TÜRKİYE’DE TARIM

TÜRKİYE’DE TARIM

Anadolu’da yerleşme tarihiyle birlikte tarım yaşamı da çok eski tarihlere uzanır. Anadolu’da Hititler döneminde hayvancılığa ve çeşitli tarla ürünlerine dayanan yüksek bir tarım kültürü vardı. Bu kültür Roma uygarlığı, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de sürdü. Çok eski zamanlardan beri işlenen Anadolu topraklarında, iklim ve toprak koşullarına uygun tarım sistemleri ve bitkiler bulunarak geliştirilmiştir. Osmanlı împa-ratorluğu’nun temelini tarım oluşturuyordu. İmparatorluğun kuruluş yıllarında çiftçiden alman vergi miktarı fazla değildi. Ama gelişme döneminin sonunda ve duraklama döneminde vergilerin artması ve Anadolu’da siyasal bütünlüğün bozulması, tarım yaşamım geriletmeye başladı, tanma elverişli topraklar terk edildi, eski sulama kanalları tahrip oldu. Bu durum, Osmanlıjmparatorluğu’nun iktisadi düzenini sarstı. Tanzimat döneminde tarımı kalkındırmak için çok çaba harcandı, daha modem yöntemlerle tarım yapabilmek ve teknik uzman yetiştirmek için meslek
okulları açıldı. Ama ulaşım ağınır yetersizliği ye genelde bölgelerde ka palı iktisat düzeninin varlığı gibi çe şitli nedenlerden dolayı tarım büyüt ölçüde gelişemedi. Bazı dönemlerde birbirini aralıksız izleyen kuraklı! yılları tarım yaşamında kıtlıklara yo açtı. Tarım ¿anındaki bu sönük du ram Cumhuriyetin ilk yıllarına ka dar sürdü. Ama Cumhuriyet döne minde, tarıma büyük önem verilme ye başladı. Vergi sisteminde çiftçini! yararına değişiklikler yapıldı. Ülkede siyasal bütünlüğün sağlan ması ve ulaşım ağmın gelişmesini! de tarım üstünde olumlu etkileri ol du. Tarımda makineleşme alanındı çalışmalar yapıldı. Toprak ürünleri nj. değeri üstünden alan kuruluşla açıldı. Ankara’da Ziraat Fakültesi ku ruldu. Ankara, İzmir, Bursa, Adana Erzurum başta olmak üzere tatbiki zi raat okulları açıldı. Pek çok yerdi çevre tarım koşullarım daha iyi ince lemek için ziraat istasyonları ve to hum ıslah istasyonları örgütlendi Meyvecilik ve bağcılığı geliştirme] için çeşitli fidanlıklar kuruldu. Cumhuriyet döneminde çiftçileriı toprak sahibi olmaları, tarım işlerin de daha fazla makineleşme, sulanaı ve gübrelenen alanları genişletme çeşitli tarım bölgelerine uygun yon temleri geliştirme, iyi nitelikli vı ucuz ürün elde edebilmek için çalış malar yapıldı. Böylece Türkiye’dı sözgelimi 1943’te 12,5 milyon hekta alan kaplayan tarım alanları 1991’d< 24 milyon hektarı aşmıştır. 1943’tı tarımda kullanılan traktör sayısı 984 ken,1991’de 704 376’ya ulaşmıştı) Türkiye’de tarım alanlarında ekil alanlarda tahıllar, baklagiller, s and yi bitkileri, yağlı tohumlular ve yum ru bitkiler, dikili alanlarda seb: e v
mr;
r-
Hfl
Türkiye’de tarım alanında kullanılan bazı makineler: l. Anadolu pulluğu;
2 hububat ekim makinesi;
3 mısır taneleme makinesi;
4. pamuk ve soya ekim makinesi;
5. (ellik harman makinesi;
6. patates sökme makinesi.
meyve bahçeleri yer ahr. Türkiye tarımında tahıl türlerinin (buğday, arpa, çavdar, yulaf, darı, mısır ve pirinç) üretimi geniş alanlar kaplar. Türkiye’nin iklimi ve coğrafi yapısı, tahıl yetişmesine son derece elverişlidir. Tahıllar arasında en çok yeri buğday kaplar. Nemli. Doğu Karadeniz bölgesi dışında bütün bölgelerde ilk’sırada olmak üzere yetişir. Arpa, buğdaydan sonra ikinci sırayı alır ve buğday gibi hemen her bölgede yetiştirilir. Türkiye’de buğday ve arpanın yetişme olanağını yitirdiği, toprağın daha yoksul olduğu ve nemliliğin arttığı yerlerde, yulaf ve çavdar yetişir. Yaz yağışları isteyen mısır, Karadeniz bölgesinde uygun yetişme ortamı bulmuştur. Öbür bölgelerde de az da olsa mısır üretimi yapılır. Tahıllar
arasında pirinç, yetişme döneminde suya gereksinimi olduğundan, suyun bulunduğu yerlerde yetiştirilir. Tahılların kapladığı alan Türkiye tarım topraklarının % 80’ini aşar. Türkiye’de tahıllardan ayrı olarak daha az bir alanda ticari değeri olan sanayi bitkileri ve yağlı tohumlular yetiştirilir (sanayi bitkilerinin tarım alanında kapladığı alan % 7,3, yağlı tohum-lularınkiyse % 3,7’dir). Sanayi bitkilerinden tütün, şekerpancarı, pamuk, haşhaş, keten, kenevir, yağlı tohum-lulardansa susam ve ayçiçeği yetiştirimi önemlidir. Sanayi bitkilerinin iklime bağlı gereksinimleri birbirine uymadığından, bunlar belirli bölge ve yörelerde toplanmışlardır. Pamuk, ancak sulama olanaklarının bulunduğu ve Akdeniz iklim tipinin geçerli oldu-
ğu yerlerde yetişir. Karadeniz bö sinde nemli iklimin etkisiyle keteı kenevir yetişir. Tütün iklim ve top koşullarına göre farklı özellik kas dığmdan, ancak en iyi sonuçların e dığı yerlerde yetişir. Haşhaş gene le Batı Anadolu ve Afyonkarah çevresinde gerçek yetişme ortamı muştur. Türkiye’de sanayi bitkiler ekimine bakılırsa, bunların tür sa bakımından fazla olmadığı görü Geçen yüzyıllarda Türkiye’de yol teminin gelişmemiş, ayrıca bu h maddeleri işleyecek sanayinin ku mamış olması yüzünden söz kon bitkiler fazla yetiştirilmedi. Bu k< da ilk büyük değişim tütün yetişi mesiyle başladı. Amerika’dan 1 yıllarında getirilen tütün, kısa zan da Türkiye’nin hemen her bölgesi denendi. Türkiye’nin belirli yöre tütün üretimiyle tanınacak hale gı Buna pamuk ve şekerpancarı üre izledi. Pamuk en iyi sonucu İzmi Çukurova yörelerinde verdi, d sonraki yıllarda Ege bölgesi ve Gv Marmara bölgesine yayıldı, kerpancarı ekiminin gelişmesi şı fabrikalarının kurulmasına bağlı dı. İlk önce Alpullu, Turhal ve l şeker fabrikalarıyla başlayan bıı lışma öbür bölgelerde yapılan fi kalarla üretim alanını genişletti. \ tohumlulardan da ayçiçeği, yağ s yisinin önemli bir ürünü oldu. Türkiye tarımında son 50 yıl içi en büyük değişiklik, baklagiller v ze sebze üretimi alanında meye geldi. Baklagiller TürJaye’ninikl ne uyduğundan hemen hemen yerde yetişebilir. Ama sulama naklamun bulunduğu yerlerde zecilik, baklagillerin yanında ön na geçti. Sebzecilik, nüfusun ço ulaşım olanaklarının iyi gelişmi duğu yerlerde önem kazandı. Keı rin giderek büyümesiyle sebze ge sinimi arttı, ulaşım olanaklarımı Üşmesiyle kısa zamanda bozu dan taşınması sağlandı. Sebze, i likle büyük kentler iyi bir pazar c turduğundan (İstanbul, Ankara mir, Bursa) en çok buralarda tül inektedir. Sebzecilikteki bir geli de, Akdeniz bölgesinde görülen fanda sebzeciliktir. Kışın sıcaklı] şullarının yaz sebze türleri için y M olmaması nedeniyle seralarda ze yetiştirilir. Son 30 yılda, İske run-İzmir arasındaki sahil kesim seracılığa dayanan bir sebzecili] lişmiştir. Özellikle Batı Anadol Akdeniz bölgesinde sebzecilik lagillerin önüne geçmiş ama do( sebzecilik ancak sulanabilen vat
3982
alanlarından bir bölümünün meyveliklere dönüşmesidir. Sözgelimi, Karadeniz bölgesinde tarım alanlarına fındık ekilmeye başlanmıştır. Türkiye’de meyveciliğin gelişmesinde ulaşım ağının gelişmesinin, tüketim merkezlerindeki nüfusun artmasının, meyvesuyu fabrikalarının kurulmasının büyük’ro-lü olmuştur.
Meyvecilik gelişirken bağcılık gerilemiştir. Anadolu’da bağcılık Hititler döneminden beri yapılan bir tarım etkinliğiydi. Türkiye’de XIX. yy’da tarım koşulları günümüzdekinden daha geri olmakla birlikte, bağcılık daha ileri düzeyde bulunuyordu.
XIX. yy’da Trakya* Marmara ve Ege bölgelerindeki bağlar, XX. yy’ın başında Batı’dan gelen ve en önemli bağ hastalığına neden olan filoksera tarafından tahrip olmuştur. Ayrıca özel- ‘ likle 1910-1920 arasındaki savaş yıllarında pek çok bağ zarar görmüş, nüfus mübadalelerinde yanlış yerleştirme sonucu bağlar bakımsız kalmış, böylece Birinci Dünya savaşından önceki bağ alanlarının dağılımı ile Cumhuriyet dönemindeki bağ alanlarının dağılımı birbirine uymayacak biçimde değişikliğe uğramıştır. Günümüzde bağların yoğunlaştığı alanlar, İç Ana-
dolu’nun güneyinden başlayıp Güneydoğu Anadolu’nun batı yarısında toplanır.
Türkiye tarımında bir başka önemli etkinlik de çay üretimidir. Türkiye’de çayın yetişebildiği en iyi alan olan Doğu Karadeniz kıyı bölgesinde, ilk girişim Rize yöresinde 1892’de yapılmış, bu tarihte başlayan araştırmalar 1935’e kadar sürmüştür. Bu tarihten sonra çay, tarım yaşamında önemli bir yer kazanmaya başladı. Yaprak ların toplandıktan sonra iki-üç gür içinde fabrikaya ulaşması gerektiğin; den, çayı imal etmek için atölye vt fabrikalar kuruldu. 1951’den başlaya rak, çay, bölgenin en büyük gelirin sağlayan tarım ürünü oldu. Rize ve il çelerinde başlayan çay üretimi, doğtı ya ve batıya doğru yayıldı. Günümüz de çay, Doğu Karadeniz bölgesindı batıda Ordu’dan başlayarak, doğude Gürcistan sınırında Sarp köyüne kadar olan kıyı kesiminde yetiştirilir Çay ekilen alanlar ve üretim, güngeç tikçe artmaktadır. 1963’te çay fidan: Hikili alan 17 bin hektarken, bu alal 1992’de 88 bin hektar olmuş, yıllıl üretim 10 bin t (1963) kuru çaydaı 136 bin t’a (1992) ulaşmıştır. I
banlarında yapılırken baklagil üretimi de sürdürülmektedir.
Türkiye’de tarımın bir başka kolunu da meyvecilik oluşturur. Ülkemiz tropikal, astropikal ve ılıman kuşağın hemen her cins meyvesinin yetişmesine elverişlidir. Yumuşak çekirdeklilerden elma, armut, ayva, sert çekirdeklilerden erik, iğde, kayısı, kızılcık, kiraz, şeftali, vişne, zeytin, zerdali, sert kabuklulardan antepfıstığı, badem, ceviz, fındık, kestane, üzümsü meyvelerden dut, incir, nar, turunçgillerden portakal, mandalina, turunç, altıntop, tropikal meyvelerden hurma ve muz yetişir.
Türkiye’de geliştiği yere iktisadi açıdan gelir sağlayan meyvelerin başında fındık (Giresun, Ordu, Trabzon), zeytin (Edremit, Burhaniye, Ayvalık), şeftali (Bursa), incir (Büyük Menderes havzası), kayısı (Malatya), elma (Niğde ve Amasya), portakal (Finike), muz (Alanya) gelir. Öbür yerlerde meyvecilik tarımın bir yan gelir getiren kolu olarak yapılır. Türkiye’de meyveciliğin son 10-15 yıl içinde gelişmesi aşılı ve nitelikli meyve ağaçları yetiştirilmesiyle sağlanmıştır.”Türkiye’de tarım alanında son yıllarda meydana gelen en büyük değişim eski tarım
insan topluluklarının zaman içindeki hareketleri ve bu hareketlerin bilimsel olarak nicelenmesi.
Yazılı belgeler bırakmadıkları gerek-çesiyle“Tarihöncesi”toplumları ileta-rihi çağların toplumlarını karşılaştırmak yerinde olmaz. Gerçekten de Tarihöncesi toplumları da evrim geçirmişlerdir; bu nedenle onların da tarihi vardır. Birçok nesnel belgeye dayanılarak Tarihöncesi toplumları hakkında bilgi edinilebilir; dolayısıyla bu tür toplumlar da tarihin konuşudurlar. Ayrıca, insanbilim (antropoloji) ve etnolojinin incelediği, “vahşi” olarak nitelenen toplumlarm tarihsiz toplumlar olup olmadıkları da sorulabilir. Bunlar, yalnızca çok yavaş evrim geçiren ve çok yakın bir tarihe kadar dış ilişkilerden korunmuş toplumlardır. Ürettikleri mitler de belli bir tarih bilincinin belirtisi sayılır.
Günümüzde ortadan kalkmış toplumlarm gerçekleştirdikleri mitler, tarihsel belgeler haline gelmiştir: Sözgelimi, Yunan ve Roma mitolojüeri böyle-dir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*