Genel

TIPTA DÖRDÜNCÜ BOYUT

TIPTA DÖRDÜNCÜ BOYUT
Bir fizikçinin, hastalıklarla savaşta “zamanın gücü”nün kullanılması üzerine ilginç düşünceleri: O’na göre, Einstein’in kuramları, fizik ile olduğu kadar, tıbbi uygulamalarla da ilgili olabilir.
Einstein’ın özel görecelik (Relativite) kuramının 1905 yılında yayınlanmasından 1920′ ierin sonbaharına doğru geçen zaman içinde (bu arada kuantum kuramı da formüle edilmiştir) fizikçiler, “gerçek” kavramını dışımızda yer alan durgun dünyadaki yerinden ayırdılar ve ona ancak insan duyarına derin bir saygı ile anlaşılabilecek bir biçim vermeye çalıştılar. Fizik alanında duyular, en üstün yeri tutmaya başladı. Ayrıca, Einstein şuna inanıyordu: “Gerçek hakkın-daki bütün bilgiler, gözlenen olayla birlikte başlar ve onun içinde son bulur.”

Gerçekle ilgili bu görüşlere rağmen, “gerçek zaman” düşüncesine bağlı kalıyoruz. Gerçek zaman hem akar gider, hem de zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman olarak parçam lara bölünebilir. Lineer gerçek zamana olan inancımız, sağlık ve hastalık, yaşam ve ölüm konusundaki başlıca varsayımlara temel oluşturmaktadır. Fakat böyle bir düşünce şekli, eski bir bilim anlayışına dayanır. Bu anlayış, dış gerçeklere bağımlı olan; yani duyularımızdan bağımsız bir gerçeği belirtir.

Bu dünya görüşü, modern fizikte bir yana atılmıştır. ‘Modern fiziksel görüşlere bağlı olarak “zaman” düşüncesini yeniden gözden geçirirsek, dışımızdaki dünya ile ilgili şunu söylemek zorunluluğunu duyarız; Zaman, duyularımızla bağımlıdır, bizim: bir parçamızdır, bizim dışımızda değildir. O halde, zamanla ilgili görüşümüze uygun olarak, sağlık ve hastalık konusundaki kavramlarımız gözden geçirilmelidir.
Larry DOSSEY
Canlılık, cansızlık, doğum, ölüm, s: hastalık gibi kavramları bilinçsizce tanırr ve bunları, dışımızdaki gerçeğin bir pa saydığımız, “mutlak zaman” kavramıyla b tiriyoruz. Eğer Einstein söylediklerinde ise; yani gerçek hakkındaki tüm bilgi, c birlikte başlayıp, yine olayın içinde son yorsa yukarıda sözü geçen bu olaylara a veren bir dış gerçek yoktur. Sağlık konuş bilinenler, karşılaştığımız olayların içinde layacak ve onun içinde son bulacaktır. Örn sağlık sorunları aslında birer gözlemsel oİ£ Rus fizyologu Pavlov, köpekleri zil se hemen arkasından yemeye koşullandım böylece, zil sesiyle birlikte köpeklerin tül bezleri de çalışmaya başlıyordu. Bir süre ra, zil sesini duyan köpeklerde, kendilerim yecek verilsin ya da verilmesin, salgılams rüldü. Pavlov’un köpeklerinin gereksiz salgılamayı öğrendikleri gibi, biz de geri aceleciliği öğrenmişizdir. Acelecilik duygu yalnız çabuk hareket etmemiz gerektiğinder lişmemiştir, öğrenilerimizin bir sonucudur, harekete geçiren, zil sesleri, kol saatler çalar saatler, sabah kahvesi ve günlük | ramımızı ona göre düzenlediğimiz daha yi c.e olaydır. Saatlerin bize gönderdiği bilin bildiri şudur: Zaman akıyor, yaşam geç lütfen acele edin.

İlginçtir ki, dış saatlerden gözlediğimiz zaman, İç saatlerimizin daha hızlı işlemesine neden oluyor. (Fizyolojik işlevlerimizde de olduğu üzere, belirli aralıklarla çalışan her şey bir 3aat gibi düşünülebilir.) Telaşçılığımız, vücudumuzun ritmik işlevlerinden bir kısmını hızlandırır, örneğin kalbin hızlı atışı, sık nefes alışımız gibi… Ayrıca, kan basıncının aşırı artması ve vücudun gerilimleri sonucu özel bazı hormonlarda normalin üstünde bir fazlalık gözlenebilir. Böylece, saatlerin hızlanması ve zamanın kaybolması karşısında, duyduğumuz heyecanlar, kendi içimizde yer alan biyolojik saatlerin hızlanmasına neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak, bir çeşit “telaş hastalıkları” baş gösterir, bir başka deyişle, kalp hastalıkları ve yüksek tansiyon ortaya çıkmaya başlar, vücutta bulaşıcı hastalıklara ve kansere karşı direnç azalır.

Akan zaman algılayışımızın fizyolojik işlevlerimizi etkilemesi modern fiziğin ortaya koyduğu bir prensibe dayanır. Bu prensibe göre, İçimizdeki gerçek, geçen zamanın vücut İşlevlerimize yansımasıdır. Saatler, düdükler ve sayısız çeşitli uyarıcılar yoluyla, kendimizi lineer (doğrusal) zamanın akıp geçtiğine inandırırız. Bu durum çeşitli hastalıklar yaratır. Böylece, algılarımız artık gerçeğimizi oluşturur.

Zaman duygumuz sağlığımızı etkilemektedir, belirli hastalıkların yönlenmesi ve gelişmesi bu durumu doğrulamaktadır. Bunu, A-Tipi kişiler olarak adlandırılan insanlarda açıkça görmek mümkündür. A-Tipi kişiler “telaş hastası” dır. Onların yaşantısı belirli amaçlar, hedefler ve zaman sınırları çevresinde düzenlenmiştir. Onlar istedikleri bir hedefe sağlıklı ve dengeli bir biçimde ulaşamazlar ve aşırı durumlarda başarma isteği yüzünden hemen hemen tükenirler.

A-Tipi kişiler genellikle tutkuludurlar, başarıya ve amaçlarına ulaşmak için tüm enerjilerini ortaya dökerler ve çoğu kez de başarılı olurlar. Hayranlık uyandıran hayalleri, çalışmaları ve hedefe varma, özelliklerine karşı, kalp rahatsızlıklarından dolayı bu insanlar hızla ölüme yaklaşırlar.

A-Tipi kişilerde zamana karşı aşırı tepki; yani telaş duygusu fizyolojik etkiler yaratır. Bu etkiler yaygındır ve daha kalp rahatsızlığı başlamadan çok önce görülür. Bu fizyolojik olaylar, bu insanlarda öyle özellikler gösterir ki, bu tabloya zaman hastalığı gözüyle bakılabilir. Sözü edilen be-
yunun yUKS6imtî£>ılıı, ııuı ınvıııaı ua uuaci iok.1 lyı,

adrenalin, norodrenalin, insülin hidrokortizon gibi salgıların, telaşçılığın getirdiği gerilimler dola-

yısıyle düzensizliğini; mide asit fazlalığını, kanda kolesterol artışını, solunum hızında artışı, ter bezlerindeki faaliyetinin artmasını ve bütün vücutta kas gerginliğini sayabiliriz. Zaman belirtileri tüm vücudu kapsayan, bütün sistemlerde etkisini gösteren belirtilerdir.

Klinik olaylarda bir karışıklık yaratmamak için, zaman duygusunun ortaya çıkardığı bozukluklarda dikkatli davranmamız gerekir. Çünkü, bunların nedeninin anlaşılması, bize tedavi için ipuçları verecektir. Örneğin, A-Tipi kişilerde kolesterol seviyesinin sık sık yükseldiği görülmüştür. Durum böyle iken, eğer tedavide bu kişilere, zamanlarını rahatsız olmadan kolayca ayarlayabilecekleri bir ortam yaratılırsa ya da bu türlü düşünmeleri telkin edilirse, fizyolojik işlevlerde bunun bir etkisi görülecek midir? Yanıt evettir. A-Tipi kişilerde, kolesterol seviyesinin % 20 oranında düştüğü, ayrıca tansiyonun, kalp ve solunum hızının, kandaki insülin, hidrokortizon ve adrenalinin istenen düzeylere doğru çekilebildiği gözlenmiştir.

Bu gözlemlerin önemi çok büyüktür. Zaman hastası kişilerde, zaman duygusunun “uzatılması”, zaman belirtilerinin kötü etkilerini geniş ölçüde değiştirmektedir.

Hastalığın, zaman faktöründen ileri gelişi üzerinde neden duruyoruz? Örneğin, kas gerginliği ya da bunaltı teşhisi koyacak yerde, neden bu hastaların zaman hastası olduklarında İsrar ediyoruz?

Bunun İçin temel bir neden vardır; Bir hastalığın şiddeti arttığında, zamanla ilgili düşünceler yoğunluk kazanıyor ve algılarımızı derinden etkiliyor. Hastalığın şiddeti ne derece fazla İse, ölümü de o derece hatırlıyoruz. Hastalık bizi son ile; yani ölümle karşılaşmaya zorluyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir