YENİ BİR SİNEMA DİLİ

YENİ BİR SİNEMA DİLİ

Sinema tarihinin en büyük yenilikçisi olarak’ kabul edilen Griffith, tutucu düşünceleri nedeniyle de eleştirilmiştir. Yönetmenlik alanında
“herşeyi ona borçlu” olduğunu söyleyen Ayzenştayn,„Griffith için aynı zamanda “onda her şey, geride kalmış kavramlar üstüne kurulmuştur” demiştir.Bir Ulusun Doğuşu’ndaki ırkçılık bize ne denli itici gelirse gelsin, Hoşgörüsüzlük’teki naif insancılık ne denli aşılmış olursa olsun, gene de Griffith’in,sanat gerçekliğiyle bağ-daşabilen tutarlı bir sinema dilini ilk kullanan kişi olduğunu unutmamak
gerekir. 1910’dan önce sinemaya özgü bellibaşlı olanaklar, bu sanatın öncüleri olan Meliäs, Collins, Edwin S. Potter ve Pastrone tarafından gün ışığına çıkarılmışlardı. Ama Griffith, tartışmasız bir kesinlikle dekupajm, montajın, kamera hareketlerinin getirdiği bu olanakları ciddi bir biçimde uygulayıp kullanan ilk sanatçı oldu. Plan yüksekliklerini, hareketli kameranın etkinliğini, anla-
tısal montajı, geriye dönüşü Griff getirdi. Çekim ekibinin hizmetindi böyle bir teknik ustalık anc Ayzenştayn.Pudovkin gibi usta siı macılarda görülebilir. En küçük et lerle heyecan yaratmayı bilen ve yı sinema diline özgü olanaklard yararlanan Griffith’in sanatı, yapıt rındaki melodram dokusunu aşar.
Alman masallarını ve efsaneleri derleyen iki kardeş: Jacob Grimm (Hanau, 1785-Berlin, 1863); Wilhelm Grimm (Hanau, 1786-Berlin,1859). Yaşamları boyunca çalışmalarında sıkı bir işbirliği gerçekleştirerek bir masal derlemesi yayımlayan Grimm kardeşlerin ulusal ve romantik akım üstünde büyük etkileri oldu.
Germen filolojisinin kurucusu olan jacob Grimm,Marburg Üniversitesi’n-de hukuk okudu, daha sonra hocası Savigny ile birlikte Paris’e gitti ve Ortaçağ edebiyatını inceleme olanağı buldu. 1830’dan başlayarak,, yedi yıl boyunca Göttingen’de Alman dili ve edebiyatı konusunda ders verdi, burada kendisine kardeşi Wilhelm de kütüphaneci olarak yardım etti, jacob Grimm’in ^çalışmalarına egemen olan düşünce, “Alman dehasını yeniden canlandırmak”tı. Bunun için izlenecek yolun da, aceleci bir hevesle yapılmış yapay öykünme-lerden ya da uyarlamalardan değil, başlangıçtaki arılık ve içtenliklerini korumuş gerçek belgelerin gün ışığına çıkarılmasından geçtiğine inanıyordu.
Edebiyat, filoloji, mitoloji, hukuk, vb; alanlardaki engin kültürünün ve kendisiyle sıkı bir işbirliği içinde çalışan kardeşinin de yardımlarıyla Jacob Grimm, Alman kültürünün yeniden canlandırılmasında büyük yararı dokunacak bir çalışmaya girişti.
Yorulmak nedir bilmeyen gözlemciler ve araştırmacılar olan Grimm kardeşler, tarihsel olayların yer aldığı eski metinlerden, köy kökenli deyiş-
lerden, sözlü gelenekte yaşayan küçük öykülerden örnekler çıkararak bilimsel bir mitoloji incelemesine başladılar, Bu yöntemle, doğal olayların halk tarafından yorumlanmasından kaynaklanan bir dizi anlatı derlediler ve dilin tanrısal bir kaynağı bulunduğu kuramına ulaştılar. Daha önceleri, büyük Alman romantikleri Almanya’daki halk şiiri duygusunun önde gelen kanıtlarıyla ilgilenmişlerdi: Ludwig Tieck, Schlegel kardeşler, sonra Goethe, o sıralarda Des Knaben Wunderhorn (Çocuğun Sihirli Borusu, 1806-1808) adlı bir halk şarkıları (voiksiiederj derlemesi yayımlamış olan Achim von Arnim ve Clemens Brentano bu çalışmaları yapan kişiler olarak anılabilirler. Ortaçağ-edebiyatının sorunla-
rıyla birlikte uğraşmış olan Grir kardeşler, Edda adlı destansı şiiri çevirdiler. 1812’de yayımladıkları Masallar ve Efsaneler derlemi büyük başarı kazandı. Ortaya kı dukları canlı dil ve diyalogl Grimm kardeşleri büyük Alır üslupçuları düzeyine çıkardı. Ço< ve Yuva Masalları’nm (Kinder-ı Hausmärchen, 1812-1815) kazanç başarı da büyük oldu. 1848’de, jaı Grimm, Geschichte der deutsci Sprache (Alman Dilinin Tarihi) i bir başka yapıt daha yayımlı Ayrıca gene kardeşiyle birli Deutsches Wörterbuch (Almaı Sözlük, 1852-1858) adlı büyük sözlüğün hazırlanmasına girişti de bu çalışma bütünlenemedi.
Bulaşıcı, bazen dünya çapında salgınlar yapabilen ve çoğunlukla akciğer belirtilerinin eklendiği, bütün sistemleri ilgilendiren, bir sendrom biçimindeki enfeksiyon hastalığı.
GRİP TİPLERİ
Grip bir Myxovirus (Miksovirüs) grubuna bağlıdır: A,B,C olarak üç tipi ve alt-tipleri bilinen Myxovirus influenzae. A tipi şiddetli salgınlara yol
açar, buna karşılık, daha güç yayılan B tipi, genellikle çok daha iyicil griplere neden olur.
1-3 günlük bir kuluçka döneminden Sonra hastalık titreme, aşırı halsizlik, baş ağrıları, kol ve bacak ağrıları ve 39-40°C’lik bir ateşle apansızın başlar. Sonra hızla aksırık, öksürük ve burun akıntısı görülür. Bademcikler kırmızıdır; bu durum 4-5 gün sürdükten sonra ateş düşer ama genellikle tam anlamıyla geçmeden önce, 24-36
saat boyunca yenideri yükselir. Hastalık bitmiştir, ama insa: çoğunlukla bir kaç hafta süren büyük bir yorgunluk bırakır. Gribin basit biçimlerinin yanı : kötücül, hatta öldürücü biçimleri vardır. Sindirim, kanama, beyin beyin zarlarıyla ilgili ihtilatlar kas ağrıları (miyaljiler) ort çıkabilir.
Çoğunlukla, gribe yeni bir enfeksi da eklenir ve burun-yutak (kulak
fi
Bir grip virüsünün yapısı.
habı [otit], sinüs iltihabı [sinüzit], şakak kemiğinin mememsi parçasının iltihabı [mastoidit]) ve solunum yollarıyla (atipik zatürreler [bron-kopnömoni], akciğer apsesi, zatül-cenp) ilgili hastalıklar gözlenir. Teşhis^ değişik yöntemlerle kesinleştirilebilir; Virüsün elde edilmesi, serum testleri ya da hastanın boğanından gargarayla toplanan patolojik ürünlerin fareye şırınga edilmesine dayanan hücrebilimsel yöntem.
Tedavi mutlak dinlenmeyi, bol alko süz sıvı içilmesini, virüse karşı el kili ilaçlar yutulmasını ve çeşitli sd lisilik asit ya da kininle C vitamir karışımlarının alınmasını içerir: Antibiyotiklerse eklenebilecek er feksiyonlar için saklanır.
Hastalık, yalnız sorumlu alt-tıp karşı bağışıklık sağlar, daha sonr; başka bir alt-tipin yol açacağı salgın lar sırasında yeniden hastalanma ola siliğim ortadan kaldırmaz. Bu aland koruyucu aşılama etkilidir. j
Alman asıllı mimar ve kuramcı (Berlin, 1883-Boston, 1969).
Bir mimarın oğlu olan ve Münih ile Berlin’de öğrenim gören (1903-1907) Walter Gropius, Avrupa’da dönemin en ünlü mimarlarından biri olan Peter Behrens’in atölyesinde asistan olarak çalıştı (1907-1910).
GENÇ MİMAR
Gropius yirmi yedi yaşında Berlin’de kendi mimarlık bürosunu açtı. 1911’ denl913’e kadar çalışma arkadaşı Adolf. Meyer’le (1881-1929) birlikte Alfeld an der Leine’de, sanayi mimarlığında tümüylev^eni bir anlayışta olan Fagus fabrikasını gerçekleştirdi: tir Yapının camlı büyük yüzeylerinden, hafif metal iskeletini seçme olanağı
….. ■ !
vardır; geometrik bir bütün görünümüyse Peter Behrens’in gerçekleştirmiş olduğu hantal görünüşlü fabrikalarla tam bir çelişki oluşturur. Birinci Dünya savaşı nedeniyle çalışmaları kesintiye uğrayan Gropius, hem Dekoratif Sanatlar Okulu’nun, hem de Güzel Sanatlar Okulu’nun (Weimar) yöneticisi olduktan sonra bu iki kurumun etkinliklerini kaynaştırmaya karar verdi: İşte bu düşünceden de Bauhaus doğdu (1919).
BAUHAUS
1926’da Dessau’ya taşman Okul’un yeni yapılarının mimarı olan Gropius 1928’e kadar Bauhaus’u yönetti. İkinci Bauhaus’un yapımı Gropius’a işlevsel bir mimarlık örneğini gerçekleştirme fırsatını verdi; çünkü bu yapı eğitsel ve toplumsal amaçlarla gerçekleştirilecekti. 1920’den başlayarak Gropius, toplumsal yaşamdan ayrı düşünülemeyen günümüz yaratıcılığının, sanatçının ve insanın karşısına çıkardığı sorunlarm bilincine varmıştı.
Sanat, bireyin öbür etkinliklerinden ayrı tutulmamalıydı. Gropius, Bau-haus’taki etkinliklerinden başka tiyatro yöneticisi Erwin Piscator’la birlikte bir “tam tiyatro” projesi gerçekleştirdi. Buna göre, döner bir platonun çevresinde yer alan hareketli sıralar (ya da basamaklar) izleyicilerin sahneye girmesine olanak sağlıyordu. Böylelikle her türlü gösteri (sirk, İtalyan tiyatrosu, sinema, vb.) salonunun bir bireşimini yapmış oluyordu; Gropius’un bu tasarısı birçok
kişi tarafından taklit edilmiş am henüz aşılamamıştır.
Gropius ayrıca ortak konut sorununi da birtakım çözümler getirmiştir 1927’den 1929’a kadar Damerstocl (Karlsruhe’de) Berlin-Siemensstad işçi sitelerini gerçekleştirdi.
SÜRGÜN
Almanya’da Naziliğin egemen olmas üstüne Bauhaus da kapılarını kapa mak zorunda kaldı (1933). Gropiu 1934’te Londra’ya- sürgüne gitti İngiltere’de iki özel ev (Chelsea V Sussex’te), London Film Productioı in laboratuvarlari (Denham’de) v İmpington College’i (1936) yapt 1937’de Harvard Üniversitesi mimar lık bölümünün yönetimi önerilme Gropius A.B.D’ne göç etti.
1945’e kadar bu görevde kalan öğretim ve mimarlık alanındak etkinliklerini bir arada sürdüren Gro pius 1941’de ilk önemli siparişin (New Kensington konutu, Pittsburg] yakınları) aldı.
Altmış iki yaşma geldiğinde seki genç A.B.D’li mimarla birlikte T. A.C (The Architects Collaborative) kür du; topluluğun çalışmaları arasındi Junior High School (Attelbourg 1948) ve Back Bay Center (Boston 1953) sayılabilir.
New York’taki dev Pan America! World Airways (1963, Belluschi vi Roth’la ortaklaşa gerçekleştirildi) özgün ve gözüpek bir yaratıcı olaı Gropius’un, yapıtını salt, estetiği yöneltmek yerine toplumsal yaşamli bağdaştırmaya çalıştığım gösterir, i
Danimarka’ya bağlı ada.
Kanada’nm kuzeydoğusunda yer alan Grönland (ya da Groenland) yeryüzünün en büyük adasıdır (2 175 600 km2).
COĞRAFYA
2 600 km uzunluğunda, 1200 km ge-
nişliğinde olan Grönland, Arkeyen çağın gnays ve granitinden oluşmuş çok eski bir taban parçasıdır; Kanada kalkanından Davis boğazı, Baffm denizi, Smithve|Kennedyboğazlarıyla ayrılmıştır. Tümüyle 60b kuzey enleminin yukarısında yer alır; kutup dairesi buradan geçer. Grönland’da kutup geceleri yaşajur; bu geceler
güneyde birkaç hafta sürerken, kuzeyde dört aya vanr. Ortalama sıcaklık yıl boyunca çok düşük kalır, güney |bölgelerinde,|0,6°C, kuzey bölgelerinde -9,7 “C’tır. Kışın merkezden dış kesimlere doğru esen çok şiddetli rüzgârlar, İklim koşullarım iyice zor laştınr. Yağışlar da gene enlemlere göre değişir: Güney kesimi bol yağış
>oğuı kıyısında derin Şfordlarla oyulmuş
mim. ■ . ‘
bati’ kıyısında bir küçük yerle! merkezi _ kurdu ve Grönland’a ulaşmış İskandinavların izlerini lacağmı sanırken, yalnızca Eskir larla karşılaştı. Adanın bilimsel kı XIX. yy’da gerçekleştirildi: Score (1822), Nordenskjöld(1870),Nam (1888), Peanr (1896), Rasmus (1912), Paul-Emile Victor’un |(19 düzenledikleri i keşif j seferi 18l4’ten sonra Danimarka koloı olan ada, 1941’de A.B.D’nin asi koruması altına verildi; 1951’de sürekli üs kuruldu (Thule, Juliane ab ve Stromfjord) ve Danimarka’ ticaret açısından tekeli kaldın 1979 Ocağında yapılan halkoylaı sından sonra adaya iç işleri] özerklik tanındı ve 1 Mayıs 1979 21 üyeli bir meclis kuruldu (Di marka, adada bir valiyle temsil e mektedir). 1982’de yapılan yeni halkoylamasıyla, Grönland, De marka’mn üyesi olduğu A.E.T’< çekildi (karar 1984’te uygulam kondu). 1979’dan beri iktidarda o sosyal demokrat eğilimli Siumut i tisi, 1991’de yapılan seçimlerde birinci durumunu korudu ve baş kanlığa getirilen Lars Emil Johans Eskimoların ayrılıkçı partisiyle koalisyon hükümeti kurdu.
İKTİSAT
alır (1700 – 2 000 mm); kuzeye doğru gidildikçe yağışlar azalır (60 mm). Grönland’ın aşağı yukarı bütün yüzeyi büyük bir buzdan kubbeyle kaplıdır: İçbuzul (mdlmdsîs) denilen bu kitlenin kalınlığı kenarlarda değişiktir (kırk-elli metreden birkaç yüz metreye kadar); dağların 3 147 m yüksekliğe ulaştığı orta kesimde
3 400lm’yi!bulur.!Kara tümüyle içbu-zulun altında gömülüdür; yer yer kaya uçları halinde belirir {nunataklar). Doğuda, buz kütlesi, dorukları 3 000 m’yi aşan (Forel dağı, 3 483 m; Gunnbjöm, 3 700 m) ve fiyordlarla işlenmiş bir kıyıya tepeden bakan bir dağ engeline dayanır. Daha alçak olan batı kıyısı birer buzdağı (aysberg]| deposu olan çok sayıda buz ırmağı tarafından oyulmuştur. Yalnız kıyıda (yderland) buz yoktur: Kıyının genişliği çoğu yerde 30 km’yi aşmaz; ama kimi yerlerde, özellikle güneybatıda 200 km’yi bulduğu olur; çünkü burada Kuzey Atlas Okyanusu akıntısının kolu olan bir ılık akıntı, iklimi yumuşatır.
Yüzölçümü
Nüfusu
Nüfus
yoğunluğu
Merkezi
Dili
Para birimi
:2 175 600 km2 :56 752 (1992)
:Km2,ye 0,02 kişi :Nuuk (eski Godthaab, 11 650 nüf.; 1992)
¡Danca, İngilizce ve bazı Eskimo lehçeleri
¡Danimarka kronu
TARİH
982’de Kızıl Erik tarafından keşfedilen Grönland’ı Norveçliler yerleşime açarak, Oesterbygd ile Vesterbygd’i kurdular. Sonra ada, kuşkusuz iklimin soğuması nedeniyle unutuldu. 1578’de İngiliz denizci Martin Frobisher tarafından ikinci kez keşfedilen adaya, 1721’de Hans Eğede adlı bir DanimarkalI misyoner ayak bastı;
Grönland’da eskiden, avcılık ve lıkçılıkla geçinen Eskimolardan c şan dağınık bir jıüfus vardı; gü: müzdeyse, İskandinav göçmeni nin oturduğu yüz kadar yerle: merkezi bulunmaktadır. Danima yönetimi altında, sağlık ve eği hizmetlerinde, genel yaşam koşu rında önemli ilerlemeler gerçekle rilmiştir. Grönlandlılar bir geı kaynağı olan avdan (misk öküzü, ki, tavşan) giderek el çekmekte, Jü nehaab yakınlarında, koyun ve i geyiği yetiştirmektedirler. Ülke temel gelir kaynağı balıkçılıktır: Ç re denizlerde küçük karides, som lığı ve morina balığı avlanır; ama İlkçilik kesimi, son yıllarda bir boğaza girmiş ve meclis, 1990|ba: da, balıkçılığı desteklemek için yasa çıkarmak zorunda kalmıştır, altında pek önemi olmayan bazı neral yatakları vardır: Disko ada: da kömür; İvigtut’da kriyolit; Uj navik’de grafit; Mestersvig’de 1 şun ve çinko. Pek sanayileşme: olan Grönland’da, yalnızca bı konservesi üreten tesisler vardır. Grönland stratejik konumundan < rü A.B.D. tarafından Amerika kıt nm kuzey sınırlarım koruyacak as rî üslere yer olarak seçilmiştir; s üsler kendi yaşantılarım sürmekti adaya gerçek bir iktisadi katkı sa; mamaktadır. Yalnızca turizm, Gı land için ek bir gelir kaynağı ola mektedir.
Küçük gruplarda ortaya çıkan ruhsal ve toplumsal olayları incelemeye, bu grupların etkisiyle bireysel kişiliği ve tüm toplumu değişikliğe uğratmaya yönelen bilim dalı.
YENİ ARAŞTIRMALARIN ALANI: KÜÇÜK GRUP
Gruplar dinamiğinin araştırma alanı, yapıları ve kapsayıcı öbeklerin (toplumsal sınıflar, tüm kültür, uluslar) yasalarım inceleyen toplumbilim ile bireysel ruhbilim arasında yer alır. Bu bilim dalı, ilk grup tedavilerinin (joergensen, Green, Slavson, Moreno), ruhsal dramın ve sosyometrinin (1928’den 1932’ye kadar Moreno] doğuşunun ve Hawthorne’un, Western Electric (1927-1932) sanayi işletmelerinden birindeki grup içi ilişkiler konusunda yaptığı deneysel incelemeleri kapsayan ünlü soruştu-rusunun etkisiyle 1935’ten sonra yavaş yavaş kuruldu. Gruplar dinamiğinin resmi merkezi, 1945’ten beri A.B.D’nde Massachusetts institute of Technology’dir (Kurt Lewin tarafından kurulmuştur),.
Bu yeni araştırıcıların incelediği gruba, birincil grup denir ve burada her birey öteki üyelerle doğrudan ilişkiye girebildiği gibi onları kişisel olarak da tanır, .Birincil gruplara örnek olarak, bir lise sınıfını, bir fabrika atölyesini, bir gemi mürettebatını, bir işletme yönetim kurulunu, vb., gösterebiliriz. Söz konusu grupları, toplum, ırk, ulus ya da yalnızca istatistik kategorileriyle (“ işçiler”, “Zenciler”, “İngilizler”, vb.) karıştırmamak gerekir. Bu kategorilerin varlığından hiçbir toplumbilimci kuşku duymaz, ama bunlar birincil gruplar değildirler. Birincil gruplar, gerçek ama geçici toplumsal birimlerden (bir tiyatro oyununu izleyenler, sokakta bir araya gelen kalabalık, bir otomobilin, vagonun ya da metronun içindekiler gibi)de farklıdırlar. Gelişmiş bir toplumda, her bireyin, bu gruplardan birçoğunun üyesi olduğu ve etkinliğini bu gruplar arasında paylaştırdığı besbellidir.
BİRİNCİL GRUP İÇİNDEKİ DAVRANIŞLAR
Birincil gruplar üstünde yapılan deneysel araştırmalar, toplumsal bilimlerde sık sık görüldüğü gibi şaşırtıcı sonuçlar sağlamış ve yeni kavramların ortaya konmasını gerektirmiştir. Sözgelimi, dinamik açıdan en önemli olayların, işleriyle çok fazla meşgul olan ve önyargılarına kapılmış bulunan grup üyeleri tarafından genellikle fark edilmemesi, şaşırtıcı sonuçlardan biridir. Haberlerin dolaşım tarzı, gerginliklerin ve
başarısızlıkların gerçek nedeni, gerçek otoritenin dağılımı, aslından çok farklı bir biçimde algılanmaktadır. Tıpkı bunun gibi, bireyin grup içindeki durumuna ilişkin olarak kafasında canlandırdığı imge ve bu imgenin öteki üyelerce algılanma biçimi konusundaki düşünceleri, çoğunlukla gerçeğe uymamaktadır. Grubun olgunluğu ve yaratıcılığı da, üyelerinin olgunluğundan ve yaratıcılığından kökçe farklıdır (bu çok önemli bir buluştur). Sözgelimi, bireysel olarak deneyimli ve uyanık kimselerden oluşan bir grup,davranış bakımından olgunlaşmamış olarak ortaya çıkabilir. Ayrıca, grubun biçimselTolmayan yapısı (yani, toplumsal prestijin, otoritenin, yapılacak işlerin üyeler arasındaki gerçek dağılımı), biçimsel yapısıyla (yani resmi, tüzüksel ve görünürdeki yapısı) mutlaka çakışma halinde değildir ve bu, ciddi gerilimler yaratabilir. Resmi olarak atanmış şefin gerçek otoritesi, kuramsal olarak onun astı olan önderin otoritesinden daha az olduğu zaman, böyle bir durum ortaya çıkar. Buna karşılık, grubun üyeler üstünde büyük etki yapması, onlara haberler, görüşler, değerler, davranış biçimleri önermesi ya da kabul ettirmesi; yabancıyı, gruba karşı çıkanı ya da grubun kurallarından sapanı çeşitli biçimlerde, ama mutlaka sınırlı olarak hoşgörmesi, yukardakiler kadar şaşırtıcı olmayan bulgulardır.
Yeni kavramlar arasında, statü ve rol kavramlarını/bağlanılmış grup ile yönelinmiş grup kavramlarını sayabiliriz. Toplumsal statü, bir bireyin toplumsal aşamalarındaki yerinden daha fazla bir şeydir. Statü, bir kimsenin bulunduğu durum dolayısıyle kendisine gösterilmesi gerektiğini düşündüğü muamelelerin, davranışların, bağlılıkların tümünü belirtir. Sözgelimi, yaşlı bir kimseye saygı gösterilecektir; bir hekimin, arabasını yasak bir yere bırakmasına daha fazla göz yumulacaktır; müşteri, satıcı tarafından sabırla ve kibarlıkla dinlenecektir, vb. Demek ki, bir kimse için, kesinlikle belirlenmiş ve değişmez bir statü yoktur; yaşa, cinsiyete ve mesleğe bağlı birçok statü vardır. Rol ise, bir bakıma statünün tersidir ve grup içindeki durumumuzdan ötürü başkalarının bizden isteyebileceklerinin tümüdür. Herkes için geçerli genel ve yükümlülük içeren rollerin (bir cenazedeki davranış tarzı) yanı sıra, bir sınıfa, bir kuruma ya da mesleğe özgü sonsuz sayıda özel rol vardır. Bağlanılmış grup, bir kimsenin somut ve gerçek olarak içinde yer aldığı gruptur. Yönelinmiş grupsa bir kimsenin kendisini belli bir yere oturturken göz önünde tut-
tuğu, kurallarını, değerlerini ve lerini benimsediği gruptur.
YENİ BİR KİŞİLİK ANLAYIŞ!
Özet olarak, gruplar; dinami insan kişiliği anlayışını yenile: ğini ve bu kişilikte, birbirinin geçmiş üç katmanı ayırt ettiğin leyebiliriz. Hiç kuşkusuz, ilk ge nimlerin biyolojik özünü, bi genetik kodundaki kalıtımsal ö: leri reddetmek söz konusu de burada. Ama kişiliğin toplumSî maninin gelişimi, ancak birin ikincil gruplar içinde gerçel İnsan kişiliği, çeşitli grupların lanılmış ya da yönelinmiş gri kendisine kabul ettirdiği ç gerekimlerin özgün bir bireş yaparak kendini oluşturur; arl bir dizi rolü yüklenir ve olgui bunları etkili bir biçimde yü şinde (bunları eleştirmekten d kalmayabilir) kendini gösterir olarak, ussal-bilimsel diyebil miz bir katman da vardır. Yani i oğlu, kendini oluşturan toplı belirlenimler konusunda edindi giyle, bu belirlenimlere daha iy men olur, onları değiştirebil hatta reddedebilir. İnsan gri içinde, kurallara ve yaygın değ körü körüne bağlılık oldukça, leme diye bir şey de söz konuş maz. Grup içinde, özgün kiş: grubun değerlerine ve kurall karşı gelenlerin hepsinin, belli lar içinde bir işlevi vardır.
GRUPLAR DİNAMİĞİNİN UYGULAMALARI
Yakın zamanda ortaya çıkra karşın, bu yeni bilim dalının 1 uygulaması yapılmıştır. Ça gruplarına (training groups; T lan) bilinçli olarak katılmanın dinin bilincine varma ve bireyi kişisel, hem de toplumsal etkil artırma konusunda önemli b oynadığı görülmüştür. İyileş uygulamalarıysa ayrıntılarıyla mektedir. Bu uygulamaların varsayımı şudur: Nevroz, kişi ii kiler arasındaki ilişkilerin boz sından kaynaklanır ve gerçek i tirme ancak, bireyi, rolleri] iletişimlerinin gerçek ağma ot grup tedavisiyle gerçekleşe Pedagoji konusundaysa, gr dinamiği, öğretmen-öğrenci ili nin donmuş kalıplarını kırma; grubun yaratıcılığına daha büyı girişkenlik sağlamaya yöneli tanınmışlar arasında Decroly’i, net’yi saymak gerekir).
Gruplar dinamiğinin, artık toplı ruhbilim araştırmaları arasınd; kin bir yer tuttuğu söylenebilir
Alman ressamı (Würzburg, 1460-1470 arası-Halle, 1528)1
Vf
*- ı »■
Alsace’ta yetişen ve asıl adı Mathis Nithardt ya da Gothardt olan Matthias Grünevvald’m yaşamıyla ilgili pek bilgi yoktur. Yalnızca Alsace okuluna bağlı olduğu ve M. Schon-gauer’in etkisi altında kaldığı, yaşamım da dinsel ve siyasal nedenlerden ‘dolayı Ren vadisinde Halle’de geçirdiği bilinir.
Uzun süre adından hiç söz edilmeyen . ve anlatımcılık sayesinde adı duyulmaya başlayan Grünewald, büyük bir olasılıkla çok önemli bir gotik ressamdır. İtalyan Rönesansı’ndan hiçbir biçimde etkilenmemiş olan sanatçı Albrecht Dürer’den de yirmi yaş kadar büyüktür. Şaşırtıcı ve olağanüstü hayalgücü ve sahnelemedeki ustalığı sanatçıyı korku ve kâbuslar evrenine yöneltmiştir. Öte yandan, insan bedeninin orantılarım çok iyi bilmesi, kısaltım (rakursi) denemeleri, ayrıntı anlayışı sayesinde deseni eşsiz bir güce ulaşmıştır. Bütün çabası anlatıma dayanır. Trajik gerçekçiliğin ustalarından biri sayılabilen bu sanatçının coşkusu, başyapıtı olan İssenheim mihrap arkalığından adeta taşar. 1512-1515 yılları arasında gerçekleştirdiği söz konusu çalışma, Ortaçağ’a özgü garipliklerle dolu anıtsal bir yapıttır. Bu nedenle bazı uzmanlar, rengi kullanmadaki ustalığı bakımından Grünevvald’m Dürer ya da Holbein’dan daha büyiîk bir ressam olduğunu ileri sürerler. İssenheim mihrap arkalığı, dokuz tablodan oluşan bir çokkanatlıdır.
Grünewald’m Hakarete Uğramış İsa adlı yapın.
Hareketli kanatları sayesinde ğö nümü değişebilen bu yapıtta, Ç mıha Geriliş, Yakınma (Grünevv. gerçekçilik, anlatım gücü ve tinsel büyük bir uyum içinde verdiği yapıtını aşamadığı gibi, eş değe bir başka yapıt da oluşturamamışı İsa’nın Doğumu, Tebşir, Diriliş, A Antonius’un Yüeeimesi gibi sahnı işlenmiştir.
Grünevvald’m öbür önemli yapıt arasında şunlar sayılabilir: Kas deki Çarmıha Geriliş, Basel’deki Ç mıha Geriliş (1508), Aziz Erasmu: Aziz Mauritus (1525), İsa’nın Do mu ve Kâhin KraJJarın Tapınm adlı panolar.
Grünevvald’ın yapıtlarından birçı Cölmar müzesinde bir araya geti miştir. Bunlar, bir yandan sanatçı desen ve resim alanındaki ustalıj sergilerken, öte yandan da yüce idealizmle güçlü bir gerçekçili izlerini gözler önüne serer.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*