konferansında küçük düşürülen
İtalyan milletine parlak bir gelecek vaadiyle
komünist ve sosyalistleri de hedef alan kesif bir
propaganda faaliyetine girişti. Akdeniz’e “bizim
deniz” (mare nostrum) diyerek, eski Roma İmparatorluğunu
yeniden canlandırmaya çalıştı. 1921
seçimlerinde parlamentoya otuz beş milletvekili
soktu ve faşizm giderek cemiyetin bütün kesimlerinde
taraftar topladı. Birinci Dünyâ Savaşının ülkelerde
doğurduğu düzensizlik ve istikrarsızlık, disiplin
taraftarı rejimlerin modasını kuvvetlendirirken
İtalyan halkı da, Faşizmin otoriter rûhuna sarıldı.
“Kara gömlekliler” askerî birlikler şeklinde
teşkilâtlanmaya başladılar. Mussolini, 30 Ekim
1922’de Napoli’den Roma’ya yürüyüşe geçerek
hükümet darbesine hazırlandı. Bunun üzerine İtalya
Kralı tarafından başbakanlığa getirildi.
Mussolini iktidâra geçince bütün yetkileri
kendisinde toplamak maksadıyla yavaş yavaş demokratik
müesseseleri işlemez hâle getirdi. Uygulamaya
koyduğu yeni seçim sistemiyle gösterdiği
adaylardan başkası, seçime giremez oldu.
İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarını üstlenerek,
çevresine zayıf kimseleri topladı. Böylece
düşüncelerini tatbikâta daha rahat koyarak İtalya’da
diktatörlüğünü tesis etti. Faşizm, gizli polis
ve askerî birliklerce korundu.
Ateist (Allah’a inanmayan) mağrûr, son derece
ihtiraslı ve kalabalıklar karşısında gösteriş meraklısı
olan Mussolini, milletlerarası her sâhada, her imkânı
kullanarak emperyalist bir politika tâkip etmeye
başladı. 1924’te Yugoslavya’ya baskı yaparak Fiume’yi
aldı. Kral Zogo’nun iktidara geçmesini sağlayarak
Arnavutluk’ta himâye rejimini kurdu. Akdeniz’de,
Kuzey-Doğu Afrika’da ve Arnavutluk vâsıtasıyla
Balkan ülkelerinde varlığını hissettirmeye
başladı. İtalyan donanmasını güçlendirdi, ancak
İkinci Dünyâ Savaşında Almanlar Akdeniz’e ağırlıklarını
koydular. Mussolini’nin Doğu Akdeniz ve
Anadolu’yu yayılma sâhası olarak görmesi, Bulgaristan
ile Macaristan’ın bâzı vaadlerle İtalya’ya
yaklaşması, 1934 yılında Balkan Paktının kurulmasında
mühim rol oynadı. Avusturya Cumhûriyeti
de İtalya’nın himâyesini kabul etti, ancak Hitler,
savaş başlamadan Avusturya’yı işgal ettiği gibi,
Bulgaristan ve Macaristan’ı da kontrol altına aldı.
Mussolini sâdece Slovenya ve Dalmaçya’nın bir
bölümüne sâhip olabildi.
Mussolini, İtalya’nın tabiî kaynakları zayıf olması
sebebiyle endüstrisi için gereken ham maddenin
temini ve kırk milyon nüfusluk İtalya’da hızlı
nüfus artışına çâre bulmak için el değmemiş zenginliklere
sâhip Habeşistan’ı 1936 yılında işgal etti.
Uluslararası platformda İtalya’nın prestijini arttiran bu durum, Türk-İtaly an münâsebetlerinde güvensizliği
arttırarak Türk-İngiliz yakınlaşmasına
sebep oldu.
1936 yılından îtibâren İspanya İç Savaşında
General Franko’yu destekledi. Gönüllü asker silâh ve
malzeme gönderdi. 1939 Mayısında Almanya ile
askerî işbirliği antlaşmasını imzâladı ve bu durum
İkinci Dünyâ Savaşının sonlanna kadar devam etti.
İkinci Dünyâ Harbinin başlarında tarafsız kalacağını
îlân eden Mussolini, Almanların kazandığı
ilk başarılar üzerine parsa toplamak niyetiyle 10
Haziran 1940’ta Fransa ve İngiltere’ye savaş îlân
ederek tarafsızlığını bozdu. Ancak idâredeki bozukluklar,
savaşın başından beri uğradığı başarısızlıklar
sebebiyle 1943’te İtalya işgâl edilme tehlikesine
mâruz kaldı. Mussolini 24 Temmuz’da
Büyük Faşist Konseyinin on saatlik bir toplantısı
netîcesinde görevden alınıp tevkif olundu. Ponza’ya
sürüldü. Oradan da Abruzzes Dağlarında bir otele
hapsedildi. Buradan Alman paraşütçüleri tarafından
kaçırılarak Almanya’ya götürüldü ve Hitlerle
görüştü. Bu görüşmeden sonra Hitler’in desteğiyle
Kuzey İtalya’da (Salo) kurduğu kukla İtalyan
Sosyal Cumhûriyetinin başına geçtiyse de teşebbüsleri
başarısızlıkla netîcelendi. Alman askeri
kılığında İsviçre’ye kaçmaya çalışırken yakalanarak
metresi Clara Petacci ile berâber 28 Nisan
1945’te kurşuna dizild