Genel

UFO GÜNCELLİĞİ

ABD Başkanı J immy Carter’ın, başkanlık seçimlerinden bir süre önce gördüğünü söylediği bir U-FO’nun (Unidentified flying object: Tanınmayan u-çan cisim) hikayesi o günlerde herkes tarafından duyulmuştu. Ayrıca, başkan gibi, ABD semalarında UFO gördüğünü söyleyen binlerce Amerikan vatandaşı, bilim adamlarının tersine, gördüklerinin parlak yıldızlar değil, uçan cisimler olduğunda ısrar etmektedirler.

ABD’de şüpheci fakat konusunda uzman bir kişi olarak tanınan UFO araştırıcısı Robert Sheaffer, 1977yı11 ortalarında, Jimmy Carter’in UFO’su konusunda yapmış olduğu araştırmaların sonuçlarını yayınlamıştı. Sheaffer, Carter’in UFO’yu gördüğü tarihin 6 ocak 1969 olduğunu tespit etmişti. Carter, gördüğü cismin ay kadar parlak bir cisim olduğunu ve gökyüzünde durmadan yere yaklaşıp, uzaklaştığını söylemişti. Sheaffer, o tarihteki yıldızların durumunu gösteren bir gökyüzü haritasında, Carter’in UFO’sunun kerteriz ve yüksekliğini kıyasladığında, o gece gökyüzündeki en parlak cismin Venüs gezegeni olduğunu saptamakta gecikmedi.

Carter, bu uçan cismi Lion kulüpte yaptığı bir konuşma sırasında gördüğünü ve aynı cismin, ken-
disi ile birlikte toplantıdaki diğer davetliler tarafından da görüldüğünü söylemişti. Fakat Sheaffer’in yaptığı araştırma sonucunda, diğer davetlilerden on kadarı, Carter’in yaptığı konuşmayı çok iyi hatırladıklarını, fakat o gece UFO denen herhangi birşe\ görmediklerini açıkladılar.

Sadece, o kulübün başkanı olan bir kişi, konuşma sırasında Carter’in yanında durduğunu ve gökyüzünde parlak bir cisim görerek bunu bir meteoroloji balonuna benzettiğini söyledi. Fakat bu cismin Carter’in söylediği gibi hareket ettiğini hiç sanm-yordu.

Sheaffer’in, çalışmalarının sonucunu açıklamasından sonra, birkaç ay kadar, UFOuzmanları hiç’ fikir ileri sürmediler. Carter’in gördüğünü söyledığ UFO’da, belki diğerleri gibi Venüs gezegeniyc Venüs, herkesin bildiği gibi, akşamları ve saba erken saatlerinde çok parlak olarak görünmesi ile ismini aşk tanrıçasına vermiş olan bir gezegendi’ Astronomlar uzun yıllardan beri bu gezegene, dt’-yanın bir ikizi olarak bakmışlar ve onun, dünyarr gibi misafirperver bir gezegen olabileceği fikr savunmuşlardır. Fakat daha sonra yapılan bazı araştırmalar bu olasılığı yok etmiş, Venüsün, basıncı yüksek, atmosferi boğucu karbon dioksit ve sülfürik asit dumanlan ile dolu, ve çok sıcak bir gezegen olduğu açıklanmıştır.

Venüs, diğer taraftan UFO araştırıcılarını da uğraştırmış, bu gezegeni en parlak zamanlarında gören pek çok kişi, ilgilileri arayarak UFO gördüğünü bildirmiştir. Venüsü görerek UFO gördüklerini söyleyen insanların adedi o kadar artmıştır ki, uzmanlar bu gezegene, “UFO’lar kraliçesi” adını takmaktan kendilerini alamamışlardır.

Bu gezegeni UFO sanarak ilgililerle temas kurmak isteyenler sadece sade vatandaşlar değildir, bunların içinde, astronotlar, pilotlar, pozitif bilimle uğraşanlar ve hatta, yukarda da belirtildiği gibi başkan adayları bile vardır.

Fakat UFO araştırmacıları, Venüsün, parlaklığı, gözalıcı renkleri ve ileri, geri hareket edermiş gibi görünümü ile tüm gözleri aldatabileceğini kabul etmektedirler. İnsan algısı ve anlama yeteneği o kadar karmaşıktır ki, bu gezegeni görenler daha sonra Venüs konusunda yapılan açıklamaları kolayca kabul e-dememektedirler. Araştırıcılar, UFO gördüklerini söyleyerek bunu tarif edenlerin anlattıklarından, sadece görülen cismin yerinin belirlenmesi ile bu cismin Venüs olabileceğini kestirmektedirler.

[Buna karşın, UFO’lar konusunda alınmış olan bazı haberler, araştırıcıları da şaşırtmaktadır. Astronot Michael Collins’in hikayesi de bunlardan biridir, Collins, 1966 temmuzunda Cemini-10 misyonunda
Yeni Gine’de görülmüş bir uçan daire sakinlerinin yerdeki insanlara el salladığı olayın, bir ressam tarafından yapılmış resmi. ..

Avustralya üzerinden geçerken, uzay aracının pen ceresinden fotoğraf çektiği bir sırada bir UFO gör düğünü söylemiştir. Astronot, heyecan içinde, yeı merkezi ile radyo bağlantısı kurmuş ve, “Güneş henüz yükselmeye başladı. Sağ tarafımızda, yıldız o-lamayacak kadarparlak bircisim görüyorum. Acaba bu cisim Cemini-& olabilir mi?” şeklinde konuşmuştur.

Fakat Collins, sonradan fikrini değiştirmiş ve gördüğü parlak cismin Venüs olabileceğini kabul etmiştir. Venüsün aynı anda bulunduğu yer de,araştırıcılar tarafından saptanmış ve Collins’in söylediklerini doğrulamıştır.

Venüs tarafından yanıltılan tek pilot, astronot Collins değildir. İkinci Dünya Savaşı sırasında da pek çok pilot, yüksek irtifalarda görev uçuşu yaparlarken, çok parlak bazı cisimler gördüklerini bildirmişlerdir. Hatta bazı uçaklardan bu garip parlak cisimlere ateş açıldığı da söylenmektedir. Kuşkusuz bunlar sonradan açıklanmış ve dinleyenlerin gülmelerine neden olmuştur.

Muhtemel UFO’lar bazı durumlarda uçak kazalarına da neden olabilmektedirler ve 1948’deki Man-tell olayı bunlardan biridir. Bu olayda pilot, Ken-tucky semalarında uçarken bir UFO görerek peşine takılmış ve çok yüksek irtifalarda oksijen eksikliğinden bayılıp, düşerek parçalanmıştı. Bu parlak cismin aynı zamanda alandaki kontrol kulesinden de görüldüğü söylenmişti. Fakat sonradan Venüsün,

1971 yılında Yugoslavya’da Ru-dolph Negore tarafından görülmüş olan bir UFO (Tanınmayan uçan cisim veya uçan daire.)
UFO’nun görüldüğü istikamette çok parlak olarak görüldüğü açıklandı. Olaydan birkaç yıl sonra ise, UFO sanılan cismin, çok gizli donatımlarla yüklü ve Rusya üzerinde fotoğraf çekmekle görevlendirilen bir balon olabileceği söylendi. Otomatik kameralarla donatılmış bu balon o zamanlar hava kuvvetleri personelinden bile gizlenmişti. Pilot Mantell’in ölümüne neden olan UFO büyük bir olasılıkla bu balondu. 1966 yılının 17 nisan günü, Ohio polislerinden Dale Spaur, gün henüz ağarmadan, bir UFO görmüş ve bu uçan cismi 160 km kadar kovalamıştı. Sonradan hava kuvvetleri uzmanları, Spaur’un eski bir oto yarışçısı olduğunu ve Venüsü görünce heyecanlanarak UFO sanıp kovaladığını açıkladılar. Spaur’un söylediğine göre,cismi bazı anlarda saatte 160 km’-lik bir hızla kovalamış, fakat trafik nedeni ile yavaşlamak zorunda kaldığında, UFO’nun da hızını keserek onu beklediğini görmüştü. Fakat UFO araştırıcı Sheaffer, yaptığı araştırmalar sonucu, bu cismin görüldüğü yerlerin, Venüsün pozisyonuna birkaç derecelik noktalar olduğunu açıkladı.

1959 haziranında Yeni Gine’de görülen bir U-FO’nun hikayesi de oldukça ilginçtir. Bölgede yaşamakta olan RahipGilI, ışıklar saçan, etrafında küçük cisimler bulunan ve üzerinde insana benzeyen hareketli cisimlerin oynaştığı geniş ve dairesel bir cisim gördüğünü söylemişti. Cismin görüldüğü noktanın, aynı zamanda Venüsün koordinatlarım verdiği anlaşılmıştı. Rahip Gill’de sonradan yanılmış ve küçük UFO’ların yıldız parıltıları ve büyük UFO’nun da Venüs olabileceğini kabul etmiş,fakat aynı görüntüler, Yeni Cine sahillerinde bulunan diğer bazı din a-damları tarafından da görülmüştü. Bunlardan bazıları, UFO’daki yaratıkların kendilerine el salladıklarını bile söylediler. Sonuç olarak bu olayda görülen cismin hakiki bir UFO mu, yoksa yine Venüs gezegeni mi olduğu açıklığa kavuşturulamadı.

George Adamski ise, yazdığı bir kitapta, Venüs-ten gelen yaratıklara ilk olarak 1952 yılında rastlandığını bildiriyordu. Adamski,1954 Ağustos’unda bir Venüs aracına alındığını ve tümü kadın olan ekip tarafından ayın etrafında gezdirildiğini yazdı A-damski yazdıklarını aynı zamanda, çekmiş olduğu fotoğraflarla da kanıtlıyordu. Fakat 1965’deölmüş o-lan Adamski yinede pek çok kimseyi inandıcamadı. Buna karşın, Venüste hayat olduğu ve dünyadaki bilim adamları tarafından yapılan araştırmaların, bu yaratıklar tarafından saptırıldığı da söylenmektedir.

44
Şili’de yaşamakta olan eski bir SS subayı Kari Mekis ise, 1953 yılında, Venüs yaratıklarının dünyayı ele geçirmeyi planladıklarını ve bunlardan bazılarının dünyaya geldiklerini söylemişti. Mekis, anlattıklarının yardımı ile etrafına, kendine inanan pek çok insan topladı ve bunların verdikleri paralarla zengin oldu. Fakat 1959 yılında Avusturya’dan geçmekte iken sahtekarlıktan tutuklanarak cezaevine alındı. 1978 sonlarında Venüs üzerinde yapılan a-raştırmalar bu gezegenin hakiki yüzünü görmemizi sağlayacaktır, fakat araştırmaların sonuçlan henüz açıklanmamıştır.

Yaklaşık beş yıl önce bir ordu helikopteri tarafından görülen biruçan daire de uçuş ekibini oldukça korkutmuştu. Mansfield, Ohio yakınlarında 18 e-kim 1973 günü alçak irtifada helikoptere yaklaşan UFO’yu gören pilot, helikopteri keskin bir dalışa geçirmişti. UFO, helikopterin tam üzerinde durduktan sonra yeşil bir ışık yaymış ve renk değiştirerek korkunç bir hızla batıya doğru gözden kaybolmuştu Helikopterin uçuş aletleri normal çalışmıyordu ve radyo susmuştu. Uçuş ekibi, helikopterin kontrolünü uzun süre uğraştıktan sonra ele alabildiler; UFO’ nun ayrılırken oluşturduğu anafordan güçlükle kurtulabilmişlerdi .

Bu tür hikayelere asla inanmayan bir havacılık yazarı olan Philip J. Klass, bu konuda yaptığı açıklamada, helikopter pilotlarının, her yıl 18-22 ekim tarihlerinde görülen bir meteor yağmuru içinde bir göktaşı görmüş olabileceklerini söyledi. Helikopterde görülen anormallikler de paniğe kapılmış olan u-çuş ekibinin hatalı kumandaları sonucunda meydana gelmiş olabiIirdi.Pilot belki de durumu bildirmek için radyoyu aceleyle karıştırmış ve arızalanmasına neden olmuştu.

Fakat uçuş ekibinin bu cismi, uzun birsüre görmüş olması, cismin, helikopterin üzerinde hareketsiz durması ve tüm bu olanların, helikopterde bulunan dört havacı tarafından aynen anlatılması, bazı kimseleri kuşkuya düşürmüş ve çok kimse anlatılanların hayal ürünü olamayacağını söylemiştir.

Olayın süresi, uçuş ekibinin anlatışına göre yaklaşık beş dakika kadar sürmüş olduğuna göre, helikopterdekilerin bir meteor görmüş olmaları müm-1<ün değildi. Bu olaydan birkaç yıl sonra, bir gazetenin açmış olduğu bir araştırma ve yarışma sonucu konuyla ilgili birkaç kişi ortaya çıktı. Bir kadın ve dört genç, helikopteri ve çevresinde dolaşan UFO’yu gördüklerini bildiriyorlardı. Fakat Klass bu söylenenlere de inanmadı ve kadınla çocukların anlattıklarının, helikopter ekibi tarafından anlatılanlara uymadığını söyledi. Klass’ın belirttiğine göre kendisi, helikopterin uçuş rotasını pilottan öğrenmişti ve tanıkların, UFO’yu gördüklerini söyledikleri yer, uçuş rotasından sekiz kilometre kadar uzaktı. Helikopter uçuş ekibi UFO’nun batıya doğru uzaklaştığını söylerken tanıklar, onun doğuya doğru gittiğini söylemişlerdi.

Anlatılanlara inanan ve umutsuzluğa düşen bazı UFO araştırıcıları ise, aynı olayı daha başkalarının da görmüş olabileceğini, fakat korkarak hiçbir şey söylemediklerini bildiriyorlardı. Aslında bu olayın görüldüğü gece, aynı cismin Pennsylvania ve Ohio’ nun meskun bölgelerinden geçmiş olduğu, fakat bunun sadece bir havayolu pilotu tarafından rapor e-dildiği belirtildi.

Diğer taraftan, UFO Araştırma Merkezinden Dr.J.Ailen Hynek, Skylab (uzay laboratuvarı) astronotları tarafından da bir UFO görüldüğünü ve fotoğrafının çekildiğini bildirmiştir. Fakat Hynek sonradan böyle bir şey söylemediğini belirtmiş, o tarihte Skylab’daastronot bulunmadığını söylemiştir.

Uçak yolcuları, pilotların, uçmakta olan cisimleri her zaman görüp tanıyabilecek yeteneklere sahip olduklarına inandıkları halde, UFO araştırıcıları bunun her zaman doğru olmadığını söylemektedirler. Klass da böyle düşünenlerle aynı fikirdedir.

UFO gördüğünü söyleyenler sadece ABD’de olmayıp, Güney Amerika’da, Avrupa’da, Japonya’da ve diğer bazı ülkelerde de pek çok kişi, havada uçan ne olduğu bilinmeyen cisimler gördüklerini bildirmişlerdir. Sovyetler Birliği’nde bile UFO’lar görülmüş ve diğer ülkelerdekine benzer raporlar yazılmıştır.En garip Rus UFO’su hikayelerinden biri , 20 eylül 1977 tarihinde, sabahın erken saatlerinde, küçük bir endüstri şehri olana Petrozavodsk semalarında görülen uçan cismin hikayesidir.

Sabah erken kalkanların anlattıklarına göre, şehrin doğu bölümünde, gökyüzünde asılı gibi duran büyük, ve ışıklı kolları yere doğru uzanmış, deniza-nasına benzer bircisim görülmüştü. Cismin ortasında da çok parlak bir ışık yanıyordu. Resmi Sovyet Haber Kaynağı TASS Ajansı aynı gün haberi kamuoyuna duyurdu ve bunun kapitalist dünya tarafından hazırlanmış bir oyun olduğunu bildirdi.

Sovyet bilim adamları, gökyüzünde görülen denizanasının, atmosfere girerek yanan bir uydu olabileceğini belirttiler.Okuyucular, böyle şeylere i-nanmamaları için uyarılıyorlardı.

Bunakarşın, Eiatı dünyasında UFO konusunda i-nandırıcı raporlar yazılmaktaydı. Leningrad bölgesi ile Finlandiya sınırından gelen benzer raporlar da böyle bir UFO’nun görüldüğünü bildiriyorve haber her tarafa yayılıyordu.

Bazı UFO araştırıcıları ise bunun, gece karanlığında atılan roketler olabileceğini söylüyorlardı. Cosmos-955 casus uydusunu taşıyan roketin çıkardığı egzos alevleri de, görüldüğünde böyle bir UFO sanılmıştı. Gizli roket açıklaması pek çok UFO araştırıcısı tarafından kabul edildiğinden, konu bir süre için kapanmış oldu. Fakat Moskova, gizli roket çalışmalarının açıklanmasından pek hoşlanmışa benzemiyordu.

Fakat denizanası şeklindeki UFO 1978 da

tekrar bazı gazetelerin manşetlerine yerleşti Muhabirleri tarafından verilen bir habere göre, “Bir şehirde hasara neden olan ilk UFO” şeklinde manşet atan National Enquirer Gazetesi, UFO’nun, talihsiz
1966 yılında uzayda yürüyen geminin astronotu Mike Collins, yakınlarında bir gezegen olamayacak kadar parlak bircisim gördüğünü bildirdi. Fakat o da Venüs tarafından yanıltılmış olabilirdi.

Petrozavodsk şehrinde bazı evlerin camlarını kırdığını ve caddelerde küçük delikler açtığını bildiriyordu. Ayrıca, UFO’nun, ilk görüldüğü günden sonra birkaç kez daha aynı yere döndüğünden bahsediliyordu. UFO konusunda söylenenlere inanmayanlar, şehirdeki hasarın, bu uydurmalarla paniğe kapıları insanlar tarafından oluşturulduğunu söylüyorlardı. Bir UFO dergisinde yayınlanan bir habere göre de, şehirdeki hasar, havada parçalanarak düşen bir gizli roket tarafından meydana getirilmişti. Roketin parçalarının geniş bir alana yayılarak çeşitli yerlerde hasar yaptığı belirtiliyordu. Fakat TASS Ajansı bu haberlerin tümünü yalanladı ve olay bir süre için unutulur göründü.

Bir süre sonra bir Sovyet bilim adamı olan M. Dimitreyev tarafından yapılan bir açıklamada, görülmüş olan UFO’nun Petrozavodsk ve çevresindeki endüstri bölgesinde oluşan sisli dumanların parlak şekiller oluşturması olduğunu belirtiyor ve bunu bir çok teknik hesaplamalarla açıklığa kavuşturuyordu. Fakat pek çok UFO araştırıcısı buna inanmadı ve bunun da, 1966 yılında Michigan’da “Bataklık Gazı” olarak açıklanan UFO hikayesi kadar komik olduğu belirtildi.

Sovyet hükümet yetkilileri, halkın bu konuda fazla düşünmesini istememekte ve konuyu kapatmak için elinden geleni yapmaya çalışmaktadır. Buna karşın, halkın bu konulara meraklı olduğu ve uzay programı, kurgu-bilim konularında yeni haberler ve hikayeler duymaktan hoşlandığı da bilinmektedir. Sovyetler’de UFO konusunda araştırma yapan bazı bilimadamları dahükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalara inanmamakla beraber, itirazda bulunamamaktadırlar.

Her şeye rağmen, tüm dünya ülkelerinde UFO konusunda çalışmalar yapan tüm bilim adamları ve amatörler, Sovyetler’de görülen denizanası şeklindeki UFO’nun, bu tip hikayelerin en ilginç olanlarından biri olarak uzun süre kalacağına inanmakta.

Becerikli bir amatör bile metalle çalışırken hemen sayısız sorunlarla karşılaşır. Odun kolayca biçildiği, delindiği, birleştirildiği, yapıştırıldığı halde metaller çok zor kesilir, oyulur, düzeltilir ve en ö-, nemlisi çok zor birleştirilir.

Uzun bir dönem, montaj için metalik parçalan birleştirme, bu parçaların yeniden üretiminden daha zordu. Endüstri çağının başlarından yakınlara kadar iki metalik parçanın birleştirilmesi cıvatalarla veya perçin çivileriyle yapılıyordu. Bu basit yöntemin bazı sakıncaları vardır. Vida veya perçin çivileriyle parçaları delmek zorunludur,

İkinci olarak metalik bütünlük yok olur, sızmalar engellenemez.

Yöntemin tek iyi tarafı parçaların sökülebilir olmasıdır. Perçinleyerek birleştirme bugün, hemen hemen hiç kullanılmamaktadır. Eğer Eyfel Kulesi yeniden yapılsa, kuşkusuz perçinlenerek değil, kaynakla yapılırdı.

Bunun nedeni, kaynak tekniğinin son yıllarda şaşırtıcı bir ilerleme göstermesidir. Pekçok kişi için kaynak, yalnızca lehimcinin hamlacını veya radyonun içindeki kalaylı iplikçikleri çağrıştırır.

Ancak gerçekte ne elektrikçinin, ne lehimcinin yaptığı kaynak değil, daha çok yapıştırmayı andıran lehimdir.

Belirli bir biçimde birleşmesi gereken ve birleştikten sonra dayanıklılık, sızdırmama, elektrik iletkenliği gibi bazı nitelikler kazanacak olan iki metalik parçayı düşünelim. Açıklamayı daha da basitleştirmek için iki dikdörtgen çelik parçayı düzgün ve pürüzsüz uçlarından birleştireceğimizi düşünelim.

ÇEKİCİ GÜÇLER SONSUZ DEĞİLDİR

Deneyler, bu iki ucun ancak belirli bir basınçla birleştirilebileceğini, ancak bunun sağlam olmayacağını gösteriyor. Aynı işlem hava basıncı olmaksızın yinelenirse birleşim daha sıkı olur. Bunun yanı sıra birleşme yerine sıcaklık da uygulanırsa belirli bir dayanıklılık kazanır. Bu son durumda kaynak gerçekleşmiştir.

O zaman soğukta, normal basınçla birleşim sağlam olmadığı halde, neden basınç kaldırılarak ve sıcakla bunun mümkün olduğu sorulabilir. Bunu açıklamak için katı maddenin atomik yapısını incelemek gerekir.
46
Bir elementte atomlar “Atom modeli” adı verilen düzgün geometrik bir şekilde dizilidirler. Bunları birbirine bağlayan çekici güçler sonsuz değildir Bağı koparmak için yeterli derecede karşıt bir güç uygulanması yeterlidir. Camdan en sert çeliğe kadar her katı madde kırılabilir. İkinci olarak, çekici güçler, atomları birbirinden ayıran uzaklıkla orantılı olarak değişirler. Bu uzaklık yalnızca mutlak sıfır (- 273 C)da sabittir. Bunun birkaç derece üstünde bile atomlar harekete başlar.

Derece yükseldikçe hareket hızlanır. Sonunda a-tomlar birbirine karışırlar: Katı sıvıya dönüşmüştür Atom gruplarını birleştiren çekim, sıvı halde pra tik olarak kopmuştur. Bir kg. katı halde demiri ikiye ayırmak için büyük bir güç gerekirken, aynı miktarda ergimiş demiri iki parçaya ayırmaya küçük bir çaba yeter. İki sıvı kütleden, homojen tek bir kütle yapmak çok kolayken aynı işi iki katı kütleden yapmak çok zordur.

İki çelik parçayı uç uca getirince,genel olarak uçların atomları yeterince yaklaşmış olmaz. Bunun birçok nedeni vardır: Yüzeylerin dümdüz olması gerekir. Oysa mikroskopik incelemede atomlararası u-zaklığı aşan girinti çıkıntılar görülür.

Ayrıca iki yüzeyde de hiç bir yabancı unsurun olmaması gerekir Oysa genel olarak temizlenmiş de olsa yüzler hemen paslanmaya başlar. Bunun yanı sıra hava ve toz birleşim bölgesindeki metal atomlarının yakınlaşmasını engeller.

Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, hava olmaksızın büyük bir basınçla iki parça arasında yapısal bütünlükelde edilebilir.

İki metal birleştiği zaman, atomların hareketleri nedeniyle, birleşim yerinde iki parçanın atom modellerine bağlı modeller oluşur

Atomların bu yayılma hareketleri ile iki kütle a-rasında yapısal bütünlük ortaya çıkar. İki katı maddenin birleştiği yerde oluşan atom modelleri arasında, maddelerin kendi öz yapılarındaki çekici güç kadar kuvvetli bir bağ vardır. Bu mükemmel bir kaynaktır. Ancak tamamlanması için bazı koşullar, özellikle zaman gerekir.

Bir maddenin bir diğeriyle kaynaklanma niteliği olmayabilir. Tekniğin ilerlemesi sayesinde, bir zamanlar birbirine birleştirilmesi olanaksız olan iki veya iki Karışım bugün kaynaKianaDiııyor. aii-:av metallerin çoğunun yapısı gereği ortaya çıkan r r engel olan paslanmayı unutmamak gerekir. Ok-s : tabakası birleşecek iki madde arasına girerek «a.nak için engel oluşturur. Üstelik kaynak için gerek ı olan ısı oksitlenme tepkilerini artırır.

Sonuç olarak, kaynak konusunda iki sorun, beli’- bir yere yönelmiş büyük yoğunlukta bir enerji .e sınmış yeri havadan tecrit etme gereğidir. Zaten do iki sorun nedeniyle kaynak pratik olarak amatör şi olmaktan çıkıp, endüstriye özgü bir süreç olmak-tadır Kaynakta kullanılan araçlar içinde klasik ve ta-inmişi hamlaçtır. Asetilenli hamlacın alevi mer-«ez nde 3000 C°’ye varır. Bu ısı tungsten dışındaki tüm metalleri eritebilir.

Asetilenli hamlacın diğer yöntemlere göre en :_.ük kolaylığı yardımcı donatıma gereksinim duymadan bağımsızca çalışabilmesidir.

Kaynağın ikinci klasik yöntemi elektrik arkıdır. Saz: ön koşulların hazırlanmasıyla iki elektrot arasında havada, ya da başka bir gazda akım oluşturur Elektrik enerjisi ısıya dönüşerek metallerin bir ::f unu eritecek güce erişir.

Elektrik-arkı yerini kendinden daha üstün bir a–aç olan plazmalı hamlaca bırakmıştır. Plazmanın i-

ize olmuş, yani atomları bir ya da birkaç elektron

• i .oetmiş gaz olduğunu anımsatalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir