SESSİZ MÜZİK ve GÖRÜNMEYEN SANA T
Edmund CARPENDER
Bazı kültürlerin insanları, Batılılara benzemeyerek gizlerini yüzyıllarca açığa vurmadan yaşarlar.
Batılı adama “sessiz müzik”, terimlerdeki bir çelişmedir. “Görünmeyen sanat” da aynı şekifde garip gözükür, kısır bir kadının çocuğu gibi, olanaksız bir şeydir. Hatta erişilemeyen sanat, düşünülebilir birşey olmasına rağmen, özellikle bile bile erişilmez olursa, yine de herhangi bir şekilde ters görünür.
Sürrealist Roberto Matta, bir kez bir tablosunu bir kutunun altı iç yanına yapıştırdı ve sonra
kutuyu açılmayacak şekilde kapadı. VValter de Maria da büyük bir silindirin Münih’in görüldüğü bir dağa gömülmesini önerdi, onun yeri gizlenecek ve bir daha da meydana çıkarılmayacaktı. Fakat Matta kutusunu satın alacak kimse bulamadı, Maria da kendisine yardım edecek bir yandaş. Sanatın bizim anlayışımız ve duygularımıza göre seyircilere, müziğin de dinleyicilere ihtiyacı vardır.
Anarakak, bir Eskimo şamanı (din adamı) ruhla ilgili ona görünen bu “görünmeyen” resimleri, uzun bir zaman sessiz bir dikkat toplaşımı içinde gözleri kapalı oturduğu sırada yapmıştır.
Ben 1950’de şöyle bir olay işitmiştim, uyuşturucu madde kullanan ve çoğu jaz müzisyeni olan birçok gencin hastane kurallarına uymadıklarından dolayı oldukça hafif bir ceza olarak, ellerin-
i mıiTİk ondriimanları alınmıctı Hnlar kir
aldı ve sessizce “çalmağa” başladı; çok geçmeden bütün grup ona katıldı.
Biz buna pandomim deri/, mü/ik dcf’il Müzik bizim işittiğimi
Suttles’in açıkladığına göre “hayallerin gösterilmesinin de sınırları (koruyucu ruhları) vardı. Yerlilerin geleneklerine göre, herkes (ya da belki her erkek) kendini eğitmeli ve bir hayale sahip olmalıydı. Fakat onun üzerine fazla açıklama yapmak tehlikeliydi. Zira onun hakkında fazla konuştuğun takdirde, onu “bozabilirdin”; onun seni bırakıp gitmesi hatta, seni hasta yapması, ya da bir düşman şaman tarafından onun senin elinden alınması olasılığı bile vardı. Buna rağmen birgün sen başkalarının sende “birşey” olduğunu bilmelerini istersin. Büyük bir olasılıkla (Kuzey batı kuyularında çalışmış olan etnologlara göre) herkes insanların “sahip oldukları şey’in ne olduğu hakkında bazı işaret ve yarı kehanetler işitmişlerdir. Kış dansında bir şarkıya sahip olmak, kuşkusuz, senin “birşeyin” olduğuna işarettir ve şarkının güftesi ve dansın hareketleri onun ne olduğunu belirler. Fakat başka türlü bunu belirleme eğilimleri, tehlikeli olmalarına rağmen daha da fazla ileri giderdi”.
Bazı kabilelerde hayaller hiç bir zaman somut olarak ortaya çıkarılmaz. Başkalarında resimle ifade edilir, fakat sanat anlamını etkileyen zorunluluklarla. Bir etki esas itibariyle göze görünmeyen imgeler yapmak eğilimiydi. Dışarıya baktığınız zaman doğayı görürsünüz. Fakat içeriye baktığınız zaman doğaya bağımlı olan o görünmeyen kuvvetleri de görürsünüz ki bunların arasında insan tabiatı da vardır. Bu kör gözleminin anlayışıdır. Bu, gerçeğin görünüşte değil, onu yöneten yasalarda olduğunda İsrar eden modern bilim adamının da yöntemidir.
Eskimo sanatçıları hem doğal görünüşlere hem de içsel gerçeklerle ilgilenirler. Bir avcı olarak onlar doğayı iyice gözlerler ve sanatçı olarak da yaptıkları oymaları doğaya uydurmaya çalışırlar. Bazı oymacı işleri o kadar sahih ve o kadar ayrıntılıdır ki insan âdi bir dalgıç kuşunu, kırmızı boyunlu bir dalgıç kuşundan güç ayırt edebilir.
Fakat bu sanatçılar içsel gerçeği resmettikleri zaman, sanat yapay olur ve artık aslına uymaz ve imgeler de sürrealistik olur. Bir Metsilik kadınının söylediği gibi, “Biz insanların gerçek yaşamdan ayrı yaşayabildiklerine inanırız”.
DanimarkalI etnograf Knud Rasmussen Ana-qaq’da bir Eskimo Şamanından, ruhlara ait görüntüleri resmetmesini istediği zaman “onun kapalı gözlerle saatlerce oturduğunu ve kafasında bir görüntü saptamağa çalıştığını ve yalnız bunu başardıktan sonra ona şekil verdisini,
Onlar, Rasmussen yapacakları bu resimleri kendi memleketine götürmeyi ve Anarqaq yerlilerine göstermemeyi kabul ettiği takdirde bunları yapmaya razı olurlardı.
Dinsel âyinlere ait kelimeler hayallerden daha önemli olabilirdi. Bazen bunlar sanatkârane esinlerin bir kaynağını veya beceri, medenî ve toplumsal durumlarının esasını oluştururlardı. Bazen de onlar belli bazı merasim, büyü ve âyinlerin arkasındaki güçlerdi. Dinsel âyinlere ait eşyalar ve koruyucu şekillerin etkenliği çoğun onlara bağımlı idi. Hayaller ve sessiz müzik gibi âyinsel kelimeler kişinin özel sahip olduğu şeylerdi, gizli saklanır, kimseye belli edilmezdi.
Bir şarkıyı nasıl resmedersiniz? Bir kelime oyularak nasıl gösterilir? Bunun bir olanağı akustik modeldi: mekânı akustik bir şekilde kalıplamak suretiyle gözü kulağın emrine sokmak. Sesin esas niteliğinden biri de onun mekânı doldurmasıdır. Biz: gece müzikle dolsun, deriz Nasıl ki hava güzel bir koku ile doludur. Konser dinlerken çoğumuz gözlerimizi kaparız.
Dinleyicilerin oturduğu yerin hoşa giden bir odağı yoktur. O sabit sınırları olmayan bir küredir, mekân o şeyin kendisi tarafından yapılmıştır, onu içeren mekân değildir. O dinamiktir ve daima akış içindedir, kendi ölçülerini andan ana kendi yaratarak. Alaska Eskimo maske yapıcıları düşlerinde işittikleri şarkılardan esinlenmişlerdi. Her şekil, içten gelen bir kuvvete bağımlı olarak kendi ölçülerini yaratıyor, dış baskılar tarafından engellenmeyerek kendi kimliğini doğruluyor.
Japon ve Tibet Budizmi de başkaları tarafın dan görülmemesi gereken gizli resim ve imgelerle doludur. Bazı Budist Mandala (Sembolik renkli çizgi resimleri) neredeyse biter bitmez yok edilmek zorundadır. Japonların “bonseki” demi nel dinsel olmayan sanatlarında da sanatçı yaptığı kumdan tabloları yaklaşık iki hafta sonra parçalamak zorundadır. Navaho kum tabloları, “kum mandala’lan” da, aynı işleme tâbidir. (¡eı çekten dünyanın birçok taraflarında kum tablo ları genellikle üretimlerinin son kademesi olarak silinirler. Onlarla ilgili şarkılara gelince, onlar da gizli kalır. Âyinler ve kutsal danslar devamlı sanal şekilleridir ve çoğun onlarla beraber kullanılan maddeler dansın sonuna doğru yok edılııleı Hu adet o kadar geniş ölçüde yaynmdıı kı çok rskı zamanlardan kalma olduğu sanısını vnıı