îslâmdan önce de anlaşmazlıkların çözümünde kullanıldığı bilinen hakem usûlü, islâmm gerçekleştirmek istediği maksatlara uygun bulunduğu için benimsenmiş, Kur’ân-ı Kerîm aile anlaşmazlığında hakeme başvurulmasını tavsiye etmiş, Peygamberimiz de gerektikçe bu yola başvurmuştur. Hakemlikle ilgili âyette şöyle buyurulmaktadır: «Eğer kan-kocamn aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin; bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur, şüphesiz Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.» (Nisâ: 4/35). Kur’ân-ı Kerîm’- in tavsiyesi ve Peygamberimiz’in uygulamasını göz önüne alan hukukçular, hakemler yoluyla anlaşmazlıkların çözüme bağlanmasının yalnızca aileye mahsus olmadığı, diğer haklar ve dâvalarda da geçerli bulunduğu sonucuna varmışlardır. Mecelle, 1841-1851. maddelerinde tahkim (anlaşmazlıklarda hakem tayini) usûlünü kanunlaştırmıştır. Sulh ile hakem kararı arasındaki en önemli fark, birincisinin karşılıklı rızâ ile fedâkârlığa, kısmen de olsa hak ve alacaktan vazgeçme esasma dayanmasına karşılık İkincisinin, hakkın tesbitine ve sahibine verilmesine yönelik bulunmasıdır. Ayrıca sulh, aracıların yardımı ile tarafların karşılıklı rızaları ve bir çözümde birleşmeleri şeklinde olmaktadır; hakem usulünde ise tarafların rızası yalnızca hakem tayininde aranmakta, bir kere hakemler tayin edildikten ve karar ortaya çıktıktan sonra -taraflar sonuca razı olsunlar, olmasınlar- bağlayıcı olmaktadır (Mecelle, md. 1842, 1848). Bununla birlikte anlaşmazlığın tarafları, hakemlere sulh etme selahiyeti verirlerse, bu takdirde hakemlerin sulh yoluyla çözüme gitmeleri de mümkün bulunmaktadır (md. 1850). Hükümden önce hakemlerin azli caiz olmakla beraber hükümden sonra, yahut da hakemleri mahkeme tasdik eyledikten sonra azilleri mümkün değildir (md. 1849). Hakem iki kişi olursa karar ancak ittifakla almabilir. Hakemin ikiden fazla olması durumunda ekseriyet kararının geçerli olup olmadığı konusu dok t
2. Hakemler:
13
Ara