AVRUPA
Avrupa, Avustralya’dan sonra dünyanın ikinci en küçük kıtasıdır. 10 531 623 km2,lik bir alanı kaplayan Avrupa, dünyanın en yoğun nüfuslu kara parçalarından biridir. Rusya hariç, nüfusu 577 800 000’dir (1992 tah.) ya da km2 başına 56 kişi düşer. Avrupa, kuzeyden (Barents denizi), batıdan (Atlas okyanusu) ve güneyden (Akdeniz) denizlerle çevrilidir.
Doğu kara sınır, geleneksel olarak, Ural dağlarını izleyerek, güneydoğuda Hazar denizine, oradan da Kafkas dağlarının güneyinden Karadeniz boyunca uzanarak İstanbul boğazını, Marmara denizini ve Çanakkale boğazını kesen bir çizgi olarak kabul edilir. Aslında Avrupa, Avrasya anakarasının büyük bir yarımadasıdır. Avrupa’nın doğu sınırını bazen eski* SSCB’nin batı sınırı olarak tanımlayanlar da vardır. Yarımadalar, koylar, adalar ve fiyordlar Avrupa’nın güney, batı ve kuzey kesimlerinde çok düzensiz kıyı şeritleri oluşturur. Bunun sonucu olarak toplam yüzölçümüne oranla olağanüstü uzun olan kıyı şeridi, Afrika’nınkinden daha uzundur ve 80 500 km’yi bulduğu sanılır. Yalnız Norveç’te kuzey-güney uzaklığı yaklaşık 1 770 km’dir, ama sayısız fiyordları ve 150 000 kadar adasıyla, kıyı şeridinin uzunluğu 20 125 km’yi bulur. Büyük Britanya, İrlanda ve İzlanda Avrupa’nın başlıca adalarıdır. Ne var ki Avrupa’ya bağlı daha küçük takımadalar da vardır: Orkney, Shetland, Faeoerne, Manş adaları gibi. Bütün bu adalar – İzlanda ve Faeoerne adaları dışında- Avrupa kıta sahanlığında yeralırlar. Avrupa fiziksel, ekonomik, tarihsel, siyasal ve toplumsal yapı açısından çok karmaşık ve çeşitlidir. Alp dağları sistemi en çarpıcı fiziksel özelliklerinden biridir. Kıtanın güney orta kesimine egemen olan dağlar, birçok büyük Avrupa ırmağının kaynağıdır.
Tarih açısından Avrupa, görece büyüklüğünü ve nüfusunu çokgerilerde bırakan önemde biryertutmuştur. Dünyanın pekçok toplumsal akımı, ekonomik sistemleri ve siyasal düşünceleri Avrupa’da başlamıştır. Ancak, kıta XX. yy’da bazı geri kalmışlıkların acısını çekti. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Avrupa ülkeleri ekonomik ve siyasal açıdan büyük ölçüde zayıfladı. Üstelik, «soğuk savaş» döneminin başlamasıyla birlikte Avrupa, Sovyet bloku içinde yer alan ülkeler ve ABD ile bağlantısı olanlar arasında ikiye bölündü. İkinci öbekte olanlar Marshall Planı çerçevesi içinde bol bol ekonomik yardım aldılar ve bunların çoğu Kuzey Atlantik Paktı Örgütü’ne (NATO; 1949’da kuruldu) girdiler. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın dünya gücü statüsünü zayıflatan başka bir neden de İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika ve daha sonra Portekiz’in sömürge topraklarını yitirmesiydi.
Bazı sömürgeci Avrupa uluslarının kaynaklarını yitirmelerinden doğan siyasal ve ekonomik güçsüzlükleri ortadan kaldırmak amacıyla ekonomik birleşme kavramının tohumları atıldı.
Avrupa Ekonomik Topluluğu (Ortak Pazar) 1958’de Batı Avrupa’da kuruldu. Amaç, tüm gümrük duvarlarını kaldırarak kaynakları, üretimi ve işgücünü bir tek büyük pazara akıtmak, yani genel anlamda bir Avrupa birliğinin temellerini atmaktı. On yıllık dönemler halinde yavaş yavaş ticaret engellerinin kaldırılması planlandı. 1967’de kurulan Avrupa Topluluğu (AT), AET ülkeleri arasında Fransa’nın Strasbourg kentinde biraraya gelen Avrupa Parlamentosu, merkezi Brüksel’de olan güçlü Avrupa Komisyonu gibi ortak siyasal kuruluşlar örgütlenmesine olanak vermiştir. AT’nin gerçek hedefi üye ülkelerin siyasal açıdan da birleşmesidir.
Bir bakıma birbirine benzeyen rakip kuruluşlar olan Varşova Paktı Örgütü’nü ve Karşılıklı İktisadi Yardım Konseyi’ni (Comecon), İkinci Danya Savaşı’ndan sonra Doğu Avrupa’da SSCB kurdu. Ama 1989-1990’da Sovyet uydu sisteminin parçalanması üzerine bu kuruluşların pek bir önemi kalmayınca 1991’de üye ülkelerce her iki kuruluşun tasfiyesine karar verildi.
Doğu Avrupa ülkelerinde komünist rejimlerin ortadan kalkması, Almanya’nın birleşmesi ve Mihail Gorba- çov liderliğinde SSCB’de meydana gelen köklü dönüşüm 1990’ların başlarında Avrupa’nın siyasal görümünü çarpıcı biçimde değiştirdi. 1940’lardan beri Do- ğu’yu Batı’dan ayıran Demir Perde ansızın yıkıldı ve komünizmi tek yüce güç olarak kabul eden ülkeler birbiri ardısıra serbest piyasa ekonomisine yöneldiler.
Yüzölçümü: 10 531 623 km2; dünya karalarının % 7’si.
Nüfusu: 577 800 000 (1992 tah., Rusya dışında); toplam dünya nüfusunun % 10,7’si. Nüfus yoğunluğu— km2’ye 54,9 kişi. Yıllık nüfus artış oranı (1991 tah.): % 0 , 2 (eski Sovyetler Avrupası dahil).
Kıyıları: 80 500 km.
Yükseklikler: En yüksek yeri— Elbrus dağı, 5 633 m; en alçak yeri—Hazar denizi, deniz düzeyinin 28 m altında.
En kuzey noktası: Kuzey burnu, Norveç, 71° 10′ 20″K. En güney noktası: Tarifa burnu, İspanya, 36°01 ‘K.
En batı noktası: Roca burnu, Portekiz, 9°30’B.
En doğu noktası: Ural dağları, Rusya. Başlıca ırmakları: Tuna, Volga, Ren, Dniepr, Po, Elbe, Oder, Vistül, Divina, Donets, Don, Dniestr, Ebro, Loire, Thames.
Başlıca denizleri: Akdeniz, Karadeniz, Kuzey Buz denizi, Baltık denizi, Hazar denizi.
Başlıca sıradağları: Alpler, Kafkaslar, Karpatlar, Pireneler, Apenninler, Urallar.
Siyasal bölümlenme: 44 bağımsız ülke; Rusya’nın bir bölümü; Türkiye’nin bir bölümü; Faeroerne adaları (Danimarka’nın özerk yönetimli parçası); çeşitli bağımlı ülkeler.
En büyük kentleri: Moskova (13 100 000 nüf.; 1991 tah.); Londra (11 100 000 nüf.; 1991 tah.).
En işlek limanı: Rotterdam. En kalabalık ülkesi (Rusya’nın Avrupa’daki toprakları hariç): Almanya (79 500 000 nüf.; 1991 tah.).
YÜZEYŞEKİLLERİ VE DOĞAL KAYNAKLAR
Yerbilim ve toprak yapısı. Avrupa iki büyük alana bölünebilir: Batıdaki yarımada Avrupası ve doğudaki kıta Avrupası. Bu bölümlerin herbiri kendine özgü ayırıcı nitelikleriyle tanımlanır. Batı ve güney kesimlerinin dağlar, vadiler, yaylalar ve ovalardan oluşan karmaşık bir yapısı vardır. Buna karşılık Doğu Avrupa -eski Sovyetler Birliği toprakları dahil- az sayıda yöresel kabartıyla biçimlenmiş uyumlu düzlüklerden oluşur. Kıtanın kuzeydeki üçüncü kesimi, Pleistosen Devri’nde (yaklaşık 20 0 0 0 0 0 – 1 0 0 0 0 yıl öncesine kadar) kıtanın buzullarla örtülmesi nedeniylen birçok değişikliğe uğramıştır.
Buzul Devri’nin büyük buz kütleleri, kapladıkları alanı ancak 1 0 0 0 0 – 1 2 0 0 0 yıl önce terketmiştir. İskoçya ve İskandinavya dağları buzul kaymalarıyla yuvarlaklaştırılmış ve buzulların sürüklediği döküntüler yaşlı vadilerde çökelmiştir. Akaçlamanın buzul kaymalarıyla bozulması sonucu Kuzey Avrupa’da yeterince akaçlanmayan pekçok toprak parçası ortaya çıktı ve eriyen buzlar birçok gölü doldurdu. Norveç’in derin fiyordları, buzul hareketlerinin yaşlı ırmak vadilerini aşındırmasıyla oluşmuştur. Alpler, Pireneler ve Kafkaslar gibi güneyin yüksek dağlarında vadileri derinleştirip dorukları sivrilten buztillar yer almıştır. Avrupa’nın en yüksek tepeleri Kafkas dağlarında (Elbrus dağı, 5 633 m) ve Alpler’de (Mont Blanc, 4 807m) bulunur. Pireneler 3 404 m’ye kadar yükselir; İskandinavya’daki Jotunheimen 2 472 m yüksekliğe ulaşır; İskoçya’da Ben Nevis (1 343 m) Britanya adalarındaki en yüksek noktadır. Avrupa’nın kıyı bölgelerinin çoğu ya deniz düzeyinde ya da onun biraz üstündedir. Kıtanın en alt noktası olan Hazar denizinin yüzeyi deniz düzeyinin 28 m altındadır. Danimarka’nın en yüksek noktası 175 m’nin altındadır ve Orta Avrupa’nın buzullu geniş düzlükleri için bu tipik bir yükseltidir. Sayısız dağlık arazi arasında yer alan düz ovalara sahip olan Batı Avrupa bu bakımdan şanslı sayılır.
Avrupa dört büyük fiziksel bütünden oluşur: Kuzeybatıdaki dağların Cambriaöncesinden kalma dirençli kayaçları; Orta Avrupa’nın Hercynia Evresi’nde oluşmuş çeşitli dağları; Güney Avrupa’nın engebeli Alp sistemi (Pireneler ile Kafkaslar da aynı yerbilimsel yaşta ve benzer özelliklerde yüzeyşekillerine sahiptir); ve Avrupa ovalarında sel kumlarına ya da buzul döküntülerine bağlı olarak oluşmuş yeni çöküntüler. İskandinavya ve Finlandiya’nın kuzeybatısında yer alan yaylalar, toprağı tarıma elverişli bir dağ topografyası sergiler. Bu kırsal kesim, milyonlarca yılda bir yinelenen yer kabuğu kabarmalarının ve aşınmalarının sonucunda oluşmuştur. Ayrıca, kıtanın buzullarla örtülmesi nedeniyle yüzeyşekillerinin yuvarlaklaşması ve daha sonraki düzleştirme hareketleri de bu sürece yardımcı olmuştur. Hercynia (Hersinyen) dağoluşuyla ortaya çıkan, yerbilimsel olarak daha genç dağlar, İber yarımadasının yüksek yaylasında (Meseta), Çekoslovakya’nın Bohemya tepelerinde, Fransa’nın Massif Central ve Vosges kütlelerinde, Orta ve Güney Almanya’nın dağlarında ve yaylalarında ortaya çıkar. Alp sistemi, sivri dorukları ve derin, dar vadileriyle, yerbilimsel açıdan bir genç dağlar dizisidir.
Bu sistem, Alpler’in yanısıra Karpatlar’ı, Balkan dağlarını, Transilvanya Alpleri’ni, Dinar Alpleri’ni, Pindus dağlarını, Apenninler’i ve Güney İspanya’nın Sierra Nevada’sını içerir. Hafif dalgalı kabarık topraklar içeren orta kesimin alçak ovalık alanları Güneydoğu İngiltere ve Kuzey Fransa’dan başlayarak, Almanya ve Polonya’yı geçtikten sonra doğuya uzanır ve en sonunda Doğu Avrupa’nın büyük bölümünü kaplayacak biçimde genişler.
İklim. Avrapa’da egemen olan dört tip iklim vardır: Batıda deniz iklimi; kuzey ve doğuda karasal iklim; güneyde Akdeniz iklimi; yüksek yaylalarda dağ iklimi. Deniz ikliminde yaz ve kış ılık geçer. Kuzeybatı İspanya’daki La Coruna’da hava sıcaklığı temmuzda ortalama|l 8 ?C ve ocakta 10°t dolayındadır.Ayrıca bu kesimde<(İngiliz adalarının ve Norveç’in kuzey kesimleri dışında) oldukça uzun bir güz mevsimi yaşanır. Hava sık değişimlere uğramasına karşın, 510-1 015 mm yağış yıl boyu eşit olarak dağılır.
Kuzeybatı Avrupa’da kışlar, Gulf Stre- am’in bir devamı olan Kuzey Atlas okyanusu akıntısının ısıtıcı etkisiyle ılık geçer. Kış ve yaz hava sıcaklıkları arasında ortaya çıkan aşırı farklılıklar kara ikliminin özelliğidir. Moskova’daki ortalama hava sıcaklıkları ocakta-12^C ve temmuzda16^t olur. Denizden gelen soğuk havanın kara üzerinde ısınarak hafifleyip yükselmesi sonucu oluşan fırtınalarla gelen maksimum yağışlar yazın gerçekleşir. Ekin yetiştirme mevsimi kısadır ve yıllık yağış ortalaması 635 mm dolayındadır. Akdeniz kıyılarındaki bölgelerde yazlar sıcak ve kurak (ortalama sıcaklık temmuzda 2 2 °C kadar)|vekışlar yağışlı ve serinle ılık arasıdır (ortalama ocak ayı sıcaklığı yaklaşık 8 °C).Yağış ortalaması, alçak ovalık alanlarda ,760 mm’den, dağlık yerlerde 1 015 mm’den çoktur. Dağlık yerler, özellikle Alpler ve Kafkaslar, esen rüzgârlara, yüksekliğe ve söz konusu yerin baktığı yöne bağımlı olarak geniş bir iklim yelpazesine sahiptirler. Hava sıcaklıkları, genelde, ocakta -4X,temmuzda|l6!o,C’|tır. Yağış ortalaması, tepelerde 510 mm ile dağlarda 2 030 mm’den çoktur.
Avrupa’nın iklimi, özellikle batıda, Kuzey Amerika’nın aynı boylamdaki doğu kesiminden çok daha ılımandır.Bunun nedeni, Kuzey Atlas okyanusu akıntısının görece sıcak sularının yarattığı deniz etkileridir. Kışın egemen olan ama bütün yıl etkisini sürdüren İzlanda alçak basınç merkezi, yörenin başlıca hava basınç sistemlerinden biridir. Bu sistem, Batı ve Kuzey Avrupa’nın değişken hava koşullarında çok önemli bir rol oynayan kasırgaların kökeninde yatar.
Yazın egemen olan Asor yüksek basınç merkezi, Güney Avrupa üzerine uzanır ve Akdeniz bölgesinin sıcak, kuru, durağan havasının nedenidir. Kışın egemen olan Sibirya yüksek basınç merkezi, Avrasya kara kitlesinin içlerinden getirdiği soğuk, kuru havayı Doğu ve Orta Avrupa üzerine yönlendirir. Yazın egemen olan Güneybatı Asya alçak basınç merkezi, nemli deniz havasını Atlas okyanusundan Avrupa’ya taşıyarak, tarımsal üretim için gerekli yağışı sağlar. Yazın Alpler bu kuzeyli nemli havanın büyük bölümünün Akdeniz bölgesine girmesini engeller.
Akaçlama. Batı Avrupa’nın büyük ırmaklarının çoğu Alpler’de ya da Orta Avrupa dağ sistemlerinde doğar. Ren, Rhône, Saône, Po, Tuna, Elbe ve Vistül bunların başlıcalarıdır. Doğu Avrupa’nın genellikle güneye akan olan Asor yüksek basınç merkezi, Güney Avrupa üzerine uzanır ve Akdeniz bölgesinin sıcak, kuru, durağan havasının nedenidir. Kışın egemen olan Sibirya yüksek basınç merkezi, Avrasya kara kitlesinin içlerinden getirdiği soğuk, kuru havayı Doğu ve Orta Avrupa üzerine yönlendirir. Yazın egemen olan Güneybatı Asya alçak basınç merkezi, nemli deniz havasını Atlas okyanusundan Avrupa’ya taşıyarak, tarımsal üretim için gerekli yağışı sağlar. Yazın Alpler bu kuzeyli nemli havanın büyük bölümünün Akdeniz bölgesine girmesini engeller.
Akaçlama. Batı Avrupa’nın büyük ırmaklarının çoğu Alpler’de ya da Orta Avrupa dağ sistemlerinde doğar. Ren, Rhône, Saône, Po, Tuna, Elbe ve Vistül bunların başlıcalarıdır. Doğu Avrupa’nın genellikle güneye akan
ırmakları arasında Dniepr, Don ve Volga sayılabilir. Akdeniz bölgesinde bulunanlar dışında, Avrupa’nın hemen tüm ırmakları yıl boyu hemen her mevsimde eşit miktarda yağış aldıkları için debileri mevsimden mevsime büyük değişiklikler göstermez. İskandinav yarımadasında, Alpler’de ve diğer dağlık yerlerde doğan ırmaklar, Avrupa’nın sanayileri için büyük miktarda hidroelektrik enerjisi üretirler.
Toprak yapısı ve bitki örtüsü. Batı Avrupa’daki toprakların ve bitki örtüsünün karmaşık özelliği yüzeyşekilleri- nin, kayaç yapılarının ve iklimlerin çeşitliliğine bağlıdır. Kıta buzullarıyla kaplanmış olan bölgelerin toprak özellikleri birbirinden farklıdır ve bu özellikler, genelde, buzul çökellerinde bulunan kum, çakıl, balçık ve organik madde miktarına bağlıdır. Kuzey İskandinavya’nın dağlık kesimlerindeki tundra bölgesine özellikle yosun, liken ve bodur huşağacı örtüleri egemendir. Bunlar verimsiz, bitkileri besleyen maddeler açısından yoksul ve çok az akaçlanan topraklarda yetişir.
Tundra bölgesinin güneyinde kozalaklı ağaçlar ve taygadan (bodur çam ağaçları) oluşan geniş bir bölge vardır. İskandinavya’yı aşan bu bölge Kuzey Rusya’ya uzanır; bölgenin toprakları, filtre özelliği çok yüksek, içinde çok az organik madde bulunan, bitki besin maddesi açısından yoksul, gri renkte podzollü topraklardır. Batı Avrupa’nın büyük bölümünü kaplayan yaprak döken ormanların hayli geniş bir kesimi tarıma açmak amacıyla kesilmiştir. Bu ormanlarda da, meşe ve kayın başta olmak üzere, sert tahtalı ağaçlar vardır. Bu bölgeyi filtre özelliği olan ve bol miktarda çürümüş organik madde içeren, görece verimli, kahverengi orman toprağı kalın bir tabaka halinde kaplar. Akdeniz bölgesinde doğal bitki örtüsü, kurak yerlerde büyüyen ya da^ kuraklığa dayanaklı yaprak dökmeyen maki, zeytin ve bodur çalılardan oluşur. Burada toprağın rengi genelde kırmızıya çalar ve bu da büyük miktarda demir içerdiğini gösterir. Bu bölgenin az yağış alması sonucu toprak çok su tutar ve yaprak dökme olayının bulunmamasından ötürü humus (kara toprak) içeriği düşüktür. Doğu Avrupa’da bitki örtüsü kuzeyden güneye şu sıraya göre ilerler.