Hem Alim Hem Veli Abdurrahman Molla Câmî
Molla Câmî, 23 Şaban 817’de (7 Kasım 1414) İran’da Horasan’ın Câm kasabasında doğdu. Lakabı Nureddin’dir. Molla Câmî nisbetiyle meşhur oldu. İmam-1 Azam’ın büyük talebelerinden İmam Muhammed Şeybanî’nin soyundandır.
Tahsil Hayatı
Molla Câmî, ilk tahsiline babasının yanında başladı. Babası Herat’a gidip Nizamiye Medresesi’ne müderris olunca öğrenimine orada devam etti. Devrinin meşhur âlimlerinden Mevlânâ Cüneyd-i Usuli’den Arap dili ve edebiyatının temel eserlerini okudu. Ardından Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin talebesi Ali es-Semerkandî ile Teftâzânî’nin talebesi Şehâbeddin Muhammed el-Câcermı gibi alimlerin derslerine devam etti. Daha sonra Uluğ Bey zamanında büyük bir ilim merkezi haline gelen Semerkand’a giderek orada dokuz yıl kaldı.
Meşhur astronomi ve matematik âlimi Ali Kuşçu Herat’a gittiğinde Molla Câmî’ye astronomiyle ilgili çetin ve ince meseleler sormuş, cevabını hemen alınca hayranlığını gizleyememiş, kendisini takdir etmişti.
Keskin zekâsı, İlmî meseleleri ifâde gücü ve görüşünü çok açık olarak ortaya koyabilme kabiliyeti sayesinde herkesin hayranlığını kazandı.
Semerkand dönüşünde Nakşibendî şeyhlerinden Sa’deddîn-i Kaşgari’ye (k.s.) intisap etti. Mürşidinden o derece üstün bir sevgi ve itibar gördü ki ona damat olma şerefine erişti. Onun vefatından sonra Hâce Ubeydullah Ahrâr’a (k.s.) bağlandı ve ömrünün sonuna kadar ona müridlikten ayrılmadı.
Molla Câmî, oğlu ile talebelerine daima faydalı kitaplar okum alarım tavsiye ederdi: “Cihanda kitaptan daha hoş bir arkadaş yoktur.” “Şu gam yurdu olan zamanede ondan daha iyi bir teselli kaynağı ne vardır?” ” O sana minnetsiz ve ücretsiz üstadlık eder. İlimden sana yeni yeni gelişmeler sağlar.” “Ne çare ki ilim çok, ömür kısadır. Sen, en çok gerekli olanlara çalış.”
Molla Câmî ve Fatih Sultan Mehmed Han
Osmanlı padişahları, büyük âlim ve velî Molla Câmî’ye muhabbet beslediler, onunla görüşmek istediler. Fatih Sultan Mehmed, Molla Câmî’yi hacdan dönerken İstanbul’a davet etmek için Hoca Atâııllah Kiı manı’yi beş bin altın hediye ile Halep’e gönderdiyse de Kirmâ- nî varmadan az önce Molla Câmî oradan ayrılmış olduğundan bu davet gerçekleşmemiştir. Fatih ikinci defa yine değerli hediyelerle Molla Câmî’ye bir elçi gönderip ondan kelâmcı, felsefeci ve mutasavvıfların görüşlerini mukayese eden bir eser yazmasını istemiş, bunun üzerine Molla Câmî, ed-Dürretu’l Fâhire adlı eserini kaleme almış, ancak eser kendisine sunulmak üzere gönderildiğinde Fatih vefat etmiştir. Molla Câmî’nin divanında, Fatih Sultan Mehmed’in fetihlerini anlatan bîr mesnevi de yer almaktadır.
Fâtih’in oğlu Sultan İkinci Bayezid ile Molla Câmî arasında karşılıklı yazılmış mektuplar, sultanın ona karşı beslediği saygı ve sevgiyi açıkça göstermektedir.
Vefatı
Molla Câmî 9 Kasım 1492 (18 Muharrem 898) tarihînde Cuma ezanı okunmaya başladığı sırada Herat’ta 80 yaşında vefat etti. Cenazesî, başta Hüseyin Baykara ve Ali Şîr Nevâi olmak üzere devrin bütün ileri gelenlerinin iştirakiyle kaldırıldı. Şeyhinin yani Sa’deddîn-i Kâşgarî’nin kabrinin yanına defnedildi.
Vefat ettiği yıl ayrılık demlerinin yaklaştığını işaret eden şu rubaiyi tekrar eder dururdu:
“Yazık ki bizden sonra daha çok güller açacak, taze baharlar fışkıracak.
Nice haziranlar, aralıklar, nisanlar geçecek, fakat biz toprak ve çömlek olacağız.”
Molla Câmî’nin, Eş-Şevâ- hidii’n-Nübiivve isimli eserinde şöyle bir menkıbe nakledilir:
Amr ibn-i As (r.a.) Mısır’ı fethedince, Hazret-i Ömer (r.a.) onu Mısır’a vali tayin etti. Birkaç ay sonra Mısır halkı Amr ibn-i Âs’ın huzuruna geldiler ve:
“Bu Nil Nehri’nin bir âdeti vardır ki, o yapılmazsa suyu çekilir.” dediler.
Amr ibn-i Âs: “O âdet ne dir?” diye sordu.
“Önümüzdeki avın on ikisinde bir kız buluruz. Annesini, babasını mal ve para ile razı ederek bu kız çocuğunu güzel elbiseler ve altınlarla süsler, nehre atarız.” dediler. Bunun üzerine Amr ibn-i As:
“Bu, İslamiyet’te olamaz. İslam dini bütün bozuk âdetleri ortadan kaldırmıştır.” buyurdu. Aradan üç ay geçti. Nil Neh- ri’nin suyu tamamen kurudu. Halk başka memleketlere göç etmeye başladılar. Amr ibn-i As, bu durumu Hazret-i Ömer’e mektupla bildirdi. Hazret-i Ömer, cevabında:
“Çok iyi yapmışsın. Mektunbun içine bir kâğıd koydum. Onu nehre at.” diye yazdı.
ESERLERİ :
Molla Cânü’nin büyüklü küçüklü, m anzum mensur, Arapça Farsça tefsir, hadis, fıkıh, ahlak, tasavvuf ve edebiyata dair olmak üzere altm ış yedi eseri bulundu^! zikredilmektedir. Ancak bunla- rın bir kısm ı günüm üze ulaşmamıştır. Eserlerinden bazıları şunlardır:
1- Nefehâtü’l-üns: Tasavvuf ehlinden 582 erkek ve 34 kadm ol- m ak üzere 616 kişinin hal tercüm esini anlatır.
2-El-Fevaidü’z Ziyaüzze Vefatından birkaç ay önce başladığı ve 11 Ram azan 897 yılında tam am ladığı bu kitap, ibn-i Hâcib’in nahve dair yazdığı Kâfiye adh eserin ه.ridihreş sıralarda Arapça öğrenm ekte olan, hayattaki tek oğlu Ziyâeddin Yusuf için yazdığı eseri, onun adına nispetle isimlendirmiştir. Fakat bu eser, lakabı olan Molla Câmî veya sadece Câmî adıyla m eşhur olmuştur.
Şerh,Osmanlı medreseleriyle diğer İslâm dünyasındaki medreselerde ders kitabı olarak okutuimuştur. Günümüzde de kadrnı usûle göre Arapça öğreten yerlerde bu gelenek sürdürülmektedir. Bu eserin hâşiyeleri ve Osmanlıca tercüm esi de yapılmıştır.
3- Es-Şevâhidü’n-Nübüvve: Bazı dostlarınm isteği üzerine Pey gam ber Efendim iz’in m ucizelerinden, sahabe, tâbiîn ve tebe-i tâ- biinden başlayarak diğer İslam âlimlerinin fazilet ve ahlakına da- ir m enkıbelerden bahseden bir eseridir.
4- Bahâristan: Oğlu Ziyâeddin Yusuf on yaşlarında Arapça öğ-renirken arada sıkılm asm diye Sadî-i Şirâzî’nin Gülistan isimli ese- rinden birkaç satır okurdu. Bu sırada bunu örnek alarak, küçük de olsa bir kitap yazm aya karar verdi. Bahâristan’da bazı velilerin ve sultaniarın menkıbeleri yer alır.