Resul-i Ekrem (s.a.v.), haccın farziyet ve faziletini bize haber vermektedir

 

Resul-i Ekrem (s.a.v.), haccın farziyet ve faziletini bize haber vermektedir: “İslâm beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muham-med’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet etmek,namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan » 23

orucunu tutmaktır”

Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayetle Resul-i Ekrem (s.a.v.): “Ey insanlar şüphesiz ki Allah size Haccı farz kıldı. Artık Haccediniz”24 buyurmaktadır.

Hacc’ın Sır ve Hikmetleri

Tevhid’i bilen, Allah’a mülaki olmayı seven, vuslat yolunda vesile ittihaz etmenin ve hidayet için gerçek rehberlere tabi olmanın önemini kavrayan marifet erbabı için Hacc ibadetinde sayısız sırlar, hikmetler ve ibretler vardır. Bunların bir kısmının yüksek ufkuna erişilemez, bir kısmı yaşanır fakat izah edilemez, bir kısmı da yaşanır ve anlatılır.

Burada Hacc’da yaşanan ve anlatılabilen bazı hikmetlere işaret etmeğe çalışacağız:

İhrama Girmek: Vukuunda en küçük bir şüphe ihtimali olmayan ölümü düşünmek (tefekkür-ü mevt), günahların terki, emellerin kısaltılması ve ihtirasların azaltılmasında ve de kalbin rikkate gelerek hüzünlenmesi ve Hakk’a meyletmesinde büyük tesir icra >ıder. Ölmeden evvel ölümü yaşamak, ölümden sonrasına hazırlık için şarttır. Ölümü tefekkür, çoğu kez hayali zorlayarak olmaktadır. İşte Hacc esnasındaki ihrama girmek, ölümü hayalden de öte müşahhas bir vak’a olarak yaşatan bir ibadettir. Sanki herkes, bembeyaz kefenini giymiş, âlem-i bekânın kapısını çalmaktadır. Günahı ve sevabıyle bütün hayat, bir film şeridi gibi, gözönünden geçmektedir. Günahlarla üzülmek, sevaplarla sevinmek son derecesini bulmuştur.

Artık geri dönerek sevap hanesini zenginleştirmek mümkün değildir. İşte bu hal, ihramdayken yaşanır. Birden, insan, bir muhakeme ile Haccda olduğunu, geri dönüşün mümkün olduğunu anlar. Artık Haccdan sonra bir daha günahlara dönmeyeceğine kendi kendine söz verir. Bu sebeple ihram, bir nevi ölümden dönme olayıdır ki, tefekkür-ü mevti, müşahhas olarak yaşatır. Böylece, halis bir tevbe ile ihramdan çıkan insan, anasından doğmuş gibi günahsız hale gelir.

Cenab-ı Hak, Hacc ve ihramın âdâbına, önemine, Resul-i Ekrem (s.a.v.) de Hacc ve ihramın fazilet ve neticesine işaret eder:

“Hacc, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda Haccı farz eder (yerine getirir)se, (bilsin ki) Haccda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takva (Allah’tan sakınma)dır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkun, sakının!”25.

“Kim Hacceder ve şehevatı terkedip günah işlemezse, geçmiş günahları bağışlanır” .

“Hacc ile Umre’yi arka arkaya yapınız. Çünkü bunlar, ateş körüğünün; demir, altın ve gümüşten pas ve lekelerini giderdiği gibi, hem fakirliği hem de günahları giderir”27

Vakfe: Hacc’da ‘vakfe’ Zilhicce’nin 9. gününde öğleden sonra yapılır. Daha önce, daha sonra olmadığı gibi, bir gün evvel bir gün sonra hiç olamaz. Cenâb-ı Hak, bu ibadeti oraya toplanan bütün dünya Müslümanları için aynı vakit kıldı. Bu vakitte birlik sağlamak mecburiyeti vardır, aksi halde Hacc kabul olunmaz. Bu bakımdan Kamerî aylardan Zilhicce’nin 9. gününün tesbiti büyük önem taşımaktadır. Bu husus, kesindir, ru’yet-i hilâl konusu bu noktada çok önemlidir.

Beyaz kelebekler gibi insanların Arafat’ta toplanmaları, mahşerin canlı bir ifadesidir. Sanki herkes, İlâhî adaletin önünde, hayatboyu niyet ve amelinin hesabını vermeğe hazırlanmaktadır. Ayrıca Arafat’ta; işledikleri hata sebebiyle Cennetten çıkarılıp bu denî âleme gönderilen Hz. Adem (a.s.) ile Hz. Havva annemizin ibretli hali de oradaki bütün insanlara ders vermektedir.

Arafat’ta, Cebel-i Rahmet denilen yerde Kıble’ye yönelerek yapılan duanın efdaliyetinde ve kabul olunmasında şüphe yoktur. Buradaki dua eşref zamana tekabül ettiğinden, inananlar için bir fırsat-ı İlâhîdir. Buradaki duanın kabul olunmasından şüphe etmek, imanî bir noksanlıktır. Zira, bu konuda kesin haberler vardır.

Şeytan Taşlamak: Hak uğrunda ihlâsla yapılan feragat ve fedekârlığa, batılın temsilcisi şeytanın engel olma teşebbüsleri, köklü ve devamlıdır. İşte şeytanı taşlamak, nefs ve şeytana karşı yürütülen cihad-ı ekberin yani müca-hedenin zahiri bir sembolüdür. Aslında; atılan bu taşların herbiri, nefsin hilelerinden, şeytanın oyunlarından herbiri-ni tesirsiz kılmak için, zikrullah kılıcıyla onlara taarruz etme olayını sembolize eder. Sanki atılan o taşlar, kalbe ve fikre şu uyarıyı yapar:

“Bil ki Hakk’a vuslat, nefs ve şeytanın hilelerini geçersiz kılacak şiddetli bir mücahede olmadan olmaz. Nefsin yedi mertebesinden tırmanarak kemal noktasına doğru usanmak istiyorsan, cihad-ı ekbere, yani nefis terbiyesine önem ver. Bu mücadele bir anlık değil, hayat boyudur”.

Kurban: Haccın menasikinden kurban olayı, en çok sevilen şeylerin Allah yolunda icabında verilmesi, feda edilmesi gerektiğini sembolize eder. Hz. İbrahim (a.s.)’ın çok sevdiği oğlu İsmail’i Allah’a adayarak kurban etmeğe kalkışması bu hususta en güzel ve en çarpıcı misaldir.

Tavaf: Tevhid şuuru için, vuslat yolunda Hakk’a seyr-i süluk’un canlı bir ifadesidir tavaf. Bu bir dönüştür ki, bütün kâinatın zerreden kürreye dönüşü -hem de zikir cümbüşü ile- anlatılır. Bu dönüş ki, “geliş O’ııdandır, gidiş O’na-dır” gerçeğinin bir ifadesidir.

Tavafta, Hakk’a seyr-i süluk’un, kalb, akıl, dil vetopye-kûn azalarla ve hem zikrullah ile hem de Kâbe gibi vasıtalar ve vesilelerle yapılmasının tenbih ve işaretleri vardır. Kısaca Tavaf, Hakk’a gidişin “efradını cami” şümullu bir ifadesi ve bir remzidir.

Kâbe, tecelligâh-ı İlâhî olarak insanların teveccühüne mazhardır. Keza, Cenab-ı Hakk’ın feyz ve muhabbetle tecelli ettiği temiz bir kalb ve o kalbin sahibi kâmil insanı sevmek, o vesileyle tefeyyüz ve terakki etmek lüzumlu olduğu gibi, bu aynı zamanda seyr-i sülukun (velâyet yolunun) esasını teşkil eder.

Sa’y etmek: Fıtratlarda meknuz olan arayışın bir ifadesidir. Her insanın bilâ-istisna aradığı Rabb’idir.

Hacc ve Cihad: Bu mânâda Hacc, cihad ruhunu, bilhassa mücahede aşkını körükler. Ayrıca Hacc esnasında çeşitli sıkıntı ve meşakkatler bu ibadeti bir mücahede haline sokmuştur.

Hacc’da Asr-ı Saadeti Yaşamak: Hacc, Mekke ve Medine gibi mukaddes mekanlarda cereyan eder. Buralar, aynı zamanda Resul-i Ekrem (s.a.v.) başta olmak üzere bütün ashabın ayak bastığı, bir kısmının halen yattığı mukaddes beldelerdir. Ravza-i Mutahhara, Bedir, Uhud, Hendek, Sevr, Hira-Nur. Kuba, Cennetül’l Bâkî… gibi mübarek mekanların bize neler hatırlattığı malumdur.

Vahye sahne olmuş o toprakları, âlemlere rahmet olan Resul-i Ekrem’in mübarek yüzünü görmenin, sesini duymanın, o mekanları seyredip, ibretle tefekkür etmenin müminlere neyi hatırlatacağı her türlü izahtan varestedir.

Hacc ve Dünya Müslümanları: Ayrıca Haccda her ırktan insanların tanışıp kaynaşması, sevişip dert

leşmesi, meseleleri istişare ve müzakere etmek gibi pekçok içtimâî fayda da mevcuttur. Hatta diyebiliriz ki, Hacc bir nevi her yıl dünya Müslümanlarının mutad ve tabiî kongresidir.

Hacc ve Toplu Zikir: Bütün ibadetlerin zübdesini oluşturan zikir, Haccda hâkim unsurdur. Hem öyle ki, toplu halde ve cehrî olarak… Kalbleri ve dilleri aynı ruh ve aynı mânâ ile hallenip toplu halde; ‘Lebbeyk Allahümme Leb-beyk’ sesleri arşa yükselmekte, döne döne zikreden hacılar, sanki dönerek teşbih eden seyyarelere eşlik etmektedirler.

Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz “Kabe’yi tavaf, Safa ile Merve arasında sa’yetmek ve Cemreleri taşlamak ancak zikrullahı ikame ve tesbit için teşri kılınmıştır”28 buyurmuştur.

Demek bütün Hac menasiki başlı başına zikirdir. Bu, Allah’ m birliğini, büyüklüğünü, azamet ve kudretini topluca bütün âleme ilân etmenin ifadesidir.

Cenab ı Hak; “Hacc ibadetlerinizi bitirince, cahi-Iiyet devrinde Haccdan sonra toplanıp atalarınızı anarak öğündüğünüz gibi hatta daha kuvvetli bir anışla Allah’ı anın”2; “Bir de, sayılı günlerde Allah’ı tekbir ile zikredin”30, buyuruyor..

İşte bunlar, Haccm bilinen ve anlatılabilen kısmı… Bundan ötesi, ihlâs ve niyet temizliği ile ve de Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla anlaşılabilir.

Ne mutlu; Hakk’a çağrının müşahhas ve azametli gösterisi olan Haccı gereği gibi anlayıp idrak edenlere!..»
lıGunyetu’t-Talibîrı/ 2:Duhon,3/ 3:İsra,106/ 4;Gunyetu’t-Talibîn/ 5:Vakı-a,75/6:Bakara,185/7:Gunyetu’tTalibîıv/ 8:Muhyiddin-i Nevevc, Rivazü’s Saiihin Tercemesi/ 9:Gunyetu’t-TalibîıV 10Bakara,185/ ll:Eşrefoğlu Rumi, Müzekkin Nüfus/ 12:Bakara.l83/ 13:Rivazü’s-Salihin/ 14:Buhari ile Müslim’den/ 15:Zariyat,56/ 16:Bakara,2/ 17:Hucurat,13/ 18:İsra,109-/ 19:Hacc,26/ 20:Hacc,27/ 21:T.Sarih Tercemesi, c.6, s.13/ 22:T.Sarih Tercemesi, c.6, s.20/ 23:Buhari ile Müslim/ 24:MüslinV 25: Baraka, 197-/ 26:Tirmizi/27:İslâm Tarihi, A.Köksal, c.5 s.99/29:Bakara,200/ 30:Baka-ra,203

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*