Home / Vedat KAT / Zehirlenen Toprak, Yorulan İnsan: Fıtrata Uygun İmarın Ahlâkı

Zehirlenen Toprak, Yorulan İnsan: Fıtrata Uygun İmarın Ahlâkı

Zehirlenen Toprak

Değerli Vedat Kat hocamızın elinden kaleminden ilminden derlenen çok güzel bir kenu arkadaşlar
“Zehirlenen Toprak, Yorulan İnsan: Fıtrata Uygun İmarın Ahlâkı”
“İnsanların elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde fesat, ortaya çıktı.” (Rûm 30/41)
Toprağın dili vardır; susayınca çatlar, doyunca kokar. Beşiğimiz toprak, rızkımız toprak, mezarımız yine
toprak… Kur’an, insanın yeryüzüyle ilişkisini bu çıplak hakikate döndürür: “Sizi yerden yarattı ve sizi
orayı imar etmekle görevlendirdi” (Hûd 11/61). Kur’an, insanı yeryüzüne “halife” olarak
gönderdiğinde ona bir sorumluluk verdi: imar. Bu ayet, adeta insanın varlık sözleşmesidir.
İmar, dünyayı, çevreyi mamur etmek ve bayındır kılmaktır. Mamur etmek; bir yeri canlı, işler, verimli
ve yaşanır hale getirmek, orayı hayatla doldurmak demektir. Bayındır kılmak ise; bir yeri düzenli,
güvenli, üretken ve estetik biçimde geliştirmek, hem maddi hem manevi yönden refah ve huzur içinde
yaşanır hale getirmektir. Kısaca: Mamur etmek yaşatmak, bayındır kılmak geliştirmektir.
İmar; yalnızca yükselen betonların adı değildir; hayatı yaşatmak, dengeyi korumak, adaleti kurmak,
ekini ve nesli güvene almaktır. Çünkü imar etmek; Allah’ın kurduğu düzeni yaşatmak, onun nizamına
saygı duymaktır. Çünkü fesat, tam da burada başlar: “Ekin ve nesli bozmak” (Bakara 2/205).
“Ekinin Sessiz Feryadı, Neslin Kaybolan İzleri: İmarın Unutulan Ahlâkı”
Ekin; gıdanın, bereketin, ekosistemin adıdır. Nesil; insanın, ailenin, değerlerin ve ortak geleceğin adı.
Biri bozulursa diğeri de sarsılır.
Ama biz “imar”ı betonla karıştırdık.
Toprağı yaşatmak yerine betona boğduk.
Gökyüzüne kuleler diktik ama gökyüzünü göremez olduk.
Medeniyet dediğimiz şey, ruhu alınmış şehirlerin gürültüsüne dönüştü.
Kur’an uyarıyor: “Onlar yeryüzünde fesat çıkarırlar; ekini ve nesli bozarlar. Allah fesadı sevmez.”
(Bakara, 2/205)
Bugün o uyarının içindeyiz.
Zehirli temizlik kimyasallarıyla, zehirli tarım ilaçlarıyla, kimyasal gübrelerle toprağı kirletiyoruz.
GDO’lu tohumlarla, sanayi atıklarıyla, bacalardan çıkan koyu dumanlarla hem suyu hem ekini
zehirliyoruz.
Doğa dostu alternatifler üretmezsek, bizden sonraki nesle zehir dolu bir miras bırakıyoruz.
Bugün aileyi korumak iddiasıyla çıkarılan birçok yasa, ne yazık ki aileyi korumaktan çok bölüyor. Kadını
mutlak korunması gereken, erkeği ise potansiyel suçlu gibi gösteren bu yaklaşım, adalet terazisini
cinsiyet üzerinden bozuyor. İftiraya uğrayan, evlerinden aylarca uzaklaştırılan ve çocuklarını
göremeyen babalar… Her biri sessiz ama büyüyen bir yara. Her biri sessiz bir dramın parçası. Bu tür
yasalar, nesli korumak yerine, aileyi birbirine düşüren bir ideolojik silaha dönüşüyor. Oysa aile,
rekabet değil, rahmet üzerine kurulur. Adaletin olmadığı yerde sevgi, dengenin bozulduğu yerde ise
nesil ayakta kalamaz.
Nesli korumak da aynı derecede sorumluluk ister.
Ama biz çocuklarımıza zaman ayırmıyoruz.
Onlarla ilgilenmiyoruz, ahlakı ve erdemi öğretemiyoruz, örnek olamıyoruz.
Sonrası malum: sanal oyunlar, bağımlılıklar, riskli davranışlar, kimlik bunalımları, şiddet ve yozlaşma…
Bunların her biri neslin çürümesinin sessiz habercileri.
Bu çürüme sadece ahlakı değil, toplumun güvenliğini ve geleceğini de tüketiyor; sağlık ve güvenlik
harcamaları artıyor, devletin nefesi daralıyor.
Toprakla barışmamış bir toplum, kendi çocuğuna da barış veremez.
Bir ormanı yakmak, sadece ağaç yakmak değildir; çocukların nefesini yakmaktır.
Bir nehri kirletmek, sadece suyu kirletmek değildir; insanın fıtratını kirletmektir.
Bugün “imar” dendiğinde çoğu zihinde haritalar, ruhsatsız katlar, parsel ve projeler beliriyor. Oysa
imar, Kur’an’ın dilinde önce canlandırmadır: toprağı, suyu, havayı ve insan onurunu yaşatmak. Bir
kenti “mamur” kılmak; onu işleyen, adil, huzurlu, üretken ve estetik bir bütün hâline getirmektir.
Kur’an’ın “fesadı sevmez” (Bakara 2/205) dediği tam da bunun zıddıdır: gösteriş uğruna israf; rant
uğruna doğa tahribi; kısa vade uğruna neslin ve hafızanın tüketimi. “Karada ve denizde fesat,
insanların elleriyle işledikleri yüzünden ortaya çıktı” (Rûm 30/41) hükmü, yalnız tarihî bir ağıt değil;
çağımıza konmuş bir teşhistir.
Kavramların Asli Anlamı
Ekin yalnız tahıl değildir; su havzaları, tohum çeşitliliği, toprağın canı olan mikro yaşam, yani ekolojik
dokudur. Nesil yalnız nüfus değildir; çocukların cinsiyeti, aklı, kalbi, sağlığı, merhameti, yani kültürel
doku ve ahlâkî sürekliliktir. İmar yalnız inşa değildir; ihyadır: adaletle planlamak, mizanı gözetmek,
“israf etmeyin” (A‘râf 7/31) emrini şehir planına, sanayi politikasına, tarım stratejisine tercüme
etmektir. Mîzanı (dengeyi) bozduğumuzda, beton yükselirken insan küçülür; vitrin parlar, vicdan solar.
Yanlış Algılar ve Tahrifat
Birinci yanlış: İmarın sadece inşaat zannedilmesi: Sonra gerisi… “Yeşili sonra dikeriz”; “su kaynağını
sonra buluruz.” Oysa ekini ihmal eden imar, açlık ve kıtlık üretir; toprak ölünce şehir de kararır.
İkinci yanlış: Mescid imarını duvar ve kubbe onarmak zannedilmesi: Tevbe 9/18, mescidleri imar
edenlerin vasfını sayar: iman, salat, zekât, Allah’tan başkasından korkmamak. Demek ki mescidi imar,
önce ahlâk ve adaletle olur; sonra taşla. Aksi hâlde cami sayısı artar, kul hakkı da artar. Mescidin
içinde işlevsel ve üretken faaliyetler yoksa imar gerçekleşmiş olmaz, o mescidin manevi ruhu söner.
Üçüncü yanlış: Büyümenin başarı zannedilmesi: Ahlâksız büyüme yalnızca fesadı büyütür. İman ve
ahlâk olmadan “gelişme” dediğimiz şey, nesli değersizleştiren, ekini kurutan bir ivmelenmedir.
Kur’an’ın çizgisi nettir: “Dünyadan nasibini unutma; ama yeryüzünde fesat arama” (Kasas 28/77).
Dördüncü yanlış: Bilim ve teknik bilginin yeter sanılması: Hayır. İlim ve teknik, imarın kas ve
iskeletiyse; iman ve ahlâk onun kalbidir. Kalbi sökülmüş beden nasıl ayakta durmazsa, ahlâkı sökülmüş
şehir de durmaz: suç artar, güven azalır, komşu yabancılaşır.
Sık Yapılan Hatalar
-Suyu ve Toprağı Borçlandırmak: Köprü, yol, konut yaparken su döngüsünü ve toprak verimini hesaba
katmamak; “bugün hız” uğruna yarını ipotek etmek.
-Kamu Yararını Özelleştirmek: Ortak alanları, sahilleri, orman içlerini “proje” kalemi yapmak; kamunun
nefesini kısmak.
-İsrafı Meşrulaştırmak: Lüks tüketimi “gelişme” diye alkışlamak; oysa israf, dindarlığın değil, fesadın
dilidir (A‘râf 7/31).
-Eğitimi İhmal Etmek: Nesil emanetini, sınav puanına indirgemek; merhameti, adaleti, birlikte yaşama
adabını “müfredat dışı” saymak.
Kur’an imarı üç sütun üzerinde kurar:
İman: Gayeyi belirler. Allah rızası. İman, gücün değil emanetin dilidir: “Sizi yeryüzünün halifeleri kıldı”
(Yûnus 10/14). Halife, sahip değil; sorumludur.
İlim: Yöntemi belirler. Bilim ve teknikte yetkinlik çok önemli. Hazır reçeteyle değil, araştırma ve
üretimle; aklı ve tecrübeyi örgütleyerek.
Ahlâk: Sınırı belirler. Adalet ve mizan önemli. Proje, yasanın arkasından dolanıyorsa; rant ve kazanım,
kul hakkına basıyorsa; tabela parlak olsa da sonuç fesaddır.
Bu üçü bir araya geldiğinde, imar ibadet olur; şehir, bir emanet mimarisine dönüşür; ekonomi,
“tezkiye”nin aracına (Tevbe 9/103); mescid, “kardeşlik ve ilim”in okuluna (Tevbe 9/18); ekin ve nesil,
güvenli limana dönüşür.
Eleştirel Ayna
Kendimize şu soruları soralım: Bir mahallede, çocuklar güvenle oynayamıyorsa; su, yaz gelmeden
tükeniyorsa; gıdanın yarısı çöpe, yarısı borca gidiyorsa; o mahallede kaç yeni kule yükseldiğinin bir
önemi var mı? Şehirde betondan çok güven, kaldırımdan çok komşuluk, AVM’den çok ağaç lazım.
Kur’an’ın “şahit ümmet” (Bakara 2/143) çağrısı, sadece kürsüde değil, plan masasında ve şantiye
sahasında duyulmalı.
Yol Gösteren İlkeler
Ekin ve Nesli Koru: Planın ilk maddesi bu olsun (Bakara 2/205; Rûm 30/41).
Mizanı İhya Et: Dengeyi koru; adalet ölçeğini bozma (Rahmân 55/7–9).
İsrafı Kes: Enerjide, suda, gıdada; “israf etmeyin” (A‘râf 7/31).
Kamu Hakkını Gözet: “Mallarınızı bâtıl yollarla yemeyin” (Nisâ 4/29).
Mescidi İhya Et: Taşta değil, ruhta imar (Tevbe 9/18).
Dünyayı Terk Etme, Fesada Da Düşme: “Ahireti iste; dünyadan nasibini unutma; yeryüzünde fesat
çıkarma” (Kasas 28/77).
Dünyayı terk etme, ama onu tahrip etme.
Kalkın, ama kirletmeden kalkın.
Üret, ama tüketmeden üret.
Son Söz: İmarın Ahlâkı
Mümin, dünyayı terk eden değil; onu emanete sadakatle yaşatan kişidir. Bir fidan dikmek, bir çocuğun
kalbini onarmak, bir su kaynağını korumak, adil bir plan yapmak; bunların hepsi imardır. Şehirlerimiz
mimarîsinden önce ahlâkından okunur. İmarın kalbinde, şu yalın dua gizlidir: “Rabbimiz, bizi ıslah
edenlerden eyle” (Hûd 11/117 meâli). Çünkü ıslah bittiğinde imar da biter; imar bittiğinde insan
küçülür.
İmar kavramı, Kur’an’da sadece bina yapmak değil; salihat, hasenat ve halifelik sorumluluğunun
somutlaşmış hâlidir.
Salihat, doğru ve faydalı işlerdir; imar, bu salih amellerin yeryüzündeki izidir.
Hasenat, güzellik ve yarar üreten davranışlardır; imar, hasenatın toplumsal ve çevresel tezahürüdür.
Halife, Allah’ın emanetini adaletle sürdüren insandır; imar ise bu halifeliğin pratiğidir.
İmar, Kur’an’da fıtrat, adalet ve hikmet kavramlarının kesişim noktasındadır.
Fıtrat, Allah’ın kurduğu doğal denge ve yaratılış yasasıdır; imar, bu dengeyi koruyarak yeryüzünü
yaşatmaktır.
Adalet, her şeyi yerli yerine koymaktır; imar, adaletin mekâna, topluma ve tabiata uygulanmış hâlidir.
Hikmet, bilginin doğru kullanımını ifade eder; imar, hikmetle yönlendirildiğinde hem fayda hem denge
üretir.
İmar, fıtrata uygun, adaletle ölçülü, hikmetle yönlendirilen bir eylemdir. Bu üçü birleştiğinde, insanın
eliyle yapılan her şey Rahmân’ın düzenine hizmet eder.
Kısacası imar yalnız şehri değil, insanı da mamur eder.
Ekinin nefesini, neslin emanetini ve şehrin vicdanını birlikte korursak; yükselen her duvar, yıkılan bir
değerin değil, dirilen bir insanlığın habercisi olur. Kur’an’ın diliyle: İmar, tevhide çevrildiğinde bereket
doğar; fesat, adalete çevrildiğinde hayat güzelleşir.
Gerçek imar, insanın yeryüzüyle yaptığı en uzun soluklu asil bir eylemdir.
Çünkü insan, ekini ve nesli korudukça, toprağı, çevreyi imar ettikçe sadece dünyayı değil, kendi
geleceğini, fıtratını ve ahlakını da yaşatır.

Vedat Kat
Psikolojik Danışman & Uzman Sosyolog

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir