Medîne-i münevve- rede yetişen müfessirlerin (tefsir âlimlerinin) en meşhûru. Künyesi Ebû Abdullah veya Ebû Usâmedir. Tâbiînin büyüklerindendir. Hz. Ömer’in oğlu Hz; Abdullah onu azâd etti. 136 (m. 753) tarihinde Medine’de vefât etti. Pekçok hadîs-i şerîf ezberledi. Sika (güvenilir) bir zât olup, ftkıh âlimidir. * Peygamber efendimizin mescidinde talebelerine ders verirdi. Pekçok kimseler kendisinden ilim öğrenmek için uzaklardan gelirlerdi. Hattâ Hz. Hüseyin’in oğlu JJeynel’âbidîn bile kendisinden ilim öğrenirdi. Birgün Zeynel’âbidîn bin Hüseyin’e, “Akrabâlannızdan pek çok büyük âlim var iken, Hz. Ömer’in kölesine mi gidiyorsun?” diye sordular. Onlara cevâben, “İnsan kendisine dinde daha çok faydalı olana gider” dedi. Hz. Zeyd bin Eşlem, Hz. Abdullah bin Ömer, Hz. Seleme bin el Ekva, Hz. Enes bin Mâlik (r. anhüm) gibi Eshâb-ı kirâmm ileri gelenlerinden hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden de Hz. Hişâm bin Sa’d, Hz. Imâm-ı Mâlik, Hz. Zührî, Hz. Süfyân-ı Sevrî gibi birçok âlimler hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir. Hadîs-i şeriflerini, Kütüb-i sitte (Altı Hadis Kitabı) sâhipleri kitaplarına almışlardır. Hz. Zeyd bin Eşlem çok müttekî (haramlardan çok sakınır) olup pek sevimli bir zât idi. Hz. İmâm-ı Mâlik, “Ben, Zeyd bin Eslem’e»olan muhabbeti hiçbir kimseye duymadım” buyurmuştur. Hz. Zeyd bin Eşlem rivâyet ediyor ki: “Bir defasında, Hz. Ömer su istedi. Bunun üzerine kendisine, bal şerbeti ikrâm ettiler. Hz. Ömer, “Bu çok güzeldir. Lâkin, ben âhırette bunların aslına, hakîkîsine kavuşmak için, bu lezzetleri terjcediyorum” buyurdu. Hz. Zeyd anlattı: “Birgün İbn-i Ömer (r.a.) köle olan bir çobana rastladı. Koyun sürüsünü otlatmakla meşgûl olan çobana şöyle dedi: “Besili, etlik bir koyun varsa getir de kesip yiyelim.” Çoban cevâbında “Koyun vermem mümkün değil. Çünkü sâhibi burada yok” der. İbn-i Ömer (r.a.) “Olsun, koyunun sâhibine, (koyunu kurt kaptı) dersin” dedi. Çoban “Böyle yapmaktan Allahü teâlâya sığınırım. Ondan korkarım. Çünkü O herşeyi bilmektedir” dedi. İbn-i Ömer (r.a.) çobanın takvâsımn çokluğunu böylece anladı ve hemen sâhi- bini bulup, köleyi ve koyun sürüsünü satın alıp, köleyi azâd edip, sonra da koyun sürüsünü o çobana hediye etti.” Hz. Zeyd bin Eslem’in rivâyet ettiğine göre, fakirler aralarında birini seçip, temsilci olarak, Peygamber efendimizin huzû- runa gönderdiler. O da gidip, Peygamber efendimize dedi ki; “Beni size fakirler gönderdi” Peygamber efendimiz Sana ve seni gönderenlere merhaba. Onlar benim sevdiğim kimselerdir” buyurdu. Gelen kimse, şöyle arzâtti: “Yâ Resûlallah! Zenginler mallan bulunduğu için hac yapıyorlar. Hayır ve hasenatta bulunuyorlar. Biz ise bunlan yapamıyoruz. Bunun için biz mükâfatımızın az olacağını tahmin ediyoruz. Beni size gönderen fakirler bizim hâlimiz nasıl olacak? diyorlar.” Bunun üzerine Peygamber efendimiz şöyle buyurdu: “Fakirlere benden bildirin! Kavuşacakları mükâfatları düşünerek, hâllerine sabreden fakirlerin, zenginlerde bulunmayan üç hasletleri vardır. 1) Kendilerine Cennette öyle köşkler verilir ki, insanlar, dünyâda yıldızlara baktığı gibi o köşklere bakarlar. Bu köşkler, fakir olan Peygamberler, şehidler, ve mü’minler içindir. 2) Fakirler, zenginlerden yarım gün önce Cennete girer. (Âhıretin bir günü, dünyâhın bin yılı kadardır. Yanm gün beş- yüz sene eder.) 3) Zenginin, (Sübhânal- lahi vel-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallahü vallahü ekber) deyip ve onbin dirhem de sadaka verip kavuştuğu sevaba, fakir olanlar yalnız bunu söyledikleri zaman kavuşurlar. Diğer hayır işlerde de durum aynıdır ” “Bir dirhem sadaka, yüzbin dirhem sadakadan daha efdaldir.” Orada bulunanlar, sordular ki, “Yâ Resûlallah! Bu nasıl olur?” Peygamberimiz (s.a.v.) “Bir kimsenin çok malı olabilir. Bu lkimse, bu çok malından yüz bin dirhem ayırıp sadaka verebilir. Başka bir kimsenin de malının tamamı iki dirhemdir ve bunun bir dirhemini gönül hoşluğu ile sadaka olarak verir, işte, bu bir dirhemlik sadaka sevâbı, yüz bin dirhemlik sadaka sevâbından daha çok olur.” “Ben, yetime bakıp besliyenle, Cennette şu iki şey gibiyiz .” Bunu söylerken iki şehâdet parmağını yan yana getirdiler. Hadîs-i şerifte şöyle buyuruldu. “Dikkat edin. Size Nuh’un (a.s.) oğluna bildirdiği emri bildiriyorum. Nuh (a.s.) oğluna buyurdu ki, “Lâ ilûhe Mal- lahü vahdehü lâ şerike leh.”(O birdir. Ortağı benzeri yoktur.) Yerler ve gökler ter&zinin bir tarafına konsa, bu güzel kelime diğer kefesine konsa, bu güzel kelime daha ağır gelir (Sübhânallahi ve bihamdihi), teşbihini çok oku. Çünkü, bu meleklerin ve diğer mahlûkların duâsıdır. Mahlûklar bununla rızık bulur. Allahü teâlaya şirk koşmam yasak ediyorum. Çünkü Allahü teâlâ kendisine şirk koşan kimseye Cenneti haram kılmıştır. Sana kibirlenmeyi de yasak ediyorum. Çünkü, kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennete giremez. ” Resûlullah (s.a v.) zamanında bir takım insanlar: “Yâ Resûlallah! Kıyâmet gününde Allahü teâlâyı görür müyüz?” diye sordular. Resûlullah (s.a.v.), “Evet” dedi ve devamla “Güneşi öğle üstü, açık ve önünde hiçbir bulut yok iken görmek için birbirinizi iterek zarar verir misiniz? Ve yine ayı, bedir olduğu ondördüncü gece, yine açık iken ve onu gece hiçbir bulut yok iken görmek için birbirinize zarar verir misiniz?” diye sördu. “Hayır, yâ Resûlallah” dediler. Resûlullah (s.a.v.) “İşte bu iki küreden herhangi birisini görmekte birbirinize meşakkat ve zarar vermediğiniz gibi, kıyâmet gününde Allahü teâlâyı görmekte de biribirinize meşakkat ve zarar vermezsiniz.” Kıy âr met günü olduğu zaman bir münâdi “Her ümmet dünyâdayken neye ve kime taptıysa peşine düşsün” diye ilân eder. Bunun üzerine, münezzeh olan Allahtan başka şeylere, putlara ve heykellere tapagelen ne kadar müşrikler varsa, onlardan hiçbiri geri kalmaksızın Cehenneme dökülürler. Arük gerek iyiden ve gerek kötüden, gerek kitap ehli bakıyyele- rinden olarak ortalıkta yalnız Allaha tapanlardan başka kimse kalmayınca, yahudilerden geri kalanlar çağırılır ve onlara “Siz kime ibâdet ederdiniz?” diye sorulur. Onlar “Biz Allahın oğlu Üzeyr’e tapıyorduk diye cevap verirler. Bunun üzerine bunlara, “Yalan söylediniz, Allah hiçbir eş ve oğul edinmedi” denilir. “Şimdi siz ne istersiniz?” diye soru- lur. “Ey Rabbimiz! Biz çok susadık Bize su ihsân et” derler. Bunun üzerine onlara? “Haydi su başına gelmez misiniz?” diye işâret olunur ve Cehenneme doğru sevk olunurlar, Cehennem onlara serâb gibi görünür Onlar birbirlerini çiğneyerek gider- ken ateşe dökülürler. Sonra Hıristi- yanlar çağırılır, onlara da “Siz kime kulluk ederdiniz?” diye sorulur, Onlar da “Allahın oğlu Mesîh-Îsâ’yc ibâdet ediyorduk” derler. Onlara da “Yalan söylediniz. Allah hiçbir eş vt hiçbir oğul edinmedi” denir. Onlarc da ne istiyorsunuz?” diye sorulur Onlar, “Ey Rabbimiz! Çok susadık bize m ihsân et” derler. Kendilerim “Haydi suya gelmez misiniz?” diyi işâret olunur. Nihâyet Cehenneme doğru toplanırlar. Cehennem onları bir serâb gibi görünür. Birbirlerin ezerek Cehenneme düşerler. Artıl ortada sâlih veya fâcir olarak A ilahi teâlâya ibâdet eden müslümanlardar başka kimse kalmayınca, âlemlerir Ufthhî hhAea/\h Jî a m ftrt/fıfli
orada gördükleri en yakın bir sıfatla tecelli eder ve Allahü teâlâ bu Müslü- manlara “sisler ne bekliyor sunuz? Her ümmet ibâdet ettiği şeyin ardına düşüyor99 buyurur. Onlar da “Biz dünyâda iken, kendilerine en çok muhtâc olmamıza rağmen bu insanlardan ayn yaşadık ve onlar ile arkadaşlık etmedik99 derler. Bunun üzerine “Ben sizin Rabbinizim,r buyurur. Onlar, “Biz, senden, Allahü teâlâya sığınırız. Allahü teâlâya hiçbirşeyi ortak koşmayız99 derler. Hattâ bir kısmı (Yapılmakta olan imtihanın şiddetinden dolayı doğru olandan) dönmeye yaklaşır. Sizinle onun arasında bir alâmet var nu ki, bunun sâyesinde onu tanıyabileceksiniz?99 buyurur. Onlar “Evet99 derler. Bunun üzerine, kıyâ- metin dehşeti müslümanlarıH üzerinden kaldırılır. Dünyâda kendiliğinden Allahü teâlâya secde edenlerden hiçbiri istisna edilmemek sûretiyle Allahü teâlâ müslümanlara secde için izin verecek. Dünyâda iken ister tak- vâsmdan, ister riyâ için olsun secde edenlerden hiçbiri istisna edilmemek üzere Allahü teâlâ her birinin sırtını tek bir tabaka hâline getirecek. Her secde etmek isteyen kafası üzerine düşecek, sonra başlarını kaldıracaklar. Bir de bakacaklar ki, Allahü teâlâ ilk defa gördükleri sıfatına dönmüş olduğu halde, “Sizin Rabbiniz benim99
buyurunca, Onlarda “BizimRabbimiz
sensin99 derler. Sonra Cehennem üzerine bir köprü kurulur veşefâata izin verilir. Halk: “Ey Allahım! Selâmet ver, selâmei ver99 diye duâ eder dururlar. “Yâ Resûlallah köprü nedir?” diye sorulduğunda, “Kaypak ve kaygan bir şeydir. Orada kancalar, çengeller ve demirden dikenler vardır. Bunlar Necd9de meydana gelen ve Sa9dan denilen seri dikencikler hâlindedir. Mü9minler, kimi göz kırpacak kadar zaman içinde, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi en iyi cins yörük at ve deve gibi sür9atle geçerler. Mü9
mirderden kimi sapasağlam olduğu gibi necat (kurtuluş) bulur. Kimi tırmıklar içinde perişan olmuş olarak salıverilir. Kimi de Cehennem ateşi içine sapır sapır düşerler. Nihayet mü9minler ateşten kurtuldukları zaman, nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemin ederim ki, sizden hiçbir kimsenin, hakkı tamamıyla kurtarmak hususunda AUdha yalvarıp yakarması, kıyâmet gününde mü9 mini er den ateşte olan kardeşleri içirt Allaha yalvarmaları kadar, şiddetli olamaz. Onlar “Ey Rabbimiz! Bu kalanlar bizimle beraber oruç tutarlar ve hac ederlerdi99 derler. Onlara: “tanıdığınız kimseleri dışarı çıkarınız, onların sûretleri ateşe haram edilir99 denir. Artık bunlar kimi bacaklarının yansına kadar, kimi de dizlerine kadar ateşe gömülmüş olduğu halde pekçok halkı dışarı çıkarırlar. Sonra, “Ey Rabbimiz! Cehennemde emrettiklerinden hiç kimse kalmadı99 derler. Hak teâlâ, “Geri dönün, kalbinde çok az olsa bile îmân ve yakın olan her kimi bulursanız onu da çıkarınız99
buyurur. Onlar yine pekçok halkı çıkarırlar. Sonra yine, “Ey Rabbimiz! Cehennem içinde, emrettiklerinden hiçkimseyi bırakmadık99 derler. Sonra Hak teâlâ, “Dönünüz! Kalbinde pek az hayır olan her kimi bulursanız onu da çıkarınız99 buyurur. Yine pekçok halkı çıkarırlar. Bundan sonra Aziz ve Çelil olan Allahü teâlâ, “Meleklerşefâat ettiler. Peygamberler şefâat ettiler, mü9
minler de şefâat ettiler. Şefâat etmedik bir Erhamür-Râhimîn kaldı99
buyurur. Bundan sonra ateşten bir cemâati toplar ve dünyâda iken hiçbir hayır işlemeyip de Cehennemde kömüre dönmüş birçok kimseleri çıkarır ve Cennetin yollan üzerinde olup hayat nehri adı verilen bir nehrin içine onlan daldınr. Bunlar sel uğrağında yıkan yabanî rey hân tohumlan gibi çıkarlar. Görmez misiniz ki, yabanî reyhân ba9zan bir taş, yahut bir ağaç dibinde olur. Güneşe doğru olanı sarı olur, yeşil olur, gölgede olanı ise beyaz olur. (Bunu işitince ba’ zılan) “Yâ Resûlallah! Sanki sahrada çobanlık etmiş gibisiniz” dediler. Resûlullah (s.a.v.) devamla şöyle anlattı; uArtık hayat nehrinden boyunlarında halkalar olduğu halde inci gibi güzel olarak çıkarlar. Cennet ahâlisi onlan o alâmetle tanırlar. İşlenmiş hiçbir ameli, önden gönderdikleri hiçbir hayırları olmadığı halde uAllahü teâlâmn Cennete koyduğu azâdlıları işte bunlardır” derler. Sonra Allahü teâlâ onlara? “Cennete giriniz! Gözünüzün görebildiği her ne varsa sizindir” buyurur. Onlar, “Ey Rabbimiz! Sen âlemlerden hiç kimseye vermediğini
bize ihsan ettin99 derler. Kendilerine: “Size bundan efdal bir atıyyem var99
buyurur. “Ey Rabbimiz! Bundan da efdal ne varV9 derler. Allahü teâlâ: “Benim rızâm! Artık bundan sonra ebediyyen size gadab etmem99
buyurur. “Bir müslilmanın hayırlı bir sözü öğrenip öğretmesi ve onunla amel etmesi, bir senelik ibâdetten hayırlıdır/9 “Binekte olan, yaya olana selâm verir. Gelen cemâatten birisi selâm verirse, hepsine yeter.99 Zeyd bin Eşlem hazretlerinin kıymetli sözlerinden ba’zılan: “Kim ibâdet etmekle Allahü teâlâya kulluk yaparsa, Allahü teâlâ da ona Cennetiyle ikrâmda bulunur. Kim, günahları terk etmekle Allahü teâlâya itâat ederse, Allahü teâlâ da onu Cehenneme sokmayarak ikrâmda bulunur.” “Allahü teâlâdan yardım iste ki seni başkasına muhtâc etmesin.” “Hiç kimse Allahü teâlâdan daha ganî (zengin) değildir. Ve sen, O’na herkesten daha çok muhtaçsın.” “Eğer ölmek elimde olsaydı, îslâmiyeti hakkıyla seviyorken ölmeyi arzu ederdim. Lâkin ölüm benim elimde değildir.”