YAZITLARIN ESRARI

YAZITLARIN ESRARI

Dr. Ergin KORUR
Diyelim ki bir araştırma gezisine giriştiniz, taşlık ve çorak bir vadide ilerliyorsunuz. Birden karşınıza üzerine anlamadığınız garip yazılar kazılmış yalçın bir kaya çıktı. Bunun çağımızdan belki de binlerce sene önce yaşamış bir uygarlığın anıtı olduğunu anladınız ve kalbiniz hızlı hızlı çarpmağa başladı: “Acaba bu anıt-ka-yanın dilini anlayabilecek, sırrını çözebilecek miyiz?” diye düşündünüz, sonra bir an için ümitsizliğe kapıldınız, öyle ya, anıtın dilini bilen tek kişi bile yok, yazısı belki binlerce seneden beri unutulmuş! Arkadan tekrar ümitlendiniz ve: “yok canım, elektronik beyinlerin yardımıyla en zor şifreleri çözen insanoğlu bir yazıt parçasının hakkından gelemez mi?” dediniz. Acaba bu durumda iyimserlik mi, kötümserlik mi gerçeğe daha yakın? Aslında gerçek ortada bir yerdedir: Bazen anlaşılması imkânsız sanılan bir yazıtı
mutlu rastlantıların da yardımıyla okuyabiliyor, bazense ilk bakışta çözümü kolay görünen bir yazıt karşısında çaresiz kalıyoruz. Bunun sebebini açıklayabilmek için işe önce eski bir yazıtı çözmekte karşılaşılan zorlukları belirtmekle başlayalım : Bir eski yazıtı çözmek için elimizde bazı ip uçları bulunması gerekir. Bunlar başlıca a) Yazıtta çok tekrarlanan işaret, hece ve sözler, b) Yazıtta kullanılan dilin bugün de bilinen bir dile yakınlığı, c) Yazıtta daha önce çözülmüş başka dil ve alfabelere birlikte yer verilmiş olması gibi yardımcı unsurlardır. Metni okuyabilmek için önce metindeki harf, hece ve kelimeleri seçebilmek ve hangi şeklin hangi harf, hece veya kelimeye karşılık olduğunu bulmak lâzımdır. Bu ise öyle sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Bunu daha iyi gözler önüne sermek için önce Türkçe kısa bir metin ele alalım:
Neclâ, oğlu Çetin’i “Bilim ve Teknik”i okurken gördü ve sordu:
— Flangi yazıya daldın öyle?
— Çok korkunç anneciğim! Uzayda kara delik ve çukurlar varmış; onlara düşen uzay gemileri yok oluyormuş!
— Onu astronotlar düşünsün! Sen asıl evden okula giderken açık bırakılan delik ve çukurlara dikkat et!
Şimdi bu metni sadece büyük harflerle ve noktalama işaretleri ile kelime ve satır aralıkları olmadan yazalım:
NECLÂOĞLUÇETİNİBİLİMVETEKNİKİOKURKENCÖRDÜVESORDUHANGİYAZIYADALDIN
ÖYLEKORKUNÇANNECİĞİMUZAYDAKARADELİKVEÇUKURLARVARMIŞONLARADÜŞEN
UZAYCEMİLERİYOKOLUYORMUŞONUASTRONOTLARDÜŞÜNSÜNSENASILEVDENOKULA
CİDERKENAÇIKBIRAKILANDELİKVEÇUKURLARADİKKATET
Metni nasıl buldunuz?Zannediyorum ki oku- değil mi? Şimdi isterseniz bu metni A ve E’yi = makta güçlük çektiniz. Herhalde edebiyat öğret- A ile; O, ö, U ve Ü’yü = O ile göstererek ve I ile menimizden “on” alacak bir ödeve benzemiyor i’yi tamamen kaldırarak yeniden yazalım:
21
NECLÂOGLOÇATNBLMVATAKNKOKORKANGORDOVASORDOHANGYAZYADALDNOYLAÇOK
KORKONÇANNACĞMOZAYDAKARADALKVAÇOKORLARVARMŞONLARADOŞONOZAYCAMLAR
YOKOLOYORMUŞONOASTRONOTLARDOŞONSONSANASLAVDANOKOLACDARKANAÇKBRAKLAN
DALKVAÇOKORLARADKKATAT
Şimdi ne dersiniz? Metni kolayca okumak bir yana, Türkçe olduğundan bile şüphe ettiniz sanırım! İşte eski yazıtlar çoğunlukla buna benzer biçimde kaleme alınmışlardır. Eğer bildiğimiz Latin harfleri ile kaleme alınmış Türkçe bir metin bu kadar anlaşılmaz hale gelirse, siz artık bilinmeyen bir dil ve alfabe ile yazılmış bu biçim bir metinle karşılaşan bilginlerin ne büyük zorluklar çektiğini düşünün!
Çivi yazı: Eski bir yazı
Eski çağların parlak medeniyetlerinin belgeleri olan eski yazıtların okunması ancak onseki-zinci yüzyıl sonlarında ciddî olarak ele alınabilmiştir. O sıralarda bilinen ve yazıtları okunabilen başlıca eski diller Yunanca, Ibranice ve Latince idi. Eski Mısır dil ve yazısı tamamen unutulmuştu. Bu yüzden Mısır hiyeroglif resim-yazısı okunamıyor, hatta bazıları hiyerogliflerin bir yazı değil, süs olduğunu bile iddia ediyordu. Babil, Asur ve Hitit çivi yazıları çözülememişti. Türk millî anıtları olan Orhun kitabelerinin varlığı bile bilinmiyordu. Bundan dolayı eski çağlara ait bilgilerimiz çok sınırlıydı. Bugün ise bütün bu yazıtları çözmüş bulunuyoruz. Tarih bilgimiz yazının Mısır ve Mezopotamya’da kullanılmaya
başladığı Milât’tan üçbin yıl öncesine kadar uzanmış, elimize günümüzden beşbin yıl öncesine kadar dayanan baha biçilmez bir tarih arşivi geçmiş bulunmaktadır. Bunu her şeyden önce, çözüme yok denecek kadar az ipucu ile başlayan ve yıllarca uğraşarak önlerindeki muazzam güçlükleri yenen birkaç fedakâr bilgine borçluyuz. İsterseniz anlatıma Fransız bilgini Champollion (1790 – 1832) ve Mısır yazıtlarının çözümünden başlayalım: Napoleon’un 1799’daki Mısır seferine katılan bir Fransız askeri Rosetta’da bir kalenin yıkıntıları arasında meşhur “Rosetta taşı”nı buldu. Bu taş, üzerinde Mısır hiyeroglif ve basitleştirilmiş demotik yazısı ile Yunanca olmak üzere, üç ayrı yazı bulunan yassı bir bazalt levha idi. Yunanca metinden yararlanarak bunun Mısır firavunu beşinci Ptoleme devrine ait, M.ö. 196 yılında yayınlanmış bir emirname olduğu anlaşıldı. Ingiliz bilginleri Young ve Bankes Yunanca metnin yardımıyle hiyeroglif ve demotik yazılı bölümü çözmeğe çalıştılarsa da ancak çok tekrarlanan “Kleopatra” ve “Berenice” gibi bir iki özel ismi okuyabildiler. 1820 başlarında Champollion Rosetta taşının sırrını çözmeğe azmetti. Daha önce eski Mısır diline yakın Kopt dilini öğrenmiş olması ona büyük ölçüde yarar sağladı. Hiyeroglifleri dikkatle inceledikten sonra, “Kaisa-ros”, “Autokrator” gibi Unvanları ve “Aleksand-ros”, “Hadrianos” ve “Thothmes” gibi özel isimlerle bunları belirten hece işaretlerini okumağa muvaffak oldu. Nihayet 1822’de taşın çözümünü tamamlayarak araştırmalarının sonucunu aynı yılın sonbaharında Paris Akademisi’ne bir raporla bildirdi. Ayrıca bu konudaki kitabını 1824’te yayınladı. O yıllarda birçokları genç araştırmacının çözüm yolundan şüphe ettilerse de 1866’da bulunan ve hem demotik, hem hiyeroglif yazıyla kaleme alınmış plan M.ö. 238 tarihli Canopus emirnamesi Champollion’un çözüm şeklini doğrulayarak bu konudaki bütün şüpheleri giderdi.
Eski Fars (Pers) yazıtlarını kısmen de olsa çözme şerefi Alman bilgini Crotefend (1775-1853)’e aittir. Crotefend 1802’de eski Fars yazıtlarını incelemeğe başladı. Çalışmalarında özellikle gezgin Niebuhr (1733-1815) un İran’da Şiraz’ın kuzeydoğusunda bulunan M.ö. 500 yıllarından kalma Persepolis yazıtlarından 1765’te kopye ederek 1788’de yayınladığı üç dilli (Eski Fars, Elam ve Babil) metinden yararlandı, önce eski Farsça “Darius, büyük kral, kralların kralı”
22
ibaresini çözmeğe muvaffak oldu. Bu konuda kaydettiği ilerlemeleri 1802’de Göttingen Akade-misi’ne yazıyla iletti. Ancak İran’da Kirmanşah’ın doğusunda bulunan ve en önemli Fars yazıtı olan Behistun (Bisütun) kitabelerine erişememesi ve eski Fars diline yakın olan Sanskrit ve Avesta’yı bilmemesi araştırmalarını daha da ileriye götürmesini önledi. Behistun yazıtlarını çözmek Henry Rawlinson (1810-1895) a nasip oldu. Daha önce birçok klasik dilleri ve Farsçayı öğrenmiş olan Rawlinson 1835’ten itibaren, Darius’un M.ö. 516 yılında kayalara kazdırmış olduğu bu yazıtlarla ilgilenmeğe başladı. Yazıtların kusursuz kopyele-rini çıkarabilmek için en yalçın kayalıklara kadar tırmanıp hayatını tehlikeye atmaktan çekinmedi.
1837’de, iki yıllık bir çalışmadan sonra yazıtın eski Farsça olan ikiyüz satırlık ilk iki sütununu okuyabildi ve bunu Ingiliz Araştırma Kurumu “Royal Asiatic Society”ye bildirdi. Farsça metin sayesinde yazıttaki Elam ve Babil yazısiyle kaleme alınmış metinlerin de 1850’ye kadar devam eden çalışmalar sonucunda okunması mümkün oldu. Hattâ sınamak için 1857’de Rawlinson, Talbot, Hincks ve Oppert’e Asur, Babil ve Fenike ülkeleri kralı Tiglatpileser l’in (M.ö. 1115-1077) taş silindir şeklindeki bir emirnamesinin kopyeleri ayrı ayrı verildiği zaman bu dört bilgin metni hemen hemen aynı şekilde çözerek artık bu konudaki güçlüklerin giderilmiş olduğunu bilim dünyasına kesinlikle gösterdiler.
Hitit yazıtlarının varlığı epey zamandan beri biliniyordu. Gezgin Burckhardt 1812’de Hama yazıtını, Texier 1839’da ve Hamilton 1842’de Boğazköy ve Alacahöyük yazıtlarını görüp tarif etmişlerdi. Nihayet Boğazköy’de kazı yapan Hugo VVİnckler 1906’da onbini aşan kil tablet üzerinde kaleme alınmış Hitit devlet arşivini ortaya çıkardı. Bunun üzerine çözüm çalışmaları hızlandı. Çek bilgini Hrozny 1917’de Hititlerin yazıtlarda aynı zamanda kullandığı Sümer ve Akadça ideogramlardan, yani ortak resim – işaretlerden yararlanarak Hitit dilini kısmen çözdü. 1947’de bulunan iki dilli (Hitit – Fenike) Karatepe anıtı ideogramların ve Hitit yazısının daha iyi anlaşılmasını sağladı, öyle ki bugün hemen
bütün Hitit metinlerinin okunması mümkün olmuştur.
Bilinen en eski Türk yazı-anıtlarından olan Orhun kitabeleri Moğolistan’da Baykal Gölü’nün güneyinde Orhun nehri vadisinde bulunmaktadır. Milattan Sonra 720 – 725 arasında dikilmiş Tonyukuk, 732’de dikilmiş Kültigin ve 735’te dikilmiş Bilge Kağan yazıtlarından ibarettir. Yazıtlar, sağdan sola doğru kazılmış dördü sesli, otuzdördü sessiz otuzsekiz harflik bir alfabe ile kaleme alınmıştı, önce 1721’de Yenisey dolaylarını birlikte gezmiş olan Messerschmidt ve Starenberg bölgedeki bazı anıtların varlığından bahsetmişlerdi. Orhun’da araştırma yapan Rus bilgini Yadrintsev 1889’da Kültigin ve Bilge Kağan yazıtlarını buldu. Ancak bunları okumayı DanimarkalI Thomsen (1842 – 1927) başardı. Thomsen önce metinde çok geçen “Tengri”, “Türk” ve “Kültigin” kelimelerini okudu ve bunlardan yararlanarak 1894’te bütün metni çözdü.
Son ikiyüz yılda eski yazıtları okumakta elde ettiğimiz bütün başarılara ve çeşitli imkân, harf ile hece kombinezonlarını denemek için yararlandığımız elektronik beyinlere rağmen bugün Etrüsk ve Maya yazıtları gibi önemli birçok tarihi belgeyi çözememiş bulunuyoruz. Etrüsk yazıları sağdan sola doğru yazılan ve eski Yunan alfabesine dayanan otuz harflik bir işaret sistemi ile kaleme alınmıştır. Elimizdeki yazıtların kısalığı şimdilik çözümü imkânsız kılıyor. Maya yazıtları ise 800 kadar karmaşık hiyeroglif işaretten oluşmaktadır. Bugün ancak Maya sayı sistemini çözümleyebilmiş bulunuyoruz. Bunlar gibi daha okunamamış nice yazıt, meraklı bilgin veya amatör tarafından çözüleceği günü beklemektedir!
YARARLANILAN KAYNAKLAR:
Leo Deuel, the Treasures of Time, London, 1964; Cyrus H. Gordon, Forgetten Scripts, Great Britain, 1971;
O. R. Gurney, The Hittites, Great Britain 1976; Cyril Aldred, The Egyptians, fourth impression, Norwich 1966;
Türk Ansiklopedisi, Akkad, Bisütun Kitabeleri, Çivi Yazısı ve Orhun Abideleri Maddeleri (çeşitli fasiküller);
Massimo Palatino, the Etruscans, Great Britain 1978; Michael D. Coe, the Maya, Bungay, Suffolk 1977; Gelişim Genel Kültür Ansiklopedisi, Tarih ve Kültür I, Fasikül 55 ve 56, İstanbul 1876.
• Bilginin efendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak şarttır.
• Sabırla nezaket birleşince güç doğar
BALZAC Leigh HUNT
• İyiliğinize inanılmasını istiyorsanız, ondan hiç bahsetmeyin.
PASCAL
23

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*