SİNEMA
lar hemen yıldız olmuş, gene bu tür, ideal çiftler yaratmıştır. Türün değerli, unutulmayan, başarılı birçok örneği vardır; ama önemli filmi azdır. Bu da, söz konusu türde akıl ve mantığı, duyguların gerisine atmanın getirdiği bir sonuçtur.
Melies’le başlayan, Jules Veme’in yapıtları ve Tarzan filmli dizisiyle belirli bir seyirci topluluğu yaratan kurgu- bilim türü, yakın dönemde yeni bir atılım yapmıştır; Geçmişi ilk Frankestein filmine dayanan korku filmleri de yakın dönemde büyük bir atılım gerçekleştirmişlerdir.
Yukarda da belirtildiği gibi, sinemada film türlerinin kesin ayrımları yoktur. Birfilm, bir yoruma göre bir türe, başka bir yoruma göre öbür türe girebilir.
TÜRK SİNEMASI
Türkiye’ye sinemanın hangi tarihte girdiği kesin olarak bilinmemektedir. Ama ilk gösterinin sarayda yapıldığı kesindir.. Halka açık ilk gösteriyse, 1896 sonunda ya da en geç 1897 başlarında, Galatasaray’daki Sponeck Bi- rahanesi’nde yapılmıştır.
Türk sinemasının bu ilk döneminde, en çok Sigmund VVeinberg adına rastlanır. Halka açık ilk gösteriyi yapan, ilk yerleşik sinema salonunu açan, odur. Türkiye’de yapılan ilk film çekiminin tarihleriyse daha da eskidir. Lumiere kardeşlerin yetiştirdiği çeşitli kişiler (özellikle Pro- mio) zaman zaman gelip, film çekmişlerdir. Fuat Uzkı- nay’sa, Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı adlı belgeselle, Türkiye’de film çekimini başlatan kişidir.
İlk dönem. Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı adlı filmle başlayan ilk dönem, 8 yıl sürdü. Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı yıllarını da kapsayan bu ilk dönemde, büyük bir canlılık görüldü. Merkez Ordu Sinema Daire- si’nin kurulmasıyla (1915), özellikle belgesel film alanında değerli çalışmalar yapıldı. Aynı yıllarda, 1922’de, yani ilk dönemin sonunda, ilk özel film yapımevi olan Kemal Film kuruldu.
Bu dönemde asıl önemli çalışma, belgesel film alanında görüldü. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yj))annöa; kameralar da cepheye taşınarak, tarihsel değeri çok büyük filmler çefcıYdî.
İlk konulu filmler de, bu dönemde ortaya çıktı. Önceden başlanan ama tamamlanmayan iki film bir yana, ilk konulu filmler Pençe ve Casus 1917 yılında çekilmeye başlandı ve o yıl tamamlandı. Bu iki filmin yönetmeni, o sırada 18 yaşında olan, sonradan özellikle basın alanında adını duyuracak olan Sedat Simavi’ydi. Mü- rebbiye gibi uyarlamalar, Bican Efendi gibi serial denemeleri de, bu dönemde yapıldı.
İkinci dönem. Kemal Film’in kuruluşu tfe Muhsin Er- tuğrul’un bu yapımevi adına film yapımına başlamasıyla, Türk sinemasında ikinci döneme geçildi. Muhsin Er- tuğrul, 1922-39 arasındaki 17 yılda tek yönetmen olarak kaldı.
Bir Millet Uyanıyor,
Bataklı Damın Kızı Aysel 09’İS’) gib\ ör\eu\\\ rastlansa da, bu 17 yıl, genellikle olumsuz bir bilançoyla kapandı. Muhsin Ertuğrul, bir yandan o\âr\âYs\l\\V\a\ içinde sinema yapılabileceğini, sinemanın Türkiye’de yaşayabileceğini kanıtladı; ama öte yandan, sinemayı tiyatroya sımsıkı bağladı. Çevirdiği filmlerin çoğu, daha önce tiyatroda oynanan piyeslerden uyarlanmıştı. Daha da önemlisi, bu filmler tiyatrodan sinemaya gelirken bir anlayış değişikliği olmamış, oyunlar aynı anlayışla si-
bütün filmlerine bu bava” edemen o\-
du.
Üçüncü dönem. 1939-51 yılları arasını kapsayan bu dönem, sinema yazarları tarafından “geçiş dönemi” di-
sına girip, adı İstanbul Uluslararası Film Festivali’ne çevrildi).
1980’den sonra genç yönetmenlere, senaryoculuk- tan gelen Yavuz Turgul ileTV’den sinemaya geçen Yusuf Kurçenli, Nesli Çölgeçen, Nisan Akman, vb. eklenirken, birçok düzeyli filmde kadının toplumdaki durumu ve sorunları ele alınmaya başlandı (Atıf Yılmaz’ın Mine, Bir Yudum Sevgi ve Dağınık Yataktı; Tunç Okan’ın Cumartesi-Cumartesi’si; Bilge Olgaç’ın Kaşık Düşmanı; vb.).
1990 yıllarının başında, Türk sineması içte seyircinin azalması, birçok sinema salonunun kapanması ve yılda çekilen film sayısının büyük ölçüde azalmasıyla ciddi bir bunalıma girerken, yurt dışı ödüller açısındansa yeni bir atılım yaptı: Tunç Başaran’ın Uçurtmayı Vurmasınlar’ ı (1991’de Lyon Çocuk Filmleri Şenliği’nde birincilik ödülü) ve Piano Piano BacaksıZı (1991 ‘de Frankfurt Uluslararası Çocuk Filmleri Şenliği’nde ve Kanada Uluslararası Gençlik Filmleri Şenliği’nde birincilik ödülü), Füruzan ve Gülsün Karamustafa’nın Benim Sinema- larım’ı (1991’de Tahran Film Festivali’nde iözel ödül), Nesli Çölgeçen’in İmdat ile Zarife’si (1991 ‘de İspan- ya’da Uluslararası Çevre ve Doğal Yaşam Filmleri Festivali’nde en iyi film ödülü), Ömer Kavur’un Gizli YüZü (1991 ‘de Bastia Akdeniz Film Festivali’nde Eleştirmenler ödülü ve Montreal Sinema Festivali’nde en iyi film ödülü), Yeşim Ustaoğlu’nun Otel adlı kısa filmi (1992’de Montpellier Akdeniz Film Festivali’nde birincilik ödülü), Sinan Çetin’in Berlin in Berlin’i (1993’te Moskova Film Şenliği’nde en iyi kadın oyuncu [Hülya Avşar] ödülü), Yavuz Özkan’ın İki Kadın’ı (1993’te İskenderiye Film Festivali’nde en iyi senaryo [Yavuz Özkan] ve en iyi kadın oyuncu [Serap Aksoy] ödülleri), Memduh On’ün Zıkkımın Kökü, adlı filmi (1993’te As- turias Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülü), vb.
Singapur
Güneydoğu Asya’da adalar üstünde kurulu devlet. Ma- lakka yarımadasının ucu açığında yeralan Singapur, bir İngiliz sömürgesiyken Malaysia Federasyonu’na katılmış, 1965’te de bağımsızlığını ilan etmiştir. XIII. yy’da Sumatra’dan gelen yerleşmecilerin Singa Pur (Sanskrit- çe “Aslan jKenti”) adını verdikleri yoğun nüfuslu ülke,
Asya’nın yaşama düzeyi en yüksek ülkelerinden biridir. YÜZEYŞEKİLLERİ, İKLİM, DOĞAL KAYNAKLAR
Toplam yüzölçümünün % 93’ünü Singapur adasının, geri kalan % 7’sini 50 küçük adanın oluşturduğu Singapur’da, en büyük ada Singapur, birçok kısa akarsu tarafından akaçlanır. Bunların en uzunu (yaklaşık 14,5 km) Seletar ırmağıdır.
Ekvatorun yaklaşık olarak 110 km kuzeyinde yeralan Singapur, yağışlı tropikal iklim etkisindedir. Sıcaklık ortalaması ocak ayında 26 °C, temmuz ayında 28 °C, yıllık yağış tutarı 2 413 mm’dir. Ekvatorun çok yakınında ye- raldığı için, sıcaklıklar ve yağışlar yıl boyunca aşağı yukarı aynıdır.
Singapur’un temel zenginlik kaynağı, Singapur boğazına egemen stratejik konumu ve çalışkan halkıdır. Eskiden ormanlardan ve mangrovlardan oluşan doğal bitki örtüsü, aşağı yukarı bütünüyle yok edilmiştir ve günümüzde ülke topraklarının yalnızca % 5’i ormanlıktır. TOPLUM YAPISI
Singapur çokuluslu bir ülkedir. Nüfusun yaklaşık % 78’i Çinli, % 14’ü Malezyalı, % 8’iyse Hintli, PakistanlI, Sri Lankalı ve başka uluslardandır. Resmîdillerin en önemlisi olan İngilizce, yetişkin nüfusun % 25’inden çoğu tarafından konuşulur. Dinlerin dağılımı da etnik yapıyı yansıtır: Çinlilerin çoğu buddhacı ya da tao dininden,