wiki

Nafile Namazlar

Beş vakitte kılınan namazların sünnetlerinden başka birtakım nafile namazlar daha vardır ki, bunlara Tatavvu (Nafile) namazı denir. Bunlar müstahab ve mendub namazlardır. Bunlar, Yüce Allah’a manevî yönden yakınlığa sebebolurlar, her birinin kendine has birtakım fazilet ve sevabları vardır. Nafile namazların başlıcaları şunlardır: 1) Tahiyyetü’l-Mescid: Bu, bir müstahab namazdır. Şöyle ki: bir mescide sadece ziyaret için veya öğretmek ve ğöğrenmek gibi bir maksad için giren kimse, orada nafile olarak iki rekât namaz kılar. Bir mescide bir günde birkaç defa bu şekilde girilse, bir defasında böyle namaz kılınması yeterlidir. Bununla, Allah’a ibadet edilen bir yere gereken saygı yerine getirilmiş olur. Tahiyyetü’l-Mescid, bir mescid veya camiye girilince, daha oturmadan kılınmalıdır. Faziletli olan budur. Oturulduktan soma da kılınabilir. Bir mescide girip de, meşguliyetinden veya vaktin keraheti gibi bir sebebden dolayı Tahiyyatü’l- Mescid namazını kılamayacak olan bir müslümanm: “Sübhanellahi vehamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber” demesi de müstahab görülmüştür. Bir mescide, herhangi bir namazı kılmak için veya farzı kılmak ve imama uymak niyeti ile girmek de, Tahiyyetü’l-Mescid yerine geçer. 2) Abdest veya gusulden sonra namaz: Şöyle ki: Abdest veya gusü alındıktan sonra vakit varsa, daha yaşlık kuruyacak kadar bir zaman geçmeden iki rekât namaz kılınması mendubdur. Bu, abdest veya gusül nimetine kavuşmanın bir şükür ifadesidir. Böyle bir temizliğe kavuşmak için manen temiz bir inanca, maddeten de temiz bir suya sahib olmak, hem de özürlerden beri bulunmak ve beden sağlığına kavuşmuş olmak lâzımdır. Artık bu şartların toplayan bir insanın Yaratıcısına şükür için iki rekât namaz kılması pek güzel olmaz mı? Bununla beraber abdest veya gusül arkasıdan herhangi bir farz veya sünnet namazm kılınması ile de bu şükran görevi yapılmış olur. 3) Duha (Kuşluk) Namazı: Şöyle ki: Güneş doğup bir mikdar yükseldikten soma, istivâ zamanına kadar iki, dört, sekiz veya on iki rekât namaz kılınır ki, bu mendubdur. Bu, Peygamber Efendimizin mübarek işi ile sabittir. Bunun sekiz rekât kılınması daha faziletlidir. Bunun en iyi vakti, gündüzün dörtte biri geçtikten sonradır. 4) Teheccüd Namazı: Yatsı namazından sonra daha uyumadan veya bir mikdar uyuduktan sonra kılınacak nafile namaza Salât-ı Leyi (Gece Namazı) denir. Bunun sevabı pek çoktur. Bir mikdar uyuduktan soma kalkılıp kılınırsa, “Teheccüd” adım alır. Peygamber Efendimiz teheccüd namazına devam ederlerdi. Bu gece namazı iki rekâttan sekiz rekâta kadardır. Her iki rekâtta bir selâm verilmesi daha faziletlidir. Bir hadis-i şerifde: “Her kim geceleyin uyanır, hanımını da uyandırır, iki rekât namaz kılarlarsa, Yüce Allah’ı çok zikreden erkekler ile kadınlardan yazılırlar,” buyurulmuştur. Yüce Allah’ı çok zikreden erkekler ile kadınlara, Yüce Allah’ın büyük bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamış olduğu şu ayet-i kerime ile müj- delenmektedir: “Allah’ı çok zikreden erkekler ve kadınlar için Allah büyük bir mağfiret ve mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab/35)Bir kimse adet haline getirdiği bir teheccüd namazını özür olmaksızın terk etmemelidir. “Allah yanında amellerin en sevimlisi, az bile olsa, devamlı ola- nı-dır.”(») 5) Regaib Gecesi Namazı: Şöyle ki: Receb ayının ilk cuma gecesine “Leyle-i Regaib” denir. Bazı alimlerin açıklamasına göre, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu gece pek çok ruhanî ahval ve ikrama kavuşmuş olmakla Yüce Allah’a şükür için on iki rekhat namaz kılmıştır. Peygamber Efendimizin bu Regaib gecesinde ana rahmine düşmüş olduğuna dair olan bir rivayet, uygun görülmemektedir. Çünkü bu gece ile Hazret-i Peygamberimizin doğumu arasındaki zaman, bu hesaba aykırı düşmektedir. Ancak Hazret-i Amine’nin, Peygamber Efendimize hamile kaldığını bu gece anlamış olması düşünülebilir. Sebeb ne olursa olsun, bu gece pek mübarek bir gecedir. Zaten Regaib, istenilen, değeri çok olan, bağış, ihsan, ikram ve nefis şeyler demektir ve “Rağibe” kelimesinin çoğuludur. Bu geceyi ibadetle geçirmenin sevabı çok büyüktür. Fakat bu gecede kılınacak namazın sünnet veya mendub olması hakkında kuvvetli bir delil bulunmaktadır. Bu gecede toplanıp cemaatla namaz kılınması bid’at sayılmaktadır. Zaten teravihden başka hiç bir nafile namazın çağrışarak cemaatla kılınması sünnet değildir, mekruh sayılır. Ancak bir yerde bulunan iki, üç kimsenin bu gibi namazları cemaatla kılmaları caiz görülmüştür. 6) Mi’raç Gecesi Namazı: Receb aymın yirmi yedinci gecesine raslayan mübarek Mi’raç Gecesinde on iki rekât nafile namaz kılınması iyi görülmüştür. Her rekâtında Fatiha ile başka bir sûre okuyarak iki rekâtte bir selâm vermeli, sonra yüz defa “Sübhanallahi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber” demeli. Bundan sonra, yüz defa istiğfar ederek yüz defa da Salât ve Selâm okumalıdır. Gündüzün de oruçlu bulunmalıdır. Bu durumda günahla ilgili olmaksızın yapılacak her duanın kabulü, Allah’dan umulur. 7) Berat Gecesi Namazı: Şaban ayının on beşine raslayan geceye Berat gecesi denir. Pek mübarek bir gecedir. Berat gecesinde, yaratıkların bir sene içindeki rızıklarına, zengin veya fakir, aziz veya zelil olacaklarına, diriltilip öldürüleceklerine ve ecellerine, hacılarla ilgili işlerine dair Allah tarafından meleklere bilgi verileceği söylenmektedir, bu bakımdan berat gecesinde ibadet etmenin ve nafile namaz kılmanın çok sevabı vardır. Fakat bu geceye ait sünnet bir namaz yoktur, bu konudaki rivayetler sağlam değildir. Berat gecesinde kılınacak namaza Salâtü-l-Hayr (Hayır Namazı) denilmiştir. Bu namaz birçok rivayete göre yüz rekâttır. Her rekâtta Fatiha sûresinden sonra on defa İhlâs sûresi okunur. 8) Kadir Gecesi Namazı: Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rasladığı kuvvetli tercih edilen gece Kadir Gecesidir, pek mübarek bir gecedir.Kur’an-ı Kerim, bu geceden başlayarak Peygamber Efendimize inmiştir. Bu geceyi ibadetle geçirmenin sevabı çoktur. Bu gecenin bir anı vardır ki, ona raslayan bir dua muhakkak kabul olunur. Bu şerefli gecede, teravihden sonra bir müddet daha ibadette bulunulması, nafile namaz kılınması, bu geceyi ibadetle geçirmek demektir. Deniliyor ki, kadir gecesi namazının en azı iki rekât, ortası yüz rekât ve en çoğu da bin rekâttır. Bu namaz iki rekât kılındığı takdirde her rekâtinde iki yüz ayet okunmalı, yüz rekâta kadar kılındığı zaman her rekâtinde Fatiha Sûresinden sonra “Kadir Sûresinden sonra “Kadir sûresi” ile üç defa da İhlâs sûresi okunup her iki rekâtta bir selâm verilmelidir. ” Allahümme inneke afüvvün tühibbu’l-afve fa’fü anili = Allah’ım! Sen affedicisin, bağışlamayı seversin; beni affet,” duası da tekrarlanmalıdır. Bu namazın bu şekilde kılınacağına dan rivayetler pek kuvvetli değildir. Asıl maksad, bu geceyi mümkün olduğu kadar ibadetle geçirmektir, bu kutsal gecede elden geldiği kadar, diğer nafile namazlar gibi namazlar kılınabilir. Bununla beraber ağır ve zor davranışlardan kaçınılması daha faziletlidir. 9) Yolculuk Namazı: Bir müslüman bir yola çıkacağı veya bir yoldan döndüğü zaman iki rekât namaz kılmalıdır. Bu, mendubdur. Giderken evde, gelince mescidde kılmak daha faziletlidir. Peygamber Efendimiz seferden kuşluk vaktinde dönerler ve Mescid-i Saadet’e gidip iki rekât namaz kılarlardı. Bir müddet de orada otururlardı. (Sallallahü aleyhi ve sellem). 10) Teşbih Namazı: Bu namaz, her rekâtinde yetmiş beş defa “Sübha- nallahi velhamdü lillâh i ve lâ ilâh e illallahu vallahu ekber” diye tekbir alınan dört rekâtlı bir namazdır. Allah rızası için nafile namazı niyet edilerek “Allahü Ekber” diye namaza başlanır. Sübhaneke’den sonra on beş kere “Sübhanallahi velhamdü lillahi ve lâ ilâlhe illallahu vallahi ekber” okunur. Sonra Eûzü Besmele çekilerek Fatiha ile bir sûre daha okunur. Arkasından tekrar on defa “Sübhanallahi…” tekbiri okunur. Sonra rükûa varılıp rükû teşbihlerinden sonra yine on defa “Sübhanallahi…” okunarak rükûdan (Semi’allahü limen hamideh, Rabbena ve lekelhamd denilerek) kalkılır, bu kıyam halinde de on defa “Sübhanallahi…” okunur.Ondan sonra secdeye varılıp secde teşbihleri yapıldıktan sonra yine on defa ” Sübhanallahi…” okunur. Secdeden tekbir ile kalkılır ve celse halinde yine on defa “Sübhanallahi…” okunur. İkinci secdeye tekbir ile varılıp üç defa yine secde teşbihleri yapıldıktan sonra on defa “Sübhanallahi…” okunur. Böylece namaz tekbirlerinden fazla olarak alman tekbirlerin toplamı “Yetmiş beş” olur. Bu birinci rekâttan sonra ikinci rekâte kalkılır ve yine önce on beş defa “Sübhanallahi…” okunur. Sonra birinci rekâtta yapıldığı şekilde kılınarak ka’de (son oturuş) yapılır. Tahiyyat ile Salâvatlar okunur ve selâm verilir. Her iki rekâtta yapılan bu teşbihlerin toplamı yüz elli olur, bundan sonra Selâm verilip aynı şekilde iki rekât daha kılınır. Böylece dört rekâtta yapılan teşbihlerin sayısı üç yüz olur. Bu teşbih namazında yanılma olsa, yapılacak sehiv secdelerinde bu tekbirlergetirilmez. Teşbih namazmm da sevabı çoktur. Bu namaz her vakit kılınabilir. Hiç olmazsa haftada veya ayda veya ömürde bir defa olsun kılınmalıdır. 11) Tevbe Namazı: Ahirete veya dünyaya ait bir dileği bulunan kimse, güzelce abdest alır ve bir rivayete göre dört, diğer bir riyvayete göre on iki rekât namazı yatsıdan soma kılar. Soma Yüce Allah’a hamd eder, Peygamber Efendimize de salât ve selâm’da bulunur. Ondan soma hacet duasmı okuyup o işin olmasını Yüce Allah’dan diler. 12) Hacet namazının birinci rekâtında Fatiha sûresinden soma üç defa A- yete’l-kürsî, diğer üç rekâtinde de birer Fatiha ile birer İhlâs ve Muavvizeteyn sûreleri okunması hakkında bir hadisi şerif vardır. Hacet duası şudur13) İstihare Namazı: İnsan kendi hakkında birşeyin hayırlı olup olmadığına dair bir işarete kavuşmak isterse, yatacağı zaman iki rekât namaz kılar. Birinci rekâtta “Kâfirûn” sûresini, ikinci rekâtta da “İhlâs” sûresini okur. Namaz sonunda da istihare duasını okur. Soma da abdestli olarak kıbleye yönelip yatar. Rüyada beyaz ve yeşil görülmesi hayra işarettir. Siyah veya kırmızı görülmesi de şerre (kötüye) işarettir. Bu şekilde İstihare namazının yedi gece yapılması ve kalbe ilkbine batıp çekilse. Size böyle akıp giden bu suyu (Allah’dan başka) kim getirebilecektir?” (Mülk: 30) Ayet-i kerimesi de, dikkat ve düşüncemizi bu noktaya çekiyor. Artık insanlık için habersiz kalmak ve hakdan yüz çevirip nankörlük etmek asla caiz olmaz. 16) Küsûf (Güneş tutulması) Namazı: Güneş tutulduğu zaman, cuma namazını kıldıran imam, ezansız ve ikametsiz en az iki rekât namaz kıldırır. İmam Azam’a göre gizlice ve iki imama göre de aşikâre olarak fazla mikdar kıraatta bulunur. Her rekâtmda bir rükû ve iki secde yapar. Namazdan sonra da güneş açılıncaya kadar kıbleye doğru ayakta veya insanlara karşı oturarak dua eder. Cemaat da “amîn” der. Böyle bir imam bulunmazsa, insanlar bu namazı kendi evlerinde tek başlarma kılarlar. Bunu büyük bir camide kılmak, mescidlerde kılmaktan daha faziletlidir. Sahrada da kılınabilir. Küsûf namazmda İmam Azam’a, İmam Malik’e ve İmam Ahmed’e göre, hutbe okunmaz. Çünkü Peygamber Efendimiz, güneş tutulması olayından dolayınamaz kılınmasını, dua edilmesini, sadaka verilmesini öğütlemişlerdir. Hutbe okunmasını emretmemişlerdir İmam Şafii ile İbni Hacer ve bazı alimlere göre, namazdan soma hutbe okunması müstahabtır. 17) Husüf (Ay Tutulması) Namazı: Ay tutulduğu zaman, müslümanların kendi evlerinde tek başına olarak güneş tutulması namazı gibi, gizli ve aşikâr okuyuşla iki veya dört rekât namaz kılmaları güzel görülmüştür, bu namazın camide cemaatla kılıması, imam Azam’a göre sünnet değildir; fakat caizdir. (İmam Şafiî ile İmam Ahmed ve diğer bazı hadis alimleri de, bu namazın cemaatla kılınması görüşündedirler. İmam Malik’e göre ise, cemaatla kılınamaz. İnsanların geceleyin her taraftan toplanıp bunu cemaatla kılmaları güç bir iştir.) Şiddetli rüzgâr, fazla karanlık, geceleyin fazla aydınlık, yer sarsıntıları ve taşkın hastalıklar gibi korkunç olaylar karşısında da güneş ve ay tutulması namazları gibi bir namaz kılınması güzel görülmüştür. Bu gibi arızalar ve olaylar, hep Allah-u Teâlâ’nm azamet ve kudretine, hikmetli işlerine delâlet eden birer nişandır. “Biz O âyetleri (mucizeleri) ancak korkutmak için göndeririz.” (İsra: 59) ayet-i kerimesinin beyanı üzere, bu gibi alâmetler insanları korkutmak, onları günahlardan kurtarıp ibadet ve tevbeye yöneltmek için zaman zaman meydana gelen kudret alâmetleridir. Bunları gören sağduyulu bir kimsenin ruhunda bir korku ve bir heyecan belirir. Gözlerinin önünde Yüce Allah’ın celâl ve azameti canlanmaya başlar. Artık o kimse, büyük yaratıcımızın bu âlemi ne kadar muntazam ve mükemmel bir şekilde yaratmış olduğunu anlar. Daima o büyük yaratıcının korumasına muhtaç olduğunu kavrar, bu anlayışla, ezelden beri var olan yaratıcısına döner. O’na saygı için namaz kılar, onun koruma ve yardımına kavuşmak için dua eder. Böylece gafletten uyanır. Anlayışlı bir ruha sahib olmak için çalışmış olur. Güneş ve ayın tutulmasının ne gibi muntazam kanunlar dairesinde meydana geldiği bilinmektedir. Düşünen bir insan için, bu kanunları, böyle belirli ve mükemmel bir şekilde meydana getiren Yüce Yaratıcıyı anlamak en yüksek bir görevdir. Güneş ve ay tutulması ile, aydınlık nimeti karanlığa dönüşor. İki parlak kürenin görüntüsünü yoğun bir gölge kaplıyor. Bu durum devam edecek olsa, hayatımızda kim bilir ne acı değişiklikler meydana gelir. Halbuki her şeyi bilen, hikmet sahibi olan âlemlerin yaratıcısının koyduğu tabiat kanunları buana engel oluyor. Bu korkunç üzüntü verici durum az soma kalkıyor. O iki kudret kaynağı, yine olanca parlaklığı ile aydınlık ve nurlarını etrafa saçıp durmaya başlıyor. Artık bundan dolayı Kerim ve Rahim olan yaratıcımıza binlerce, yüz binlerce şükretsek, yine kulluk görecimizi yerine getirmiş olamayız. Hiç kimsenin doğmasından veya ölmesinden dolayı ay ile güneşin tutulmayacağını Peygamber Efendimiz beyan buyurmuşlardır. Şöyle ki: Peygamber Efendimizin muhterem çocuğu İbrahim, bir buçuk yaşında iken hicretin ouncu yılında vefat etmişti. Onun ölümü gününde güneş tutulmuştu. İnsanlar bu masumyavrunun ölümünden dolayı güneşin tutulduğunu sanmışlardı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: “Güneş ile ay bir kimsenin ne ölümünden, ne de hayata kavuşmasından dolayı asla tutulmazlar. Bunların tutulduğunu gördüğünüz zaman namaz kılın, Yüce Allah’a dua edin.” Diğer bir hadis-i şerifde de: “Bunlar Yüc eallah’m alâmetlerinden iki nişandır” diye buyurulmuştur. Peygamber Efendimizin mübarek ifadeleri daima böyle gerçekleri aydınlığa kavuşturmuş, insanları yanlış düşüncelerden ve inançlardan engellemiştir. Her yönü ile pak olan İslâm dini, akla ve hikmete uygun olmayan inanç ve davranışlardan büsbütün beri bulunmuştur. Artık böyle yüksek bir Peygambere ve mukeddes dine kavuşmamızdan dolayı ne kadar şükür secdelerine kapansak, yine az değil mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir