a. (fars. zör). 1. Güçlük, sıkıntı, rahatsızlık; sorun: Bir zoru, bir sıkıntısı olmasa niye doktor doktor dolaşsın. —2. Baskı: Zoru görünce kaçmak. Zor altında verilen ifadeler geçersizdir. —3. Yüküm, zorunluluk. —A. Zor kullanmak, bir şeyi gerçekleştirmek için her tür baskı ve şiddete başvurmak. || (iş) zora binmek, bir işin yapılması için zor kullanmayı gerektirecek koşullar oluşmak. || Zora gelememek, baskı ve sıkıntıya ya da çok ağır çalışma koşullarına dayanamayarak, onlara katlana- mamak. || Zora koşmak, bir işin yapılmasında güçlük çıkarmak ya da yapılması olanaksız bir şey istemek: Seninkisi işi zora koşmak değil de nedir? || (Bir yerinden) zoru olmak, bir acısı, rahatsızlığı ya da kendisini zorlayan bir sorunu, bir sıkıntısı olmak: Midesinden zoru var. || Zoru zoruna. zor zoruna, güçlükle, zorbela, ucu ucuna: Aldığınız kumaş zoru zoruna yetti. || Zorun ne?, Ne zoruna?, “ Ne istiyor- surf? Derdin ne? Seni zorlayan nedir?” anlamında kullanılır: Niye bu kadar çalışıyorsun, zorun ne? || Zoruna gitmek, bir şeyden söz ederken, bir kimsenin onuruna dokunmak; ağrına, gücüne gitmek: Doğrusu onun emrinde çalışmak zoruna gidiyordu. || Zorunda kalmak, mecbur kalmak. || Zorunda olmak, kesinlikle yapması gerekmek, yerine getirmek mecburiyeti içinde bulunmak. ♦ sıf. 1. Yapılması, yerine getirilmesi kolay olmayan, büyük bir çaba, beceri vb. gerektiren şey için kullanılır; güç: Zor bir meslek. Zor bir soru. —2. Sıkıntı yaratan, katlanması kolay olmayan bir şey için kullanılır; güç: Zor bir durum. —3. Geçinil- mesi ya da anlaşılması kolay olmayan bir kimse için kullanılır: O yalnız ve zor bir insandır. ♦ be. 1. Güçlük, çekerek, zorlukla: Zor yürümek. Zor geçinmek. —2. Zor bela —
ZORBELA. || (Bir kimseye) zor gelmek, yapılması bir kimseye güç gelmek, üstesinden gelememek. || Zor zar -* ZAR ZOR
ZOR
05
Eyl