1. (Bir kimseye, bir hayvana,
bir şeye) [bir şeyle] vurmak, elini ya
da elinde tuttuğu bir şeyi üzerlerine hızla
indirmek: Bana vuramazsınız. Çocuğun
başına vurmayın. Kamçıyla ata vurmak.
Hırsırıdşn masaya vurmak. —2. Bir şeye
vurmak, geldiğini, orada olduğunu belirtme
ya da.başka bir amaçla bir şeyin üzerine
ses çıkartacak biçimde küçük darbeler
indirmek; tıklatmak: Kapıya vuruyorlar,
git aç. Gama vurmak. —3. Bir şeye vurmak,
somut bir şeyden söz ederken, başka
bir şeye hızla çarpmak; çarpıp ses çıkarmak:
Yağmur camlara vuruyordu. Dalgalar
kayalıklara vuruyordu. Rüzgâr estikçe
pencerenin kanadı duvara vuruyor.
—4. Bir yere vurmak, bir kimse sözkonusuysa,
o yerin yolunu tutmak, o yöne sapmak,
oraya doğru yönelmek: Askerler
dağlara vurdular. Ormandan çıkıp anayola
vurduk. —5. Bir yere vurmak, bir
şeyden söz ederken, oraya çıkmak, orada
görünmek, belirmek: Balıklar karaya
vurdu. Su dışarı vurdu. —6. Bir şeye, bir
yere vurmak, o şeyin üzerinde görünmek,
yansımak ya da bir yere kadar yayılmak,
etkisi duyulmak: Güneş duvardaki tabloya
vunjyor. Burnuna bataklığın ağır kokusu
vurdu. Dişinin ağrısı beynine vuruyordu.
—7. Topa vurmak, onu harekete geçirmek,
bir yöne doğru fırlatmak amacıyla
bir şeyi ya da bedeninin bir yerini hızla
üzerine indirmek: Topa raketle, sol ayağıyla
vurmak. —8. Klavyeye, tuşlara vb. vurmak,
parmağının sert bir hareketiyle tuşları
bastırmak. —9. Bir çalgıya (vurmalı ya
da telli) vurmak, onu çalmak: Davula vurmak.
Sazına vurmak. — 10. Kalp, yürek
vb. sözkonusuysa, çarpmak, atmak: Kalbi
heyecandan hızlı hızlı vuruyordu. —11.
(Bir kimsenin) başına vurmak, bir şeyden
söz ederken, bir kimseye dokunmak, onu
hasta etmek: Kömür başına vurmuş, onu
serseme çevirmişti. — 12. Esk. Bir hayvandan
söz ederken, tepmek: Bu at çok
vurur — 13. Vur abalıya, her türlü özverinin
yumuşak başlı kişilerden istenmesi
ya da sessiz ve güçsüz kişilerin hırpalanması
durumunu belirtmek için söylenir. ||
Vur dedikse öldür demedik (ya), bir isteği
ya da dileği yerine getirirken aşırılığa
kaçıp zarar veren birine karşı “biz böyle
istememiştik” anlamında kullanılır. || Vur
deyince öldürmek, kendisinden istenilen
bir şeyi yerine getirmede zararlı olacak ölçüde
aşırılığa kaçmak. || Vur patlasın çal
oynasın, elinde avucundaki tüm parayı
eğlence ve zevk uğruna harcayan kimsenin
bu tutumunu vurgulamak için kullanılır:
Sabahlara kadar vur patlasın çal
oynasın, buna para mı dayanır? || Vurduğu
yerden ses gelmek, çok güçlü vurmak,
eli ağır olmak. || Vurdukça tozumak,
üzerinde durulup çalışıldıkça yeni yeni eksiklikleri
çıkmak.
—Denize. Baş-kıç vurmak, bir gemiden
söz ederken, uzunlamasına bir doğrultuda
sallanmak. || Kampana vurmak, KAMPANA’
ÇALMAK’ın eşanlamlısı. || Sahile
vurmak, bir gemiden, bir tekneden söz
ederken, herhangi bir arıza nedeniyle
sürüklenerek kıyıya düşmek. —Herhangi
bir cisimden söz ederken, akıntı,
rüzgâr ve dalga etkisiyle kıyıya vurmak.
—El sant. Kaba vurmak -* kaba || Nokta
çekiç vurmak -* KABARA1 VURMAK. ||
Tabla vurmak, leğen, kenarlı tepsi vb. kaplarda,
kabın yapımı bittikten sonra dip kısmına
aralıklı perdah vurmak.
—Oy. Pul vurmak — KIRMAK.
—Tekst. Desen vurmak, kadife bir kumaşı
motiflerle süslemek. || Tefe vurmak,
bir dokumanın atkısını, tezgâh üzerinde
tefe yardımıyla çözgü arasına sıkıştırmak.
♦ g. f. 1. Bir kimseyi, bir hayvanı (bir yerinden)
vurmak, onu silahla öldürmek, yaralamak:
Adam vurduğu için hapse girmişti.
Onu bacağından vurmuşlar, ölmemiş.
—2. Bir kimseyi yüreğinden, can
evinden vb. vurmak, o kimseye büyük bir
kötülük etmek, onu yaralamak: Bu tutumunla
beni yüreğimden vurdun. —3. Bir
hedefi vurmak, attığı şeyi (taş, mermi vb.)
hedefine isabet ettirmek: iyi nişancıdır, attığını
vurur. Kuşu vuramadı. —4. Bedeninin
bir yerini, bir şeyi (bir yere) vurmak,
çoğunlukla hareket halindeki bir kimseden
söz ederken, isteyerek ya da istemeden
bir organını ya da bir şeyi hızla, şiddetle
bir yere değdirmek, çarpmak: Ayağını
yere vurmak. Kolumu duvara vurmuşum.
Arabayı ağaca vurmak. —5. Bir yeri
(kale, şehir vb.) vurmak, o yeri top ateşine
ya da kurşuna tutmak: Düşman gemilerini
vurmak. —6. Bir kimseye darbe,
vb. vurmak, o kimseye darbe indirmek:
Tokat vurmak. Yumruk vurmak. —7. Batıcı
ya da kesici bir cismi (bıçak, çivi vb.)
bir yere vurmak, onları bir yüzeye saplamak,
batırmak, kakmak: Ayakkabıların altına
çivi vurmak. —8. Bir şeye (yüzey) bir madde vurmak, onu o yüzeye sürmek:
Duvarlara bir el boya vurmak. Masaya bir
kat cila vurmak. —9. Bir şeyi bir yere vurmak.
sırtına, omzuna vb. yerleştirmek ya
da başka bir şeyin üzerine koymak: Çiftesini,
heybesini omzuna vurmak. Yükü
atın sırtına vurmak. Kazanı ocağa vurmak.
—1 0 . Bir kimseyi, bir şeyi yere vurmak,
onu /ere yatırmak, atmak: Bacağından
kapıp onu hızla yere vurdu. Bardağı
tuttuğu gibi yere vurdu. —11. Kapıyı vb.
vurmak, onu hızla kapatmak: Kapıyı vurup
gitti. —12. Bir şeyi bir şeye (soyut)
vurmak, kendini bir şeye vurmak, başka
bir biçimde görünmeye çalışmak, durumuna
başka bir görünüm kazandırmak,
kendini bir şeye vermek: Deliliğe vurmak
Kavga çıkacağını anlayınca işi şakaya vurdu.
Kendini eğlenceye vurmak. —13. Bir
şeyi hesaba vurmak, onu hesaplamak,
hesaba dökmek: Durumu hesaba vurursan
ben kârlı çıkarım. — 14. Bir kimseye,
bir hayvana bir şey vurmak, onu bir kimseye
ya da bir hayvana takmak, bağlamak:
Kollarına kelepçe vurmak. Ata eyer
vurmak. — 15. Bir şeye destek vurmak,
bir şeyin desteğini vb. vurmak, dayamak,
takmak: Binaya destek vurmak. Kapının
demirini vurmak. — 16. Bir yere damga,
mühür vb. vurmak, onu o yere basmak,
koymak: Pullara mühür vurup kutuya attılar.
Gömleklerin yaka içine fabrikanın
damgasını vurdular —17. Bin, ikiyi, vb.
vurmak, saatten söz ederken, belli bir saati
göstererek ses çıkarmak, çalmak: Saat
on ikiyi vurdu. —18. Bir ürünü vurmak,
soğuk, dolu vb.’den söz ederken, o ürüne
zarar vermek: Sebzeleri soğuk vurdu
Meyveleri dolu vurmuş. — 19. Bir kimseye
piyango vb. vurmak, çıkmak, isabet etmek:
Bırak büyük ikramiyeyi, amorti bile
vurmadı. —20. Bir sayıyı bir sayıya vurmak,
bir sayıyı başka bir sayıyla vurmak,
çarpma işlemini yapmak, çarpmak: ikiyi
dörde vurursan sekiz eder. Üçle beşi vurursan
on beş eder —21. Arg. Bir şey
(para, parti, voli vb.) vurmak, herhangi bir
olanaktan yolsuz biçimde yararlanmak,
onu elde etmek, ele geçirmek: Savaş yıllarında
partiyi vurmuş, zengin olmuştu.
—22. Arg. içki içmek: Bir tane daha vurmak
—23. Tavla oyununda pulu kırmak.
—24. Vur aşağı tut yukarı, çekişe çekişe,
çok sıkı pazarlık etmek. || Vur tut, şöyle mı
yapmalı, böyle mi yapmalı diye düşünüp
taşınma sonunda.
♦ vurdurmak ettirg. f. 1. Vurmasına yol
açmak, vurmaya yöneltmek ya da vurmasına
izin vermek: Futbolda topa elle vurdurmuyorlar.
—2. Bir kimseyi vurdurmak.
onu silahla öldürtmek. Düşmanını kiralık
katillere vurdurdu. —3. Bir şey vurdurmak,
taktırmak, bağlatmak. Şu ayakkabıyı
tamirciye gönderip pençe vurduralım.
—4. iğne, çivi vb. sözkonusuysa, saplatmak,
kaktırmak: Ayakkabıların altına çivi
vurdurmak. —5. Bir madde sözkonusuysa,
onu sürdürmek: Duvarlar çok kirli, ustaya
bir kat boya vurduralım. —6. Destek
vb. sözkonusuysa, taktırmak, dayatmak.
—7. Damga, mühür vb. sözkonusuysa,
bastırtmak, koydurtmak: Belgeyi postalamadan
müdüre mühür vurdurun —8. Bir
yeri vurdurmak, orayı top ateşine ya da
kurşuna tutturmak, orayı yıktırıp yağma ettirmek.
VURMAK
07
Ağu