wiki

RECÂ BİN HAYVE,

Tabiinden büyük bir
fakîh (İslâm Hukuku âlimi). Doğum tarihi
bilinmemektedir. 112 (m.730) tarihinde
vefât etti. Künyesi, Ebû Mikdâm ve Ebû
Nasr şekillerinde bildirilmiştir. Nisbeti,
Filistinî’dir (Filistinli). Aynı zamanda te’
sirli ve fasîh konuşan bir va’iz idi. Halife
Süleyman bin Abdülmelik, ondan kendisine
mektup yazmasını istemişti. Halife
olmadan önce ve sonra Ömer bin Abdülazîz
ile çok yakın dostlukları vardı. Sık sık
görüşürlerdi. Süleyman bin Abdülmelik’e
kendisinden sonra, Ömer bin Abdülazîz’i
halife yapmasını, o tavsiye etmişti.
Recâ bin Hayve (r.a.’ı fakihliği
yanında, büyük bir hadîs âlimidir. Abdullah
bin Amr bin Âs, Adiy bin Ümeyre,
Übâde bin Sâmit, Abdurrahmân bin
Ganemi, Muâviye, Nüvvâs bin Sem’ân,
Ebüdderdâ, Ebî S a ’îd-ül-Hudrî, Ebû
Ümâme, Misver bin Mahreme ve daha birçoklarından
(r.anhüm ecmaîn; hadis-i şerif
rivâyet etmiştir. Ondan da, Adiy bin Adiy
bin Umeyre el-Kindî, îbn-i Aclân, Sevr bin
Yezîd, îbn-i Avn, Zühri, Hamîd-üt-Tavîl ve
b a şk a la rı (r.anhüm ) hadîs i şe rîf
bildirmişlerdir.
Matr el-Verrak (r.a.) dedi ki; “Şamlılar
arasında Recâ bin Hayve’den (r.a.) daha
üstününü görmedim.”
Ebû Üsâme (r.a.): “îbn-i Avn en beğendiği
ve takdir ettiği âlimleri anlatırken,
Recâ bin Hayve’den de bahsederdi.”
îbn-i Avn şöyle buyururdu; “Üç kişi biliyorum
ki, onların benzerini görmedim.
Onlar o kadar birbirine benziyor ki, sanki
bir araya gelip, birbirinden istifâde etmiş­
ler. Bunlar; Irak’ta îbn-i Şîrîn, Hicaz’da
Kâsım bin Muhammed, Şam’da Recâ bin
Hayve’dir (r.anhüm ecmaîn).
Übeyd bin Ebî-s-Sâib (r.a.) babasından
bildirdi: “Recâ bin Hayve namazını o
/ ”
kadar ta’dil-i erkâna dikkat ederek, şartlarına
uygun kılardı ki, onun namaz kılışına
hayran kalırdım.”
îbn-i Sa’d (r.a.): “Recâ bin Hayve, hadîs
ilminde sika (güvenilir), faziletli ve ilrniçok
olan bir zâttır” dedi.
Mûsâ bin Yesâr(r.a.) bildirdi: “Recâ bin
Hayve, Adiy bin Adiy ve Mekhûl, mescidde
bulunuyorlardı. O sırada birisi geldi.
Mekhûl’e bir mes’ele sordu. Mekhûl (r.a.):
“Bunu, şeyhimiz (üstâdımız, hocamız), seyyidimiz
(efendimiz, büyüğümüzı, Recâ bin
Hayve’ye sorunuz” dedi.
Recâ bin Hayve’nin (r.a.) rivâyet ettiği
hadîs-i şeriflerden ba’zılan:
O babasından, babası da Abdullah bin
Ömer’den (r.a.) rivâyet etmiştir: “Az ilim,
çok ibâdetten daha üstündür. İnsanlar
iki kısımdır. Mü’min ve câhil. Mü’mine
eziyet verme. Câhille komşu olma.”
Ebûdderdâ’dan bildirdi: “İlmin gidip,
kaybolması; ilim ehlinin yok olmasıyla
olur.”
Üsâme’den (r.a.) rivâyet etti: Resûlullaha
(s.a.v.) geldim. “Yâ Resûlallah! Bana
Cennete girmeme vesile olacak bir amel
söyler misiniz?” dedim. Resûlullah (s.a.v.)
“Oruca iyi sarıl” buyurdu, ikinci defa
sorduğumda yine aynı cevâbı verdiler.”
Hz. Muâviye’den rivâyet etti: “Allahü
teâlâ, hakkında hayır murâd ettiği
‘(dilediği; kimseyi dinde fakîh yapar.”
Abdurrahmân bin Gânem’den rivâyet
etti: “Kişi yalanı ve doğru olsa bile
şakayı terketm edikçe, haklı bile olsa
münâkaşayı terketm edikçe, kâmil bir
îmâna ulaşamaz.”
“İlim bir hocadan öğrenm ekle, hilm
(yumuşaklık, sabırlı olmak* çalışmakla
elde edilir. Kim hayır ve iyiliği ararsa,
o iyilik ona verilir. K im şer den (kötülükten)
sakınırsa, o kötülükten korunur.”
“Abdurrahmân bin Abdullah anlattı:
Bir gün va’z ve nasihat ederken, Recâ bin
Hayve; Adiy bin Adiy ve Ma’n bin Münzir’e
dedi ki: “Bakınız! Herhangi bir işi yapı­
yorsunuz diyelim. Şâyet o işi yaparken
Allahü teâlâya kavuşmak, içinizden geliyorsa
o işe iyi sanlınız. Eğer içinizde hoş­
nutsuzluk ve tiksinti duyuyorsanız hemen
o işi terk ediniz.”
Recâ bin Hayve buyurdu ki;
“insan, ölümü hatırladığı müddetçe,
hasedi (kıskançlığı; terkeder.”
Birisi, Recâ bin Hayve’den (r.a.; aynlırken,
“Allahü teâlâ seni muhafaza etsin”
dedi. Bunun üzerine Recâ bin Hayve “Ey
kardeşimin oğlu, Allahü teâlâdan, îmâ­
nımı muhafaza etmesini de dile” buyurdu.
“Islâm, insanı îmân ni’metiyle süsler,
tnsanın; îmânını, takvâsıyla; takvâsını,
, ¿İnciyle; ilmini, hilmi (sabırlılığı) ile; hilmini
d© rçfk (yumuşaklık) ile süslemesi ne kadar
güzeldir.”Eyyûb bin Süleyman bin Abdülmelik
vefât etmişti. Cenâzenin bulunduğu yere
babası Süleyman bin Abdülmelik, yamnda
Ömer bin Abdülazîz, Sa’id bin Ukbe, Recâ
bin Hayve olduğu halde girdi. Süleyman,
oğlu Eyyûb’a bakmaya başladı. Gözleri
iyice dolmuştu. Sonra “İnsana, böyle bir
musibet gelince, hislenmemesi, içinin galeyâna
gelip, kabarmaması mümkün değil.
Böyle bir durum karşısında, insanların bir
kısmı, Allahü teâlâya karşı tam bir teslimiyet
gösterip, mükâfâtını ondan bekleme
olgunluğunu gösterir. Bir kısmı sabır ve
tahammül etme gücüne sâhip olur. Bunların
ikisi de, sağlam ve metin kimselerdir.
Bir kısmı da vardır ki, sabır ve tahammül
gösteremezler. Bunlar zaif kimselerdir.
Fakat, şu anda ben, kalbimde bir hislenme,
acı bir coşma görüyorum. Eğer içime bir
serinlik vermezsem, ciğerimin, üzüntü ve
kederden parça parça olacağından korkuyorum”
dedi. Bunun üzerine Ömer bin
Abdülaziz “Ey mü’minlerin emîri! Sabretmeniz
gerekir. Yoksa, ecir ve sevâbınız
boşa gider. Sa’îd bin Ukbe de, ağlamaklı bir
haldeydi. Sanki ağlamak için yardım ister
gibi bir hâli vardı. Recâ bin Hayve ise, “Ey
mü’minlerin emîri! Sizin bu derece, aşın bir
üzüntüye kapılmanıza, bir ma’nâ veremiyorum.
Ortada o kadar önemli bir mes’ele
yok. Bana şöyle anlattılar: Resûlullah efendimizin,
ezvâc-ı mütahherasından olmakla
şereflenen, Mâriye vâlidemizden (r.anha)
îbrâhim adında bir oğullan olmuştu.
Fakat daha küçücük iken vefât etmişti.
Onun vefâtında, Resûlullah efendimizin
mübârek gözlerinden yaşlar akıp “Göz
ağlar, kalb üzülür. Ancak Allahü teâ-
lânın râzı olduğunu söyleriz. Ey İbrahim,
bizler senin için çok mahzunuz
(üzgünüz)” buyurmuşlardı. Bu sözler, karşısında,
Süleyman bin Abdülmelik hıçkıra
hıçkıra ağladı. O kadar ağladı ki, orada
bulunanlar bir şey oldu sandılar.
Recâ bin Hayve hazretleri, bir gün
Abdülmelik bin Mervân’ın yamnda bulunuyordu.
Orada, birisinden kötü bir şekilde
bahsedildi. Abdülmelik “Vallahi! Allahü
teâlâ nasîb ederse, elime geçtiğinde, ben
ona yapacağımı biliyorum” dedi. Bir gün o
şahsı yakalamış, ona cezâ vermek üzere
kalkmıştı. Bu sırada, orada bulunan Recâ
bin Hayve (r.a.) “Ey mü’minlerin emîri!
Allahü teâlâ, sana istediğin şeyi nasîb etti
(Sen böyle arzu etmiştin. Allahü teâlâ da
sana, istediğin gibi fırsatı verdi), öyleyse,
sen de Allahü teâlânın sevdiği bir şey olan,
affı yap. Bu söz üzerine, Halife Abdülmelik
bin Mervân, o şahsı hemen affetti. Ve hem
de ona ihsânlarda bulundu.
1) el-A’lâm cild-3, sh-17
2) Tezkiret-ül-huffâz cild-1, sh-118
3) Tehzîb-üt-tehzlb cild-3, sh-265
4) Hilyet-ül-euliyâ, cild-5, sh-170
5) Vefeyât-iil-a ’yân cild-2, sh -301-303

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir