DİYARBAKIR

DİYARBAKIR

DİYARBAKIR

DİYARBAKIR

DİYARBAKIR
kale kapılarından biri
Silvan köprüsü yt? yakın bir yükseklikteki lav yaygısı üze-
rine yerleşen şehir, sağlam surlarıyle saldı-
rılara dayanmıştır. Şehrin adı, 1937 yılı ka-
sımında Atatürk’ün direktifine göre, türkçe
âhenk kurallarına uydurularak Diyarbakır’a
çevrildi.
• Tarih. Diyarbakır eyaleti sınırlan içinde
yer alan Diyarbakır şehrinin adı asur çivi
yazılarında (M.ö. 1300 yıllarından beri) A-
midi olarak geçer. Bu ad daha sonra yu-
nan ve latin kaynaklarında Amido olmuş
müslümanlara Âmid şeklinde geçmiştir.
Türkler surlarının ve yapılarının koyu renk
li volkanik taşlardan yapılmış olmasıyle il-
gili olarak buraya Kara-Âmid de derlerdi.
Türk devrinde şehre şüphesiz Âmid’den
bozma olarak Hâmid veya Hamid denildiği
de görülür. Yörenin ilk medenî halkı, bilin-
diğine göre M.ö. 3500 yıllarına doğru
Van gölüyle Kuzey Suriye arasına yayıl-
mış «Tel Halaf» kültürünü yaşatmış olan
Hurrilerdir. Yöre, M.ö. 2750’ye doğru Su-
mer-Akkad imparatorluğuna geçmiş, M.ö.
2260’a doğru Akkad’lı Naram Sin çivi ya-
zılı belgesini bazalt kayaya yazdırmıştır.
M.ö. 775’e doğru Urartu’ların, M.ö. 736-
754 arasında Asurluların hâkimiyetine giren
yöre daha sonra Pers imparatorluğu e-
line geçti. Bundan sonra Selefkileri
Şeyhsafa camii taş oymalı ¦¦MKOg
minaresi -i. .
DİYARBAKIR kalesinde burç (Artukoğulları dönemi)
Asya’dan kovan Arsaklılar yöreye sahip oldular. 338 Yılında Sasanîler Âmid’i ku- şattılarsa da ele geçiremediler. Roma impa¬ratoru Constantius şehri onarttı (349). Şe¬hir 359’da İranlIların eline geçti. Fakat, 363’te geri alındı ve imparator Valentianus zamanında surlar genişletildi. 503’te Sasanî- lerin eline geçtiyse de 505’te yeniden Bi¬zans’a bırakıldı. Aynı yüzyıl içinde Âmid birkaç defa İranlIların eline geçti. Halife Ömer devrinde İslâm orduları tarafından 5 yıllık bir kuşatmadan sonra zaptedildi (639), büyük kilise camiye çevrildi ve Âmid, Di¬yarbakır muhassıllığının merkezi oldu. Ham- danoğulları devrinde (X. yy. ortaları) Bi¬zanslIlar Âmidi birkaç defa kuşattılarsa da ele geçiremediler. Daha sonra şehri zapte- den Mervanoğulları 1042’de Selçuklula¬ra^ bağlandılar. Melikşah devrinde selçuklu hâkimiyetine geçen (1085) şehirde yeni burçlar yapıldı. 1097-1183 Arasında İnaloğulları bey¬liğinin elinde olan Âmid, sırasıyle Irak, A¬nadolu ve tekrar Irak Selçuklularının hâki¬miyetine girdi. 1183’te Hasankeyf Artukoğul- ları şehri aldılar ve 1232’ye kadar süren hâkimiyetlerinde merkez seçtikleri Diyarba¬kır’a parlak bir devir yaşattılar. Âmid 1232’de Mısır hükümdarı Melik Kâmil, 1240’da konya Selçukluları tarafından zapte¬dildi. 1302’de Gazan Han Âmid’i Mardin Ar- tukoğullarına verdi ve şehir 1394’e kadar on¬larda kaldı. Timur aldığı şehri kendine yar¬dım etmiş olan Akkoyunlu Kara Yülük Os¬man Beye verdi ve Âmid onun tarafından Mardin ve Halep kuvvetlerine, sonra da Mı¬sırlılara karşı başarıyle korundu. Âmid’de akkoyunlu hâkimiyeti yetmiş yıl sürdü; önce devlete başkent olduğu için gelişme¬ğe başladı ise de Uzun Haşan başkenti Tebriz’e taşıdığı için Âmid bir eyalet mer¬kezi durumuna düştü. 1507’de Akkoyunlu- ların başına geçen Musullu Emir Bey bü¬tün Diyarbakır dolaylarını Şah İsmail Sa- fevî’ye teslim etti. Fakat yörenin sünnî bey¬leri Âmid’i şiî Şah İsmail’in valisine vermek istemediler ve Dulkadıroğullanndan yardım bekledilerse de (1507), Safevîler üstün gel¬diler. 1514’te Çaldıran savaşından sonra Yavuz Sultan Selim, Bıyıklı Mehmed Pa¬şayı yörenin fethine gönderdi. 1515’te Âmid, daha sonra da bölgedeki diğer kaleler osmanlı hâkimiyetine girdi; şehirde camiler, hanlar, medreseler yapıldı ve kale onarıldı. Kanunî Sultan Süleyman ünlü Hamravat suyunu 1543’te şehre getirtti. Âmid şehri Diyarba¬kır eyaleti denilen büyük bir İdarî bölüme merkez oldu ve zamanla eyalet merkezine de Diyarbekir denilmeğe başlandı. Eyaletin ilk beylerbeyi halkın «Fatih Paşa» diye andı¬ğı Bıyıklı Mehmed Paşadır. Tarikat kurucusu İbrahim Gülşeni ile tarihçi Kadı Hüseyin, Âmid’lidir; yine Diyarbakır’ıı birçok şair de Âmidî mahlâsını kullanmışlardır. Yakın devirde yetişen tarihçi ve şair Said Paşa ile oğulları Süleyman Nazif ve Faik Âli, Millet kütüphanesi kurucusu Ali Emirî ve Ziya Gökalp de Diyarbakır’lıdırlar.
M G. santl. Diyarbakır’ın en dikkate de¬ğer yapısı surlar’dır. Sonradan yapılan ba¬zı değişiklikler dışında IV. yy. bizans eseri olan ve kara bazalttan yapılmış bulunan surlar hemen hemen düz deni-lecek bir alanı kuşatır. Bunların çevresi
A. Gabriel’in verdiği bilgiye göre 5 km’yi bulur^ Surların kuşattığı alanın doğu-batı u¬zunluğu 1 700 m, kuzey-güney genişliği 1 300 m’dir. Duvarın kalınlığı 3-5 m, sur üstün¬deki devriye yolunun yerden yüksekliği 8-12 m’dir; bu yol, dışarıya doğru 70 sm ka¬lınlığında bir mazgal duvarıyle korunmuş¬tur. Surlar üzerinde çeşitli boy ve biçimde
78 burç sıralanır, bunlardan kapılara ya¬kın olanlar daha büyüktür; güneybatıda su¬run dirsek yerlerinde sonradan yapılan üç büyük burç daha vardır (Ulubeden, Yedi- kardeş ve Keçiburç). Surların kapladığı a¬lanın kuzeydoğu köşesinde yay biçiminde bir duvarla şehirden ayrılan tç kale yer alır. Surlar doğuda kayalar üzerinde yükselir; di¬ğer yönlerde bugün kısmen dolmuş hen¬deklerle çevrilmiştir. Kalenin dört yönde dört kapısı vardır: kuzeyde Harput (Dağ) kapısı, batıda Urfa kapısı, güneyde Mardin kapısı ve doğuda Yenikapı (Dicle kapısı). İç kalede yer aldığı bilinen saray ve ko¬naklardan bugüne hiç bir iz kalmamıştır. Yalnız bir cami vardır. Bir iki yıkıntı dışında ayakta duran surların kuşattığı a¬landa, genellikle dar ve düzensiz yollar
boyunca dizilmiş, çok defa dışarıya pence- resiz, üstü toprak damlı, evler yer alır. Harput ve Mardin kapılarını birleştiren bir anacadde şehri boydan boya keser ve batıdaki Urfa kapısından gelen başka bir cadde gelip şehrin ortasında bununla birle¬şir. Bu kesim Diyarbakır’ın başlıca çarşı semtidir. Caddelerin kesiştiği yerin kuzeyin¬de Cumhuriyet meydanı ve onun batı ke-narında da Diyarbakır* Ulııcamii yer alır. Eski Diyarbakır kesiminde, son yıllarda önemli modernleştirme çalışmaları yapıl¬mıştır.
Osmanlı devrinden önceye ait yapılar ara¬sında bir de Sincariye (Zinzirli) medresesi sayılabilir. Diyarbakır’daki diğer camilerin çoğu osmanlı devri başında yapılmıştır. Dış duvarlar çoğunlukla ak kalker ve kara bazalt taş sıralarının üst üste konmasıyle yapılmış¬tır: Kasımpadişah veya Şeyhmater camii (1451), Fatih (Bıyıklımehmedpaşa), Hüsrev- paşa, Peygamber, Şeyhsafa, Behrampaşa, Me¬le kah met ve Nasuhpaşa camileri ile kervansa¬raylar (Deliller ve Hasanpaşa hanları) sayı¬labilir. Bugünkü Diyarbakır eski şeklini canlı bir şekilde korumakla beraber, yeni mahalleler surların dışında geniş alana ya¬yılmıştır. Şehrin nüfusu üstüne, XIX. yy.- da 35 000 ile 50 000 arasında değişen tahmin¬ler yapılmıştı. Cumhuriyet’in ilk sayımında (1927) nüfus 30 709, 1935Jte 34 652 oldu, 1940’ta 42 555’e, 1950’de 45 053’e, 1960’ta
79 888’e yükseldi, 1965’te 102 000’i aştı. Diyarbakır şehri 1935 ekiminde demiryolu¬na kavuştu ve daha sonra da çevresine iyi yollarla bağlandı.
— Diyarbakır ili, il topraklarının büyük kısmı Güneydoğu Anadolu bölgesinde (Dicle bölümü) yer alır, yalnız kuzeyde küçük bir şerit Doğu Anadolu’ya (Yukarı Fırat bölümü) taşar. Diyarbakır ili doğuda Siirt, kuzeydoğuda Muş, kuzeyde Bingöl ve Ela¬zığ, kuzeybatıda Malatya ve Adıyaman, ba-tıda Ufra, güneyde Mardin illeriyle çevrili¬dir: 15 345 km2 (km2’ye ortalama 71 kişi); ı 0.94 Mfi nüf. (Bk ejç cIlt)
Diyarbakır iline bağlı ilçeler: Diyarbakır (Merkez), Bismil, Çermik, Çınar, Çüngüş, Dicle, Ergani, Hani, Hazro, Kulp, Lice ve Silvan. Muhtarlık sayısı 665. — Diyarbakır ilçesi, 3 010 km2, 163 691 nüf. Merkez, Eğil, Mermer, Pirinçlik bucakları içinde 118 köyü vardır.
• Coğrafya. İl toprakları Diyarbakır havza¬sı adı verilen ve boydan boya Dicle nehri ile geçilen geniş çanağın içinde yer alır. Ku¬zeyde Güneydoğu Torosların geniş yayı hav¬zaya sınır olur; bu dağlar batı kesiminde az yüksek (Maden dağları, Hazarbaba da¬ğı 2 285 m), doğuya doğru daha geniş ve daha yüksektir (Muş ili sınırında 2 800 m). Bu dağlar, kıvrılmış ve kısmen billûrlaşmış eski kayaçlardan meydana gelen ekseni dı¬şında, dışarıya doğru eğilmiş kireçli kumlu killi kretase eosen katmanları ve aralarına girmiş volkanik kütlelerden oluşmuştur. Bu yereyler, havzanın 1000 m’den alçak ve hafif dalgalı yayla görünüşlü ve neojen göl tortullarıyle örtülü zemini altında kaybo¬lur ve Dicle vâdisi^ tabanında yükselti 500 m altına düşer. Vâdinin güneyinde yerey yükselir ve sel yataklarıyle yarılır, böylelik¬le Mardin eşiği eteklerine erişilir. Nihayet güneybatıya doğru düzlükler üzerinde Ka- racadağ’ın basık ve geniş sönmüş volkan kütlesi (1919 m) yükselir. Karacadağ’dan etrafa yayılan lâv akıntılarından biri Di¬yarbakır şehrinin bulunduğu yerde Dicle vâdisine kadar uzanır. Diyarbakır havza¬sında iklim şiddetli karasal, özellikle yadları çok sıcak ve kuraktır; yağışlar kuzeydeki dağlık kesimlerde bol, güneye doğruj azal¬makla birlikte, yine 400 mm’den yukarıdır. Havzanın ortasına yakın bir yerde bulunan Diyarbakır şehri meteoroloji istasyonunda yapılan 37 yıllık gözlemlere göre, en soğuk ve en sıcak ayın ortalama sıcaklıkları 1°6 C ve 31°0 C; bu süre içinde kaydedilen en düşük ve en yüksek sıcaklıklar: —24°2 C ve 46°2 C’tır. Sıcaklığın kışın 0°C üs¬tüne çıkmadığı günler sayısı (ortalama) 4, yazın gölgede 30°C’tı aştığı gün sayısı da 125’tir. Yıllık ortalama yağış 482 mm, yağış¬lı günler sayısı 87’dir. Yağışların mevsim¬lere dağılışı (yüzde olarak) şöyledir: kış 44, ilkbahar 36, yaz 2, sonbahar 18. Kar yağışlı günler sayısı (ortalama) 6,1, karla örtülü

günler 12,5’tir. Diyarbakır İli içinde yağış gözlemleri yapılan başka istasyonların 7 ilâ 11 yıllık kayıtlara göre yıllık ortalamalar, ya-ğışların kuzeydoğudaki dağlık kesimde pek bol olduğunu (Kulp 1 105, Lice 1 194 mm)» merkeze (Silvan 730 mm) ve batıya (Er¬gani 721, Sermiş 702 mm) doğru biraz ek¬silmekle birlikte” yine yeterli bulunduğunu, güneydeki ve batıdaki (Karacadağ) yüksek alanların siperi arkasında biraz eksildiğini (Bismil 446 mm) gösterir. Yıllık yağışların yeterli olmasına karşılık yazlar genellikle çok kurak geçer.
Diyarbakır ili toprakları, bütününe yakın kısmiyle Dicle nehri havzası içinde yer a¬lır. Yalnız kuzeybatıda dar bir alan suyunu Fırat’a gönderir, İlden geçen başlıca akar¬sular Dicle ile önemli kollan olan kuzeyde Zulkar, Anbar, Pamuk ve Batman çayları ve güneyde Göksu ile Savur çayıdır. Bütün bu akarsular yazın çok fakirleşir, bazıları kurur; kışın ve ilkbaharda ise suları yükse¬lir. İl içinde önemli göl yoktur, ilde tabiî bitki örtüsü genellikle step gö- rünüşündedir. Kuzeydeki tepelik alanda ça¬lılıklar ve meşe ormanı kalıntıları göze çar¬par. Diyarbakır ilinin 476 000 kadar olan nüfusunun yüzde 34’ü 3 000 den fazla nüfus¬lu 11 şehir ve kasabada yaşar. Diyarbakır» Türkiye’nin 100 000*den fazla nüfuslu şehir- lerindendir (102 653). ilde 10 000’den fazla nüfuslu iki yerleşme merkezi vardın Silvan (12 158) ve Ergani (10 528). Diğerleri küçük kasabalardır. Kır nüfusu yüzde 66’dır ve çoğu, nüfusu 250-1 000 arasında değişen or¬ta ve küçük boyutlu köylerde yaşarlar, ilin kır nüfusu yoğunluğu (ortalama) km2’ye 20,5’tir.
Diyarbakır ilinde halkın geçimi tarım ve hayvancılığa dayanır. Toprakların faydalan¬ma bakımından bölünüşü söyledir: ekili top¬raklar nadas ite yüzde 47,5; bağ-bahçe, seb¬zelik yüzde 2,5; orman alanları yüzde 12; otlak yüzde 7, ürün vermeyen yüzde 31. E¬kili alanların bölünüşünde baş yeri tahıl tarlaları tutar (180 000-210 000 hektar), kuru sebze ekiliş alanları bunun on¬da birini bile bulmaz (13 000 hektar). Sa¬nayi bitkilerine ayrılan alanlar daha da az¬dır (5 500 hektar). En çok buğday ekilir: son yıllarda buğday üretimi 94 000 – 160 000 ton arasında değişti. İkinci sırayı arpa (75 000-90 000 t) alır; darı (7 000-9 000 t) ve mısır (2 000-2 500 t) ekimi pek önemli de¬ğildir. Pirinç oldukça yaygındır; son yıllar¬da üretim 3 000-4 900 ton arasında değişti (1968’de pirinç ürünü bakımından dokuzun¬cu il). Patates üretimi 1965’ten önce yılda 5(J0 tonu geçmezken 1967’de ve 1968’de
9 00G tona yaklaştı. Mercimek (7 000-10 000 t) ve nohut (1 500-3 000 t) üretimi ise geleneksel önem taşır. Sanayi bitkileri faz¬la yer tutmaz: tütün (400 tondan 1 000 tona), pamuk (1 500 tondan 750 tona), susam (200 tondan 700 tona). Bostan ekimi yaygındır. Diyarbakır’ın Dicle vâdisi tabanında yetiş¬tirilen çok iri karpuzları ünlüdür, Diyar-bakır’da çeşitli meyve de yetiştirilir. 20 000 hektarı aşan üzüm bağlarından 100 000 ton¬dan fazla ürün alınır, çoğu yerinde tüketi¬lir.
Hayvancılık alanında özellikle son yıllar¬da büyük gelişmeler görUldü. Koyun (1968’- de 608 000), kıl çekisi (550 000), sığır (354 000), manda – (28 000), at (19 000), katır (14 000), eşek (55 000), an kovanı (5 000), tavuk (300 Ü0Ö). Diyarbakır ilinde yapağı üreti¬mi 900, keçi kılı da 400 ton kadardır, İ* pekböcekçiliği gerileme halindedir (Merkez, Kulp, Lice ve Silvan ilçeleri).
Diyarbakır ilinde henüz büyük sanayi ge-lişmemiştir. Daha çok ihtiyacı karşılamak üzere, un, çeltik, iplik, şayak, içki (rakı) yapan birtakım kurumlar bulunur. Ayrıca yeraltı zenginlikleri bakımından petrol dik¬kati çeker. Diyarbakır ve Dicle ilçelerinde akaryakıta ulaşmış ve 5 verimli sondaj ala¬nı tespit edilmiştir; günde 15 000 varil pet¬rol üretilir. Hazro ilçesinde de linyit çıkar-tılır.
Osmanlı devletinin son devirlerinde Diyar¬bakır ili, çevresiyle güç ulaşım sağlayabilen bir alandı. Güç geçit veren patikalarla buraya gelinirdi. 1935’te demiryolu yöreye girdi ve daha yakın bir devrede de dü¬zenli karayolları üzerinde motorlu taşıtlar işlemeğe başladı ve böylelikle Diyarbakır
güneydoğu bölgesinin büyük bir ticaret mer¬kezi halini aldı. Yörenin başlıca ihracatı tahıl, baklagiller, hayvan ve hayvan ürün¬leri, ayrıca ham petrol, mazı ve kitredir. Dışarıdan da işlenmiş eşya, manifatura, yapı gereçleri v.b. alınır. En fazla alış ve¬riş Gaziantep, Adana, Mersin ve Ankara ile yapılır. (-* Bibliyo.) [M] Diyarbakır müzesi, Diyarbakır’da Artuk- oğullarından kalma Sincariye medresesinde kurulan müze (1940). Müzede, Diyarbakır yörelerinden derlenen Asur, Hitit, Roma Bizans çağlarından kalma mezar taşları, heykeller, selçuklu-osmanlı çinileri, ağaç işi eserler, silâhlar, tekke eşyası, sikkeler, şer’i- ye sicilleri, etnografya ile ilgili eserler yer alır. Müzenin bir de kitaplığı vardır. Ziya Gökalp’in oturduğu ev de, eserlerinin ve özel eşyasının sergilendiği ayrı bir müze¬dir. (M)
Diyarbakır Ulucamii, Diyarbakır’da ca¬mi. İslâm orduları şehri ele geçirince (639) buradaki Saint Thoma kilisesinin üçte bi¬rini, sonra da tümünü camiye çevirdi¬ler. Diyarbakır’ın 1090’da Selçuklu impara¬torluğuna katılmasından sonra cami, Melik- şah’ın emriyle onarıldı (1091). ikinci defa Ebu Şuca Muhammed tarafından onarıldığı 1118 tarihli kitabeden anlaşılır. Inaloğluları zamanında bazı ilâvelerle değişikliğe uğ¬radı. OsmanlIlar devrinde caminin kuzey¬batı tarafına Şafi camii yapıldı (1528). Plan şeması Şam Emeviye camiine benzer. Kıble duvarına paralel üç nefi, ortadan dik ahşap çatüı geniş bir transept keser. Bu, Suriye mimarîsi etkisini belirtir. Avlu iki kat re- vaklı ve sivri kemerlidir. Antik bir tiyatro sahnesini andıran avlunun yan cepheleri zengin süslemelidir. (M)
DİYARBEKİR. Esk. coğ. Küçük Arsakid- ler devrinde Arzanen ve Bizans döneminde Mezopotamya eyaletine, göçebe arapların Rebia kolundan Bekr bin Vâil boyu adına izafeten Abbasî’lerin verdikleri ad. Arzan, Meyyafârikîn, Âmid, Mardin ve Siirt bu böl¬ge sınırları içinde yer alıyordu. Bekr bin Vâir¬in Şeyban oymağına bağlı Şeyhoğulları bey¬liği devrinde bölgenin merkezi Âmid oldu. 1453-1469 Arasında Akkoyunlu Uzun Ha¬şan eyaletin sınırlarını Bingölkr’den Rak- ka’ya, Arapkir’den Musul’a kadar genişlete¬rek Bitlis ve Muş’u buraya bağladı. Diyar¬bekir eyaleti 1515’te OsmanlIların eline geç¬ti. Celâlî isyanlarında, ocaklı beylerinin kal¬dırılması sırasında, ermeni komitecilerinin çarpışmalarında, XIX, yy.daki âyân çekiş¬melerinde büyük zarar gördü. Tanzimattan sonra dirlik idaresi yerine vilâyetler kuru¬lurken (1868) Diyarbekir de vilâyet haline getirildi. 1937’ye kadar resmî adı Diyarbe¬kir idi. Bu tarihten sonra Diyarbakır* ola¬rak değiştirildi, (M)
DİYARBEKİRLİ MAHMUD ÇELEBİ. Bk.
MAHMUD ÇELEBİ.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*