Arakan’ın Gözyaşları

Arakan’ın Gözyaşları

Myanmar…Orada, hafızası türlü katliamların travmalarıyla lime lime edilen bir halkın vahşice katledilme korkusu duymadan bir gün daha nefes alabilmek için açlık ve sefalet içinde yaşadığı mülteci kampları var. Orada, vahşi işkencelerle öldürülen insanların gökleri yırtan feryatları var. Orada, geçilişinden kuşatılarak geleceğin/den vurulan bir halkın kendi kanında boğulduğu bir coğrafya var. Orada, modern zamanların kıyısına itilen Arakan Müslümanlarının hıçkırıkları ve kadim bir sultanlığın asırlardır gözyaşları var…

arakan

Myanmar’da Neler Oluyor?

Egzotik bir Güney Asya ülkesi olan Myanmar, ülkedeki Arakan eyaletinde yaşayan Müslümanların, Budist Rakhinlerin vahşi saldırılarına maruz kaldıklarına dair haberlerle 2012 yılının Haziran ayında ülke ve dünya gündeminde yer bulmuştu. Ancak söz konusu haberler, tıpkı bu vahşetten kaçarak Bangladeş’e sığman binlerce mültecinin akıbeti gibi kısa sürede unutulmuştu. Myanmar, 2015 yılı Mayıs ayında bu defa dolaylı olarak haber bültenlerine konu edilmiş, ülkedeki katliamdan kaçarak Bangladeş’e sığman Müslümanların yaşadığı mülteci kamplarından, Malezya ve Tayland gibi ülkeler| iş bulmak umuduyla kaçarken insan tacirlerinin eline düşen yüzlerce Arakanlı gencin Güneydoğu Asya’daki açık denizlerde terk edilmiş teknelerde mahsur kaldığına dair haberler verilmişti. Myanmar’da yaşananlar, ülkedeki vahşetin ve asayişsizliğin kaçınılmaz bir sonucu olarak değil, aslında ülkedeki Müslümanların asırlardır maruz kaldıkları etnik temizlik girişiminin bu defa Hristiyanları da hedef almaya başlaması üzerine haber bültenlerine konu edilmişti.

Oysa Myanmar’da yaşayan Müslümanlar, 18. yüzyıldan itibaren toplu katliamlara tabi tutuluyor. Yaklaşık çeyrek asırdır, canlı canlı yakılmak başta olmak üzere türlü vahşi işkencelerle öldürülmekten kurtulanlar da sığındıkları mülteci kamplarında açlık ve sefalet içinde yaşıyorlardı. Mülteci olarak bulundukları ülkelerde dahi türlü işkencelere uğrayarak kaçmak zorunda kalan ya da zorla sınır dışı edilen Arakanlılar, uzun yıllardır hiçbir ülkeye

kabul edilmedikleri gibi artık Myanmar’a da dönemedikleri için açık denizlerde ölüme terk ediliyorlardı. Myanmar’daki Budist cuntanın sistematik baskı ve saldırılarından kaçarak başta Bangladeş olmak üzere Bengal Körfezi ve Andaman Denizi’ne kıyısı olan diğer ülkelere göç eden Müslümanların sığındıkları mülteci kamplarındaki trajik hayatlarında, aslında geçmişi yüzyıllar öncesine uzanan ve bir zamanlar Müslüman hükümdarlarca yönetilen bir sultanlığın izleri de bulunuyordu.

  Myanmar’ın Müslüman Kralları

Günümüzde yaklaşık 60 milyonluk bir nüfusu sahip olan ve 1989 yılma kadar Burma olarak adlandırılan Myanmar, Güneydoğu Asya’daki Çinhindi Yarımadası’nm en büyük ülkesidir. Myanmar topraklarındaki yaygın inanç Budizm olsa da, ülkenin özellikle Arakan bölgesinde yoğunlaşan Müslüman halkın, geçmişi asırlar öncesine uzanan ve tarihin satır aralarında yitirilen hikâyesi, BM raporlarına göre de dünyanın en fazla eziyet gören halklarından birinin ve dolayısıyla bir zamanlar Bengal Körfezindeki önemli merkezlerden biri olan Arakan sultanlığının da hikâyesidir.

Günümüz siyasî haritalarında Myanmar-Bangladeş sınırında, kuzeygüney doğrultusunda uzanan ve Bengal Körfezinin doğu kıyısındaki coğrafyayı içine alan Arakan, tarih boyunca Çin ve Hindistan arasındaki önemli bir geçiş noktasıydı. Söz konusu coğrafyadaki siyasal örgütlenmelerin geçmişi milattan önce 300’lere kadar uzanıyordu. Bölgede kurulan çeşitli krallıkların mensup olduğu Budizm’den sonra, İslamiyet’in bölgede ortaya çıkışı bazı araştırmacılar tarafından Bengal Körfezi’ndeki bir deniz kazası sonucu gemileri batan Müslümanların ülkelerine dönemeyerek Burma’da yerleştikleri şeklinde kaynağı belirsiz bir hadiseyle başlatılsa da, yaygın görüşe göre 8. yüzyıl itibariyle gerçekleşmişti. Güney Asya-Uzakdoğu hattı üzerindeki deniz ticaretinin etkin unsurlarından olan Müslüman Araplar aracılığıyla İslâmiyet’le tanışan Arakan, 15. yüzyıla gelindiğinde (1430) bölgeye hâkim olan Mrauk-U Hanedanı’nın kurucusu Narameikla’nın (Süleyman Şah) Müslüman olmasından sonra Güney Asya’da Müslümanlarca yönetilen önemli sultanlıklardan biri haline gelmişti. Bu gelişmeyi Arakan Sultanlığı’nı yöneten kralların iki asrı aşkın bir süre boyunca Müslüman isimleri ve unvanlarını kullanması takip edecek, Arakan para ve madalyonlarının üzerine kelimemi şahadet ibareleri işlenecekti.

Müslüman Mrauk-U Hanedanı devrinde basılmış sikkeler

Müslüman Mrauk-U Hanedanı devrinde basılmış sikkeler

Arakan Sultanlığı, sonraki yüzyıllar boyunca, Bengal Körfezi kıyısındaki kritik ticarî üslerden biri haline gelmiş, 17. yüzyıldaki siyasî ve ticarî yapısıyla Avrupa’nın önemli merkezlerinden Venedik’le kıyaslanabilecek bir güç ve ticaret potansiyeline erişmişti. İddia edildiği gibi 350 yıl boyunca Müslümanlarca yönetilmemişse de, Arakan Sultanlığı’nın Müslüman krallarca idaresi bir asır kadar sürmüş, söz konusu 350 yıllık dönem, İslâm medeniyetinin bölgeyi etkisi altına aldığı zaman aralığı olmuştu.

Burma’daki müstakil devletleri topraklarına katarak bir imparatorluğa dönüşen Konbaung Hanedanı’nın yükselişi. Arakan Müslümanlarının peşinden Bangladeş’e giren Burma Krallığı’na karşı harekete geçen ingilizler tarafından durdurulmuşta.

Bu süreçte Arakan Müslümanları kuşaklar boyunca baskı gördükleri Burma Krallığı’na karşı ingilizlerin safında yer almış, ülkede baskı görmekte olan diğer etnik gruplar da bu saflaşmada ingilizlerin tarafında yer almıştı. Burma Krallığı, ingilizlere karşı 1824’ten başlayarak aralıklarla sürdürdüğü bir dizi savaştan sonra 1889 itibariyle Hindistan valiliğine bağlı bir İngiliz sömürgesi haline geliyordu. Ancak yaklaşık yarım asır sonra Burma’daki İngiliz ve Hint hektarlığının kontrol edilemez bir hal alması ve yerli halk ile Hint asıllı göçmenler arasındaki gerginlik, beraberinde özerklik taleplerini de getirmiş, Hintli göçmenlere yapılan saldırıların yoğunlaştığı 1937 yılına gelindiğinde Burma’nın Hindistan’dan anıldığı yeni bir dönem başlamıştı.

Burma’nm Hindistan’dan ayrılarak müstakil bir İngiliz sömürgesi haline gelmesine kadar Hindistan’ın bir parçası olarak kalan Arakan’m, söz konusu bölünme sırasında Burma’ya dâhil edilmesiyle, ülkedeki Budist çoğunluk, Arakanlı Müslümanlarla olan mücadelesini etnik bir temizliğe dönüştörecekti. 1938 yılma gelindiğinde, Burmalı Budistler ülkedeki Müslümanlara karşı ciddi bir saldırı ger^kleştiriyor, orta ve aşağı Burma’da meydana gelen hadiseler sırasında binlerce Müslümanın öldürülmesi üzerine, hayatları tehdit altında olan 500 binden fazla insan bölgeyi terk etmek zorunda bırakılıyordu. Bölgedeki iç çatışmalar devam ederken bu defa da 11. Dünya Savaşı patlak vermiş, birçok Arakanlı Müslüman savaş sırasında İngiliz ordusunun safında gerilla mücadelesi vermişti.

İngilizlere karşı savaşarak, 1939 yılında Burma’yı işgale başlayan Japonların 1942 yılında Arakana girmesiyle de yeni bir anarşi dönemi başlayacaktı. Mart ayında bölgenin büyük şehirlerinden biri olan Minbya ya saldıran Rakhinler, silahsız ve savunmasız halde ormanlık alanlara kaçan yahut nehirlere atlayan insanları dahi takip ederek Arakan’daki binlerce insanı katletmişti. Birkaç gün içerisinde on binlerce insanın vahşice öldürüldüğü katliamlar Nisan ayı boyunca devam etmiş, Arakandaki yerleşim yerlerinin neredeyse tamamı yerle bir edilmişti. 20. yüzyıl Arakan tarihinin bu en kanlı ve travmatik katliamı sırasında yaklaşık 200 bin Müslüman türlü işkencelerle hayatını kaybetmiş, katliamdan kurtulabilmek için açlık ve sefalet içinde yollara düşen mültecilerin sayısı birkaç yıl içerisinde 1,5 milyona ulaşmıştı.

Eski çizimlerde Arakan bölgesi

Eski çizimlerde Arakan bölgesi

 İngilizlerin 1825 yılında başlayan Burma işgali uzun yıllar sürdü.Burma’da bulunan Türk şehitliğinin kitabesi. Üzerinde Türkçe ve Burmaca “Birinci Dünya Savaşında Filistin, Suriye, Arabistan cephelerinde Osmanlı ve Ingiliz orduları arasındaki çarpışmalar sırasında İngilizlere tutsak düşerek Burmaya getirilen ve burada şehit düşen Türk askerlerinin aziz anısına” yazmakta

Burma’nın Düşüşü

Kadim zamanlardaki adıyla Burma’yı tek krallık altında birleştiren Konbaung Hanedanı’nm ortaya çıkışı, Arakan Sultanlığının yaklaşık 350 yıl süren hamiyetini sona erdirmiş, Burmalı Budistlerin 1784’teki Arakan işgali, bölgedeki Müslümanların sistematik olarak yok edilmeye çalışıldığı yeni bir devrin başlangıcı olmuştu. Burma Krallığı’nın yaklaşık kırk yıl sürecek olan işgali sırasında, tapınak inşaatı gibi yerlerde köle olarak kullanılmaktan ya da sistematik kıyımlardan kaçan çok sayıda Arakanlı, aslında yine Arakan Sultanlığının coğrafi uzantısı olan Bangladeş’e göç etmiş, bir kısım Arakan Müslümanı da Burma içlerine sürülmüşü. Arakan Sultanlığı ve bu sultanlığa ait İslâmî izlerin tarih ve hafızalardan adeta kazınmaya çalışıldığı işgal süreci asırlar sürecek, sindirme, baskı ve zulümlerin toprağı haline gelen Arakan, geçmişinden kuşatılarak geleceğinden vurulacaktı.

ayında bölgenin büyük şehirlerinden biri olan Minbya ya saldıran Rakhinler, silahsız ve savunmasız halde ormanlık alanlara kaçan yahut nehirlere atlayan insanları dahi takip ederek Arakan’daki binlerce insanı katletmişti. Birkaç gün içerisinde on binlerce insanın vahşice öldürüldüğü katliamlar Nisan ayı boyunca devam etmiş, Arakandaki yerleşim yerlerinin neredeyse tamamı yerle bir edilmişti. 20. yüzyıl Arakan tarihinin bu en kanlı ve travmatik katliamı sırasında yaklaşık 200 bin Müslüman türlü işkencelerle hayatını kaybetmiş, katliamdan kurtulabilmek için açlık ve sefalet içinde yollara düşen mültecilerin sayısı birkaç yıl içerisinde 1,5 milyona ulaşmıştı.

Rohingya Müslümanları

İç çalkantıların yıllarca devam ettiği Burma’da, II. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Pinlong Anlaşması’na göre kurulan çok uluslu Burma Devleti’nin bir parçası olarak kabul edilen Arakan, 1 milyon Budist Rakhin ve 4 milyon Müslüman Rohingyalıdan oluşmaktaydı. Farklı etnik unsurlardan, oldukça kalabalık bir nüfusu sahip Burma’nın bir eyaleti olan Arakan’m kuzeyinde yaşayan Rohingyalılar, farklı zamanlarda bölgeye gelen Türk, Arap,

Acem, Kuzey Afrikalı, Moğol, Patan ve Bengal Müslüman gruplarının karışımlarından oluşmuş bir etnik gruptu.

Burma’daki Şehitlerimizden Haberdarmıyız?

1885’te Burma’nın tamamı artık İngilizlerin kontrolündeydi. Bu
durum İkinci Dünya Savaşma kadar sürdü. Bu arada bölgede en çok
sıkıntıyı, gerek göç gerekse ölümle yüzleşen Müslümanlar çekmişti.
İngilizler, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ya karşı savaştıkları
Irak Cephesi’nde esir aldıkları Osmanlı askerlerini ve sivil esirleri
Hindistan ve Burma’daki esir kamplarına götürmüştü. Bu bölgede
11 ayrı kampta 25-30 bin esirimiz vardı. Bunlardan 12 bin kadarı da
Burma’daydı. Savaştan sonra, hayatta kalabilenlerin sadece bir kısmı
vatanlarına dönebildi.

Esirlerimiz burada genellikle demiryolu, köprü ve yol inşaatlarında
kullanıldı. Bir kısmı ağır çalışma şartlarına dayanamadı, bir kısmı
hastalıklara yenik düştü, çalışmak istemeyenlere zaten hayat hakkı
tanınmadı. Kamplarda vefat edenler yakınlardaki boş sahalara

defnedildiler. Yol yapımları sırasında düşüp bir daha
kalkamayanlar da en yakın Müslüman mezarlıklarına.
Myanmar’da bugün ayakta kalabilmiş tek şehitliğimiz, Thayet
Myo kasabasında bulunuyor. Buradaki şehitlikte 1500 kadar
vatan evladı yüz yıldır sessiz sadasız Fatiha bekliyorlar. Başlarında
da sivil esirlerden Basra Valisi Mustafa Subhi Paşa var.

“Onları çok sevmiştik”

Myanmar’myerlilerinden HacıSettar Dedenin, kendisiyle
yapılan bir röportajda esirlerimiz hakkında söyledikleri yürek
burkan cinsten:

“Burada 6 yıl kaldılar. Yaklaşık 2 bin 500 kadardılar. Kırmızı
renkli, siyah püsküllü fes giyiyorlardı. İngilizler kamptan
ayrılmalarına ve yerlilerle münasebet kurmalarına izin
vermiyorlardı… Çok cana yakın insanlardı ve çocukları çok
seviyorlardı. Yanlarına gidebilen çocuklara hediyeler verirlerdi.
Bana da bir tane altın para verdilerdi, sonradan kaybettim.
Onları çok sevmiştik. Evet, onlar bir Osmanlı idi…”

yıllardan sonra Burma topraklarındaki JaponJngiliz mücadelesinin İngilizler lehine dönmesiyle değişmeye başlayacaktı. Burma’nm bağımsızlığını tanıyan İngiliz yönetiminin 1948 yılında bölgeden çekilmesiyle kurulan yeni hükümet, Rohingyalılarm kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olduğunu açıkça ilan ediyordu. Selfdeterminasyon haklarını hayata geçirmek üzere Arakan’m kuzeyinde bulunan Mayu sınır hattında mahallî yetkilerle kısa süreli bir bağımsızlık yaşayan Rohingyalılar, kısmî bir başarı elde etmiş olsalar da bölgedeki Müslümanlara yapılan sistemli saldırılar tamamen sonlandırılamamıştı. Üstelik 1962 yılında ülkede askerî bir darbe yaşanacak, yönetimi ele geçiren General Ne Win idareyi ele alır almaz Rohingyalılara karşı etnik bir temizliğe başlayacaktı.

Arakan Müslümanlarının sistematik bir şekilde fiilî ve psikolojik olarak kıyıma tabi tutuldukları bu dönemde, tüm siyasî hakları gasb edilen Müslümanların eğitim kurumlan ve camiler kapatılmış, namaz kılmak, oruç tutmak gibi dinî ibadetlerin tamamı yasaklanmıştı. Rohingyalılarm 1948 yılında elde ettikleri sınırlı hakları tamamen yok sayan Myanmar yönetimi, Arakan’daki Müslümanları ortadan kaldırarak bölgeyi Budit yerleşimcilere açmayı hedefliyordu, ülkede yaşanan trajedinin dünya kamuoyuna duyurulmaması için gazeteci ve turistlerin ülke sınırlarına sokulmadığı bu yıllarda, 1 milyondan fazla Müslüman, Arakan eyaletinden çıkarak Burma’yı terk etmek zorunda kalacaktı.

Kendi Vatanlarında Yabancı Oldular

1988 yılında yaşanan Budist ayaklanması ve ayaklanmalardan birinde yakılan bir cami ile harap haneler

1988 yılında yaşanan Budist ayaklanması ve ayaklanmalardan birinde yakılan bir cami ile harap haneler

Arakan’da yaşanan dramı açıkça ortaya koyan bir insan hakları buluşu raporuna göre, bölgede 1962-1984 yılları arasında vahşice öldürülen Müslüman sayısı 20 bin kişiyi aşmıştı. Söz konusu ^:atliamlar sırasında yüzlerce kadına tecavüz edilmiş, Rohingyalılarm tüm mal varlıklarına el konulmuştu. 1978 yılının baharında, maruz bırakıldıkları soykırımdan kurtulmaya çalışan yaklaşık 200 bin Arakanlı daha Bangladeş’e göçmek zorunda kalmış, ancak BM’nin devreye girmesiyle Burma’ya iade edilen Arakan mültecileri, kendi topraklarına döndüklerinde resmî vatandaş statüsü elde edemedikleri gibi ülkedeki etnik unsurlardan dahi sayılmayarak kimliksiz birer yabancı durumuna düşmüşlerdi. Beleşmiş Milletler’in de dahliyle kendi vatan topraklarına gönderilen ancak geçmişi asırlar öncesine uzanan bir sultanlığın mirasçısı olarak doğdukları topr^larda, mensup olunan ailenin bir parçası olarak kayıt altına alınıp, bir isme ve milliyete sahip olmak gibi temel bir insan hakkından dahi mahrum olan Arakan Müslümanları kendi topraldarında vatansız hrakılmıslardı.

Rohingyalıları kendi topraklarından kaçırtarak, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen Budistleri buralara yerleştirmeye çalışan Budist cunta yönetimi, bu amaçla 90’lı yıllar boyunca Rohingyalılar üzerindeki sistematik baskısını arttıracaktı. İbadetlerin yasaklanması, ibadethanelerin yakılması, angarya, tecavüz, işkence ve yargısız infazların rutinleştiği bu dönemde Arakan’da gerçekleşen kitlesel kaçışlar mevcut hükümetin topraklarına el konulan Rohingyalılarm vatandaşlığını geçersiz bırakma planının bir parçasıydı. Evlilik, seyahat, eğitim gibi hakları ellerinden alınmış olan Rohingyalılar, kendi topraklarında mevcut hükümet tarafından tanımsız bırakılan kimliksiz birer yabancı ve sığındıkları ülkelerdeyse birçoğu resmî belgeye dahi sahip olmayan birer mülteci haline gelmişti. Bu süreçte, yazılı bir dil olan Arakanca da dâhil, bir zamanlar o coğrafyanın hâkimi olan Arakan Sultanlığı’na dair bütün hatıralar ve kültürel değerlerin hafızalardaki son kalıntıları da kaybolmaya yüz tutmuştu.

Bir kısım Arakanlı, iş bulmak ve insanca yaşamak umuduyla Malezya ve Tayland gibi ülkelere kaçmaya çalışırken Güneydoğu Asya'daki açık denizlerde terk edilmiş teknelerde mahsur kalıyor,

Bir kısım Arakanlı, iş bulmak ve insanca yaşamak umuduyla Malezya ve Tayland gibi ülkelere kaçmaya çalışırken Güneydoğu Asya’daki açık denizlerde terk edilmiş teknelerde mahsur kalıyor,

Bir köyden diğerine geçerken, evlenirken ve hatta çocuk yaparken dahi resmî izin almak zorunda olan, çocuk sayıları ve eğitimleri sınırlı tutulan Rohingyalılarm, maruz kaldıkları şiddet ve baskılar sebebiyle gerçekleşen bir sonraki zorunlu göçü 1992 yılında yaşanacaktı. Yaklaşık 300 bin Arakanlının Bangladeş’e göç etmesi üzerine devreye giren Birleşmiş Milletler, Arakanlı mültecilerin iade koşullarının düzenlendiği bir anlaşma için Myanmar ve Bangladeş arasında arabuluculuk yapmış, ancak mültecilerin dönüşü ve sonrasıyla ilgili süreçlerde üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmemişti. Bu sebepledir ki, Birleşmiş Milletler’in arabulucuğu sırasında dahi Müslümanlara karşı yapılan vahşice saldırılar sona ermemiş, 1994 yılında Bangladeş sınırı yakınlarında 700 kişi boğulurken, binden fazla Müslüman yargısız infazla öldürülmüştü.

 

Bangladeş'teki mülteci kampları olmak üzere, çeşitli kamplarda açlık ve sefaletle mücadele ediyor

Bangladeş’teki mülteci kampları olmak üzere, çeşitli kamplarda açlık ve sefaletle mücadele ediyor

90’lı yıllardaki kidesel göç sürecinde Myanmar’a dönen mültecilerin sayısı oldukça sınırlı kaldığı gibi, hâlâ Arakanda yaşamakta olan binlerce Rohingyalı Müslüman daha, oldukça güç koşullarda Bangladeş’e göç etmişti. Bangladeş’te de tıpkı kendi toprakları olan Arakan’daki gibi derme çatma mülteci kamplarında yaşamak zorunda kalan Rohingyalılardan mülteci kamplarına alınmayanlar yasadışı olmayı göze alarak çadırlara yahut ülkedeki ormanlara sığınmıştı. 20. yüzyıl boyunca Arakan da dâhil nereye giderlerse gitsinler ölümle burun buruna, vahşet ve sefalet sarmalında hayat mücadelesi veren Rohingyalılar, uluslararası bir rapora göre, baskı ve şiddet yoluyla yok edilme tehlikesi yaşayan dünya üzerindeki on milletten biri haline gelmişti. Kadim bir sultanlığın mirasçısı olan mazlum bir halk modem zamanların ortasında yok edilirken, tarihte eşine az rastlanır bir şekilde devletlerarasında devletsiz bırakılmıştı.

Arafta Bir Geçit; Naf Nehri

Rohingya Müslümanları, 2012 yılma gelindiğinde bu defa etnik çatışmalarla yüzleşmek zorunda kalacak, birkaç Müslümamn bir asayiş problemi bahanesiyle tutuklanması üzerine Rohingyalılara ve diğer Müslümanlara yönelik saldırılar başlayacaktı. Evleri yağmalanan ve açık hedef haline gelen binlerce Arakanlı, tarih boyunca bölgenin sınır çizgilerinden biri olan Naf Nehri’nden karşıya geçmeye çalışırken hayatını kaybetmişti. Arakan Müslümanlarının kuşaklardır vahşice öldürülmekten kurtulabilmek için adeta can havliyle daldığı Naf Nehri, açlık ve sefalet içinde bile olsa bir gün daha nefes alabilmeyi vaat eden bir suyolu, körleşmiş pala yaraları ve yanmış vücutlarla girildiğinde boğularak da olsa diğerlerine göre daha acısız bir ölüme götüren arafta bir geçitti. Naf Nehri’ni geçerek Bangladeş’e sığınmaya çalışan Arakan Müslümanlarının giderek artan toplu göçü karşısında Bangladeş’in sınırlarını kapatması üzerine, derme çatma gemi ve sandallara bindirilen veya zaten benzer deniz araçlarında bekleşen Arakanlılar açık denizlerde insan tacirleri ve karanlık ellerin pençesine düşüyordu.

Arakanlı Müslümanlar dini eğitim veriyor

Arakanlı Müslümanlar dini eğitim veriyor

Rohingyalılarm yürek parçalayan trajedisi karşısında sembolik bir adım atan Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada’nm birkaç yüz mülteciyi kabul etmesi bir süre sonra Rohingyalılar arasında gelişmiş ülkelere yerleşebilme beklentisi uyandıracaktı. Bangladeş üzerinden yasadışı yollarla gelişmiş ülkelere gitmek isteyen insan sayısının her geçen gün artıyor olması, beraberinde insan kaçakçılığı sorununu getiriyordu. 2012 yılının Temmuz ayında Burmada belgesiz bir şekilde hayatını sürdürmekte olan Rohingyalılarm yasadışı oldukları ve bir an önce 3. dünya ülkelerine gönderileceklerinin ilan edilmesi kitlesel psikoloji açısından büyük bir yıkım olmuştu. Bu süreçte Rohingyalılarm geçmişte, genellikle kaçırılarak aşırı radikal terör örgütlerinin ağma düşürülmesi şekil değiştirmeye başlamış, insan onuruna yakışır bir hayata sahip olabileceklerine dair bütün umutları yok olan Rohingyalılar arasında kendi istekleriyle terör örgütlerine katılacak kadar radikalleşenler çıkmaya başlamıştı. Bangladeş’ten Arakana dönmek ya da mülteci olarak farklı ülkelerde yaşamak üzere bulundukları kampları terk etmelerine hiçbir şekilde izin verilmeyen Rohingyalılarm, radikal terör örgütlerine katılmak için binlerce kilometrelik mesafeyi aşmalarına bir şekilde göz yumulabiliyor olması, vatansız bırakılan Rohingyalılarm öldürülerek ya da öldürerek eninde sonunda yok edilmeye çalışıldığını gösteriyordu.

Arakan Müslümanları, özellikle kamuoyu denilen heyulanın varlığından söz edilebilen son çeyrek asır boyunca dünyaya kapalı bir şekilde yaşamak zorunda bırakılmıştı. Myanmar hükümetinin, hava yolu uçuşlarının sınırlı ve kontrollü olarak gerçekleştirildiği ülkeye karayoluyla girişlere izin vermeyerek söz konusu katliamların gerçekleştiği bölgelere giriş çıkışları yasaklamış olması, Arakan Müslümanlarının maruz kaldıkları vahşet ve şiddeti dünya kamuoyuna hiçbir şekilde duyuramamasına sebep olmuştu.

Burma'da Ava sultanının sadrazamının Osmanlıya işbirliği teklif eden 1870 tarihli mektubu.

Burma’da Ava sultanının sadrazamının Osmanlıya işbirliği teklif eden 1870 tarihli mektubu.

Dünyanın herhangi bir köşesindeki herhangi bir asayiş problemi gibi görünse de aslında tüm insanlık coğrafyasının ortak sorunlarından biri olarak değerlendirilmesi gereken Arakan Müslümanları, şu anda bile hayatlarını kaybetmeye ve geçmişten gelen derin bir hıçkırıkla gözyaşı dökmeye devam ediyor. Asırlardır psikolojik ve fizikî bir kıyıma tabi tutulan 1 buçuk milyon kadar savunmasız Rohingyalı hâlâ Arakan’da ölümle burun buruna yaşarken, bir o kadar Rohingyalı da yaşama refleksiyle Arakandan göç ettikten sonra başta Bangladeş ve Suudi Arabistan olmak üzere Pakistan, Malezya,Tayland ve bazı Körfez devletlerinde yarınsız bir hayat sürdürüyor. Orada, modem zamanların kıyısına itilen Arakan halkının yaşadığı mülteci kamplarında,

Burma ve Bangladeş’in insan kemiğiyle körleşmiş baltalarla girilen ormanlarının derinliklerinde, kadim bir sultanlığın kanlı gözyaşları insanlığın vicdanına damlıyor.
 Birçoğumuzun, varlıklarından ve yaşadıkları zulümlerden sadece medyada duyulduğu kadar haberdar olduğumuz Arakan Müslümanları, 1912 yılında Balkan Savaşları sırasında, yürekten bağlı oldukları hilafet merkezi İstanbul’a yardım göndermekte gecikmemişti. Diyebiliriz ki Edirne’yi geri almamızda onların da yardımı oldu…

* KARDEŞİNİN YARDIMINA KOŞANI KIYAMETE KADAR HAYIRLA YAD EDERLER.

Yazı yazmak zor iş. Hele tarihine ve coğrafyasına yabancı olduğunuz mevzularda iş iyiden iyiye zorlaşıyor. Bir şahıs yahut hadise hakkında yazı yazmak, mesuliyeti de beraberinde getiriyor. Ayrıca okuyucular doğru bilgilendirilmediği takdirde büyük bir vebal yükleniyor omuzlara. Allah’tan önümüzde aj؛؛iv gibi tarihimizin en karanlık noktalarını dahi aydınlatan sağlam bir bilgi hâzinesi var. Bu hazine ile yolumuzu aydınlatıp en az hata ile işi kotarma şansı buluyoruz. Arakan’la tarihî münasebetlerimizi ve bugün yaşananları yazma ihtiyacı, insanın önüne tam da yukarda bahsettiğim zorlukları çıkaracak cinsten.

Bir medya vasıtasıyla Arakan daki Müslümanların yaşadığı zulme yeterince vâkıf olamıyoruz. Sosyal medyadaki kaynağı belirsiz görüntüler ve bilgiler ise insana güven vermiyor. Medya öyle bir vasıta ki deveyi pire, pireyi deve yapabiliyor. Geçen haftalarda İngiltere’de sahibinin elinden kaçan köpeğin bir kuzuyu sıkıştırıp uçurumdan yuvarlaması hadisesi, kare kare fotoğraflar ve dehşetli satırlarla öyle bir verildi ki şaşırmamak elde değil.

Diğer taraftan gözü dönmüş Budistlerin masum insanları katletmesi maalesef aynı derecede yer bulmuyor.

Hâlbuki bugün seyirci sıfatıyla izlediğimiz Arakanda yaşanan tarifi imkânsız zulüm, esasında sadece orada yaşayanların dramı değil, tüm insanlığın ortak acısı. Bu acıyı hafifletecek bir temenni, dua ve daha da ilerisi yardımlar oradaki Müslümanları moral olarak takviye edeceği gibi hayata tutunmalarına da vesile olacaktır. Zira zulme uğrayan bir insana yapılacak en kuvvetli yardım, maddeten ya da manen onun yanında olduğunu hissettirmektir. Din kardeşliği de bunu gerektirir.

Arakan’dan Gelen Yardımlar

Nasıl mı? Arakanlı Müslümanların, yıkımın eşiğindeki Osmanlıya yaptığı maddi ve manevi yardımlar gibi. Birçoğumuzun haritada yerini bile bulamayacağı bir yer Arakan. Fakat 1912 yılında yaşanan Balkan Savaşı’nda, basın yayın imkânları sayesinde Arakan Müslümanları, yürekten bağlı oldukları hilafet merkezi İstanbul’a yardım göndermekte gecikmemişti. Peki,

Arakan Müslümanları yaşananlardan nasıl haberdar olmuştu?

Arakan Müslümanlarının haber kaynakları Rangon (bugün Yangon) şehrindeki konsolosluk ve Hindistan’daki Müslümanlardı. Resmî bilgileri konsolosluktan, ayrıntıları ise Hindistan’daki haber kaynaklarından takip ediyorlardı. Zira coğrafî ve kültürel olarak Arakana yakın en yoğun Müslüman nüfusun yaşadığı bölge Hindistan’dı.

Balkan Harbi başlayınca İslâm dünyasında derin bir üzüntü yaşanmış,Balkan ordularının İstanbul’a kadar yaklaşması büyük bir infiale yol açmıştı.Balkan Savaşları’nda Osmanlıya yardım gönderenlerin başında Hindistan Müslümanları geliyordu. Hindistan’da Müslümanların çıkardığı gazetelerde ilanlar veriliyor, halk Avrupa mallarını boykot etmeye teşvik ediliyordu. Gazetelerdeki ilanların birinde şöyle deniyordu: ‘Birçok yaralı Türk sahipsiz yatıyor. Allah aşkına yardım gönderin. Fakirlik korkunç. Müslümanları açlığa ve ölüme terk etmeyin.’ Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntıyı bu şekilde haber alan Arakanlı Müslümanlar, kendi şehirlerinde Hilaldi Ahmer Yardım Komisyonları kurarak çalışmalar başlatmış, topladıkları paraları peyderpey yollamaya başlamışlardı. Tabi iyi dilek ve dualarını da…

İlk olarak 26 Kasım 1912’de Arakandaki Mandele şehri Müslümanları Osmanlı askerlerine yardım olmak üzere Osmanlı Bankası vasıtasıyla 800 İngiliz lirası göndermişti. Arakan’da bulunan Rangon şehrindeki HilaU Ahmer İane Komisyonu reisi Ahmed Molla imzasıyla gelen mektupta ise sadrazam ile Enver Bey’i ve diğer bilcümle kahraman ve vatanperver subayları hilafetti muazzama ile İslam’ın şan ve şerefini kurtarmaya teşebbüs etmelerinden dolayı tebrik ettiklerini, Osmanlı ordusunun şeref ve namusunu tekrar kazanacağı; eski memlekederin tekrar alınacağı ve Müslümanların her adımda başarı kazanacaklarının Allah’ın lütuf ve keremiyle muhakkak olduğu ifade ediliyordu. Balkan Muharebelerinin başından beri toplam 14.975 İngiliz lirası gönderdikleri, gerek daha fazla yardım gerekse hazine tahvilatının satışı için fevkalade çalıştıkları ve muvaffak olmayı ümit ettikleri bildiriliyordu.

Arakanlılar Dualarını Eksik Etmedi

Sultan Mehmed Reşad

Sultan Mehmed Reşad

Rangon’dan yine Ahmed Molla imzasıyla Sultan Reşad’a gönderilen bir başka telgrafta, Edirne’nin Balkan devlederine bırakılması için verilen takrire cevap olmak üzere hazırlanan müzekkere müsveddesinin feshedilmesinin, nüfuz ve haysiyetli hilafeti korumak için isabedi bir karar olduğu, bundan dolayı Arakan Müslümanlarının Devleti Aliyye’yi tebrik ettiği ifade ediliyordu. Ayrıca zaferin kazanılması ve kaybedilen toprakların geri alınması hususunda Osmanlıların Cenat>ı Kadir-i Mudak hazrederine kamilen tevekkül etmeleri tavsiyesinde bulunuluyordu.

Rangon konsolosluğundan 14 Aralık 1912’de gelen telgrafta, Arakan HilaU Ahmer Cemiyeti murahhaslarından İbrahim Ali Molla ve Abdurrahman Cemal Efendi tarafından yaralı askerler ile şehit ve gazi çocuklarının menfaati için toplanan 3000 İngiliz lirasının Bank-ı Osmaniye gönderildiği ifade ediliyordu. Konsolos cümlelerini bitirirken özellikle şu hususu eklemeyi ihmal etmemişti٠٠

Myanmar'ın en büyük şehri ve eski başkenti Rangon(Yangon)

Myanmar’ın en büyük şehri ve eski başkenti Rangon(Yangon)

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*