Kitaplara Giydirilen Kaftanlar
Eskiler, ” zâhir bâtının aynasıdır” sözüyle, içteki güzelliklerin insanın dışına yansıdığına işaret etmişlerdir. Aynı darbımeseli, kitap süsleme sanatlarından biri olan ciltçilik için de kullanmak mümkündür.
Arapça “deri” manasına gelen “cilt”, nasıl bir mahfaza ve örtü olmasının yanında, iç güzelliğin aynası vazifesini görmekteyse; kitapları koruyan, örten ciltler de mücellitlerin (cilt yapan kişi) elinde en güzel şekilde işlenerek bir sanat eseri haline dönüşmektedir.
Cilt kelimesinin rağbet bulmasının önemli bir sebebi de bu iş için en uygun malzemenin deri olmasıdır. Yani cilt sanatının belli bir gelişmeye ulaşmasında, dericiliği iyi bilmenin de mühim yeri vardır. Bunun yanı sıra cilt sanatını, hat, tezhip, minyatür, katı’, murakka, hâk ve ebrû gibi sanatların bir mahsulü olarak görmek yerinde olur. Zira, cilt yapımında bu sanatların hepsinden faydalanılmaktadır.
Anavatanı Mısır ve Orta Asya
Sanat eseri özelliği taşıyan ilk ciltlere, 8-9. yüzyıllarda Mısır ve Orta Asya’da tesadüf edilir. Bilhassa Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerinin bu sanata âit mühim örnekler verdiği bilinmektedir. Daha sonra Çinliler ve İranlılar arasında da rağbet gören ciltçilik, zamanla Batıda da tesirini göstermeye başlamıştı.
İslam tarihinde cilt sanatına dair bilinen en eski örnekler Mısır ve Tunus’ta bulunmuştur. Anadolu’ya hâkim olan Selçuklularsa, çok güzel ciltler meydana getirmekle beraber, Rûmî denilen cilt üslubu 13. yüzyıldan itibaren, bir asır boyunca Memlûk, İlhanlı ve Karamanoğullan başta olmak üzere, Anadolu beyliklerinde devam ettirilmiştir. 16. yüzyıldan sonra ise Osmanlı ciltçiliği, Türk ve İslâm cilt sanatının en büyük temsilcisi olmuş ve bu temsiliyet 20. yüzyıla kadar devam etmiştir.
Ciltçilikte Kullanılan Malzemeler
Ciltçilikte kullanılan en önemli malzeme deridir. Deri olarak meşin (koyun derisi), sahtiyan (keçi derisi), rak (ince traşlanmış ceylan derisi) kullanılmıştır.
Bir diğer önemli malzeme mukavvadır. “Kuvvetlendirilmiş” manasına gelen mukavva gayet dayanıklı bir malzemedir, ilk ciltlerde tahta kullanılırken daha sonra kâğıdın bulunmasıyla mu- kavva kullanılmaya başlanmıştır.
Ciltçilikte kullanılan kalıplar, önceleri demir ve tahtadandı. Fakat deriyi zedeleyip yırttığı için bu malzeme terk edilerek, sertleştirilmiş deri kalıplar kullanılmaya başlandı. Bilhassa deve derisi idealdi.
Şiraze ise, kitabın yapraklarını muntazam bir surette tutan bağ ve örgülerdir. Eski ciltlerin bozulmamasının sebebi şirâzedir.
Cilt Çeşitieri
Ciltler, kullanılan malzeme ve tekniğe göre de çeşitli isimler alırdı:
1- Deri Ciltler; Koyun, keçi veya ceylan derisiyle yapılan ciltler genellikle kabartma motiflerle süslenirdi. Bunlardan kalıpla basılanlara gömme, kalıp basmadan elle işlenenlere yazma ismi verilmekteydi. Ayrıca şemse motifiyle süslenenlere şemse cilt, yekşah adı verilen ucu sivri bir aletle hazırlananlara yekşah cilt, altınla işlenenlere zerduz cilt, gümüşle işlenenlere simduz cilt, kenarlan deriyle çevrilip, ortası muhtelif cins malzemeyle lcapla- nanlara çârkûşe cilt, deri kapak üzerine ezme altınla, firça kullanılarak çizilen geometrik çizgiler boyunca bezemeler işlenenlere zilbahar cilt denilmekteydi.
2- Lake Ciltler: “Lak” (vernik) kelimesinden gelen lake, rugan! ve edirnekâri de denilen bir süsleme sanatıdır. Lake ciltlerde, tamamen pürüzsüzleştirilen deri veya mukavva kapak, suluboya, altın yaldız ve firça kullanılarak işlenip verniklenir.
3- Kumaş ciltler İpek, kadife, adas ve işlemeli kumaşlar kullanılan bu tip ciltlerin en rağbet gören malzemesi kadifeydi. Kumaş ciltier, hemen her devirde sıklıkla yapılmıştır.
4- Ebru Ciltier: Bilhassa kitapların iç kapaklarında kullanılan ebru kâğıtları, dayanıklı olması açısından çârkûşe tekniğiyle dış kapakta da kullanılmıştır.
5- Murassa Cilder: Fildişi, sedef, firuze, mine, yakut, zümrüt, inci ve elmas gibi değerli mücev herlerle süslenmiş kıymeti yüksek bir cilt çeşidi dir. Umumiyetle Kur’an-ı Kerim ciltlerinde kul !anılmıştır.
Ciltçilik Teşkilatı
Sarayda Ehl-i Hiref adı verilen sanatkâr grubu içerisinde mücellitler de yer almaktaydı. Osmanlı sultanı İkinci Bayezid Han zamanında “Cemaat-ı Mücellidân-ı Hâssa” ismiyle teşkilatlanan saray mücellitlerinin sayısı, klasik cilt sanatının en mükemmel örneklerinin verildiği 16. yüzyılda elliye kadar yükselmiştir. Bu sanatkârlar sadece ciltçilikte değil tezhip, nakış ve hat sanatında da ustalaşmış kimselerdi.
Gelibolulu Âli, Menâkıb-ı Hünerverân isimli eserinde, mücellit başı Mehmet Çelebi’den şöyle bahseder: “Mehmed Çelebi’ye nazaran, incelik bakımından bütün İran ustaları dûndur (geridir). Acem mücellitlerinin altın ezmek ve ayrı parçaları tezyin etmek bakımından maharetleri inkâr edilemez. Fakat Diyar-ı Rûm mücellitlerinin çerçeveleri, zincirleri ve ciltlerinin zarâfet ve nâzikliği çok daha üstündür.”
Saray dışında da cilt sanatını icrâ eden mücellitler bulunmaktaydı. Evliya Çelebi’nin Esnâf-ı Nakkâşân ve Esnaf-ı Mücellidân ismiyle zikrettiği ciltçilik es- nafi, 300 kişi olup, Beyazıt’taki (bugünkü Edebiyat Fakültesi yanında) dükkânlarda çalışmaktaydılar. Bu dükkânlar Sultan Abdülaziz Han devrindeki bir yangında yok olmuştur.
Bir cilt dört parçadan meydana gelir:
1- Alt ve üst kapak, kitabın alt ve üst kısmını örter.
2- Dip-sırt, kitabın arkasını örter.
3- Miklep, ön tarafını örter, sol kapak üzerindedir. Ucu genellikle üç köşe olup bu kısım kitabın arasına girer.
4- Sertâb, miklebin kapağa bağlandığı yerdir. Bu kısım aynı zamanda miklebe hareket edebilme imkânı sağla