Bütün Ustalığımı Bu Camide Yaptım
“Kalfalığımı İstanbul’daki Şehzade Camii’n de yaptım,ustalığımıda Süleymaniye Camii’n de tamamladım.Amma bütün kudretimi bu Selim Han Camii’n de sarfedip,hünerimi açık seçik ortayakoydum. Bildiğimiz cihanın mimar ve mühendisleri var . Bütün kabiliyetler ini ortaya koysalar , böyle büyük bir eser vücuda getirmekten âciz kalacaklardır…”
Evliya Çelebi, bizleri bu defa Osmanlı’nın ikinci büyük başşehri Edirne’ye götürüyor ve bize Edirne’nin muhteşem şaheseri Selimiye Camii’ni anlatıyor:
“Bu Sultan Selim Camii büyük mühendis, İstanbul’da Süleymaniye ve Şehzade camileriyle nice su kemerlerini inşa eden Abdülmennan oğlu Koca Mimar Sinan Ağa’nın el emeğidir. Bu cami, Edirne şehrinde geniş bir tepe üzerinde kesme taş ile inşa olunmuş, dört köşe güzel bir camidir. Kıble kapısından ta mihraba varıncaya kadar caminin içi uzunlamasına ve genişlemesine yüz seksen ayaktır.
Selimiye’nin Kubbesi
“Cami içinde, dört adet dört ayaklı sütunlar üzerine bina olunmuş ve göğe uzanmış, yüksek ve büyük bir kubbe vardır. Merhum Mimar Sinan’ın söylediğine göre, bu büyük kubbe İstanbul’daki Aya- sofya kubbesinden tam altı zira‘ daha derindir. Kubbe çevresi de dört zira geniştir. Hatta ben yine inanmayarak, Selimiye kubbesi içindeki kandil tabakasından -ki zikri geçen kubbenin pervazı hizasındadır- ayaklayıp kubbenin çevresini Ayasofya’nınkinden daha fazla buldum. Amma derinliğini tecrübe edemedim. Amma şurası teslim olunur ki,Ayasofya’nın kubbesi cami içindeki döşemeden ta kubbenin alem yerine varıncaya kadar hesap olunursa bütün camilerden yüksek bir kubbedir. Fakat biraz yassıcadır.
“Peygamber Efendimiz’in doğduğu gece Ayasofya’nın kıble tarafındaki kubbesinin bir tarafı çökmüştür. Sonra Peygamberimizin tükürüğüyle harcı tutturulmuştur. O yüzden Mimar Sinan Edirne’de Selimiye kubbesini yaparken, Ayasofya kubbesinin, Hazret-i Resulullah’ın tükürüğüyle bina edilen mahallinden bir miktar kireci kazıyıp Selimiye kubbesi kirecine karıştırıp,bu Selim Han’ın kubbesini Mimar Sinan bu şekilde inşa etmiştir ki inşâallah ilâ mâşâallah müebbed olur.
“Bu kubbenin içinde, mezkûr dört sütun ayaklarından başka dört tane yarım ayak daha vardır. Amma onlar cami içinde duran dört ayak gibi meydanda değillerdir. Dört köşedeki duvarlara bitişik ayaklardır. Bu ayakların köşelerinde duvara bitişik çeşitli cüz okuyuculara mahsus kürsüler var ki, her biri ham mermerden yapılmış kafesli birer maksureciktir. Büyük kubbenin altında sekiz adet kemer var ki, her biri gökkuşağına benzer. Büyük kubbe dahi bu kemerler üzerine oturtulmuştur. Bu kemerler altında, camiin sağında ve solunda, kıble kapısının içi hep yan maksurelerden oluşmuştur İd, cemaat çok olunca buralarda da ibadet yapılır.
“Hâsılı, bu Selimiye’yi görmek isteyen, İstanbul’da Tahtakale’deki Rüstempaşa Câmii’ni görsün. Hemen hemen ona benzer büyük bir camidir.
“Bunun mihrabı bir alçak yarım kubbe içinde Hind sedefkârisine benzer bir mihraptır ki, sanki Sivas eyaletinde Keskin kazasındaki Şeyh Şâmî Hazretleri’nin mihrabıdır.
“Minberinin medhinde ise lisan hakikaten âciz ki Resûl-i Kibriyâ’nın makamıdır, ince sanatkâr, dağ kazan ve mermer delen hünerli usta, bu faydalı minbere öyle bir yontucu ve delici âlet vurmuş ki, sanki Karadeniz sahilindeki Sinop kalesindeki Sultan Alâaddin Camii’nin minberidir. Bu Selimiye minberinin benzeri, bu köhne yeryüzünde yapılmamıştır.
Kandil Geceleri
“Caminin ta ortasında, sütunlar üzerine bina edilmiş dört köşe müezzinler mahfili güzel bir makamdır. Burada bütün üstad-ı kâmil müezzinler on iki makamı ve yirmidört şube ve kırk sekiz terkibi icra ederler. Bu mahfilin altındaki bir şadırvan devamlı akmaktadır. Bazı susayanlar ile abdest tazelemek isteyenler buralardan içip abdestlerini alır, Allah’a ibadet ederler. Bu büyüklükte havuz bir burada, bir de Bursa’daki Yıldırım Bayezid Han’ın Ulu Câmii’nin içinde vardır.
“Bu camiin dört köşe duvarlarında iki yüz elli adet cam billur ve necef ve moran vardır. Güneşin ışıkları bu camlara vurunca caminin içi nurla dolar. Onun için bazı pencerelerin üzerinde ‘Allah göklerin ve yerin nurudur’ mealindeki ayet-i kerime yazılmıştır. Her pencerede çeşitli ince sanat eserleri vardır. Burada bulunan sanatlı avizeler ve çeşit çeşit kıymetli askılar pek pahalıdır. Dört tarafında, ta nurlu kubbesine varıncaya kadar, üç kat kandil tabakaları vardır. Miraç gecesi, Kadir gecesi ve İsra gecesi gibi mübarek gecelerde on iki bin adet kandil yakılarak cami aydınlatılır. Bu süs başka bir yerde yoktur. Meğer İstanbul’daki Sultanahmed Camii ile Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’da ola. Zira onun hakkında; ‘eksikliklerden uzaktır, o (Allah) ki gecenin bir vaktinde kulunu, âyetlerimizden bir
bölümünü kendisine göstermemiz için, Mescid-i Haram’dan Mescid i Aksâ’ya yürüttü..’ mealindeki ayet nazil olmuştur. Amma Selimiye’deki Karahisarî Haşan Çelebi’nin yazıları ancak İstanbul’daki Süleymaniye Camii’nde olabilir. Ama zavallı Hattat Haşan Çelebi, Selimiye Camii kubbesinin tam ortasına ayet yazarken gözünün birine kireç tozu kaçmış, ‘Ah ’؛müzög diye can havliyle yanında hazır olan kap içinde kalemleri yıkadığı kireçli su ile gözünü yıkayınca öteki gözü de pişmiştir. Kör olmasına sebep, bu kubbede gösterdiği mahareti olup sanat hayatı orada son bulmuştur. Amma doğrusu Koca Haşan Çelebi resim ilminde kudretini göstermiştir. Her yazısı benzeri yazılamayan bir sanat eseridir. Sonra Selim Han adalet gösterip, Haşan Çelebi’ye Bâb-ı Hümâyûn vazifelerinden her gün iki adet sikke-i şerifi ihsan etmiştir, Ömrünün son günlerini bununla geçirerek, İstanbul’da Ebû Eyyube’l-Ensârî karşısındaki Çavuşbaşı Camii sahasında üstadları Ahmed Karahisarî yanına defnedilmiştir.”
Babam Bizzat Mimar Sinan’dan Duymuştu
“Sözün kısası, bu cami üç yüz yetmiş beş sanat ve hüner üzerine yapılmış sağlam bir camidir. Her hüneri ayrı ayrı açıklasak, hakkında ayrı bir kitap yazmamız gerekir.
“Hatta pederimiz merhum, Dergâh ı Ali kuyumcusu Derviş Mehmcd Zilli, bu Selim Han Camii’ni yapan Mimar Sinan’ın ağzından işittiği şu fıkrayı bana da anlatmışlardır: ‘Kırk yedi selâtîn camii yaptım, yüz kırk mescid, otuz sultan hanı, yüz kırk âyân sarayı, yüz yirmi köprü, yedi adet su kemerleri ve binlerce hanedan, eşraf ve büyüklerin evlerini inşa edip, hendese ilminde nice sanat göstererek, asrın bir tanesi oldum. Kalfalığımı İstanbul’daki Şehzade Camii’nde yaptım, ustalığımı da Süleymaniye Camii’nde tamamladım. Amma bütün kudretimi bu Selim Han Camii’nde sarf edip, hünerimi açık seçik ortaya koydum. Bildiğimiz cihanın mimar ve mühendisleri var. Bütün kabiliyetlerini ortaya koysalar, böyle büyük bir eser vücuda getirmekten âciz kalacaklardır. Hiçbir padişah da bu kadar para harcamayı göze alamayacaktır.’ diye Koca Sinan ağa pederimize böyle nakledermiş.”