Nasıl olur?

açar ve Nasıl olur? Bu başlangıç, benim Relativite (Cörelik) Teorimin ta kendisi!..” diye karşılık verirdi.

Çünkü, ünlü bilgin Einstein’in “Relativite” (Görelilik) Teorisine göre, ışık hızına yaklaşan bir hızla hareket edildiği anda, “Zaman”ın akışı yavaşlamaktadır. Öylesine ki, böyle bir hızla, uzaya fırlayan bir astronot, kısa bir süre sonra, yeryüzüne döndüğü zaman, kendisi, bir kaç gün yaşlanmış olduğu halde, oğlunu, sakalları bir karış uzamış, beli iki büklüm bir ihtiyar olarak karşısında bulacaktır!… Bu durumu, “Bir, İki,

Üç .. Sonsuz” adlı kitabında, çok güzel bir biçimde dile getiren bir başka ünlü bilgin George Camovv, konuyu güzel bir şiir ile de süsleyerek, şöyle yazmaktadır:

“.. Işıktan da hızlı gitmeyi denersek ne ola­bilir? Bu sorunun karşılığını da relativ (Göreli) bir limerikle, şu şiir ile belirlenebilir:

Miss Bright adında genç bir kız vardı,

Işıktan fazla hızı vardı.

Bir gün çıktı yola,

Einstein’in yolunda,

Bir gece evvel, dönüp geri vardı.

Hareket eden bir sistemde, eğer “Hız”, ışık hızına yaklaşırsa, “Zamanın Akışı”, yavaşlaya- caktır. “Işık Üstü Bir Hız”ın ise, “Zamanı Tersine Çevirmesi” gerekmektedir..” (2).

Görülüyor ki, ünlü bilgin George Gamovv bile, “Uzam – Zaman” karmaşıklığını, “Hız” ile çözümleyebilen Einstein’in Teorisini, yukarıdaki şiir ile, çok güzel bir biçimde anlatabilmektedir. Bu durumda, masallarımızın “Evvel Zaman İçinde” diye başlayan giriş kısmının “Anlam Zen­ginliği” daha da yüzeye çıkmaktadır. Sanıyorum, farkına varmaksızın, konumuzun içine epeyce giriverdik. O halde, Einstein’in, bu “Uzam- Zaman” karmaşıklığını nasıl çözümleyivermiş olduğunu incelemeye geçebiliriz.

Çünkü, ünlü bilgin Einstein’e gelinceye dek, bilgin ve düşünürler, “Salt Bir Uzam” ile “Salt Bir Zaman” anlayışı içinde idiler. Bu düşünürlere göre, içinde yaşadığımız evren’de “Salt Bir Uzam” yapısı vardır. Biz, yolda yürürken, belirli kilometre taşlarına rastlamamız gibi, bu “Salt Uzam”ın, belirli kısımlarına rastlamaktayız. Aynı biçimde de “Salt Bir Zaman” vardır. Bizler, bu “Salt Zaman” içinde doğmakta, büyümekte ve ölmekteyiz., diye düşünürlerdi.

ilk kez, modern bir düşünce ile, bu görüşlere karşı çıkan düşünür, Nikolaus von Cusa (1401- 1464) olmuştu. Bu bilgin, “Uzam” ile “Zaman”ın, her insanın kendi ruhsal yapılarının bir ürünü olduğunu, bu nedenle de, her ruhsal yapıya göre ayrı bir “Uzam” ve “Zaman” olacağını ileri sür­müştü.

Ünlü Alman Filozofu Immanuel Kant (1702- 1804) ise, “Uzam” ile “Zaman”ı, insan duyarlılı­ğının, iki ayrı biçimi olarak ele almıştı. Kant’a göre, “Uzam”: duyarlığın dışı biçimi; “Zaman” ise, duyarlığın iç biçimi idi. Özetle, bu büyük filozofun genel düşüncesi şu idi: “Uzam”ın, başlı başına bir varlığı yoktur. “Zaman”ın da başlı başına bir varlığı yoktur. Bunlar, insan ruhunun, objeleri düzenleyebilmesi için yarattığı şeylerdir.

Ancak, bu görüşlerin karşısında olan ve Kant’ın hemen, hemen bir yüzyıl önce yaşamış olan ünlü İngiliz Astronomi Bilgini Isaac Nevv- ton’agöre, “Uzam” da, “Zaman” da ayrı, ayrı salt yapılardır. Bu salt yapılar karşısında, insan için, ayrı, ayrı “Kavram Uzamları” ve “Kavram Zaman­ları” vardır.

“Uzam” ve “Zaman” hakkında çeşitli bilgin ve düşünürlerin görüşlerini, “Fizik ve Filozofi” adlı kitabında ayrıntıları ile açıklayan, ünlü İngi­liz Astronomi Bilgini Sir James Jeans, sonuçta, Einstein’in Relativite (Görelilik) Teorisinin, bu karmaşıklığı çözümlediğini belirtmektedir. James Jeans, kitabında, Einstein’in, ne kadar haklı bir teori ortaya attığını şu basit örnek ile anlatmaya çalışmaktadır:

İncelemek istediğimiz herhangi bir “UzaırT’da “Sağ” ve “Sol”dan söz edemeyiz. Çünki “Sağ el” ve “Sol el”, “Uzamın Kendisinde Yoktur”. “Sağ el” ve “Sol el”, o “UzarrT’da bulunan “Gözlemci” için söz konusudur, incele­diğimiz “Uzam”ın, sağa ya da sola bölünmesi (o gözlemci için söz konusu olan “relativ” (göreli) durum dışında) olanaksızdır. Aynı anda birbirlerinin yanında olan iki ayrı gözlemcinin, eğer “Hız”ları, birbirinden farklı ise, “Zaman”ları da ve “Uzam Kavramları” da birbirlerinden farklı olacaktır.(3).

James Jeans’ın, şu çok basit örneğinden de görüyoruz ki, gerçekten de “Uzamın Kendisi için”, “Sağ-Sol” diye bir durum bulunmamakta­dır. Bu durum, ancak, orada bulunan “Gözlemci” için söz konusu edilebilir. Aynı şekilde “Yukarı” ve “Aşağı” diye de bir durum olmayacaktır. O halde, bu durum da, yine orada bulunan “Göz­lemci” için düşünülebilir, incelediğimiz “Uzam” içinde, “Hız”ları birbirinden farklı iki “Gözlemci” yi ele aldığımızda, “Zaman” bakımından, hemen aralarına bir “Aralık” girivermektedir. Burada, Einstein’in, “Tren örneği”ni bir kez daha yinele­yelim. Bilindiği gibi, Einstein, aynı “Uzam”da bulundukları halde, “Hız”ları farklı olması nedeni ile, iki gözlemcinin, “iki Ayrı Zaman Yaşayacak- ları”nı şöylece belirtmişti.

(A) noktasından (B) nokrasına doğru hızla giden bir tren olsa ve bu trenin üstünde bulunan bir gözlemcinin önünde (A) noktası ile (B) ıoktasına bakan bir dürbün bulunsa ve aynı biçimde (M) noktasında bulunan bir gözlemcinin önünde de bir dürbün bulunsa, bu gözlemci de, dürbünü ile iki noktaya birden baksa, iki gözlemci de aynı olayları görebilecek midir?

Einstein, bu soruya Hayır!” karşılığını vermektedir. Çünkü” diyor Einstein, Eğer, bu tren, (A) noktasından (B) noktasına doğru hızla giderken, (diyelim ki) saat tam 12’de (M) noktasında olsa ve aynı anda da, hem (A) ve hem de (B) noktalarına birer yıldırım düşse, iki göz­lemcinin görüşleri farklı olacaktır. (M) nokta­sında bulunan gözlemci, Saat tam 12’de hem (A) noktasına hem de (B) noktasına, birer yıldırım düştü!” diyebilecektir. Oysa, trenin üstünde bulunan gözlemci, tren (A) noktasından hızla (B) noktasına doğru gittiği için, (A) noktasına düşen yıldırımın ışığı, trene biraz geç yetişecektir. Eğer, tren, (A) noktasından, saniyede 300.000 km süratle uzaklaşmakta ise, yıldırımın ışığı, hiç bir zaman trenin üstünde bulunan gözlemcinin dür­bünlerine erişemeyecektir. O zaman da

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*