Asya’nın Renkli Ülkesi
ülke adı: Hindistan Cumhuriyeti
Yüzölçümü: 3.287.590 km2 Sahil şeridi: 7.000 km
Diller: İngilizce, Hintçe, Bengali (resmi), felugu (resmi), Marathi (resmi), Tamil (resmi), Urdu (resmi), Gujarati (resmi), Malayalam (resmi), Kannada (re$mi), Oriya (resmi), Punjabi (resmi), Assamese (resmi), Kashmiri (resmi), Sindhi (resmi), Sanskrit (resmi), Hlndustani.
Din: Hindu % 80.3, Müslüman % 13, diğer % 6.7 (2000). Hindistan’da yaşayan Müslümanların % 90’| Sünnîolup çoğunluğu Hanefî, az bir kısmı da Şâfii’dir.
Nüfus: 1.166.079.217 (Temmuz 2009 verileri) Başkent: ¥eni Delhi Yönetim biçimi: Parlamenter Federal Cumhuriyet İdarî bölümler: 28 eyalet ve 7 birleşik bölge.
Millî bayram: Cumhuriyet günü, 26 Ocak (1950) Bağımsızlık günü: 15 Ağustos 1947 (İngiltere’den)
Para birim¡: Hindistan Rupisi (INR)
Telefon kodu: 91 Internet kısaltması: 91
iklimi: Güneyde tropikal musondan, kuzeydeki ılıman iklime kadar çeşitlilik görülmektedir. Tarım ve hayvancılık: Pirinç, buğday, pamuk, hint keneviri, çay, şekerkamışı, patates, büyükbaş hayvan, su bufalosu, keçi, koyun, kümes hayvanları, balık.
Doğal kaynakları: Kömür, demir, manganez, mika, boksit, titanyum, krom, doğalgaz, elmas, petrol, kireçtaşı, işlenebilir arazi
Konum: Güney Asya, Arap Denizi ve Bengal Körfezi kıyısında, Burma ile Pakistan arasında yer almaktadır.
Hindistan, Umman Denizi’yle Bengal Körfezi arasında, kuzeyde Himalaya sıradağlarından güneyde Hint Okvanusu’na doğru gidcrck daralan bir üçgen biçiminde uzanır. Dünyanın en geniş topraklara sahip yedinci ülkesi bu yeşil yanmada, aynı zamanda dünyanın en kalabalık ikinci ülkesidir. Hindistan yarımadası; baharat ve ipek yolları üzerinde yer alması ve kıymetli taş ve madenlere sahip olması sebebiyle, çok eski tarihlerden beri gözlerin devamlı üzerinde olduğu esrarlı ve zengin bir ülkedir. Çok uzun ve karmaşık siyasi tarihi boyunca genellikle parçalanmış bir manzara sergileyen bu geniş topraklar üzerinde bugün Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Myanmar ve Sri Lanka bulunmaktadır.
Tabiî kaynaklar halamından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Hindistan’ın dörtte biri ormanlarla kaplıdır. Hindistan’ın dağlık bölgeleri ve balta girmemiş ormanları; her çeşit vahşî hayvan, nesli tükenmek üzere olan ve dünyada pek nadir görülen hayvan çeşitlerine sahiptir.
Tarihle tabiatın tam bir uyum içerisinde bulunduğu bir ülke olan Hindistan, mimarî açıdan da birçok güzel esere ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan Tac Mahal, dünyanın en çok bilinen ve ziyaret edilen eserleri arasında yer alıyor.
Osmanlı’nın Hindistan Siyaseti ve İngilizler
Osmanlıların Hindistan’daki Müslüman devletlerle olan ilişkileri 15. yüzyıla kadar gitmektedir. Bu hususta ilk adımı atan Behmeni hanedanlığı, Fatih Sultan Mehmed’e bir mektup göndererek iyi ilişkiler kurmak isteklerini bildirmişlerdir. 16. yüzyılda Gücerat hükümdarı da halife olarak hitap ettiği Yavuz Sultan Selim’e gönderdiği mektupta, kazandığı zaferlerden dolayı tebriklerini iletmiş ve Hint Okyanusu’dan Portekiz tehdidine karşı da yardımlarını istemiştir. Bunun üzerine Osmanlılar Hadım Süleyman Paşa idaresindeki bir filoyu 1538’de Süveyş’ten çıkararak Portekizlilerin üzerine göndermiştir.
Hindistan tarihinde çok önemli bir yeri olan Babürlüler Devleti ile OsmanlIların siyasî ilişkileri ise genelde durgun geçmiştir. Bunda iki devletin sınırlarının coğrafi olarak birbirinden uzak olması yanında, Hindistan bölgesinde yaşanan siyasî kargaşanın da etldsi büyüktür. Babürlüler, güçlü oldukları dönemde Sünni Müslümanların liderliğine soyunurken; Safevî tehlikesi belirdiği zamanlarda ise Özbek Osmanlı-Babürlü ittifakım kurma yoluna gitmişlerdir.
Tarihle tabiatın tam bir uyum içerisinde bulunduğu bir ülke olan Hindistan, mimarî açıdan da birçok güzel esere ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan Tac Mahal, dünyanın en çok bilinen ve ziyaret edilen eserleri arasında yer alıyor.
Zira o tarihlerde bugünkü İran topraklarında bulunan Safevîler, Doğu’da Babürlü, Batı’da da Osmanlılar için büyük bir tehlikeydi. Öz bek-Osmanlı-Babürlü ittifakını gerçekleştirmek için Sultan Dördüncü Mu- rad’ın Bağdat seferi sırasında Osmanlı ordugâhına bir elçi ve mektup gönderen Babür hükümdarı, Sultan Murad’ın Bağdat’ı fethetmesini isteyip, kendisinin de Kandehar ve Horasan’a sefer düzenleyeceğini bildiriyor, böylece doğuda Babürlüler, batıda Osmanlılar tarafından sıkıştırılacak olan Safevîler’in ortadan kalkacağını söylüyordu.
Hindistan Müslümanlarının Doksanüç Harbi sırasında Osmanlı Devleti’ne yaptıkları yardımların listesini gösteren Defter-i İâne-i Hindiyye’nin ilk sayfaları
Coğrafî Uzaklık Dostluğa Engel Olmasın
1730’lara gelindiğinde İran’da Safevî hanedanının yerini alan Av- şarlılar, zamanla hem Babürlüler ve hem de Osmanlılar için tehlikeli olmaya başlamışlardı. Nitekim Avşarlılarm ilk hükümdan Nadir Şah, Hindistan üzerine yürüdü ve Babürlüleri yendi. Hindistan dönüşünde bu zaferini Osmanlılara bildirdi. Bu sırada Nadir Şah ,a karşı destek arayışında olan Babürlüler, OsmanlIlarla diplomatik ilişkileri güçlendirmek amacıyla 1744’te Sultan Birinci Mahmud’a bir elçi ؛ göndererek; coğrafî uzaklığın iki devlet arasındaki dostluk ilişkisini zedelememesini ve bu dostluğun açık olarak ilân edilmesini istedi. Fakat bu teşebbüslerden aradaki mesafenin uzunluğu ve bilhassa İran’ın daima karışıklık çıkarması sebebiyle istenen neticeler tam olarak alınamadı.
Babürlüler yıkıldıktan sonra ise Güney Hindistan’daki Müslüman sultanlıklarla Osmanlıların diplomatik ilişkileri devam etti. İngilizler’in bölgeye yerleşmeleri üzerine Hindistan sultanlıkları Osmanlı’dan yardım istediler ve 1784 ile 1786’da İstanbul’a kalabalık heyetler gönderdiler. Özellikle 700 kişiden oluşan ikinci heyet uzun süren görüşmeler yaptı. Ancak bir müddet sonra Hindistan’da İngiliz hâkimiyetinin tamamen yayılması ve sultanlıkların İngilizlerin himayesine girmesiyle, artık Osmanlılarla diplomatik ilişki kuracak bir sultanlık da kalmadı.
19. yüzyılın başından itibaren İngilizlerin Hindistan’a fiilen hâkim olmasıyla ortaya çıkan yeni durum, özellikle Müslümanlar üzerinde derin tesirler uyandırdı. İngiliz hâkimiyeti, Müslümanlar için tarihlerinde ilk defa siyasî hâkimiyetin kaybedilmesi manasına geliyordu. Bu durum Hint Müslü- manlarım Osmanlılara daha fazla yakınlaşmaya sevk etti. Osmanlı da Bombay ve Kalküta’da konsolosluk açarak bu yakınlığı kuvvetlendirdi. Ayrıca İngiliz baskısından dolayı Osmanlı’ya sığınan Hindistanlı ulemanın faaliyetleri yanında, gelişen haberleşme ve ulaşım imkânları da Hindistan Müslümanları üzerinde Osmanlı muhabbetinin artmasını sağlamıştır. 1853’te Ruslarla yapılan Kırım Savaşı ve yine Ruslarla yapılan Doksanüç Harbi sırasında Osmanlı ordusu için yardım toplayan Hindistan Müslümanları, İngiltere hükümeti nezdinde müracaatlarda bulunmak ve Osmanlı lehinde gösteriler yapmak gibi faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bilahare, 1897 Yunan Savaşı ile Hicaz Demiryolu’nun inşası sırasında da büyük meblağlarda yardım göndermişlerdir. Onlar, İslâm dünyasının ümidi olan halifenin idaresindeki son Müslüman devletine yardım edilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Çünkü Osmanlılar da ortadan kalkarsa İslâm’ın geleceğinin tehlikeye girebileceğini düşünüyorlardı.
Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde Osmanlı Devleti’nin Hindistan’a yönelik faaliyetleri genelde ulema ve nüfuzlu kimselerle görüşmek, gazeteler yoluyla Müslümanlar lehinde faaliyet yapmak, konsoloslar vasıtasıyla kamuoyu oluşturmak, tarikat şeyhleriyle münasebet kurmak ve hac gibi çalışmalarda yoğunlaşmışür.
İngilizler de Hindistan’daki Osmanlı sevgisinden tedirgin olarak, gelişmelere karşı tedbir almak için bazı İstanbul gazetelerinin ülkeye girişini yasaklamışlar, Osmanlı vatandaşlarının faaliyetlerini kontrol altında tutmuşlar ve konsoloslukların çalışmalarına kısıtlamalar getirmişlerdir. Bunlara rağmen, Sultan İkinci Abdülhamid’in şahsına karşı da büyük bir saygı ve bağlılık oluşmuş, hatta tahttan indirilmesi üzerine büyük bir şaşkınlık yaşanmış, Hintli Müslümanlar bir süre bu gelişmeleri kabul etmediklerini açıklamışlardır. Bütün bu gelişmelere rağmen Hintli Müslümanlar, Trablusgarp ve Balkan savaşları sırasında Osmanlılar için yardım toplayıp gösteriler yapmışlar, hatta bir sağlık ekibi oluşturarak Osmanlı’ya göndermişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı’nda Hindistan Müslümanları Osmanlı’dan yana tavır koyunca, İngilizler de Müslümanların mukaddes beldeleri ve hilâfetin durumuyla ilgili teminatlar vererek halkı sakinleştirmeye çalışmışlardır. Savaştan sonra, Osmanlı Dev- leti’nin durumunun tartışıldığı günlerde Hindistan Müslümanları yine yoğun bir kampanya ile İngilizlere, savaş sırasında verdikleri sözleri yerine getirmeleri konusunda baskı yapmışlar, Sevr sonrasında ise Anadolu’da başlayan mücadeleye de malî destek sağlamışlardır.
Hümayun Şah (1508-1556) Hindistan’daki Büyük Gürgâniyye Devleti (Babürlüler) (1526-1858) hükümdarlarmdandır. Devletin kurucusu Bâbür Şah’m Mâhım Begüm’den doğan büyük oğludur.
* Miladi 710’da Emevi Kumandanı Muhammed b. Kasım Hindistan’ın Sind bölgesini fethetti. * 10. yüzyılda Gazneli Mah- mud, Hindistan’a on yedi sefer düzenleyerek birçok şehri fethetti.
* 12. yüzyılda Gurlular, Hindistan’daki Gazneli hâkimiyetine son verdi.
* 1206’da Delhi Sultanlığı kurulduktan sonra merkezî idare geleneği geliştirilmiş, ilim ve kültür sahasında önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
* 13. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar Halaci, Tuğluk, Seyyid ve Ludî hanedanlıkları Hindistan hakimiyetini ellerinde tuttular.
* 15. yüzyıl başlarında bir ara Timur Han Hindistan’ın bir kısmını topraklarına kattı. * 1526’da Babür Şah tarafından Babürlü Devleti kuruldu. İngilizlerin Hindistan’ı işgaline kadar, 342 sene varlığını sürdürdü.
* 17. yüzyılda Babürlü hükümdarı Şah Cihan devrinde Hint-Türk mimari üslûbu büyük bir gelişme gösterdi. Bu üslûbun doruk noktasim teşkil eden Tac Mahal, hem sanat açısından hem de estetik bakımdan görülmeye değer tam bir şaheserdir. Ayrıca Delhi’deki Lâl Kale ve Cuma Camii de bu dönemin ihtişamım yansıtan en önemli eserlerdendir.
* 1707’de ölen Sultan Evrengzîb’în zamanında Babürlüler en parlak devirlerini yaşamış ve büyük devlet vasfını kazanmışlardır.
* 17. yüzyıldan itibaren Hollandalı ve İngiliz tüccarlar buralarda ticarî üsler kurdular, ticarî menfaatlerin] silahla koruma yoluna giderek bağım- sız ticaret merkezleri oluşturdular.
* 18. yüzyıl ortalarına gelindiğinde İngilizler, ülkenin siyasî ve İdarî yönetiminde söz sahibi oldular.
* 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Kuzey Hindistan’ın büyük kısmının kontrolünü ele geçiren İngilizler, sonraki otuz yıl içerisinde bütün Hindistan’ı fiilen hâkimiyederi altına aldılar.
* 1857’de İngilizlere karşı başlatılan ayaklanmanın bastırılmasından sonra ülke yönetimi doğrudan Londra’ya bağlandı.
* 1906’da Hindistan Müslümanları Birliği kuruldu.
* 1919’da Gandhi ile birlikte Hindistan’da pasif direnme ve protesto hareketlerine başlandı.
* 1928’de Hindistan anayasası taslağı ilân edildi. * İngilizler, Birinci Dünya Savaşı’nda Hint Müslümanları OsmanlIlardan yana tavır takınınca onların tepkisini yumuşatmak için Osmanlı Devleti’ne, halife ve mukaddes toprakların durumlarında bir değişiklik olmayacağı teminatını verdi.
Cuma Camii’nde bayram namazı. 1650’de Şah Cihan tarafından sarayı (Kırmızı Kale’yi) tamamlayıcı bir yapı olarak bina edilmiş olan cami, Hindistan’ın en büyük camisidir.
*1935’te ilk anayasa kabul edilerek parlamenter düzen kuruldu ve iki yıl sonra seçimler yapıldı. * 18 Temmuz 1947’de Hindistan, tam bağımsızlığını kazanarak dünya devletleri tarafından tanındı.
*26 Ocak 1950’de Hindistan Birliği olan devletin ismi, bugün de kullanılan Hindistan tCumhuriyeti olarak değiştirildi .
* de ’1971 Hindistan ile Pakis tan arasında savaş çıktı .
Dünyanın Yedi Harikasından Biri TAÇ MAHAL
Hindistan’ın sembolü haline gelen Taç Mahal Agra’da,Yamuna Nehri kenarında orjinal haliyle dünyanın dört bir yanından ziyareççiler ağırlar.Hindistan’ın Gürganiye hükümdarlarından Şah Cihan .eşi Ercümend Banu’nun 1631’de vefatı üzerine Taç Mahal Türbesi’nin inşasına karar verir.1652’de tamalanan eserde devletin en seçkin ve mimar ve sanatkarları çalışır.Bu muhteşem eserin için Mimar Sinan’ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi,süsleme ve yazılar içinde Hattat Serdar Efendi Şah Cihan tarafından İstanbul’dan davet edilir.
Türbe;Selviler,portakal ağaçları ve fıskiyeli havuzlarla süslü bir bahçe ortasına bina edilmiştir.Tamamı 22 yılda tamalanan Taç Mahal’in inşasında 20.000 kişi çalışmış.
Taç Mahal,içi ve dışı beyaz mermerlerle kaplanırken dış kısımdaki mermerlere karıştırılan değerli taşlar sayesinde,gün doğumunda ayrı,gün batımında ayrı renklerle bürünmektedir.
Bu ihtişamlı abidenin dört yanına Hattat Serdar Efendi tarafından Yasin Suresinin tamamı yazılmıştır.Ana kubbenin yüksekliği 82 metredir.İki kısım üzerine inşa edilmiştir.Dört tarafına birer minare yerleştirilmiştir.
Minaredeki eğiklik bir mmar hatası değil,aksine muhtemel bir depremde ana gövdeyi korumak amacıyla alınan bir tedbirdir.bu düşünceyi görünce insanın hayran kalmaması mümkün değildir,muhteşem bir mimar ve muhteşem bir yapı.
Türbenin içi mermer kakmalı somaki ,lacivert taş,akik ve Firuze gibi kıymetli taşlarla yapılmış çiçek,demet ve tezniyatlı İslami hatlarla süslüdür.İçinde beş oda birbirine koridorla bağlıdır.Üst katta kubbenin altındaki büyük odada Ercüment Banu ve Şah Cihan’ın kabirleri bulunmaktadır.
Taç Mahal kıymetli taşlarla süslenip zenginleştirilmesine rağmen İngilizlerin ve Hintlerin istilasına ve yağmalarına uğradığından,bugün bunların çoğu mevcut değil.Kırk iki zümrüt,yüz iki yakut,altı yüz yirmi beş elmas ve on binlerce değerli diğer madenlerle süslendiği arihi kaynaklara yazmaktadır.
Muhammed Bakibillah Hazretleri’nin Türbesi, Kutabrol – Delhi / HİNDİSTAN: Silsile-i Sâdât’ın yirmi ikinci halkası, îmam-ı Rabbânî Ahmed-i Farûk-i Serhendî Hazretleri’nin üstazıdır.