Kurulduğundan beri adı neredeyse hiç değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelen nadir şehir- lerimizdendir Tarsus. Anadolu’nun güneyinde sırtını Toroslara dayamış, uçsuz bucaksız Çukurova’yı seyreden bir inci tanesini andırır. Tarihi 7 bin yıl öncesine kadar uzanan Tarsus, her zaman bulunduğu coğrafyanın en önemli medeniyet merkezlerinden birisi olmuştur.1 Bu nedenle tarih boyunca uğrunda birçok savaşlar yapılmış ve sık sık el değiştirmiştir. Tarsus’un Müslümanlarla münasebeti Hz. Ömer devrine rastlar.2 Daha sonra Emeviler, Ab- basiler, Ermeniler, Memlûklar, Ramazanoğulları ve Dulkadiroğulları arasında hâkimiyet mücadelelerine sahne olan Tarsus, nihayet 1516’da Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı topraklarına katılmış ve bir daha Osmanlı hâkimiyetinden çıkmamıştır.3 Bu tarihten sonra Tarsus, bir sancak merkezi olarak Osmanlı idari teşkilatı içerisinde zaman zaman Şam, Halep, Zülkadriye, Kıbrıs, Karaman4 ve Adana5 eyaletlerine bağlanmıştır. 1867 yılında çıkarılan Vilayet Nizamnamesinden sonra Tarsus, sancak merkezi olmaktan çıkarılmış ve Halep Vilayeti’nin Adana sancağına bağlı bir kaza haline getirilmiştir. 1877’de ise Adana tekrar vilayet merkezi olunca, Mersin ve Tarsus bu vilayetin merkez sancağına bağlı ayrı ayn birer kaza merkezi olmuştur. 1888 yılında da Mersin sancak haline getirilerek Tarsus kazası Mersin’e bağlanmıştır.6 Tarsus’un günümüzde de bu statüsü devam etmekte olup vilayet merkezi olan Mersin’in bir ilçesi durumundadır. Tarsus’un hâlâ ilçe olarak kalmasının en büyük nedeni iki büyük vilayete, Adana ve Mersin’e olan yakınlığıdır.
Mersin yönünden şehre girerken önce “Nusret” karşılar ziyaretçilerini vakur duruşuyla. Çanakkale Savaşları’nm şanlı kahramanı Nusret Mayın Gemisi, 1955 yılında ordudan terhis edildikten sonra uzun yıllar yük gemisi olarak görev yapmış, o
limandan bu limana dolaşmış, yük çekmiş, çile çekmiştir…
Bugün Tarsus, ülkemizin en modern ve büyük şehirlerindendir. Bu modernlik ile birlikte tarihi dokusuna da en iyi şekilde sahip çıkarak, yeni nesillere ecdadını unutturmamak için uğraşan bir anlayış hâkimdir Tarsus’ta. Her tarafi buram buram tarih kokan şehirde, tarihi mekanlar en iyi şekilde korunmuş ve çevreleri birer kültür parkı hâline dönüştürülmüştür. Mersin yönünden şehre girerken önce “Nusret” karşılar ziyaretçilerini vakur duruşuyla. Çanakkale Savaşları’nı hatırlatır ziyaretçilerine. “Geçemediler, geçemeyecekler” der gibi gururlu ve heybetlidir hâlâ. Çanakkale Savaşları’nın şanlı kahramam Nusret Mayın Gemisi, 1955 yılında ordudan terhis edildikten sonra uzun yıllar yük gemisi olarak çalışmış, o limandan bu limana dolaşmış, yük çekmiş, çile çekmiştir. 1989 yılında Kıbrıs’a yük taşırken Mersin Limanı’nda batan gemi, 10 yıl batık şekilde kaldıktan sonra 1999 yılında bazı gönüllüler taralından çıkarılmış, kaderine terk edilmiştir. Jilet olmayı beklerken bu duruma daha fazla kayıtsız kalamayan Tarsus Belediyesi büyük bir vicdani sorumluluk üstlenerek gemiyi 3 parça hâlinde Tarsus’a getirtmiştir. Burada tekrar birleştirilerek aslına uygun bir şekilde onarılan gemi,bugün Çanakkale Parkı içerisinde bir müze olarak gelecek kuşaklara gururla hikâyesini anlatmaktadır. Eski Tarsus şehrinin bulunduğu mahallelere girildikçe, tarih çıkar karşımıza her başımızı çevirdiğimiz köşede. Evliya Çelebi’nin “Huda halikıdır, nûr desen nûrdur, belki nurun alâ nûrdur” diye tarif ettiği eski adıyla Cami’ü’n-Nûr, bugünkü adıyla Ulu Cami, buradaki Türk-İs- lâm eserlerinin en güzeli ve en eskisidir. Her ne kadar kitabesinde yapım tarihi 1579 olarak belirtilse de bu tarihten önceki tahrir defterlerinde de bu caminin mevcudiyeti tespit edilmiştir.7 Caminin hemen doğu kısmında yer alan türbede Abbasi Halifesi Me’mun’un kabri ve Şit ve Lokman (a.s.) makamları bulunmaktadır. Ulu Cami’nin kuzey doğu köşesinde yer alan saat kulesi 1895 tarihinde kaymakam Ziya Bey zamanında Feyzullah Ağa tarafindan yaptırılmıştır.8 Caminin hemen yanındaki Kırkkaşık Bedesteni’nin 1579 yılında Ramazanoğlu Pîrî Mehmed Paşa tarafindan yaptırıldığı bilinmektedir. Bugün restore edilmiştir ve kapalı çarşı olarak kullanılmaktadır.
Şehirdeki diğer önemli bir eser de Eski Cami (Kilise Camii)’dir. I. Haçlı Seferleri sırasında (1096-1099) Tarsus’a gelen Fransızlar tarafından St. Paulus Katedrali olarak yapıldığı belirtilmektedir.9 Bazı eserlerde de 14. yüzyılın başlarında Ermeni Kralı Oşin tarafından yaptırıldığı yazılıdır.10 Daha sonra İslam fethiyle birlikte camiye çevrilmiştir.
Eski Cami’nin hemen karşısında 1857 yılında yapılan Makam Camii bulunur ki burada Hz. Danyal (a.s.) medfundur. Hz. Danyal, İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden olup Hz. Davud’un neslindendir. M.Ö. 5.-6. yüzyıllarda yaşamış, kıtlık zamanlarında Tarsus’a gelmiş, bolluk ve bereket getirmiş ve burada vefat etmiştir.
Yakın tarihte, caminin tamiratı sırasında caminin altında suyun giriş yerinde kalın ve muntazam mazgal demirleri tespit edilmiştir. Hz. Danyal’ın kabri bu mazgallardan geçen suyun çok daha altındadır.
Günümüzde Hz. DanyaPın kabrinin olduğu mahalde ve Makam Camii’nin içerisinde kazı çalışmaları yapılmış olup kabrin yeri tam olarak tespit edilmiştir. Tarsus, hem ziraat hem de sanayi şehri olma özelliğini gösterir. Bir taraftan Türkiye’nin en verimli ovalarından Çukurova’da ziraatin hemen her çeşidi yapılırken, diğer taraftan da özellikle tarıma dayalı olarak gelişen sanayisi ile Türk ekonomisine katkısı büyük olmaktadır. 19. yüzyılın ortalarında başlayan Tarsus’un sanayileşme macerası günümüze kadar devam ede gelmiştir.
Tarsus’un sembollerinden biri olan bu kapı, günümüzde ayakta kalan tek antik şehir kapısıdır. Önceleri “Deniz Kapısı” denilen bu kapıya halk arasında “Kleopatra Kapısı” da denmiştir.
Tarsus ve çevresi ziraat alanları, sanayi bölgeleri, tarihi eserleri ve kültürel zenginliği ile, geçmişten gelen mirası geleceğe taşıyan nadide şehirlerimizden biridir.
Yurdumuzda ilk hidroelektrik santrali 1902 yılında Tar$us’ta kurulmuştur. Tarsus’a yaklaşık 2 km. uzaklıkta bulu- nan Bentbaşı denilen yerde, bir belediye çalışanı tarafından kurulan tesiste üretilen elektrik, ilk olarak sokak aydınlatması için kullanılmıştır. Fotoğrafta, Hamam’ın bir köşesine dikilen sokak lambasının etrafında poz veren insanlar görülmekte.
557 yılında Kubat Paşa tarafından kesme taştan yaptırılmış olan Kubatpaşa Medresesi, günümüzde Tarsus Müzesi olarak kullanılmaktadır.