İlginç Bilgiler

PLEİADES -* PLEYADLAR PLEVNE (Bulgarca

PLEİADES   PLEYADLAR 

PLEİADES PLEYADLAR

PLEİADES PLEYADLAR

PLEVNE (Bulgarca

Kuzey Bulgaristan’da, Sofya’nın 135 km. kuzeydoğusunda kent. Aynı adı taşıyan yönetim bölgesinin merkezidir. Tarım ve hayvan ürünleri ticareti yapılır; dokuma, makine, çimento ve seramik endüstrileri kurulmuştur. 1877’de Gazi Osman Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu bu kenti Ruslara karşı 143 gün süren bir savaşla savunmuştur. Nüfusu 120.000.

PLEVNE SAVAŞLARI, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşları sırasında (Doksanüç Harbi) Plevne kenti merkez olmak üzere Osmanlı kuvvetleriyle Çarlık Rusyası kuvvetleri arasında meydana gelen savaşlar (8 Temmuz 1877 – 10 Aralık 1877). 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşları başladığı sıralarda Osman Paşa, Vi-din ve Rahova bölgesinin savunmasından sorumlu bulunuyordu. Çarlık ordularının Tuna’yı güneye doğru geçmesi üzerine Osman Paşa,
Tuna kıyılarıyla Balkan Yarımadası ve Bulgaristan içlerine doğru uzanan yollar üzerinde önemli bir kavşak noktası olan Plevne’yi tahkim etmiş, savunulur bir duruma getirmişti. Osman Paşa, 5 Temmuz 1877’de Plevne’ye girdi. Çarlık ordusu da Plevn.e’yi ele geçirmek için ilk kez 8 Temmuz 1877’de harekete geçti, ancak Rus ordularının bu ilk teşebbüsü başarılı olamadı. İkinci teşebbüs 17-18 Temmuz 1877’de oldu, yine bir başarı elde edilemedi. Bu iki başarısızlık üzerine; Plevne’yi kuşatan Rus ordularına bu kez Romanya kuvvetleri de katıldı. Bu birleşik orduyla Osman Paşa’nın kuvvetleri arasında 26-29 Ağustos, 7-13 Eylül tarihlerinde meydana gelen çarpışmalarda, Osman Paşa’nın kuvvetleri başarılı oldu. Ancak ekim ayından başlayarak Osman Paşa’ nın birlikleri hiçbir yerden asker, silah ve yiyecek yardımı alamaz oldu. Son yardım getiren grup Plevne’ye 7 Ekim 1877’de geldi, bu tarihten sonra Plevne’nin her tarafla bağlantısı kesildi. Süleyman Paşa’nın Plevne’ye yardım gönderme girişimleri hiçbir sonuç vermedi. Osman Paşa, emrindeki komutanların fikrini alarak Plevne’den çıkmaya karar verdi. Çıkış hareketi 9 Aralık 1877’de başladı ve başlangıçta ba-
şarılı da oldu. Ancak 10 Aralık 1877’de Osman Paşa yaralanınca, Osman Paşa ve emrindeki kuvvetler teslim olmak zorunda kaldılar.

PLEYADLAR, gökte yedi yıldıza çevrilen yedi kız kardeş. Yunanlıların “Pleyades” dedikleri bu yedi yıldızlı burç, Yedi Kandilli Süreyya, yani Ülker burcudur. Pleyadlar, Atlas ile Pleione’nin kızlarıydı. Bu kızların 4’ü Zeus, 2’si Poseidon, biri de Ares ile evlendi. Bir efsaneye göre bu kızlar, kendilerini görüp âşık olan Orion’dan kaçarken güvercin oldular. Tanrı Zeus hallerine acıdı, ve onları yıldıza çevirdi. Bir başka efsaneye göreyse Zeus, babaları Atlas’a gökkubeyi yükleyince üzüntülerinden yıldız oldular.

PLİNİUS, Büyük (23 Novum Comum, bugün Coma/İtalya – 79 Pompei/ İtalya), Romalı yazar. Latince tam adı Gaius Plinius Secundus’tur. Çocuk yaşta Roma’ya geldi 47’den 57’ye kadar Almanya’daki Roma birliklerinde çalıştı. İspanya valiliğine tayin edildi. Plinius durmak bilmez çalışma düzeni içinde dilbilgisinden askerliğe kadar çeşitli konuları içeren birçok yapıt ortaya koydu. Bugün bu yapıtlardan bir tek “Natura-lis Historia” (Doğa Bilgisi, 77) kalmıştır. 37 ciltten oluşan bu dev ya-
Plevne Savaşı nda Turk topçularının savunması

ici binden fazla yapıtın özeti niteldedir. Plinius 79 yılında Vezüv nardağı’nın patlaması sırasında sena donanması amiraliydi, gemi-Syie halkı kurtarmak isterken bo-farak öldü.

JNİUS, Küçük (61 ya da 62 No-pı Comum/İtalya-144’e doğru,

, Latin yazarı. Latince tam adı Gai-t Plinius Caecilius Secundus’tur. içük yaşta öksüz kaldı ve amcası iyük Plinius tarafından yetiştirildi, ininmiş bir avukat olarak konsülle-î dek, yüksek kademeli çeşitli gö-vlerde bulundu. 112 yılında Bitin-l’ya (Bursa yöresi) vali olarak arKlı. 97-109 yılları arasında, 9 ki-p olarak yayımladığı “Mektuplar”, önemini anlatan önemli belgeler-|r. Bu 247 mektuptan, valilik dönelinde imparatora yazdıklarında, Hı-Btiyanlara karşı hoşgörülü davranılasım önerdi. Bu yapıta eklediği Q. kitap, 90-113 arasında İmpara-»r Trajanus’a yazdığı mektupları apsar. Ayrıca, ünlü bir konuşmacı lan Plinius’un söylevlerinden günümüze kalanı, kendisini konsüllüğe tayan İmparator Trajanus’un önünle yaptığı konuşmayı içeren “Pa-legyricum Trajani”dir (Trajanus’a !>vgü).

H.UTARKHOS (46’ya doğru Hiron-ia-125’e doğru Hironya), Yunan yalan ve tarihçisi. Atina’da dil, felsefe fe matematik öğrenimi gördü. İtal-fa, Mısır, Anadolu ve Yunanis-an’da dolaştı. Sonra doğduğu ken-e döndü. Milletvekili seçildi ve Delfi Tapmağı’na Apollon keşişi oldu. Çeşitli konulardaki yapıtları iki ana baş-»k altında toplanmıştır: “Bioi Paralel-oi’ (Koşut Yaşamlar) ve “Ethika” [Ahlak). Platon’un yapıtlarındaki gibi karşılıklı konuşmalar biçiminde kaleme alınmış olan “Ethika”da ahlak, din, eğitim, siyaset, edebiyat i/e tarih konuları işlenmiştir. Plutark-hos, ruhun ölümsüzlüğüne inanır; ahlak anlayışında acıma, sağduyu, alçakgönüllülük en önemli yeri tutar ve bunlar başta gelen erdemlerdir. Kişilikleri anlatmakta ve beliklemekte ustadır; tarihsel gerçek kadar, ruhsal ve toplumsal durumlara da önem verir. Seçmeci bir düşünür
Edgar Allan Poe

olarak önemli bir yeri olan Plutark-hos, Rönesans döneminde tekrar ele alındı. Erasmus, Machiavelli, Montesquieu gibi düşünürleri etkiledi.

PLÜTON, Yeraltı Tanrısı Hades’in adlarından biri. Daha sonra verilen bu ad, tanrının korkunç yanından çok, insancıl yanını belirtir. Satürn ile Rea’nın oğludur. Bir yeraltı tanrısı olarak toprağın bereketine hükmederdi.
PLUTONYUM
simgesi Pu
atom sayısı 94
atom ağırlığı 239,05
yoğunluğu 19,84
değerlikleri + 3, +4,. +5, +6
ergime noktası 639,5°C
yarılanma süresi 24.400 yıl
bulan G. T. Seaborg,
Mc. Miilan (1941)

PLUTONYUM, periyodik cetvelin aktinitler serisinde yer alan element. Uranyum ötesi elementlerin en önemlisidir. Nükleer reaktörlerde ve .atom bombasında yakıt olarak kullanılır. Kimyasal bakımdan uranyuma benzer. Nükleer reaktörlerde uranyum-238’in nötronlarla bombardımanı sonucunda pluton-yum-239 oluşur. Uranyum-235 gibi nükleer fisyona uğrar. II. Dünya Savaşı’nda Nagasaki’ye atılan atom bombası plütonyumdan yapılmıştı.

PLÜTON, 1930’da keşfedilen Güneş’ten en uzakta bulunan gezegen. Büyüklük bakımından Merkür’den sonra gelir. Güneş’in çevresinde dönüşü 248,4 yıl, dönüş hızı saniyede 4,8 km.dir. Çapının 5.000 km. olduğu hesaplanmıştır. Üzerinde hayat yoktur. 1930’da Ameri-. ka’da Arizona’daki Lowell Gözleme-
vi’ndeki çok kuvvetli teleskopla çok silik ve hafif yeşilimsi bir ışık veren Plüton görüldü. 1978’de uzaydan yapılan gözlemlerle Plüton’un küçük bir uydusu olduğu, atmosferinde metan bulunduğu anlaşıldı. İç yapısının Dünya’ya benzediği, yani merkezinde katı bir çekirdek bulunduğu tahmin edilmektedir. 1989 yılında Güneş’e en çok sokulduğu zaman Güneş ile Plüton arasındaki mesafenin 4.450.000.000 km. olacağı, 2113 yılında Güneş’e en uzak noktada bulunduğu zaman ise bu mesafenin 7.350.000.000 km.ye ulaşacağı hesaplanmıştır. Yüzündeki kesin sıcaklık bilinmemekle birlikte, Güneş’e çok uzak olduğundan, çok soğuk bir gezegen olduğu tahmin edilmektedir.

PO, Kuzey İtalya’da, Alpler ile Ape-ninler arasında kendi adını taşıyan ovanın ana akarsuyu. Viso Dağı’n-dan doğar, genellikle doğu yönünde akarak Piemonte ve Lombardi-ya’dan geçer ve birkaç ağızla ve hızla ilerleyen bir delta üzerinde Ad-riya Denizi’nin kuzeybatısına dökülür.

PODGORNİ, Nikolay Viktoroviç

(1903 Ukrayna-1983 Moskova), Sovyet devlet adamı. Kiev İşçi Üniversi-tesi’ni bitirdi. 1930 yılında Komünist Parti’ye girdi. 1931-1939 yılları arasında çeşitli fabrikalarda mühendis olarak çalıştı. 1939 yılında Ukrayna besin sanayii halk komiseri yardımcısı oldu. II. Dünya Savaşı boyunca Moskova Besin Sanayii Teknoloji Enstitüsü yöneticiliği görevini yürüttü. 1957 yılında SBKP Ukrayna bölgesi birinci sekreterliğini üstlendi. 1963 yılında SBKP Merkez Komitesi’nde yer aldı. 1965’te Yüksek Sovyet Prezidyumu başkanlığına (devlet başkanlığı) seçildi. 1965 ve 1972 yıllarında Türkiye’ye resmi ziyaretler yaptı. 1974 yılında yeniden devlet başkanlığına seçilen Podgorni, 1977’de bu görevinden ayrıldı.

POE, Edgar Allan (1809 Boston-1849 Baltimore), Amerikalı şair ve öykü yazarı. İngiliz asıllı ve tiyatro oyuncusu bir ana-babanın oğludur. Kendisinin doğumundan sonra ba-
bası onları bir şındayken anrı olan John Ali: okuttu. Londr< bir öğrenim gö tesi’nde bir yıl ki ve kumar bc babasıyla aras çarak (1827) ‘Tamerlane’1 (1 yan ilk kitabını ra Baltimore’d taşındı ve gaz meye başladı, öykü yarışmas nan Müsvedde cilik ödülü ald; olay ona edeb çok yararlı dos nın son on ik Philadelphia’di ve genellikle içinde geçirdi, ölmesinden sc yamadı ve içk büyük bir bölı mak için gazetı runda kaldıkta ölen Poe, yine lige sahip bir y mıştır. Sahip o çüde öykülerit coşumculuğun yer simgeciliği Ses ve melod lamdan önce c pişmanlık, mei ve dehşet, şiir dır. Poe’nun < üzerinde doğrı uyandırmaya y şet öyküleridir, den biri sayılar use of Usher” | şiirsel ve ruhbil le yüklüdür. ” ‘The Masque c zil Ölümün Ma öykülerinde ok yaşayanların p zursuz ölüler Poe, ‘The Murı gue” (Morgue ‘The Mystrey c rie Roget’nin E ined Letter” (Ç öyküleriyle de öncülerindendi
1730

bası onları bırakıp gitti. Poe iki yaşındayken annesi ölünce, bir tüccar olan John Allan onu evine aldı ve okuttu. Londra ve Richmond’da iyi bir öğrenim gördü. Virginia Üniversitesi’ nde bir yıl okuduktan sonra, içki ve kumar borçları yüzünden üvey babasıyla arası açıldı. Boston’a ka* çarak (1827) takma bir ad altında ’Tamerlane” (Timur), başlığını taşıyan ilk kitabını yayımlattı. Daha sonra Baltimore’daki teyzesinin yanına taşındı ve gazetelere yazı göndermeye başladı. Bir gazetenin açtığı öykü yarışmasında “Bir Şişede Bulunan Müsvedde” adlı öyküsüyle birincilik ödülü aldı. Ününü başlatan bu olay ona edebiyat çevrelerinde birçok yararlı dost kazandırdı. Yaşamının son on iki yılını New York ve Philadelphia’da gazetecilik yaparak ve genellikle büyük bir yoksulluk içinde geçirdi. Karısının genç yaşta ölmesinden sonra kendini toparla-yamadı ve içkiye verdi. Yaşamının büyük bir bölümünde para kazanmak için gazetelere yazı yazmak zorunda kaldıktan sonra genç yaşta ölen Poe, yine de şaşırtıcı bir çeşitliliğe sahip bir yapıt bırakmayı başarmıştır. Sahip olduğu ünü, büyük ölçüde öykülerine borçludur. Şiirde, coşumculuğun izinde giden, yer yer simgeciliğe yaklaşan bir şairdir. Ses ve melodi, birçok şiirinde anlamdan önce gelir. Hayal, çöküntü, pişmanlık, melankoli, ölüm sıkıntısı ve dehşet, şiirinin başlıca temalarıdır. Poe’nun en iyi öyküleri, okur üzerinde doğrudan ve belirli bir etki uyandırmaya yönelik korku ve dehşet öyküleridir. En başarılı öykülerinden biri sayılan ‘The Fall of the House of Usher” (Usher’lerin Çöküşü), şiirsel ve ruhbilimsel bir simgesellikle yüklüdür. “Berenice”, “Morelia”, ’The Masque of the Red Death” (Kızıl Ölümün Maskesi) ve “Ligeia” adlı öykülerinde olduğu gibi, bunda da, yaşayanların peşini bırakmayan huzursuz ölüler tema’sı ağır basar Poe, ‘The Murders in the Rue Morgue” (Morgue Sokağı Cinayeti), ‘The Mystrey of Marie Rôget” (Marie Roget’nin Esrarı) ve ‘The Purloined Letter” (Çalınmış Mektup) gibi öyküleriyle de dedektif öyküsünün öncülerindendir. Onun en tanınmış
yapıtlarından biri de, hazine aramayı konu alan ‘The Gold Bug” (Altın Böcek) adlı öyküsüdür. Poe, şiiriyle ve kuramsal yazılarıyla modern Avrupa edebiyatını, özellikle Fransız simgecilerini derinden etkilemiştir.

POİNCARE, Henri (1854 Nancy-1912 Paris), Fransız matematik bilgini, Ecole Polytechnique^ birincilikle girdi (1873). Maden mühendisi oldu (1877). Caen Fen Fakültesi’nde (1879), Sorbonne’da (1881) ve Ecole Polytechnique’de (1883) analiz dersleri verdi. Yüzyılın en büyük dehalarından olan Henri Poincaré, matematik analizi, analitik mekanik, gök mekaniği ve matematik fiziğiyle uğraştı. 1905’te, Maxwell denklemlerinin, klasik Newton mekaniğinden farklı bir kurama yol açması gerektiğine işaret ederek, aynı yıl Einstein tarafından bağımsız biçimde sergilenen görelilik kuramının bir yanını öngörmüş oldu. Otomorfik fonksiyonları geliştirmesi ve Fuchs fonksiyonlarını ortaya koyması, matematik alanındaki en önemli çalışmaları sayılır. Başlıca yapıtları: “La Science et l’Hypothèse” (Bilim ve Hipotez, 1902), “Le Valeur de la Science” (Bilimin Değeri, 1906) ve “Science et Méthode”dur (Bilim ve Yöntem, 1909).

POİNCARE, Raymond (1860 Bar-le-Duc-1934 Paris), Fransız devlet adamı. Henri Poincaré’nin yeğenidir. Hukuk ve siyasal bilimler öğrenimi gördü. Milletvekilliği, senatörlük yaptı ve çeşitli bakanlıklarda görev aldı'(1893-1906). Başbakanlık (1912) ve cumhurbaşkanlığı (1913-1920) yaptı. Almanya’ya karşı kurulan Üçlü İttifak’ın sağlamlaştırılması için çalıştı. 1922-1924 ve 1926-1929 yılları arasında ikinci ve üçüncü kez başbakanlık yaptı. Tutucu bir milliyetçiydi. 1923’te Ruhr bölgesinin istila edilmesi emrini verdi. Mali buhran sırasında halkın ve parlamentonun desteğini alarak, mali siyasetini uyguladı ve Fransız parasının değerini korudu (1928). Aynı zamanda iyi bir yazar ve güçlü bir hatipti. Anılarını “Au Service de la France” (F-ransa’nın Hizmetinde, 1926-1933) adı altında topladı.
POISSON, Denis (1781 Pithivi-ers-1840 Paris), Fransız matematikçisi. 19 yaşında Ecole Polytechnique’i bitirerek burada öğretmenliğe başladı. 1806’da profesör oldu. 1837’de Yüksek Meclis üyeliğine atandı. Aynı üniversitenin krallık konseyine çağrıldı ve Fransız okullarında matematik derslerini programlamakla görevlendirildi. Esneklik (e-lastisite) konusuna önemli katkılarda bulundu. Potansiyel kuramında Poisson integrali ve Poisson denklemi, olasılıkta ve istatistikte de Poisson dağılımı ve Poisson büyük sayılar yasası onun adıyla anılır. En çok bilinen kitabı ‘Traité de Mécanique” tir (Mekanik Elkitabı, 1811).

POİSŞON ORANI, uçlarından çekilen bir çubukta meydana gelen enine birim uzamanın, boyuna birim uzamaya oranı (simgesi ß). Çubuğun hacminde önemli bir değişme olmazsa, bu oran 0,5’tir. Ancak pratikte genellikle daha azdır. Poisson oranı yapım (inşaat ve makine) hesaplarında önemli bir rol oynar.

POLANSKİ, Roman (1933 Paris), Polonya asıllı Fransız sinema yönet-, meni ve oyuncusu. 1936 yılında Po-; lonya Yahudisi olan ailesiyle birlikte Polonya’ya döndü. Çocukluğu II. Dünya Savaşı’nın yarattığı dehşet ortamı içinde geçti. Sekiz yaşındayken ailesi toplama kamplarına götürüldü. Annesi Auschwitz toplama kampında öldü. Alman işgali sırasında Krakov’dan kaçarak kırsal kesimdeki Katolik ailelerin yanında saklandı. Savaşın sonlarına doğru kente geri döndü. Çeşitl.i işlerde çalıştı. Bu dönemde sinemaya karşı ilgisi gelişmeye başladı. Savaş bittiğinde babasıyla bir araya geldi. On dört yaşında tiyatroda sahneye çıkmaya; başladı. Daha sonra Lodz Sinema Okulu’nda öğrenim gördü (1954-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir