BİRİNCİ BÖLÜM
1-İsmi ve Mahlası
Araştırmamıza hayatı, eserleri ve görüşlerini konu edindiğimiz kişi, Hasan Burkay hz.’dir.
Hasan Burkay hz. mahlas olarak “Hüdaverdi” kelimesini kullanmaktadır.Bu kelimenin nereden geldiğini kendisi şöyle açıklıyor: 1955 Nisanının bir cuma gecesi sabaha karşı üstadım Şeyh Şerafeddin hz.lerini, bütün ricacullah ile toplanmış bir halde gördüm, beni çağırdılar ve ismimi sordular.Ben de “sizin verdiğiniz isim “hüdaverdi”, bizim ismimiz “Hasan” dedim.Sonra beni tebrik ettiler ve gittiler.
Bu olaydan sonra Hasan Burkay hz.leri, yazılarında ve özellikle şiirlerinde bu ismi mahlas olarak kullanmıştır.
2-Doğum Yeri ve Doğum Tarihi
Mehmet Hulusi efendinin Ayşe hanımdan sekizinci çocuğu olan Hasan Burkay Hz.leri 1 Ocak 1930 tarihinde Çarşamba günü Bursa’nın Orhangazi ilçesine bağlı “Yukarı Sölez” köyünde dünyaya gelmiştir.
Hasan Burkay’ın dünyaya gelişinde harikulade bir olay vuku bulur:Silsile-i sadatın 37. altın halkası Şerafettin Zeynel Abidin hz., Hasan Burkay’ın babası olan Mehmet Hulusi efendi ile daha önce hiç tanışmamış oldukları halde;”bugün erenler durağı, erenler istiragahı Bursa’mızın Orhangazi ilçesinin, Yukarı sölez köyünde bir bebek dünyaya geldi, varıp onu ziyaret edelim” diyerek, etrafında bulunan dostları ve can yoldaşları ile birlikte köye giderler.Orada Hasan bebek, kucaktan kucağa dolaşır.Şerafeddin efendi evde dostlarıyla bir hatim indirir ve evden ayrılırlar.Bu şekilde kutlu bir müjde ile dünyaya gözlerini açmıştır Hasan Burkay hz.leri.
3-Ailesi
a)Babası ve Annesi
Hasan Burkay Efendinin babası Hafız Mehmet Hulusi efendi olup, o da İbrahim ağanın oğludur.İbrahim Ağa odevirde Selanik’in Karacaova ilçesine bağlı Fuştan Nahiyesinde oturmakta idi.Oğlunu küçük yaşta hafız yaptı.
Mehmet Hulusi efendi her konuda babasının dikkatlibir eğitimden geçmiştir.Yaşı biraz ilerleyince ticarete başladı ve evlendi.İlk oğluna Abdullah ismini koydu.Fakat eşiyle anlaşamayıp ayrıldı.Bu sıralarda yunanlılar , Osmalıya karşı isyan etmiş ve bölgedeki Türklere karşı büyük bir baskı uygulamaya başlamışlardı.
Hasene isimli bir başka kadınla evlenir. Mehmet Hulusi,, Yunanlılara karşıdır ve ismi arananlar listesinde geçmektedir.. Sonunda istanbul’a kaçmaya karar verir ve bir gemide tayfa olarak çalışarak gizlice istanbul’a gelir. İstanbul’da edemez ve mudanya’ya gider. Oradanda bursa’ya geçer. Annesi, eşini, çocukları Abdullah ve Fatma’yı Türkiye’ye getirmek ister; lakin o günlerde, hanımı hasene Allah’ın rahmetine kavuşur. Hulusi efendi, yanında getirdiği 100 altının 35 altınına, Bursa’nın maskem mahallesinde bir ev satın alır. Hemen bir iş düşünür ve sabunculuğa başlar. Daha sonra bir süre polislik yapar. Hatta komiser olur.
Mehmet Hulusi Efendi , hanımının vefatından sonra, o günlerde Bursa ulemasının dükkanını uğrak yeri yaptığı, kavafiye dükkanı olan Tevfik efendinin, Ayşe isminde edepli bir kızı olduğunu duyar. Karar verir; gider bizzat kendisi ister. Tevfik Efendide verir. Böylece Mehmet Hulusi Efendi üçüncü evliliğini yapar.
Kısa sure sonra, M.Hulusi efendinin altı tane dükkanı yanar. O da sıkıntıyı atmak için, Orhangazi’nin yukarı sölez köyüne yerleşmeye karar verir. Burada üç yıl kalır ve tekrar Bursa’ya döner. O sıralarda trakya göçmenlerine Bursa’dan giden Rumların evleri veriliyordu. M.Hulusi ve kardeşi Ahmet efendi de “mübadil” olarak, muradiye semtinin yeşil yaşhi Mahallesinin Dere sokağında, Üç katlı ahşap bir ev alırlar.
Evlerinin hemen biraz ötesinde, zamanın büyük alimlerinden Ali Haydar Efendinin talebesi hafız sadık Efendi oturmaktadır. Kısa sürede Sadık Efendiye gidilir ve M.Hulusi efendi ondan ders alır.
Ali Haydar Efendi, İstanbul İsmet Yanevi tekkesindendir.
Hocası bandırmalı Hacı Ali Efendidir. Hacı Ali Efendidir. Hacı Ali Efendi ise, bizzat İsmet Yanevi Hazretlerinin talebesidir.
Ali Haydar Efendinin yaptıkları bir sohbette, şehirlerin bozulduğunu ve artık hicret etmenin farz olduğunu söylemesi üzerine M.Hulusi Efendi bunu bir emir telakki eder ve derhal Uludağ eteklerindeki Baraklı köyüne taşınır. Burada geçici olarak imamlık görevi yapar. Fakat o dönemde ezanı Türkçe okumadığı ve diğer kurallara uymadığı için görevine son verilir. O da tekrar Bursa’ya döner. Şehirde iş araken, eski arkadaşı Mehmet Göçmengil, ona uzun çarşıda bir “billuriye dükkanı” açmasını teklif eder ve sermaye verir.
1950 yılında yetmiş yaşında, beyin kanamasından ölünceye kadar, bu dükkanda halkın “Hacı Babası” olarak çalışır. Kabirleri Bursa’nın Pınarbaşı kabristanlığındadır. Hasan Burkay Hz.lerinin annesi Ayşe hanım ise babasından kısa bir sure once 1950 yılında vefat ederler. Kabirleri, bey, Mehmet Hulusi Efendinin yanıbaşındadır.
b-Kardeşleri
Hasan Burkay Efendi’nin babası M.Hulusi Efendinin üç hanımdan on çocuğu olmuştur. Bunlar: Abdullah, Tevfik, Hasene, Fatma, Ali İbrahim, Hasan, Hasene , Ömer ve Osman’dır.
Bu on kardeşten şuan (22 Haziran 1993), Abdullah, Fatma, Ali, Osman, İbrahim ve Fatma Hasene olmak üzere altı tanesi vefat etmiş bulunmaktadır. Geriye kalan dördü; Hasan efendi, Ömer efendi, Hasene Hanım ve Tevfik efendi hayatlarını devam ettirmektedir.
4- Çocukluğu, Yetişmesi ve tahsili
Hasan Burkay Hz.leri, babası ve annesinin tasavvufi bir hayat sürmelerinden dolayı, küçük yaşından itibaren, o bir atmosferi teneffüs ederek büyümüştür. Hatta henüz altı yaşında iken, babasından şeyhi olan Ali Haydar Efendi tarafından kendisine ders verilmiştir.
Annesi Ayşe Hanım, konuşmaya başladığı ilk günlerinden itibaren, dini telkinlerde bulunmuş, “Tevhid” onun minik yüreğine nakş etmek için ilahiler , hikayeler anlatmıştır.
İlkokul çağına geldiği zaman,Muradiye semt’indeki on bir eylül İlkokulunda talebeliğe başladı.İlk üç sınıfı burada okudu, dördüncü sınıfta aynı havalide bulunan “onuncu okula” geçti ve oı olduradan mezun oldu.İlkokul süresince,yazları Kur’an okumayı öğrenmesinde, annesi ve ablası Hasene’nin büyük yardımları oldu.İlkokulu bitirdikten sonra , dükkanda babasına yardımcı olmaya başladı.Ancak okumaya ve yazmaya çok meraklı olduğu için, daha o yaşlarda şiirler yazmaya ve hatıra tutmaya başlamıştı.
Dükkanda babasına yardımcı olmak onu,zahirde oyalarken o,dini sohbetlerden zevk almakta idi.Bu arada,ahiret kardeşi edindiği İnegöl Hoca Köyü imam ve hatibi Hacı Hafız Ahmet Efendinin pederi
Murat Hocadan, bir Çarşamba Medresesinde, bir süre de Eftalizade Medresesinde değişik hocalardan fıkıh vb. Gibi şeri ilimler okur .artık askerlik çağı gelmiştir.
5-Askerliği
Hasan Burkay Hz. 1949 yılında bahriye askeri olarak deniz gümrüğünde hizmet görmek üzere vatani vazifeye çağrılır.Orada sohbet meclisleri kurar.Silah atışlarında başarılı olunca 10 günlük izin verilir.Fakat bu izin , onun için acı haberi öğrenme izni olmuştur.Annesi Ayşe hanım vefat etmiştir.Babasıda acemi ocağında izin verilmez diye haber vermemiştir istanbula.
Acemilik devrini tamamladıktan sonra Gölcüke Adatepe gemisine sevk edilmiştir.
6-Evlenmesi ve Çocukları
Hasan Burkay Hz. 1949 yılında ilk evliliğini,Müşerref Hanımla yapar.Bu izdivaçdan mehmet halit,Ayşe,Mehmet necati isimli 3 çocuğu Tevfik isimli üç çocuğu oldu.
Bunlardanda Recep ve Fatma vefat etmişlerdir.
Hasan Burkay’ın üçüncü eşi lale hanımdır.Muharrem Mesut,Fatma,Zehra,Emine tuğba isimli üç çocuğu bu izdivaç’ın meyveleridir.
Fatma Hanım efendi, Hasan Burkay’ın dördüncü eşidir.Bu evliliğinden , Hasan Hüsnü, Ali Kerem, Mustafa Sacitve Muhammet Hulusi isimli 4 oğlu olmuştur.Beş tane de torunu vardır.
7-Ankara ve hacı hasan köyüne yerleşmesi
hasan burkay hazreeti,bursada ulu cami civarlarında billuriye mağazası işleterek hayatını idame ederken,1962’den itibaren artık ankara yolu gözükür.devamını kendisinden dinleyelim:
“Mânâ aleminin tezahürlerineticesi, bir an Bursa’dan Ankara’ya gitmearzusu dogdu.zaten uzun zamandır davet ediliyordum.Böylece 1962 yılında ankaraya üstadımın doğum gününe tesadüf eden Zilkadenin üçünde ,bir pazartesi gecesi ayak bastım .”
Daha sonra Hasan Burkay Hazrertlerinin Bursa-Ankara arası gidiş-gelişleri sıklaşarak devam eder.Nihayet 1967 yılı Hziran ayının 21. günü Ankara’ya temelli olarak gelir ve Cebeci semtinden bir ev satın alarak oraya yerleşir.Cebecideki evinde 10 sene yani 1967 yılından 1977 yılına kadar kalır.Bu süreç içerisinde şehir hayatından uzaklaşmak ister.
Bunun sonucu olarak Ankaranın gölbaşı ilçesine 7 km. uzaklıkta Haymana yolu üzerinde 120 dönümlük bir arazi alınmasına öncülük eder.Buraya evler kurulurve adına “Hacı Hasan Köyü”verilir.Hasan Burkay Hazretleri 1977 yılında buraya taşınır ve hala burda meskundur.Haymana yolu üzerindeki bu köyün doğu ufkunu Elmadağ süslerken, Gölbaşındaki gölün bir kısmının köyden kuşbakışı görülmesi mümkündür.Bugün köyün iki katlı,çok güzel bir camisi mevcuttur.Köyün kabristanlığı için caminin yanıbaşında bir yer tahsis edilmiştir.İlkokulu ve diğer sosyal tesis ve kurumları mevcut olup nisan 1993 tarihinde 100 kişi kapasiteli birkız ve erkek Kur’an Kursu inşaatı “Hüdaverdi Vakfı” tarafından başlatılmıştır.
İKİNCİ BÖLÜM
TASAVVUFİ ŞAHSİYETİ
1-Tarikatı
Hasan Burkay Hz.leri Nakşibendi Tarikatına mensuptur.Konuşmalarında sık sık,Nakşibendi yolunu tavsiye etmektedir.Ayrıca Divanı’nda Nakşiliği öven ve tavsiye eden bir de gazali mevcuttur.
Hamdulillah,desteğim oldu Sultan Nakşibend,
Bendegan-ı mücrimine, etti ihsan Nakşibend.
Akil isen sen de, ya Hu gel,yoluna teslim ol.
Bir neva,feyz-i cediddir,nutk-ı Yezdan Nakşibend.
2-Tasavvufla Alakasının Başlaması ve Tarikata Girişi:
Hasan Burkay’ın tasavvufi konularla alakası,ailesinden teneffüs ettiği manevi hava bir kenara bırakılacak olursa,denebilir ki,altı yaşında iken babası Hulusi Efendinin hacası Ali Haydar Efendinin ders vermesi ile başlamıştır.Fakat bu uzun sürmez,Ali Haydar Efendi üç yıl sonra Hasan efendi hazretlerine dokuz yaşında iken, ona haber yollar ve dersini bırakmasını ister.Buna ilaveten:”O’nun manevi nasibi başka yerdedir.Zaman gelip vakit ulaştığında,nasibi onu arayıp bulacaktır'”der.
İlkokul sonrası,babası ile birlikte zikir ve hatmelere katılır.Fakat Hasan Burkay Hz.nin tasavvufla ilk ciddi alakası,askerlikte gördüğü bir rüya ile başlar.Olay şöyledir: Hybeliada ‘da iken; rüyasında silsile-i sadatın 38. altın halkası M.Necati Hazretlerini görür.Kendisi Bursaya teşerif etmiş,Altıparmak semtinde bir misafir kalmaktaymış.Hasan Burkay Hz.leribu zatı kendi evine davet etmek için oraya gider.Kalanalığın arasından geçmeye çalışırken; kısaya yakın,orta boylu,sarıklı ve başı büyücek pek güzel bakışlı ve üzerinde cübbe bulunan bir zat ona eli ile işaret eder merdivenleri gösterir Hasan Hoca merdivenlere çıkar bir odaya girer.orada üzerine oturmuş,Kur’anı Kerim okumaktadır.Hasan Hoca kebdisinin fakirhanesine davet için geldiğini söyler.O da “peki bayram sabahı geleceğim “der.
Hasan Hoca odadan çıktıktan sonra “Bayram ama hangi bayram ?”deyip tekrar dönünce M.Necati Hz.nin “Delailu’l Hayrat”okurken bulur ve “yarın” cevabını alır.”Bu arada Hasan Burkay Hz.leri uyanır.
Hasan Burkay Hz.leri gördüğü bu rüyayı Mehmet Necati Hz.lerine duyurmak için bir mektup yazar ve onu seven bir arkadaşına gönderip ulaştırmasını ister.M.Necati Hz.leri mektubu okyunca”bu rüya değil hakikati görmüştür.O sarıklı ve cübbeli zat Küçük Hüseyin Efendidir.Bundan 30 yıl önce bu alemden geçmiştir.Şimdi bize yardımcıdır ona da yardım edecektir,gidip kendisin ziyaret etsin “der.
Hasan Burkay Hz.,bu ziyaret içi eyübe gider”Acaba nasıl bulacağım” diye içindengeçiriken o anda birden rüyadeki Küçük Hüseyin Efendinin bizzat “buyurun” hitabı ile karşılaşır ve önünden yürüyerek kendisi yol gösterir ve türbeye gelincede gözden kaybolur.Hasan Efendi Hz.leri ziyaretini yapar ve döner.
Askerlik dönüşü,ulu cami avlusunda ulemanını toplandığı merdivenli çay hanede sohbetlere katılır.
21 yaşında iken 12 yıl önce “nasibi,onu arar bulur” müjdesi gerçekleşir.Silsile-i sadatın 38. altın halkası Mehnet Necati Simavi Hz.leri Hasan Burkayın dükkanında ziyaret eder.Beraberce Bursa ulucamiinde öğle namazı kılarlar.
M.Necati simavi Hz.leri bu ziyareti Hasan BUrkay Hz.leri ile maddi alemdeki ilk buluşmalarıdır.Bu ziyaretten sonra tekrar gelir VE Hasan Burkay Hz.leri”senin için geldim yavrum”der.Hasan Efendi Hz.leri de onu ve eşi Safiye Hanımı evinde misafir etti.O gece tüm dostları gelerek uzun süre misafir ettiler.Sabah namazı muradiye camiinde kılınır tekrar eve dönülür ve kahvaltı yapılır M.Necati Hz.leri kahvaltıdan sonra gider Hasan Burkay Hz.lerinin ders alması böylece vukü bulur.
Kısa birsüre sonra Simavi Hz.leri tekrar Bursaya gelir ve bu sefer emekli öğretmen Hacı Tevfik Efendinin Evine Mİsafir olur.Hasan ebdi Hz.leri de buraya davet eder.
3-Halife ve Şeyh Oluşu
Mehmet Necati Hz.leri emekli öğretmen Hacı Tevfik Efendinin (aynı zaman da Halifesidir.)Evinde misafir iken Hasan Burkay Hz.lerini oraya çağırır .3 noktadan imtihan eder devamını Hasan BUrkaydan dinleyelim”Muvaffak olduğum anlaşıldıki ertesi gün yldırım’da bir eve gittik.Hocam orada bugünden sonra ben yokum sen varsın diyerek ders talimi yaptı.”
Mehmet Necati Hz.lerinin “bundan sonra ben yokum siz varsınız “ayrıca” cemaat bir hayli kalabalık,çünkü bütün sahipsiz yollar sizde birleşecek”diye buyurmasından sonra Hasan Burkay Hz.leri “Allah razı olsun hazret,vazifem güzel,ancak bu görevler daha sağlıklı bir kişiye tevdi edilse,benim mazeretlerim var, sağlığım yerinde değil,görevimi gereği gibi yapamamaktan korkarım”der.O da:
“Bu vazifeleri veren ben değilim ki geri alabileyim, vazife size verilmiştir, takdir O’nundur. Siz endişe etmeyin! Büyükler yardımcınızdır. Arkanızdan pek çok kişi gelecektir, şimdiden sizi ve onları tebrik ederim” der, O zamanlarda Hasan Burkay 21-22 yaşlarındadır.
1957 yılında M. Necati hz. vefat etmeden önce Hasan Burkay’ı özel olarak meskÛn bulunduğu Terziler köyüneçağırır ve özel bir görüşme yaparlar.
1957’de Mehmet Necai SimavÎ Hazretleri vefat edince, şu an Hacı Hasan Köyü muhtar
ı olan ve yaklaşık otuz yıldır Hasan Burkay Hz.lerinin hizmetinde bulunan Aydın Beyin bildirdiğine göre; cemâat içerisinde bir dalgalanma olur, şahıslar tam olarak kime bağlanacağını şaşırırlar.Bu arada bir iki yıl geçer.Hasan Burkay Hz.leri, bu süreç içerisinde sessiz kalır.Fakat yine Aydın Bey’in bildirdiğine göre Hasan Burkay rüyasnda M.Necati Hazretlerini görür ve “hala ne bekliyorsun” diye uyarılır.Ondan sonra kendisini açıklayan Hasan Burkay Hz. leri 1958 yılında vefat eden Ahmed Hamdullah Efendinin müridlerini de etrafında toplamaya başlar.
4. Şeyhi Mehmed Necâti SimavÎ Efendi
Hasan Burkay’ın şethi, Mehmet Necati SimavÎ Hazretleridir. Simavî Hazretleri, Kütahya’nın Simav ilçesinde 1859 yılında dünyaya geldi.
M.Necati Hazretleri,günün şartlarına göre medrese tahsili almış, çeşitli medreselerde müderrislik yapmış ve hatta bir çok yerde müftülük görevlerinde bulunmuş, ilim ve irfan sahibi bir kimsedir.
Tasavvufla ilişkisi, silsilenin 36. halkası olan Muhammed Medeni Hz.leri ile başlamış; daha sonra onun teslimi ile ustaz Şerafettin Zeynel Abidin Hazretleri ile devam etmiştir.1936 yılında Şerafettin Efendi Hz.lerinin irtihalinden sonra,vazifeyi devr almış,1957 yılına kadar yürütmüştür.
Bizzat Hasan Burkay ve diğer bir çok müridin şahid olduğu sayısız kerametler vuku bulmuştur.Örneğin:Sabah misafirlerine çorba içirirken, misafirleri;”Efendim saat6,5’da yoldan arabamız geçecek acelemiz var” deyince o,”bugünde 8 de geçsin “der.Hakikaten misafirler sekizde yola çıkarlar, araba o anda çıkagelir.
Uzun boylu, zayıf, buğday renkli, sakalları beyaz ve seyrek, gözleri siyah, sesi orta tonlu yumuşak idi.
Mehmet Necati Simavi Hazretlerinin vefatı; 1957 yılının, eylül syının 18. günü cuma gecesine rastlar. 98 yıl ömür süren Simavi Hazretlerinin kabirleri Bursa’nın Yenişehir ilçesinin Terziler köyündedir.
5- Şeyhi’nin Şeyhi
Silsilesinin 37. altın halkası olan şerafeddin Zeynel Abidin ibn Abdurreşit Dağıştanı, Dağıştanın Timurhanşura vilayeti, Ganip kazasının Kikuni köyünde 1876 yılı zilkade ayının 3. Pazartesi günü dünyaya geldi.
Şerafeddin Efendi, tahsilini Dağıştan’da tamamlayamadan 27 veya 30 yaşlarında Yalova’nın Güney köyüne Rud mezaliminden dolsyı göç etmek zorunda kalmıştır. Muhammed Medeni Hazretleri ile aynı memleketden olması hasebiyle ondan tasavvufi ders ve terbiye almıştır. Muhammed Medeni hazretleri onu kapısında böbet tutmak yoluyla uzlete tabi tutmuştur. Seyr-i Sülukunu onun kontrolunda tamamlanmıştır. Daha sonra Muhammed Medeni Hazretlerinin kızını alarak damadı olmuştur.
Türkiye’ye gelip Güney köyüne yerleştikten sonra, ilmi çalışmalarına devam etmiştir. Dağıştan’da kalanlara “Siz de oradan göç edin” demiş, ayrıca Resullah’ın ordan nazarını çektiği söylemiştir. Buna rağmen oradan göç etmeyenler, Rusların işgali altında işkence görünce bu sözlerin sebebi hikmetini geçte olsa fark edebilmişlerdir.
Bir arama sonucu evinde birşey bulunamayınca, evi arayanlar:”Şeyh Efendi filancanın evini aradık; sandık dolusu paralar ve altınlar var, sende hiçbir şey yok ” deyince : Evlat! para tren, biz istasyonuz; geldiği gün icabetdiği yere gider” demiştir.
Hapse girmelerinin hikmetini soran bir müridlerine, “evlat bak dışarda otuz kişiyi bir arada toplayıp konuşamıyorduk, burada konuşuyoruz” diyerek onun merakını giderir. Şerafetdin Efendi hapisteyken müridlerine, “Haberiniz olsun!” 6 ay sonra Allah dostlarından biri ahirete intikal edecek” der. Müridleri kim acaba diye merakla beklerken, o güne kadar sağlıklı olan şerafeddin efendi hazretleri, Yalovanın “Güney köyünde 1936 yılı cemaziyelevvel ayını 27’sinde pazartesi günü 63 yşlarında iken bu dünya’yı terk ederler.
Çeşitli konularda yazmış olduğu bir çok Risalesi mevcut olup, Hasan Burkay Hoca Efendi Hazretleri tarafından neşredilecektir.
6-Ahmet Hamdullah Efendi Kimdir:
Ahmet Hamdullah Efendi, Mustafakemalpaşa ilçesinde 1887 yılında dünyaya gelmiş ve 4 nisan 1958 yılında Ankara’da vefat etmiştir.
Mezarları Yalovanın Güney köyünde Şerafeddin Efendinin türbesinin yanındanır. Kendisi Şerafeddin Efendi Hazretlerinin Halifelerinde olup vefat etdikleri zamanda kimseyi yerine bırakmamıştır.
7-Tarikat Silsilesi:
(Silsile-i saadat : Nebi (Sallallahü aleyhi ve selem) ,
Hz.Ebubekir es-Sıddık (ra),
Selman-i Farisî (ra),
El-Kasım İbn Muhammed bin Ebubekir sıddık ,
İmam-ı Cafer-i Sadık ,
Beyazıd-ı Bestami,
Ebul Hasanil HarkanÎ ,
Ebu Ali ,
Yusuf Hamedanî ,
Abdulhâlık Gücdüvanî ,
Hace Arif Rivgerivî Hace Mahmud Fağnevî,
Hace Ali Rametinî,
Muhammed Baba Semasi,
Seyyid Emir Külal ,
Şah-ı Nakşibend Muhammed Bahaeddin ,
Alaadin Attar ,
Yakub-u Çerhî ,
Ubeydullah Ahrar,
Muhammed Zahidî,
Fani,
Derviş Muhammed ,
Emkenikî Haceği,
Muhammed Bakibillah,
Müceddid İmam- Rabbanî ,
Muhammedul Faruk,
Seyfeddin ibni Masum,
Nur Muhammed Bedvane,
Mazhar-ı Can-ı canan ,
Abdullah -ı Dehlevî,
Halid-i Bağdadî,
İsmail Kürdemirî,
Muhammed Şirvanî,
Ebu İshak el-Küralî,
Seyyid Cemaleddin Kumukî,
Ahmed Suğurî ,
Muhammed Medenî,
Ebul fukara Şerafeddin Zeynel Abidin ,
Muhammed Necati Simavî,
HacıAhmed Hamdullah,
Hadimulfukara Haseneynil Hüdaverdi.)