TENEKE TRAMPET

TENEKE TRAMPET

Paris’te uzun bir süre kalan Günter Grass bu kentte, kendisine ilerde ün kazandıracak olan Teneke Trampet (Die Blechtrommel, 1959) adlı romanını yazdı. Vistül’ün denize döküldüğü yerde, Balük denizinin sularıyla yıkanan bir körfezde bulunan ve Prusya ile Polonya arasında parçalanmış olan Danzig, 1793’ten sonra Prusya’ya bağlanmış, 1918’de ser-
best kent olmuş, 1939’da Nazi Al-manyası’nm egemenliğine girmiş, sonra yeniden Polonya’ya bağlanmıştı. İşte bu kentin başına gelenler,
Günter Grass’m Teneke Trampeti yapıtının oluşmasına neden o] Egzotik ürünler satan bir tüccarın lu olan Oskar, geçmişiyle bağla koparır; geleceğine yüz çevirir v< yaşındaki bir çocuk boyutunu k< yarak artık büyümek istemez. Biı teneke trampeti vardır Oskar’m. ich’m yıkılışıyla askerliği biten kar bir cüceye dönüşür; gördükle
de olan, Danzig kentinin öyküsı anlatmaya koyulur. .
Bu fantastik yapıtında Günter Gr anlattıklarını, destansı bir hava k rak, daha görkemli kılmış, simgı imgeleriyle dikkati çekmiş ve A-pa’nın en büyük romancıları arai girmiştir.
Günter Grass, Der Butt (Kalkan I ğı, 1977) adlı yapıtı da aynı yönte yazmıştır: Bu romanda tarih boyu erkeklerin özgürlüklerini kazan larına yardımcı olan efsanevi bir kan balığı, kadınlardan kurulu
mahkeme tarafından suçlanarak yargılanır.
SİYASAL BAĞLANMA
1961’deki Katz und Maus (Kedi ile Fare} ile büyük bir yergi ve anlatı yeteneği taşıdığını kanıtlayan, Hunde-jahre (Berbat Yıllar, 1963) ile de yeniden Teneke Trampet in güçlü solu-
ğunu ortaya koyan Günter Grass, siyaset yaşamına da atılarak Sosyal Demokrat Parti’nin seçim kampanyasına etkin bir biçimde katıldı; kampanyayla ilgili bütün yazılarını 1969 yı-
■ J–y 1 – —— n — “ VAA ■
Bu derlemeyi, siyasal uğraşlarının etkisiyle yazdığı Örtliche Betäubt (Lokal Anestezi, 1969) adlı romanı ile Turbot (1977) ve Kafadan Doğumlar
ya da Almanların Nesli Tüker. mu? (Kopfgeburten: oder dieDeı hen sterbenaus?, 1980) adlı roma n izledi. Tiyatro oyunlarında (Di 1969; On Dakika Sonra Buffalo[b Zehn Minuten bis Buffalo, İS Maus [Fare, 1986]) da “fantastik çekçilik’? ülküsünü bir yana bir rak, siyasal açıdan bağımlı bir y olduğunu kanıtladı.
gravür
r iistüne gravür \ 4 evresi.
Tahta, taş ya da metal üstüne kat kat değişik renkli boya sürülüp, üst katların kazınmasıyla ortaya çıkan alt kat renklerinden yararlanma tekniği ve bu tekniğe göre yapılan kazıma re-
sım.
1554
Gravürün konusu, sert bir madde üstüne, ya süresini uzatmak ya da baskı (ya da kalıp) yoluyla kopyalarını çoğaltmak amacıyla bir deseni kazıyarak oluşturmaktır. Gravür, kökeni çok eskiye dayanan sanatlardan biri-dir.
Gravür sanatı özellikle Avrupa’da, büyük ustaların denedikleri ve önemli yapıtlarla çeşitlendirip geliştirdikleri bir türdür. İtalya, Almanya İspanya ve Fransa’da sanatçılar, daha çok siyah-beyaz değerlerle temellenen bu dalda kullandıkları tekniklere göre, kendilerine özgü değişik etkiler yaratan yapıtlar vermişlerdir. Gravür sanatı denilince akla ilk gelen ustalar arasında özellikle Piranesi, Dürer, Holbein, Rembrandt ve Goya sayılabilir.
GRAVÜR SANATI
Gravür tekniklerinden biriyle elde edilen bir resim, estamp olarak kullanılmayacaksa, genellikle kitap resimlemelerinde ve kitap süslemelerinde kullanılır.
TAHTA
Basımcılıkta hareketli harflerin bulunmasından (1455) önce, halk arasında, tahta üstüne yapılarak kâğıda basilmiş gravürlerle süslü metinler: dolaşıyordu. Ksilograû diye adlandırılan yönteme göre hazırlanmış bu levhalar, daha sonra küçük kitapçıkların oluşmasını sağladı (bu tür kitapçıklardan kırk kadarı bilinmektedir). Baskı tekniklerinin, plastik sanatların yüceltilmesine koşut olarak yaygınlaşıp yetkinleşmesiyle, XV. yy’m sonunda resimleme çalışmaları da yaygınlık kazandı ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde birçok sanatçı yetişti. Bunlar arasında Martin Schon-gauer, Andrea Mantegna, Aide Ma-nuce gibi ustalar vardı. Gravür sanatının gelişmesinde İtalya ve Almanya’nın büyük etkisi oldu. Lyon’da Trechsel kardeşler Holbein’ın eşsiz güzellikteki kompozisyonlarını yayımladı.
1
RÖNESANS DÖNEMİNDE METAL ÜSTÜNE ÇUKUR GRAVÜR
Daha çok kitap resimlerinde kullanı-
lan metal üstüne çukur gravür te ği de, tahta üstüne tümsek gravüı dar eskidir. Bü ünlü örnekler, İtab lar tarafından gerçekleştirilin! Metal üstüne çukur gravürün “bi sı”nm Maso Finiguerra olduğu İ ku götürürse de, 1477’den sonra ] tiçelli’nm el Monte Sancto de (Tannnm Kutsal Tepesi) adlı bir 1 bin levhalarım kendi eliyle çizi kesindir.
Bu arada Apokalypsisftekı Fransı; an Duvet’mn üstünde çalıştığı le\ lar, Mantegna’mn vë İtalyan usta! nın çahşma biçimini çağrıştırır, tün bu etkinliklere karşın, metal tüne çukur gravür ve buna koşut ı rak da çukur gravürle resimleme ğenisi, Avrupa’da ancak 1566’t sonra yaygınlaşmaya başlamıştır
KLASİK DÖNEMDE METAL ÜSTÜNE ÇUKUR GRAVÜR
XVII. yy’da, bakır üstüne gravür, t ta üstüne yapılan gravürü tümü gölgede bıraktı. Fransa’dia kazı g vürü yapılıyordu; ama Jacques C lot, İtalya’ya yaptığı bir gezi sırasır ofort tekniğini öğrendi. Abrahı Bosse, Claude Mellan, Franç Chauveau gibi dönemin gravür us lan,, her iki yöntemi bir arada kullı dılar. Teknik nedenlerden dolayı, tap resimleme çalışmaları XVII. yy’ estamp kadar gelişme göstereme Bu arada Jacques Callot’nun ancak kitap hazırladığı ve XVII. yy’ın ikiı yansında, Fransa’da büyük gra\ ustası Robert Nanteuil’ün de aynı i denlerden dolayı daha çok portre yaptığı görüldü.
xvm. YÜZYIL
XVm. yy’da Callot ve Nanteuil kad usta gravürcü pek yetişmedi. Yak kitap süslemelerinde kalan tahta i tüne gravürün tersine, metal üstü çukur gravür, resimleme alanını kullanılan tek teknik haline gelı Ancak sanatçıların amacı değişmiş Yalnızca hoşa gitmek önemliydi. Bu dönemde Fransa’da Laurent Caı GravelotveEisen, sırasıyla, Molièi Corneille, Racine ve La Fontaine’ yapıtlannı resimlediler.
XIX. YÜZYIL VE TEKNİK han Peker, Devrim Erbil, vb. birçok ALANIMDAKİ YENİLİKLER sanatçı, Türkiye’de gravür sanatının
gelişmesine katkıda bulundular.
Romantik anlayış, gravürcülerin taş- Mustafa Aslıer, siyah-beyaz tahta ya
basmaya yönelmelerine yol açtı. De- da linoléum kazısında halk sanatına
lacroix, Goethe’nin Faustu için on özgü motifleri üshıplaştırdı; daha
yedi taşbasma gerçekleştirdi (1828). sonra renkli gravürü de denedi; Fethi
Öte yandan, Géricault, Dauzats, vb. Karakaş, küçük çapk gravürler ve M-
sanatçdar da aynı alanda etkinlikleri- tografiler yaptı. Muammer Bakır’sa,
ni sürdürdüler. tanta liflerine plastik bir değer kazan-
Rönesans’tan sonra ikinci plana iti- dırmayı bildi. Gündüz Gölönü bakır
len tahta üstüne gravür sanatı, yeni kazılarında renk öğesini ön planda,
bir teknik olan “uç tahta gravür” sa- tuttu, yesinde tam anlamıyla yenilendi ve
böylece resimleme alanında bir dev- GRAVÜR TEKNİKLERİ rim oldu. Thompson, Tonyjohannot,
Meissonier, Huet gibi sanatçılar, bir- Gravür teknikleri gravür sanatçısının
çok resimleme yaptılar. Bu arada tahta (tümsek gravür), metal (çukur
oforta pek ilgi gösterilmiyordu! Aynı gravür) ya da taş (taşbasma [litogra-
dönemde Daumier, Gavami ve özel- fi]) üstüne çalışmasına göre başkca
likle Gustave Doré gibi sanatçılar da üç bölüme ayrılır,
etkinlik gösterdiler. . ..
TAHTA ÜSTÜNE
XX. YÜZYILDA GRAVÜR TÜMSEK GRAVÜR
Tahta, bakır ve taş, sanatçıların XX. Tahta üstüne gravür iki biçimde ya-
yy’da eski ve yeni metinleri değerlen- pıkr. Birinci yöntemde, kazınacak
ditmelerine olanak verdi. Pierre Bon- tahta, ağacın lifleri doğrultusunda
nard, Maillol, Matisse ve Picasso gibi yontulur (lifli tahta üstüne gravür);
sanatçılar gravür çalışmaları yaptı- ikinci yöntemdeyse kazınacak tahta,
lar, Derain Pantagruel için renldi lev- ağacın liflerine ters yönde, bir başka
halar hazırladı. Femand Léger, Mko, deyişle bunlara dikey olarakyontulur
Giacometti, André Masson, Fautrier, (Üç tahta gravür). lifli tahta üstüne
Vieira da Silva gibi ressamlar da bas- gravürde, armut, ceviz ya da kiraz
kı tekniği* sayfadüzeni, özellikle de tahtası üstüne, düzeye ters olarak çi-
gravürleriyle ilgi ‘ çeken kitapların zilen desende, bıçakla ya da oluklu
oluşturulmasına katkıda bulundu- oyma kalemiyle, kompozisyona özgü
lar. olmayan öğeler kesilip atıhr. Ardından, kabarık olan bölümlere (yani
TÜRKİYE’DE GRAVÜR ters olarak çizilen desenin çevre çiz-
§ ilerine) mürekkep vurulur; böylece
____a____o_____, ______________azırlanan kalıp, bir kâğıt üstüne ko-
öbür dallarına oranla daha geç geliş- narak presle desenin kâğıda geçmesi ti. Sanayii Nefise Mektebi’nde (Güzel sağlanır. Beyaz kalan yerler kâğıda Sanatlar Akademisi) “hakkâkkk” adı çıkmaz. Fransa’da XIX. yy. başlarm-alünda açılmış olan bir bölümde gra- da ortaya çıkan uç tahta gravür (Gus-vür çalışmaları yapılıyordu; ama bu tave Doré) tekniği için de aynı şey ge-etkinlikler, Batı’ya özgü gravürlerin çerlidir; özellikle şimşk üstüne uy-kopya edilmesinden öteye gitmiyor- sulanan bu teknik, en açık griden en du. Daha yakın dönemlerde, tahta üs- koyu siyaha kadar en önemli aynntı-tüne oyma resmin Turgut Zaim tara* lan vermeyi sağlar. Ama söz konusu findan denendiği görüldü (1930). yöntem, fotomekanik yöntemlerin Güzel Sanatlar Akademisi’nin Resim ortaya çıkmasıyla gerilemiştir. Gü-Bölümü’ne Fransız ressamı Léopold nümüzde bazı sanatçılar, tahtayı iş-Lévy’nin atanmasından sonra, bir 1er gibi linoléum (lino, muşamba) üs-gravür atölyesi kuruldu. Gravür sa- tüne gravür yapmaktadırlar, natınm çeşitli tekniklerini İtalya’da incelemiş olan Sabri Berkel, yaptığı METAL ÜSTÜNE gravürlerle dikkati çekti. Önce ger- ÇUKUR GRAVÜR çekçi bir anlayışta çakşan, daha sonra giderek soyut bir tutum benimse- Tahta üstüne tümsek gravürün tersi yen Sabri Berkel’i, Bedri Rahmi Eyü- olan bu gravür, metal üstüne kazına-boğlu ve Eren Eyüboğlu (metal kazı- rak yapılır. Çukur gravürde genellik-lar) ile Nurullah Berk (linoléum kazı- le bakır kullanılır; ama çinko, pirinç lan), Ercüment Kalmık’m (linoléum ve kalayın da kullanıldığı görülür, kazıları) çakşmaları izledi. Perdahlanmış metal levhanın bütün Metal kazıları, tahta kazıları, linole- yüzeyine önce mürekkep vurulur; arum kazılarım, ktografiyi, bakır kazı- dmdan mürekkep, yalnızca çukur srnı ye öbürteknikleri deneyen Aliye yerlerde kalacak biçimde silinir. Ha-Berger, Mustafa Aslıer, Mustafa Plev- zırlanan levha üstüne kâğıt tabakası neli, Fethi Karakaş, Gündüz Gölönü, konur ve özel bir baskı makinesinin Cemal Tollu, Muammer Bakır, Or- iki merdanesi arasından geçirilir.
KAZI GRAVÜRÜ. En eski çukur vür tekniğidir. Prizma biçimi sivri uçlu çelik kalemler ve uç t gravürde yararlanılan bıçaklar k nılır, El ayasıyla itilen bıçak, ma kolayca işleyerek yüzeyde derin bırakmayı sağlar. Elde edilen daha doğrusu çizginin çapak özel bir çapak alma kalemiyle te: lenir ya da daha yumuşak bir çizj lenimi vermek için, Rembran« yapmış olduğu gibi, temizlen] Çukurlar ne kadar derin olursa ( dar çok mürekkeple dolar; dolay le kâğıt üstüne çıkan çizgi de o k koyu olur.
KURU-UÇ GRAVÜR (PUANT-S Bu teknik, kazı gravüründen t miştir.’Bakır üstüne yapılan bu vürde sert çelikten sivri uçlu biı
Algirdas julien Greimas
lem kullanılır. Sanatçı çalışırken, kazı gravüründe olduğu gibi küçük çapaklar oluşmaz; gravürcü metali kâl-dırmaksızm iter. Böylece elde edilen izin her iki yanında, mürekkebi tutacak olan kalın çapaklar oluşur. Kuru-uç gravür tekniği, bu hafif kabarıklığı, kâğıt üstünde mürekkep lekesi oluşturmadan kullanarak, bir kadife görünümü elde etmeyi sağlar. SİYAH USUL. Bu yöntemle çalışan gravürcü, kullanacağı bakır levhanın yüzeyinde, “beşik” diye adlandırılan sivri uçlarla bezenmiş ve bir yanı tümsek élan özel bir oyma aracını gezdirir. Böylece, üstünde çalışacağı kadife görünüşlü (XVIII. yy. sonu İngiliz gravürleri) ve siyah renkli bir yüzey elde eder; Pürtüklerin yer yer ve belli oranlarda giderilmesiyle de, ışıklar ve ara renkler belirir. Siyah usul, mezzo tinto diye de adlandırılır.
OFÖRT. Ofort tekniğinde kullanılacak bakır levhanın önceden vernikle kaplanması gerekir. Gravürcü, deği-
Litvanya kökenli Fransız göştergebi-limcisi (Litvanya,1917-Paris, 1992). Ortaöğrenimini Litvanya’da yaptıktan sonra Fransa’ya giderek Grenoble Edebiyat Fakültesi’hde (1936-1939) okuyan Algirdas Julien Greimas, bu öğrenimini bütünleyip Litvanya’ya döndü; ama bir süre sonra yeniden Fransa’ya gidip, özellikle dilbilim alanındaki araştırmalarım geliştirmeye koyuldu. 1949’daSorbonne’da sözlükbilim alanında önemli bir çalışma sayılan doktora tezini savundu: La Mode en 1830 (1830’da Moda).
Ardından İskenderiye’ye giderek, 1958 yılına kadar oradaki Edebiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1949-1958 yılları arasında İskenderiye’de yaptığı araştırmalarda doğrudan doğruya sözlükbilim/ anlambilim üstünde durdu;F. de Sa-ussure’ün tasarladığı genel dil kuranımın, dilin yüzeysel boyutuyla ilgili bir birim olan “sözcük” düzeyinde kalınarak oluşturulamayacağmı, dilin yüzeysel yapısının altında anlamsal bir yapının da bulunduğunu, bu nedenle genel ve evrensel yapılan (anlamlar) araştıran anlambilim’e yönelinmesi gerektiğini savundu.
TÜRKÎYETJEKÎTILOÎra’~^~~™
1958’de öğretim amacıyla Türkiye’ye geletı.Greimas, Ankara Üniversitesinde (1958-1962) ve İstanbul Üniversitesinde (1960-1962) dilbilim, anlambilim dersleri verdi. Aynı yıllarda Nusret Hızır’la dostluk kurarak onun etkisiyle simgesel mantığa yöneldi. Özellikle İstanbul Üniversitesinde
şik boylardaki uçlarla, verniğin altından metale ulaşacak biçimde kompozisyonunu çizer. Ardından, levha sulandırılmış nitrik asite batmlır. Asit, bakırın açıkta kalan yerlerini kemirir ve çizgiler bir süre sonra derinleşir. Ofort ve kazı gravürü, çoğunlukla aynı anda, aynı levhaya Uygulanmıştır (özellikle Rembrandt).
ACQUA TİNTA. XVIII. yy’ın ikinci yarısında kullanılan bir yöntemdir. Önce ofortun yapıldığı bu teknikte, kompozisyonun çizilmesi için, özel bir mürekkep ve fırça kullanılır; oforttan sonra verniği temizlenen levha, toz reçineyle kaplanır. Reçine tabakası yeterince kalınlaşınca, metal levha alttan ısıtılır, erimeye başlayan reçine de yüzeye yapışır. Sıcaldı-ğa bağlı olarak oluşan tanecikler, aralarında küçük balar boşlukları bırakacak biçimde birleşirler. Açık renk kalacak olan noktalar ya da bölgeler, alkollü vernik kullanılarak sağlanır; geri kalan bölgeler de, ofortta olduğu gibi, asit etkisine bırakılır. Goya bu
verdiği derslerde yapısal anlambilim in temel kavram ve ilkelerini geliştirmeye çalıştı.
FRANSA’YA DÖNÜŞ
1962’de Türkiye’den ayrılarak Fran-Tà’^yl’gideW’vS’Fôitiërs Üniversitesi ile Paris’teki Bilimler Fakültesi’nde dersvermeyi Sürdüren Greimas,özellikle 1963-1964 yıllarında yapısal anlambilim konusundaki toplu çalışmalarıyla ilgi gördü. 1965’te Paris’te Ecole Pratique des Hautes Études’ün dilbilim ve anlambilim dallarıyla ilgili bölümünün yönetimine getirilen bilgin,1966’da, daha önce çoğaltılmış,
yöntemle kendine özgü etkiler ya; mıştır (Caprichos [Kaprisler]).
TAŞBASMA
1796’da Aloys Senefelder tarafım bulunan taşbasma (litografya) tels ği, Fransa’da XIX. yy. başlarıı Daumier, Toulouse-Lautrec, vb. natçılar tarafından kullanıldı. 1 basma, kâğıt üstüne resim yapmı benzer. Sanatçı, özel bir yağlı kale le, ince tanecikli kalın bir kalker 1 üstüne kompozisyonu çizer. Di sonra bu taş, asitli bir eriyiğin etk ne bırakılır; bu evrede desen sabi’ şir ve asitli eriyik sayesinde, ta yağlı kalemle çizilmemiş olan böl leri su emer. Nemlenmiş olan ta (nemli kalkerin çıplak yüzeyleri n rekkebi atar) üstünden bir rulo yar mıyla baskı mürekkebi geçirilir yalnızca kompozisyonun çizgi] üstünde tutulur. Elde edilen görül de, taşın üstüne konan ve presler kaygan bir kâğıt üstüne uygulanı
PARİS GÖSTERGEBİLİM OKUI
A. j. Greimas’ın çevresinde I960 y rından bu yana çalışmalarını süı ren araştırma topluluğu üyel Paris Göstergebilim Okulu ad; anılmaktadır. Greimas’ın yönetir deki bu Okul’un öbür temsilcileri ı sında özellikle şu araştırmacı sayabiliriz: jean-Claude Coquet | miotique littéraire [Edebiyat Gös gebilimi], 1972; Sémiotique. L’É de Paris [Göstergebilim. Paris G lu]; başkalarıyla birlikte, 1982); chel Arrivé (Les Langages de ja Essai de sémiotique littéraire [ja nin Dilyetileri. Edebiyat Gôstérg limi Denemesi], 1972); Joseph Cou (Lévi-Strauss et les contraintes d pensée mythique [Lévi-Strauss Mitsel Düşüncenin Yasaları], 1! introduction à la sémiotique narı ve et discursive [Anlatısal ve S lemsel Göstergebilime Giriş], 1! Sémiotique. Dictionnaire raisonm la théorie du langage [Göstergebi Dilyetisi Kuramının Açıklamalı 5 lüğü]; A.j. Greimas’la birlikte, 19 Eric Landowski (introduction à l’an se du discours en sciences socii [Toplumsal Bilimlerdeki Söylem zümlemesine Giriş]; A.}. Greimas birlikte, 1979); vb.
Paris Göstergebilim Okulu’nun yayın organı vardır: Documents Bulletin (bu yayın organları son larda Actes Sémiotiques genel baş altında gene iki ayrı yayın ola sürdürülmektedir).
1556
ders notlan olarak kullandığı ve birçok araştırmacının, çalışmalarını yönlendirmiş olan incelemelerini Sémantique structurale.Recherche de méthode (Yapısal Anlambilim. Yöntem Araştırması) adıyla yayımladı. Genel anlambilime, yapısal açıdan yaklaşan bu yapıt, dilbilim çevrelerinde büyük bir etki yaptı. Kitabın başlığında anlambilim sözcüğünün bulunmasına karşın, yapıt bazı bilim adamları tarafından gerçek bir göstergebilim incelemesi olarak değerlendirildi. Greimas, oluşturmak istediği genel anlambilim ya da göstergebilim kuramına temel olarak, dilbilim açısından F.de Saussure ve L. Hjelmslev’in kavrmı ve ilkelerini, N. Trubetskoy ile R. jakobson’un sesbilim yöntemini; etnoloji, insanbilim ve mantık* açısından da V. Propp, C. Lévi-Strauss, H. Reichenbach, vb’nin yaklaşımlarını aldı.
Dilbilim dışındaki araştırmacıların çalışmalarından esinlenmesinin başlıca nedeni, salt doğal dillere yönelik bir anlambilim yöntemi düşünmeme-siydi. Dolayısıyle, tümce düzeyi üstünde çalışan dilbilimin yanı sıra, tümceötesi birimleri (söylemler) de inceleyen alanlara (özellikle V. Propp’ un masal çözümlemesi) yönelmek zorunda kaldı.
Greimas, bu yapıtında, genel anlam-bilimin kuruluş koşullarını belirlerken incelenecek konudii’den (gösterge dizgelerıj bağımsız bir üstdii’in (bilim adamının kullandığı tutarlı kavramlar, terimler bütünü) düzenlenmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca, söz konusu ü$tdil’in insan bilimlerindeki öbür dallara da örnek olabileceğini gösterdi. Bu arada göstergebi-limsel açıdan masal çözümlemeleri alanında V. Propp’un ortaya attığı işlevleri geliştirdi ve Fransız yazarı G. Bernanos’un yapıtlarının anlam evreninin yapısını çıkardı.
1966 yılından sonra, çeşitli alanlardaki araştırmacıları bir araya getirerek topluçalışmalarını sürdüren Greimas, 1970’te Du Sens. Essais
sémiotiques’i (Anlam Üstüne. Gös-tergebilimsel Denemeler) yayımlayarak, göstergebilim’e uzanan doğrultuya kesin biçimini vermiş oldu. Üretici, sözdizims el ve genel bir göstergebilim kuramı söz konusuydu artık. Yapıtın özellikle anlatı yapılarını irdeleyen ve bu konuda bir çözümleme örnekçesi sunan “Eléments d’une grammaire narrative” (“Bir Anlatı Dilbilgisinin İlkeleri”) başlıklı bölümü göstergebi-limin temel aşamalarını saptaması açısından ayrı bir önem taşıyordu. Oluşturduğu göstergebilim kuramını, çevresindeki araştırma topluluğuyla (bu topluluk sonradan Paris Göstegebilim Okulu adıyla anılmaya başlandı) birlikte, başta edebiyat metinleri olmak üzere çeşitli gösterge dizgelerine uygulamaya başladı. 1972’de kendi yönetiminde, ortak bir yapıt olan, Essais de sémiotique poétique! (Şiirsel Göstergebilim Denemeleri) yayımladı. 1975’te Paris’ teki École des Hautes en Sciences Sociales’in Genel Anlambilim Bölümü başkanlığına getirildi. 1976’da göstergebilim kuramında yeni bir çığır açan iki kitap birden yayımladı: Maupassant. La sémiotique du texte: exercices pratiques (Maupassant. Metnin Göstergebilimi: Uygulama Alıştırmaları) ve Sémiotique et Sciences sociales (Göstergebilim ve Toplumsal Bilimler). Birinci yapıt edebiyat göstergebiliminin en yetkin çözümleme örneğiydi; ikinci yapıtsa, toplumsal bilimlerdeki söylemlerin (örneğin, hukuk söylemi) anlamsal yapısını açıklıyordu. Uygulama alanlarını giderek genişleten ve bu arada yarattığı tutarlı terimler bütününü (üstdil) bir araya getirmek isteyen Greimas, masal çözümlemeleri konusunda uzmanlaşmış olan j. Courtés ile birlikte açıklamalı bir göstergebilim sözlüğü hazırlama işine girişerek bu yapıtı 1979’da yayımladı: Sémiotique. Dictionnaire raisonné de la théorie du langage (Göstergebilim. Dilye-tisi Kuramının Açıklamalı Sözlüğü).
Greimas yönetiminde geliştiri göstergebilim çalışmaları günün: de çeşitli alanlara yönelik olır nedeniyle geniş bir ilgi görmekte Gerçekten de edebiyat, resim, mü film, tiyatro, mimarlık, hukuk, si set, din, folklor, vb. alanlard anlamlı bütünleri, bir başka dey gösterge dizgelerini çözümley dolayısıyle dünyadaki anlamlar e1 ninin temel özelliklerini sınıflan maya çalışan Greimas gösterge! mi, doğal dillerin anlamsal yapı araştıran dilbilimsel anlambilim’ ayrıldığı gibi, salt bildirişim ol sunu araştıran bildirişim gösterge Jimi’nden de ayrılır (Bkz. GÖST GEBİLÎM). Greimas’ın gerçekleş diği varsayımsal-tümdengelimli { tergebilim kuramı, bildirişim oi sunu değil, bu olguyu da içe aniamlama süreçJeri’ni, yani an üretiminin eklemleniş biçimh araştırır.
BAŞLICA YAPITLARI Sémantique structurale. Recheri de méthode (Yapısal Anlambil Yöntem Araştırması, 1966); Sens. Essais sémiotiques (Anlam ‘ tüne. Göstergebilimsel Deneme! 1968); Essais de sémiotique poétu (Şiirsel Göstergebilim Denemeli başkalarıyla birlikte, 1972); M passant. La sémiotique du te? exercices pratiques (Maupasss Metnin Göstergebilimi: Uygula Alıştırmaları, 1976); Sémiotique sciences sociales (Göstergebilım Toplumsal Bilimler, 1976); Sémi que. Dictionnaire raissoné de théorie du langage (Göstergebil Dilyetisi Kuramının Açıklan Sözlüğü; J. Courtés ile birlil
1979); Introduction à l’analyse discours en sciences sociales (T lumsal Bilimlerdeki Söylem Çözü lemesine Giriş; É. Landowski vefa kalanyla birlikte, 1979); Du Sen (Anlam Üstüne n, 1983); Des Dit et des hommes (Tanrılar ve İnsan Üstüne, 1985); De l’imperfect (Kusurluluk Üstüne, 1987)1
Başkalaşım kayaçlarının bileşim öğesi olan karmaşık bileşimli mineral kümesi (Süleyman taşı da denir). Grenalar, kübik sistemde billurlaşan silikatlardır. Kimyasal formülleri (K,2* Y23+ SiO„)3 olarak gösterilebilir. Burada X2+ demir, kalsiyum, manganez, magnezyum ve Y3+ demir, alüminyum, kromu simgeler.
Grenalar iki büyük kümede toplanırlar: Almandin (X=Fe2T, Y=A1); pirop (X=Mg, Y=A1) ve spesartin (X=Mn, Y=A1) gibialüminyumlu grenalar; gro-süler (X=Ca, Y=Aİ), andradit (X-Ca,
,
Ufi
Sil
¡iî£
Y=Fe3+) ve uvarovit (X=Ga, Y=Cr) gibi kalsiyumlu grenalar.
Doğal grenaların bileşimi bu kümele-rinkinden farklıdır.Bunların ana bileşeni, adlandırılmalarına yardımcı. olur; sözgelimi almandin grenası %75 almandin içerdiği gibi, %15 spesartin, %12 pirop ve benzerlerini de içerebil-mektedir. Almandin ve spesartin, grosüler ve andradit, pirop ve almandin arasında elementlerin ornatılma-sıyla sürekli kimyasal diziler oluşabilir. Değişimler, grosüler ve pirop arasında, ancak, çok yüksek basınç ve sıcaklık koşullarında gerçekleşebilir. Elektronik mikrosondayla yapılan incelemeler, grenaların homojen karışımlar olmadığını, kimyasal elementlerin (Fe, Al, Ca, Cr) billurların
orta ya da yan bölümlerinde farklı oranlarda dağıldıklarını göstermiştir. Grenaların kimyasal bileşimleri, oluştukları kayacın bileşimine ve kayacın etkisinde kaldığı basınç ve sıcaklık koşullarına bağlıdır. Dolayı-sıyle, grenalar, başkalaşım kayaçla-rınm oluşum koşullarını anlamaya olartak. tanırlar. Alüminyumlu genel bir başkalaşım dizisinde, almandin, mikaşistlerde ve orta basınçlı bölgelerdeki gnayslarda çok bol bulunurken, andaluzitli bölgelerde (düşük basınçlı) seyrek olacaktır.
Çok derin, çok yüksek basınçların bulunduğu bölgelerdeki grenaları-magnezyum açısından zengindir. Kabuğun üst bölgelerinden gelen bazı püskürük kayaçlarm ana mineralini
grenalar oluşturur: Yüksek c pirop içeren grenalı eklojitler. yumlu grenalar, kalkerli kaya başkalaşımı sırasında oluşurla Yarı-değerli taşlar olan gre mücevhercilikte çok aranan t dır: Bohemya’nın aşırı bazik ka rının morumsu kırmızı piropiı; ve mikaşistlerin mor ya da koy mızı almandini [Brezilya, Sri I Madagaskar); Sri Lanka ve Bn nın pegmatitlerinin saydam ‘ runcu speşartini; başkalaşım, k larınm yeşil, pembe ya da kırmızı grosüleri (Brezilya, Mac kar); andraditin yeşil çeşidi dı toit bu taşlara örnektir.
Grenada
Başkent, Saint-George Ydan bir görünüş.
Amerika’da ülke.
COĞRAFYA
Trinidad ile Tobago’nun biraz yukarısında, Küçük Antiller yayının ucunda yer alan Grenada, uzunca biçimli ufak bir dağlık adadır. Kendine bağlı iki coğrafi birim vardır: Carria-cou ve Küçük Martinik adaları (bunlar Grenadines adalarının coğrafi bütünü içindedirler). Grenada ise Windward islands, yani Rüzgâr adaları öbeğinde yer alır.
TARİH
I498’de, Kristof Kolomb’un üçüncü ■ yolculuğu sırasında keşfedilen Gre-neda’da, XVIII. yy’m başlarında Fransızlar yerleşmeyi denedilerse de, yüzyıla yakın süreyle ada Fransız-lar üe İngilizler arasında birçok kez el
değiştirdi. 1783’te son olarak İngiltere’nin elinde kalan Grenada, 7 Şubat 1974’te bağımsızlığını kazandı. O dönemlerde adanın güçlü kişisi olan Eric Gairy (1950 yıllarında bir tarım sendikasının başkanlığını yapmıştı ve İşçi Partisi militanıarından-dı), başbakan olunca ülkeyi sert bir biçimde yönetti; kurduğu özel milis kuvvetleri ülkede terör havası estirdi; bu arada iktisadi durum da büyük sarsıntı geçirdi. Başlıca muhalefet gücü daha o zamanlar J.E.W.E.L’di {Joint Endeavour for Welfare, Education and Liberation [Toplumsal Refah, Eğitim ve Özgürlük Hareketi]). Bu hareketin önderi Maurice Bishop, 1979 Martında iktidarı ele geçirdi. Yeni hükümet serbest seçimlerin yapılacağım bildirdi; ama tarihini belirtmedi. Adanın yakın tarihteki evrimi ve sosyalist ülkelerin hemen yeni devrimci iktidara yardım sunmaları,
i
A.B.D. açısından ciddi kaygılar açtı. Nitekim, yeni hükümet he Küba’yla sıkı ilişkiler kurarak, trocu bir rejim uygulamaya baş Ama başbakan Bishop ’un 1983’! askeri darbeyle devrilmesinde] Devrimci Askeri Konsey’in yöne el koymasından birkaç gün sc A.B.D.|deniz piyadeleri ve paraşi ieri adayı ele geçirerek (25 I 1983), denetimi Doğu Karayip letleri Örgütü’ne bağlı ülkeleriı kederinden oluşan birliklere bir lar. 3 Aralık 1983’te yapılan seçin den sonra, yeni Ulusal Parti baş Herbert Blaize-başbakanhğa geti ve adadaki yabancı askerler, 198i lülünde Grenada’yı boşaltı 1989’a kadâr ücüdarı elinde t Blaize’in ölümünden (19 A 1989) sonra başbakanlığa geti] BenSones?ûn, 28 Mart 1990 gene çimlerini yitirmesi üstüne ikti gelen Ulusal Demokratik Koı başkanı Nicholas jBrathvvaite gö: ni günümüze kadar (1993) sürdü
İKTİSAT
Grenada’da başlıca etkinlik tarin Etkin nüfusun % 30’u bu kesimd düğü gibi, katışıldı ulusal geliri 31 kadarı da tarımdan elde ec Ekili alanlar ülke topraklarmıı 47’sini kaplar. Başta gelen dışsi ürünü olan küçük hindistanceviz tışından, katışıklı ulusal geliriı ll’i sağİamr (dışsatımın 1/3’in
Yüzölçümü
Nüfusu
Nüfus
yoğunluğu
Başkenti
Dili
Dini
Para birimi
:344 km2 :84 000 (1992);
:Km2’ye 244 kişi :Saint-George’s ( OOOnüf.; 1992). ¡İngilizce ¡Katolik; protesta :Doğu!Antiller do!
fazlası). Kapladığı ekili alan açısm- simi pek az gelişmiştir: Etkin nüfu-
dan en önemli ürün kakaodur. Biraz sun % 10 kadan geçimini tarım ürûn-
açık veren tanm bütçesi, 1974’ten lerinin işlenmesinden sağlar,
başlayarak toparlanmış ve kâra geç- Ülke iktisadı başta kakao olmak üze-
miştir. re, tanm ürünleri fiyatlarındaki yük-
Madendlik kesimi yoktur. Sanayi ke- selmeden yararlanır. Gene de, kişi
Fransız ressamı (TournuS, 1725- Greuze’de duyarlıktan duygusallığa tır. Bununla birlikte, Greuze, çc
Paris, 1805). ve La Chaussee’nin “ağlamaklı güldü- resimlerinde daha ağırbaşlı
Lyon’da öğrenim gören ye 1750 yılma rüsu’ne (Saatin Yakınması: Terkedil- tutum benimsemiştir (Küçük
doğru Paris’e yerleşen jean-Baptiste miş Genç Kız) kayar. Ressam, izleyi- Kasayı Kaldıran Küçük Kız, O;
Greuze, KutsaJ Kitabı Çocuklarına cide uyandırmaya çalıştığı etkiyi Çocuk Başı); portrelerinde de i
Açıklayan Aile Babası adlı tablo- verebilmek için bir dizi abartılmış el tutum görülür (Kitapçı Babuti, (
suyla başarı sağlayarak eleştirmenle- kol hareketi, yarı baygın figürler, vürcü Wille); ressam bu yapıtları
rin dikkatini çekti. Resim alanına kasılmış el görüntülerinden yararla- duygusal öykülerini ve “yaptığı 1
Marmontel ve dostu Diderot’nun nırken bunları son derece incelik ve edebiyatı” unutmuş gibidir,
ahlak öykülerinde raslanan doku- bir renk uyumu içinde sunar (Ceza- Fransız Devrimi sırasındaki bü
nakli bölümleri yansıtmayı bilmiş ¡andırılan Kötü Oğul: Babanın Lanet- çaplı yön değiştirmesinden ve ts
olan Greuze’ün yeni “ahlak resmi”, lemeşi). Resimlerinde kadın figürle- sel konuları işlemedeki birkaç baş
çağdaşlarının, Diderot’nun düşünce- rini yarı soyunuk olarak vermeyi sizca deneyden sonra Eskiçağ mo
lerine karşı gösterdikleri eğilimi yan- yeğleyen Greuze, bu şehvetle karışık nedeniyle engellenen Greuze’ün y
sıtır (bu tarihten başlayarak resim ve resimleriyle, yaşadığı döneme özgü o neği, giderek kimsenin dikkatini i
edebiyat, yeni düşünceleri açıklayan çapkınca havadan tümüyle kurtula- mez oldu ve Greuze sessiz sed
bir araç durumüna gelmiştir). İzleyi- madiğim gösterir. Ünlü Kırık Testi öldü,
cinin duyarlığına seslenen bu sanat, tablosu açık saçık bir telmihi yansı-
başına katışıklı ulusal gelir kon ülkelerinkine oranla düşüktür. G nada’da turizm etkinliği de öneı bir yer tutar. Hükümet turizmi gel tirmek için önemli çabalar har maktadır.

Edvard Grieg’in K • Peterson tarafından yapılmış portresi
Norveçli besteci (Bergen,1843-Bereen, 1907).’. ’
Altı yaşındayken annesinden aldığı piyano dersleriyle klasik müziğe başlayan, Edvard Hagerup Grieg, aynı zamanda yaşayan köylü müziğini de tammaolanağım bulduJLeipzig’de Çek virtüözü ve bestecisi Moscheles ile Reinecke’nin yanında müzik eğitimini geliştirip olgunlaştı. Bu dönemde hayranlık duyduğu iki müzikçi vardı: Schumann ve Wagner.
1864’te Kopenhag’da, ülkesinin o zamana kadar işlenmemiş ölan müzik kalıtının zenginliğinin bilincine vardı. Özellikle Ibsen ve Björnson gibi öbür Norveçli sanatçılarla birlikte, bütün Avrupa’da kısa bir süre sonra yaygınlaşmaya başlayacak olan sanat milliyetçiliği akımına katkıda bulundu. 1867’de Oslo’da, 1880’e kadar yöıîeteceği Müzik Birliğini oluşturdu. Özellikle piyanocu ve orkestra yöneticisi olarak yaptığı gezilerde birçok romantik müzikçiyle bağlantı kurdu (halk sanatı konu-
sunda yaptığı araştırmalara ilgi duyan Liszt de bunlardan biriydi). Halk sanatına yakın olan müzikanla-yışı, biçime bağlanmış olarak kaldı. Değişken tonaliteler, kromatizm gibi üslup alanında yaptığı bazı atılganlıklarla Debussy’nin öncüsü sayılan Grieg’in en ünlü yapıtı, îbsen’in dramı Peer Gynt için bestelediği sahne müziğidir. Piyano İçin La Minör Konçerto (opus 16)
İse en., iyi yapıtlarından biric Grieg her şeyden önce, 1872′ yazdığı ve yurdunun efsane kahı maninin adını taşıyan Sigurd jorst far operasındaki senfonik şiirde y alan ulusal düşüncenin müzikçisid Ama, bu yapıtta Peer Gynt’ün taşıt ğı coşkulu içeriği bulmak güçtür. Norveç Dansları ve Şarkıları (opi 17)adlı yapıtında özgünlük,ritimler değişkenliğinde, majör ve minör gar lar arasında, diatonizmle kromatiz arasında gidip gelen temaların nite ğinde ve armoniye bağlı atılganlı! larda kendini belli eder. Melodik Alman lied sanatının, Mendelssoh un ve Schumann’ın verdiği esinler etkisini taşırlar. İçtenlik dolu yapıtlı rmda, büyük derinliği olmayan aır belli bir şiir yükü taşıyan düşsel b duygusallık vardır. Piyano İçin Hal Melodileri (opus 66) adlı yapıtı, keı dine özgü ritmik oluşumları ve değ şimleriyle, Grieg’in bütün özgünli ğünü ortaya koyar.
[Griffith
1919daki United Artists (Birleşik Sanatçılar) ‘topluluğu. Soldan sağa: bouglas ‘airbanks, Mary Pickford, Chaptin e : Griffith.
Hoşgörüsüzlük Ve« bir ■(1916).
A.B.D’li film yapımcısı’ ve yöneticisi (La Grange, Kentucky, 1875-Holly-vvood, 1948).
Meslek yaşamına tiyatro eleştirmeni olarak başlayan;,daha sonra 1900-1907 yılları arasında değişik tiyatro topluluklarında oynayan David Wark Griffith, Edison biograph firmasıyla oyuncu olarak anlaştı ve TheAdven-tures of Dolly (Dolly’nin Serüvenleri) adlı ilk filmini burada gerçekleştirdi (1908).
BÜYÜK BİR VERİMLİLİK
Beş yıl içinde Griffith (1908-1913), kısa ya da orta metrajda (150-1 200 m) dört yüz elliden fazla film çevirdi ama bu filmlerden çoğu kayboldu. 1914’teki Bir Ulusun Doğuşu (The Birth of a Nation) sinema tarihinin ilk

anıtsal yapıtı oldu ve büyük bir başarı kazandı. Bir yıl sonra Thomas İnce veMack Sennettile birlikte Triangle firmasını kurdu; bu kuruluş için, başyapıtı olan Hoşgörüsüzlük u(İnto-lerance, 1916) çevirdi. Bir ırmak-film olan bu yapıtın ticari alanda başarısızlığa uğraması Triangle firmasının batmasına neden oldu (1917). Avrupa’da Griffith .Birinci Dünya savaşının esinlendirdiği Hearts of the World (Dünyanın Kalpleri) adlı filmi çevirdi. 1919’da Ghaplin, Mary Pick-ford„ve Douglas Fairbanks ile birlikte United Artists’i (Birleşik Sanatçılar) kurdu.
1919’daki Broken Blosşoms’tan (Kırık Zambaklar) sonra uzun bir düşüş dönemi başladı; ama bu dönem gene de bazı büyük başarılar‘içeriyordu: Way Down East (Fırtına Çocukları. 1920); İki Yetim Kız (1921) ve özellikle isn’t life wonderful (Yaşam Güzel Değil mi?, 1924). Griffith’in sön filmi 1930 tarihini taşır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*