Genel

Teknolojiye EVET Tehdide HAYIR

Teknolojiye EVET Tehdide HAYIR

Japonya’da peş peşe meydana gelen felaketler ve sonrasında yaşananlar, gözleri bu ülkeye çevirdi. Depreme alışık olan Japonlar önce 9 şiddetinde bir depremle sarsıldı. Hemen arkasından gelen tsunami ile dev dalgalar şehirleri yuttu.

Gerçek büyük felaket Fukiyama kentindeki nükleer santralin patlaması ile meydana geldi. Dünya, günlerce buradaki gelişmelere kilitlendi. Nükleer santraldeki patlamanın kontrol altına alınıp alınmadığı en önemli gündem maddesi olarak bizleri günlerce meşgul etti. Yakın tarihinde Çernobil faciasını yaşayan ülkemiz bu gelişmeleri tam da nükleer enerji tartışmalarının yaşandığı bir dönemde yaşadı. Nükleer enerji nedir, lazım mıdır, nereye yapılmalıdır, ya patlarsa gibi sorular şimdi zihinleri meşgul ediyor.
Nükleer enerji, nükleer teknolojinin bir uygulama alanıdır. Ancak o kadar önemlidir ki diğer nükleer teknolojilerin ilerlemesi ile doğrudan ilgilidir. Sağlık, endüstri, savunma, tarım ve hayvancılık gibi geniş bir sahada kullanılan nükleer teknoloji elbette her ülke için gerekli. Nükleer teknoloji ile nükleer enerji ve nükleer reaktörler arasında sıkı bir bağlantı var. Birbiri ile bağlantısı yönünden bu iki kavramı diğeri olmadan anlamak zordur. Buradan hareketle bu yazımızda, nükleer teknoloji ile nükleer enerji arasında, tehditten teknolojiye, kirlilikten güven ve emniyete, orta bir yolun varlığı üzerine sorular üreteceğiz.
Parçalanamayan Parçalanırsa, Ne Olur?
Nükleer hakkında ilk soruyu soran kişi, aslında yüzyılımızda yaşayan biri değildi. Günümüzden çok eski dönemlerde yaşayan bir İslam bir âlimiydi. Ünlü Müslüman bilim adamı Cabir bin Hayyan, yüzyıllar önce atomu keşfetmiş ve atomun parçalanmasından ortaya çıkacak enerjiyi anlatmıştı. Câbir bin Hayyân, maddelerin atomik yapısını gösteren tespitler yaparak, reaksiyonlarda belirli kütlelerin belirli kütlelerle reaksiyona girdiğini söylemişti. Atom hakkındaki şu sözleri ancak asırlar sonra anlaşılabilecektir: “Maddenin en küçük parçası olan “el-cüz’ü la yetecezza”da yoğun bir enerji vardır. Yunan
bilginlerinin söylediği gibi bunun parçalana- mayacağı söylenemez. Atom parçalanabilir. Parçalanınca da öyle büyük bir güç oluşur ki bir anda Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın kudret nişanıdır.”
Bu teorik bilgi son yüzyıla kadar beklemiş, son yüzyılda bilim sahasında tekrar keşfi ve uygulaması ile dünyayı hayrete ve dehşete sevk etmiştir. Gerçi Bağdat’a bir şey olmamış ancak iki büyük Japon kentinin altı üstüne gelmiştir.
Enerji, İhtiyaçsa; Nükleer, İlaçtır
Enerji, iş yapabilme kabiliyeti olarak tanımlanmaktadır. Canlı organizmalarda hareketi sağlayan güçtür enerji. Dilimizde karşılığı “kudret” olarak ifade edilmiştir. Nasıl canlı organizmalar hareket edebilmek ve hayatlarım devam ettirebilmek için enerjiye muhtaçlarsa, makineler de enerjiye ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyaç, sanayi devrimine kadar tabiatın imkânları ile karşılanabiliyordu. Sanayi devriminden soma, artan üretime paralel olarak enerji ihtiyacı karşılanamayınca, endüstri sektöründe enerji açığı olmuştu. Çünkü makinelerin üretim kapasiteleri insanın bitmez tükenmez ihtiyaç ve iştihasım karşılayamıyordu. Her gün yeni fabrikalar ve atölyeler kuruluyor, tüketim denen şeye cevap vermeye çalışılıyordu. Paralelinde ise enerji ihtiyacı büyüdükçe büyüyordu. İnsanoğlu ilk dönemlerde bu ihtiyacım kömür ve petrol gibi fosil yakıtlarla görmüştür. Geçmiş yüzyılın yarısına gelindiğinde, Cabir bin Hayyan’ın tarihin tozlu raflarında duran bilgisi uygulamaya geçirilmiş ve Nükleer enerji keşfedilmiştir.
El-Cüz’ü La Yetecezza
Nükleer enerjinin elde edilmesi sırasında, çeşitli maddeler açığa çıkmaktadır. Bunlan; sıcaklık (termonükleer üniteyi çalıştırır), uranyum olmayan reaktör maddeleri, uranyum bileşikleri (bunlar sonradan işlenebilir), ataklar, parçalanma ürünleri ve radyasyon olarak sıralamak mümkündür.
Nükleer enerjinin esasını oluşturan atom eski Yunanca kökenli olup, parçalanmaz anlamına gelmektedir. Arapçadaki karşılığı el-cüz’ü la yetecezza’dır. Atom minerallerin en küçük parçası olup, onun karakterini belirler ve kendisini oluşturan bir çekirdek ve bu çekirdeği çevreleyen elektronlardan oluşur.
Nükleer enerji, atom reaktörleri veya nükleer santraller denilen tesislerde, atom çekirdeklerinin
Nükleer kelimesi, çekirdeksel, çekirdek ile ilgili anlamını ifade etmektedir (Collins- Metro, 1995: 496). Dolayısıyla nükleer enerji, benzer şekilde atomik ene؟’i, çekirdek ener- jisi şeklinde de ifade edilebilir.
Şerre Kullanılınca
Bu enerji kaynağı 16 Temmuz 1945 ta- rihinde ABD’nin New Meksiko eyaletinde denenmesine karşın, dünya nükleer ener- ji terimini resmi olarak ilk 2. Dünya Savaşı esnasında Japonya’nın Hiroşima (6 Ağustos 1945) ve Nagazaki (9 Ağustos 1945) kentleri- ne atılan atom bombalarıyla duymuştur. Bu silah yok edici, güçlü bir enerjiye sahiptir. Gerçekten de atıldıktan birkaç saniye sonra, canlıları yakmak, binaları yıkmak suretiyle yok etmiştir. Radyoaktif maddeler körlük, kısırlık, kanser gibi birçok yan tesirler şek- linde görülmüş ve bu etki yıllarca devam et- miştir. (Doğanay, 1998a: 464).
İlk nükleer reaktörler. Soğuk Savaş’m başlarında ABD ؛le SSCB arasındaki reka- betin sonucu olarak kuruldu. ABD’nin Ida- ho eyaletindeki reaktör Experimental Bree- der Reactor 1 adlı deney santrali, 20 Aralık 1951’d؟ ilk nükleere dayalı elektrik enerisin؛ üretti, ilk sivil amaçlı nükleer elektrik üreti- mini SSCB, 27 Haziran 1954’te Obninsk, Ka- luga Oblast reaktöründe gerçekleştirdi.
Atom Efsanesi
ilk atom bombası 1945 yılında Japonya’ya atıldıktan sonra, nükleer enerjinin gücü bü- tün dünyayı şaşkına çevirdi. İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren atom enerjisi, bir ef-
parçalanması (fission) veya birleştirilmesi (fussi- on), yöntemleri ile elde edilir. Birinci teknik, atom çekirdeklerinin parçalanması esasına dayanmakta- dır. Atom çekirdeğinin hemen hemen iki eşit par- çaya ayrılması işlemine fission (fizy،؛n) yani atom çekirdeğinin bölünmesi denir. Parçalanma ile mey- dana gelen reaksiyonlar devam ederken, patlama- larla büyük ölçüde enerji açığa çıkar. Bu yöntem ilk olarak atom bombası yapımında kullanılmış, bugün ise nükleer ve elektrik santrallerinde kulla- nılmaya devam edilmektedir.
ikinci teknik, füzyon (birleşme, birieşfirme) tek- niğidir. Bu yöntemle daha ağır ve yeni bir atom çe- kirdeği oluşturmak üzere, iki veya daha fazla atom çekirdeğinin (hidrojen gibi) birleştirilmesi olayıdır. (Doğarıay, 1998: 456, Karabulut, 1999a: 120).

Ekran Alıntısı
Dünyanın en büyük nükleer santrali olan Kasıvazaki Karıva Nükleer Güç Santrali. AA
saneye dönüştü. 1950’li yıllarda da abartılı hikâyeler yayıldı. Halk, atom enerjisinin bütün sorunları çözeceğine inanmaya başladı. Nükleer reaktörler sayesinde kömür ve petrole ihtiyaç kalmayacağı söyleniyordu. ABD Atom Enerjisi Komisyonu Başkanı L. Strauss, 1954’te “Nükleer enerji o kadar ucuz olacak ki evlerde elektrik saati gerekmeyecek” demişti. Nükleer tıp sayesinde, hastalıkların çoğununun tedavi edileceği sanılıyordu. Radyasyon verilen gıdaların yıllarca bozulmayacağı söyleniyordu. Atom enerjisi geleceğin garantisi, insanların umudu olmuştu. İnsanlık tarihinde “bronz çağı” veya “sanayi devrimi” ne ise, atom çağı da öyle algılandı. Gemi, roket, uçak ve otomobilleri nükleer enerjiyle çalıştırma çabaları yoğunlaştı.
Nükleer Kibir
1950’li yıllardan itibaren başta ABD ve Rusya olmak üzere nükleer teknolojiye sahip olan ülkeler bir gizlilik yarışma girdiler, işin kisvesi de atom bombasının sebep olduğu yıkımdı. Başlarda soğuk savaş ortamında nükleer teknolojiye sahip ülkeler, yandaş ülkelerine bu teknolojiyi verirken, diğer ülkelere karşı sır olarak saklandı. Bu durum da bu teknolojinin silah olarak yaygınlaşmasına sebep oldu. Iş o kadar büyüdü ki nükleer silah prestij ile eş anlamlı hale geldi. Bir ülkenin uluslararası gücü sahip olduğu nükleer güçle ölçülür oldu.
Nükleer teknoloji, özellikle nükleer silah deneyleri ulusların sirkine döndü. Dev nükleer başlıklı silahlar gururla sergilendi. Bu teknolojiye sahip devletler kendini büyük görürken diğerlerini küçük gördü. ABD ve Rusya arasındaki her gerilimde iş nükleer tehdide uzandı. Ancak her defasında Japonya örneği caydırıcı unsur oldu.
Nükleer Teknoloji Sadece Santrallerde mi kullanılıyor?
Nükleer teknoloji tıp, endüstri, tarım ve hayvancılık alanlarında uygulamaktadır. Sağlık alanı, nükleer teknolojinin en çok geliştiği alandır. Hastalıkların teşhis ve tedavilerinde nükleer teknoloji yoğun olarak kullanılmaktadır. Özellikle kanser tedavisinde “ışınlama” yapan cihazların tamamı, nükleer teknoloji ürünü malzemeler ile çalışmaktadır.
Endüstri alanında ise besinlerin ve tıbbî malzemelerin sterilizasyonunda, boru ve metallerdeki üretim çatlaklarım ve kaynak
çatlaklarının tespitinde, tahribatsız testlerde, yoğunluk, kalınlık, kaplama kalınlığı ölçümünde, büyük silolarda seviye tespitinde, suyun ve malzemelerin yaş tayininde ve sayamadığımız birçok uygulamalarda kullanılmaktadır.
Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi. TR-2 Reaktörü

Tarım alanında ise bitkilerde üretim artışı sağlama amaçlı genetik çalışmalarda, ıslah çalışmalarında toprak-bitki-besin-su ilişkilerinin hassas olarak incelenmesi, çeşitli haşere ve böceklerle mücadele, çiftlik hayvanlarının üreme performanslarının arttırılması, depolanmış tarım ürünlerinin ışınlanarak korunması ve benzeri birçok uygulamada kullanılır.
Nükleer teknoloji eğitimi, üniversitelerin Nükleer Enerji Mühendisliği, Nükleer Bilimler Enstitüsü’ne bağlı birimlerde ve Edebiyat Fakültelerinin Nükleer Fizik bölümlerinde verilmektedir. Nükleer enerji gücünü kullanan ikinci sıradaki kullanıcılar gemilerdir. Bunun dışında nükleer santrallerde üretilen yoğun ısı; deniz suyunun tuzdan arındırılmasında, hidrojen elde edilmesinde, endüstriyel tesisler ve konutlarda ısınma amaçlı olarak da kullanılmaktadır.

Ekran Alıntısı
Türkiye ve Nükleer Enerji
Nükleer Enerjinin Türkiye macerası 1956 yılında Başbakanlığa bağlı olarak ‘Atom Enerjisi Komisyonu’nun kuruluşuyla başlamış; hemen ertesi yıl, Türkiye, ‘Uluslararası Atom Enerji Ajansı’ (UAEA) üyesi olmuştur. Gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde 1962 yılında ilk olarak Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nce 1 MW gücünde TR-1 adında havuz tipi deney reaktörü işletmeye alınmıştır. Elektrik üretimi amacıyla kurulması planlanan nükleer santral etütleri ülkemizde ilk olarak 1967-1970 yılları arasında yapılmıştır.
1970’li yıllarda kurulması amaçlanan nükleer santralin fizibilite ve yer araştırma çalışmaları yapılmış; Sonuçta fayda-maliyet bakımından santralin kurulabileceği en uygun yerler olarak Mersin-Akkuyu, Sinop-İnceburun ve Kırklareli-Iğneada mevkileri belirlenmiştir. Santral yer seçimine ilişkin bilimsel-teknik- güvenlik unsurları nedeniyle Mersin-Akkuyu yöresi ilk nükleer santralin kuruluş yeri olarak belirlenmiştir. Akabinde bazı çalışmalar yapılmış ancak santral yapılamamıştır.
Türkiye, 1980 tarihinde ‘Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması’nı imzalayıp onaylayarak nükleer silah üretmeyip bunların yayılmasına da aracı olmayacağını taahhüt etmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir