Bay Tompkins, tahta oymacısı ile sohbet adamın söyledikleri ve yaptığı gösterile önce bir türlü anlıyamadığı çekirdek işi açık görebiliyordu.
“Şimdi sana, istenilen bir çekirdeği meydana getirmenin ne kadar kolay olduğunu göstereceğim. Harç i çekirdeği yapalım dersin!” diye sordu oymacı. Bay T simyacılarının arzularını hatırlıyarak hemen vaplandırdı. Yaşlı usta “Altın mı? Bakalım”, diyerek mırıldandı. Duvarda asılı duran büyük bir levhaya yöneldi. “Altın çekirdeği yüz doksan yçdi birim ağırlığında \; yetmiş dokuz pozitif elektrik yükü taşıyor. Demek ki jetmiş dokuz proton alıp, doğru kütleyi elde edebilmek için ‘»unlara yüz on sekiz nötron daha eklemem gerekiyor.’
Uygun sayıda parçacığı sayarak, onları u; un silindir şeklinde bir kaba doldurdu ve ağır tahta bir piston ile sütünü kapattı. Sonra bütün gücü ile pistonu aşağıya doğru itti. Bay Tompkins’e “pozitif yüklü protonlar arasındaki kuv
vetli itme sebebi ile bunu yapmam lazım”.
“Pistonun basıncı ile bir defa bu itme önlenirse, karşılıklı değişim kuvvetleri sayesinde protonlar ve nötronlar birbirle- rin yapışırlar ve istenen çekirdeği meydana getirirler”
Pistonu, gidebildiği kadar aşağıya ittikten sonra tekrar geri çıkardı ve silindir şeklindeki kabı çabu<ak ters çevirdi. Parlak pembemsi bir top masa üzerine yuva, landı. Topa daha yakından bakan Bay Tompkins, pembemsi rengin çok hızlı hareket eden parçacıkların arasındaki klrmı,:ı ve beyaz ışıldamalardan dolayı oluştuğunu anladı.
“Ne güzel! İşte bu altın atomu!” diye neşelendi. Yaşlı oymacı “Henüz atom değil, atomun çekin eği” diye yanlışım düzeltti. “Atomu tamamlamak için, çekirdeğin pozitif yükünü nötralize edecek sayıda elektronlar’ ekleyip, çekirdeğin etrafında bildiğimiz elektron tabakasını meydana getirmeliyiz. Bu iş oldukça kolay, çünkü etjraftı elektronlar gözükür gözükmez çekirdeağin kendisi, elektronlarını kapacaktır.”
Bay Tompkins “Komik”, dedi. “Kayınpederim bu kadar kolaylıkla altın yapılabileceğini hiç söylememişti.”
Yaşlı oymacı sinirli bir sesle “Ah o senin kayınpederin
ve nükleer fizikçi denilen diğerleri! On ler, ama gerçekte çok az iş yapıyarlar. karmaşık bir çekirdek yapmak için sikişe İliyorlar Çunkü btı işi yapmak için yeti
TAMIA UTIVlSM.idi ıı
mazlarmış. Hatta bunlardan birisi, protonların birbirine pışmasını temin için, Ay’ın tüm ağırlığına ihtiyaç oldujj bile hesaplamıştı. Bütün dertleri bu ise o halde neden kullanmıyorlar? Bay Tompkins sakince “Ama yine de çekirdek başkalaşımları meydana getirebiliyorlar.” ded
Evet, kuşkusuz. Ama işte öyle, gelişigüzel ve çok sı olarak. Meydana getirdikleri yeni elementlerin miktarı c dar az ki, kendileri bile zorlukla görebiliyorlar. Nasıl ya| larını sana göstereceğim.” Bir proton alarak, masanın rinde duran altın Çekirdeğine doğru hızla fırlattı. Çek ğe yaklaşan proton yavaşladı, bir an duraladı ve çekir girdi. Protonu yutan çekirdek, kısa bir süre sanki ateşi mış gibi titredi ve çatlayarak ufak bir kısmı koptu.
Parçayı eline alan oymacı “Görüyorsun” dedi, ‘ parçacığı dedikleri işte budur. Yakından incelersen, iki ton ve iki nötrondan ibaret olduğunu göreceksin. Bu p cıklar, genellikle radyoaktif elementler adı verilen ağı kirdeklerden çıkarlar. Ama bunları, bildiğimiz kararlı ı deklerden de dışarı kovmak mümkündür. Bunun için, t kirdeklere gereken hızla çarpmak icabeder. Masanın ü; de kalan daha büyük parçanın, artık bir altın çekirdeği dığına dikkatini çekmek isterim.’ Bir pozitif yük kayt için bu çekirdek, şimdi peryodik cetvelde bir önce sıra« alan platin çekirdeği haline geldi. Bununla beraber, ba rumlarda çekirdeğe giren proton, onun ikiye ayrılması bep olmaz ve sonuçta meydana gelen çekirdek, peryodi velde altından sonra gelen çekirdek olur Bu da cıva değidir. Bu ve buna benzer işlemleri bir araya getiren ğu zaman, verilen bir elementi herhangi başka bir eleı dönüştürmek mümkündür.”
Bay Tompkins hatırlamaya başlamıştı. “Evet, sikloı elde edilen hızlı protonlar demetini neden kullandıklann anlıyorum. Ama niçin bu metodun iyi olm; söylüyorsunuz?
Çünkü etkinliği son derece düşük. Birincisi, beniı tığım gibi parçacıktan çekirdeğe doğru nişanlıyamıyoriaı ki, birkaç bin tanesi içinden ancak birisi gerçekten çel çarpıyor. İkincisi ise, doğrudan doğruya çekirdeğe < halinde bile, çok muhtemelen parçacık, çekirdeğin i( remeyip geriye yansıyabilir. Altın çekirdeğine protor ğım zaman, içeri girmeden nasıl duraksadığını fark et dir. Hatta ben, biran geriye fırlatılacağını bile düşün
Bay Tompkins ilgi ile sordu “Orada parçacıkları ye girmesini engelleyen ne var!”
Yaşlı adam “Kendin tahmin edebilirsin bunu.” < vaplandırdı. “Bombardıman eden protonların da, < ğin de pozitif yüklü olduklarını hatırla. Bu yükler an itici kuvvetler, aşılması kolay olmayan bir engel olı Eğer bombardıman eden protonlar çekirdek kalesini yi başarırlarsa, bu sadece, Truva atı gibi bir tekniği dıkları içindir. Çünkii çekirdeğin duvarlarından parça
Bay Tompkins üzüntülü bir sesle. “Burada biraz duralım. Söylediklerinizin bir kelimesini bile anlayamadım.” dedi.
Tahta oymacısı gülümsiyerek “anlamıyacağından korkuyordum zaten. Gerçeği söylemek gerekirse, ben bir işçiyim; bunları ellerimle yapabiliyorum ama, bu işin teorik abraka- dabrasında çok bilgili değilim. Yine de, esas nokta şudur. Bütün bu çekirdek parçacıkları kuantum malzemesindenja- pıldıklan için, normal olarak geçilemiyecek engelleri her zaman geçebilirler. Sızarlar da diyebiliriz.”
Bay Tompkins “anlıyorum” dedi. “Bir zamanlar, henüz Maud’la tanışmamışken tuhaf bir yere gittiğimi hatırlıyorum. Orada bilardo toplan, tam sizin anlattığınız gibi davranıyorlardı.” “Bilardo toplan mı? Yani fildişi bilardo toplarını mı kasdediyorsunuz!” diye tekrarladı yaşlı oymacı.
“Evet, bunlar kuantum fillerinden çıkan dişlerden yapılmışlardı”. diye cevaplandırdı BayıTompkins.
Yaşlı adam üzgün sesle “Ne yapalım, hayat böyle,” dedi. “Oyun için böyle pahalı malzeme kullanıyorlar. Bense, tüm evreni meydana getiren temel parçacıklar olan proton ve nötronlan basit kuantum meşesinden oymak zorundayım!”
Üzüntüsünü gizlemeye çalışarak “ama, benim basit ağaç oyuncaklanm, o pahalı fildişi toplardan daha beceriklidir. On- ların, her çeşit engelden ırası I kolayca geçebildiklerini sana göstereceğim.” Sıranın üzerinden en üstteki rafa uzanarak, bir volkan modeline benzeyen tuhaf şekilli bir oyma aldı.
Tozlannı fırçalarken “Bu gördüğün” diye devam etti, “herhangi bir atomu çevreleyen itici kuvvetler engelinin bir modelidi. Dış yamaçlar,, yükler arasındaki elektrik itmesini simgeler. Krater de çekirdek parçacıklarının birbirine yapışmasını sağlayan çekici kuvvetleri temsil eder. Şimdi bu topu, yamaç yukarı zirveye ulaşamıyacak bir hızla yuvarlarsam, tabii topun tekrar geriye yuvarlanacağını düşünürsün. Ama bak gör ne oluyor…” diyerek, topu yavaşça yamaca yuvarladı.
Top, yamacın yarısına kadar çıkıp tekrar geriye, masanın üzerine yuvarlandıktan sonra Bay Tompkins “Olağanüstü birşey görmedim.” dedi.
Oymacı sakince “Bekle” dedi “İlk denemede olacağını sanmamalısın. “Sonra topu yine yamaca gönderdi. Bu defa da olmadı, ama üçüncü denemede top, tam yamacın yarısına ulaşmışken aniden gözden kayboldu.
Yaşlı oymacı bir sihirbaz edası ile sordu. “Peki bu topun nereye gittiğini sanıyorsun?
Bay Tompkins “Yani şimdi, kraterin içinde mi demek* istiyorsun? diye sordu.
Yaşlı adam “Evet tam orada.” diyerek, topu parmakla- n ile aldı.
“Şimdi bu işin tersini ele alalım. Tepeden aşmadan, top acaba dışan çıkabilir mi! Onu görelim”, diyerek, topu tekrar deliğe attı.
Bir süre hiçbir şey olmadı. Bay Tompkins sadece krater içinde ileri geri yuvarlanan topun hafif tıkırtılarını duyabiliyordu. Sonra bir mucize oldu. Top aniden yamacın ortasında dışarıda belirdi ve yavaşça masaya yuvarlandı.
Oymacı “Burada gördüğün, radyoaktif alfa çözünmesinde
meydana gelen olayın iyi bir temsilidir.” diyerek, modeli tekrar eşki yerine koydu. “Sadece orada, şimdi gördüğün kuantum-meşesi engeli yerine, itici elektrik kuvvetlerinin engeli bulunur. Ama prensipte ikisi arasında hiçbir faıjc yoktur. Bazen bu elektrik engelleri o kadar “şeffaftır” ki, parçacık, saniyenin çok küçük bir kesri kadar kısa zamanda dışanya kaçar. Bazen de o kadar “opak” olurlar ki, parçacığın dışarı çıkabilmesi için milyarlarca yıl geçer. Mesela, uranyum çekirdeğinde olduğu gibi”.
Bay Tompkins tekrar sordu. “Acaba neden bütün çekirdekler radyoaktif değiller?”
“Çünkü çekirdeklerin çoğunda kçaterin tabanı dış seviyenin altındadır. Sadece bilinen en ağır çekirdeklerde bu taban, böyle bir kaçışı mümkün kılacak seviyededir.
Bay Tompkins’in, bilgisini kiminle olursa olsun paylaşmağa istekli olan kibar yaşlı tahta oymacısı ile kaç saat vakit geçirdiğini söyleyebilmek güç. Orada birçok başka olağanüstü şeyler de göndü. Bunlardan en dikkatini çekeni de sıkıca kapatılmış, ama belli ki içi boş olan bir kutu idi. Üzerinde, NÖTRİNOLAR. Dikkatle açınız, dışan koyvermeyi- rıiz. yazılı bir etiket yapıştırılmıştı.
Bay Tompkins, kutuyu kulağının yanında sallayarak“Bu- nun içinde bir şey var mı?” diye sordu.
Oymacı, “Evet” dedi ve ekledi: “Kutunun içinde nöt- rino adı verilen ama henüz hakkında her şeyi bilmediğim parçacıklar var. Bu süslü kutuyu bana teorikçi bir arkadaşım vermişti. Onu ne yapacağımı da tam olarak bilemiyorum. En
iyisi bu kutuyu şimdilik olduğu gibi bırakmak İncelemelerine devam eden Bay Tompk rıs toî la eski bir keman buldu. Keman o kadar eskiydi ki, Sı n nin büyük babası tarafındoan yapılmış ol»ml di Oymacı dönerek “Keman çalıyor Yaşlı adam “Sadece gamma-ışını diye cevap verdi. “Bu kuantum-keınanıdır ve fcaşka lodi çalmaz. Bir z?marlar bir kuantujm-çellc n» radı melodiler çalaro- birisi ödünç <|ldı ve bir daha tirmedi.”
Bay Tompkins “Peki, bana birgumma ı .ı ıı mı*lı lar mısınız! Dalıa önıç hiç dinlememişi ini” ı lın
Tahta oymacısı kemanı omuzuna doğru kaldırırk “flucîeet, ThCSharp”\ çalacağım.” dedi, “arr hüzünlü bir melodi olduğu için hazırlıklı olmalısı Gerçekten müzik çok tuhaftı. Bay Tompkins’in c duyduklarına hiç benzemiyordu. Kumsallarda sona yaıiıus dalgalarının sürekli sesi, zaman zaman hızla j merminin ıslığını hatırlatan tiz bir melodi ile kesıliyr Tompkins müzikten çok hoşlanmazdı, ama bu mel rinde büyülü vj güçlü bir etki yaptı. Eski bir kokul keıdirıi bıraktı ve gözlerini kapattı…