Arthur destanı çevrimi
Ortaçağ’da oluşturulmuş destan çevrimi. Arthur destanı çevrimi ( Yuvarlak masa şövalyeleri çevrimi de denir), XII. ve XIII. yy’larda Fransa’da yazılmış bir dizi şiir ve romandan oluşur; bu çevrime giren yapıtlar, daha sonraları bütün Ortaçağ Avrupası’na yayılmıştır. Destandaki anlatılar birçok yazar tarafından kaleme alınmıştır. İngiliz Wace, Fransız Chrétien de Troyes, Alman Hartmann von Aue, vb. Anlatıların tümü, kral Arthur’un ve onunla birlikte yuvarlak bir masa çevresinde toplanan şövalyelerin serüvenlerini dile getirir; yuvarlak masa, kral ve şövalyelerinin tanrı karşısındaki eşitliğinin simgesidir. Kral Arthur gerçekten yaşamış bir kişidir: Efsaneye göre V. yy’ın sonuna doğru Sakson istilacılara karşı yerli halkın haklarını savunan bu savaşçı kahraman, İrlanda, İzlanda, Norveç ve Galya’ya egemen olmuş, daha sonra, Cornwall’daki Camelot şatosuna çekilerek karısı Guenièvre ve oniki şövalyesiyle birlikte yaşamıştır. Kral Arthur adına ilk olarak Geoffrey of Monmouth’un His- toria regum Britanniae (Bretagne Kralları Tarihi, 1137) adlı yapıtında rastlanır. Ancak, kendi adını taşıyan çevrimde, yiğitlik, dürüstlük gibi bütün şövalyelik erdemlerini temsil eden bu efsane kahramanı, büyük bir rol oynamaz; ¡onun yerine, belki daha kusurlu, ama daha insancıl öteki kişiler göze çarpar. Olaylar kimi zaman gerçek dışı, hattâ fantastik bir anlatım içinde verilir. Uzaktaki ve erişilmez bir kadına karşı duyulan ideal aşk, şövalyelerin birbirinden tehlikeli serüvenlere atılmalarına neden oJur; amaç, bir yandan yiğitliklerini kanıtlamak, öte yandan da sevdikleri kadına layık olmaktır.
Kahraman, canavarları yenmeli, lanetlenmiş ruhlarla çevrili şatoları ele geçirmeli, büyücünün büyülerine karşı koymalı, kısacası binbir engeli aşmalıdır. Destanın kahramanlarından büyücü Merlin, kral Arthur’un hizmetine girmek ister. Bir yığın garip serüvenden sonra büyülü Brocelianda ormanına çekilerek, son günlerini barış içinde geçirmeye hazırlarken, Viviane adlı periyle karşılaşır, ona âşık olur ve gizlerini öğretmeye başlar. Ama çıkarcı peri Viviane, Merlin’i camdan bir mezarın içinde ömür boyu hapseder. Tristan ve İseult’nün (ya da İsolde) trajik aşkları, çevrimin en güzel anlatılarından birini oluşturur. Başkaları için hazırlanmış iksiri yanlışlıkla içen Tristan (Cornwall kralı Marc’ın yeğeni) ve Sarışın İseult (kral Marc’ın eşi) birbirlerine büyük bir aşkla tutulunca ormana kaçarlar; ama, kral onları bulur ve aşkıyla görevi arasında acı çeken İseult, kocasıyla birlikte saraya döner. Umutsuz âşık Tristan, Beyaz Elli İseult adlı bir başka kadınla evlenerek, çektiği acıyı unutmaya çalışır. Ancak öteki İseult’nün anısı bir türlü aklından çıkmaz. Bir gün savaş sırasında öldürücü bir yara alır; Tristan’ı ancak kendisini delicesine sevmeyi sürdüren Sarışın İseult kurtarabilecektir. Durum kraliçeye hemen bildirilirve Sarışın İseult bir gemiye atlayarak İrlanda’dan yola çıkar. Kararlaştırıldığı gibi, gemiye beyaz yelken çekilirse kraliçenin yardıma geldiği, siyah yelken açılırsa kraliçenin gelmediği anlaşılacaktır. Denizi rahatlıkla görebilen kulesinde Tristan, yatağında acıdan kıvranırken, eşine yelkenin ne renk olduğunu sorar. Ama Beyaz Elli İseult, kıskançlığından, gemiye siyah yelken çekildiğini söyler. Kraliçe karaya çıktığında Tristan ölmüştür. Çevrimin bir başka kahramanı olan şövalye Lancelot, suyun dibindeki bir sarayda La Dame du Lac (Göl Hanım) tarafından yetiştirilmiştir. Lancelot, kralın sarayında, kraliçe Guenievre’e tutulur. Ama, içtiği sevgi iksiriyle sarhoş olan Lancelot, Graal şatosunda bir büyücü kadının güzelliğine kapılır; böylece, kraliçeye ettiği bağlılık yeminini de bozmuş olur. Lancelot’nun o geceki ilişkisinden dünyaya gelen oğlu Galahad, temiz yürekli bir kahraman olarak (Perceval gibi), Graal gizini ortaya çıkarır. Efsaneye göre, Joseph d’Arimathie, çarmıhta can çekişen İsa’nın kanını bu değerli kaba (Graal) toplamıştır. Bu öykünün yanı sıra, öteki serüvenler arasında, özellikle Erec ve İvain ile Aslanlı Şövalye, Alman şairi Hartmann von Aue tarafından yeniden ele alınarak işlenmiştir. İngiltere Normanlar tarafından ele geçirildikten sonra, Breton yazarları Kelt ve Fransız uygarlıklarını böylece kaynaştırmışlar, Arthur çevrimiyle, şövalyelik, saray aşkı, hıristiyanlık ülküleri, Ortaçağtoplumunu derinden etkilemiştir. Derebeylik şatolarına özgü gelenekler incelik kazanmış ve Rönesans şairlerini bile etkileyecek yeni bir yaşam anlayışı doğmuştur.