122 Yıl Önce Köyün Üzerine Kaya Uçtu,96 Kişi Öldü
Dünya üzerinde meydana gelen tabii afetler coğrafi bölgelere farklılık göstermededir. Uç tarafı denizlerle çevrili ve bol akarsuya taklarına sahip ülkemizde yaşanan afetler, coğrafyaya göre çeşitli şekillerde cereyan etmiştir. Mesela dört mevsim yağmur alan Karadeniz bölgesinde daha çok sel ve heheylan felaketi ile karşılaşılmaktayken, tam olarak yerleşmemiş hatlarının bulunduğu bölgelerde depremler olmaktadır. bazen çok can ve mal kaybına sebebiyet vermektedir. Ancak, Karadeniz bölgesinde yaşanan bir hadise vardır ki, tarihte ender rastlanan tabii afetlerin en ilginçlerinden sayılabilir. اsıra dışı hadise, 1888’de Akdağ köyünde yaşanmıştır, o tarihlerde Osmanlı Devleti’nin Gümüşhane sancağına bağlı Kelkit kazasının olan Akdağ’da meydana gelen bu felaket, Osmanlı arşiv vesikalarında detaylı şekilde yer almıştır. Maksadımız, 122 yıl evvel meydana gelen bir tabii afeti tekrar hatırlatarak eski acıları yeniden ortaya dökmek değil; felaketin nasıl meydana geldiği ve neleriıı yapıldığım belirterek, günümüzde de böyle bir felaketin yaşanmaması veya bir afet anında nelerin yapılabileceği hususlarında dikkat çekmektir. Yoksa gayemiz ‘felaket tellallığı’ yapmak değildir…
Akdağ köyünün sırtını dayadığı büyük bir kaya dağ kütlesi bulun- maktaydı. Bil kayanın, bil’ §(١١٦ baş- larına düşüp büyük bir afet meydana getireceği kimin aklına gelebilirdir Ancak, 6 Mayıs 1888’de bu dağın büyük bir parçası yerinden koparak Akdağ köyünün merkezini tarumar etti. Evlerin üzerine düşen kaya parçası, çok sayıda can kaybına sebebiyet verdi. 20’den fazla evin tahrip olduğu ve sadece on evin sağlam kalabildiği bu felaketin bilançosu ağır olmuştu: 41’i erkek, 55’i kadın, tam 96 kişi hayatını kaybetmişti. Geriye kalan 160 köylü ise canını zor kurtarmış, pek çok hayvan teief olmuştu. Akdağ köyünün neredeyse nüfosunun yarısını kaybettiği bu büyük tabii afetin ardından hemen arama ve kurtarma çalışmaları başlamışttr. Ancak, kurtulabilenler ve çevre köylerden gelenlerin gayretleri felaketin bilançosunu değiştirmemiştir. Bu arada bir mesele, derhal köyün bağlı bulunan Kelkit kazası kaymakamlığına iletilmiştir. Kelkit kaymakamlığı, bu üzücü hadiseyi haber aldığı andan itibaren hemen harekete geçmiş ve yeterli miktarda zaptiye ile tabur ağasını köye göndermiştir. Felaketzedelerin bulunduğu bölgeye ulaşan ekipler, bu elim hadiseden kurtulan ahalinin istirahat ve iaşelerini temin etmeye çalışmışlardır.
Padişah,Köylülere Yardım Ediyor
Kelkit kaymakamlığı, hazırladığı ilk inceleme raporunu Gümüşhane Sancağı Mutasarrıfı Faik Bey’e iletmiş ve afetten kurtulan köylülere acilen yardım edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mesele, devrin padişahı Sultan İkinci Abdülhamîd Han’a iletilmiştir. Hadiseyi öğrenen Sultan Abdülhamîd Han, mağdurların gıda ihtiyaçlarının karşılanması için Hazinei Hassa’sından (şahsî bütçesinden) un göndermiştir. Bunun yanında köylülere dağıtılmak üzere de padişah çiftlikleri gelirinden beş yüz lira verilmesini irade buyurmuştur.
“Ekili Tarlalarımızın Dışına Çıkmayız
” Diğer taraftan, Akdağ köyünü tarumar eden devasa kayanın geri kalan parçası da köy için hâlâ tehlike arz ediyordu. Bu sebeple mağdurlara, civar köylere yerleştirilmeleri teklif olunmuş ise de köylüler bu teklife sıcak bakmadılar. Akdağlılar “ekili tarlalarının civarından aynlmaya caklarını” ifade ederek şimdilik kendilerine, barınmaları için yirmi beş adet çadır verilmesini istediler. Bu sırada padişahın özel bütçesini idare eden Hazine-i Hassa Nezareti, Akdağ’da yaşanan felakete dair etraflı bilgi istedi. Bunun üzerine Gümüşhane Sancağı Mutasarrıfı Faik Bey, 19 Mayıs 1888’de Hazine-i Hassa Nezareti’ne bir telgraf çekerek Akdağ köylülerinin durumunu, ihtiyaçlarını ve neler yapılması gerektiğini sıralamıştır. Mutasarrıf beyin telgrafı, Hazine-i Hassa Şahane Nezareti’ne ulaşarak 22 Mayıs 1888’de işleme konulmuştur. Hazine-i Hassa nazırı tarafından Sultan İkinci Abdiilhamîd Han’a arz edilen yazıda son durum şöyle ifade edilmekteydi:
“Gümüşhane mutasarrıflığın- dan alman ve ekte arz edilen telgrafnamede bildirildiği üzere Ak- dağ adlı köyün üzerine düşen dağ, içindeki mallar ve eşyasıyla beraber pek çok evi harabeye çevirmiş, er- kek ve kadın toplam doksan altıki şivefat etmiştir. Geriye kalan on iki hanenin efradıyla beraber mağdurlardan yüz altmış nüfusun ihtiyaçlarımn giderilmesi için gereken çalışmalar yapılmaktadır. Çevre köylere getirilmeleri teklif olunan köylüler, ekilmiş tarlaları civarından ayrılmayacaklarını bildirmişler, sadece, kendilerine bir miktar çadır verilmesini istemişlerdir. Binaenaleyh yirmi beş adet çadırın gönderilmesi için Dördüncü Ordu-yı Hümayun Müşiriyeti’ne müracaat olunmuş ise de Seraskerlikten izin olmadıkça çadır verilemeyeceği cevabı alınmıştır. Padişahımız tarafından inâyet ve İhsan buyrulan meblağın hemen ve hızlı bir şekilde sahiplerine dağıtılmak üzere hangi vasıta ile ulaştırılması Gümüşhane mutasarrıflığından telgrafla sorulduğundan alınacak cevabı müteakip, gerekenin yapılmasına başlanacaktır. Ancak talep olunan çadırların hemen ve süratlice verilmesi hususunda Dördüncü Ordu Miişiriyeti’ne gerekli iznin verilmesi için Serasker- lik’e de bilgi verilmesi babında emr ü ferman padişahımızındır.” Ekleriyle birlikte Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından görülen tezkire gereğince 24 Mayıs 1888’de padişahın iradesi çıkarak sultanın özel çiftliklerinin gelirlerinden 500 liranın Akdağ köyü mağdurlarına dağıtılması ve 25 çadır için de Seraskerlik’ten izin verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca bu durumun gazetelerle duyurulması da istenmiştir. Akdağ köyünde meydana gelen afetin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen felaketten kurtulanlar için henüz tehlike geçmiş değildi. Çünkü köylüler, ekili arazilerinin bulunduğu ama hâlâ risk altında olan bölgeyi terk etmek istememişlerdi. Bu yüzden köylülerin zarar ve telefata uğramamaları için emniyetli bir yere nakledilmeleri gerekiyordu.
Meselenin halli için tekrar harekete geçildi. İlk olarak, Gümüşhane sancağı yol mühendisi Agop, köyün taşınması için yeni bir yer tespit etmek üzere Akdağ’a gönderildi. Yapılan mekân araştırmalarında, vefat edenlerden bazılarına ait, Kumönü denilen yerdeki on üç dönümlük tarla uygun görüldü ve köyün buraya taşınması kararlaştırıldı. Burası hem ev inşa etmeye hem de çiftlik binası, değirmen, ağıl, anbar, ahır, samanlık ve mandıra gibi binalar yapmaya uygundu. Ancak yeni bir mahalle yahut köyün kurulması padişahın iznine bağlı olduğundan, Agop tarafından yeni köyün kaç haneden ibaret olacağını ve inşa olunacak hanelerin yerlerini ve ölçülerini gösterir bir harita hazırlandı. Agop’un keşif raporu, taksim cetveli ve haritayla birlikte 26 Temmuz 1889’da Gümüşhane sancağından Trabzon vilayetine iletilmişti.
Trabzon vilayeti raporu Dâhiliye Nezareti’ne, Dâhiliye Nezareti de Sadaret’e iletti. Mesele, devrin Sadrazamı Kamil Paşa tarafından (14 Eylül 1889) Sultan İkinci Abdülhamîd Han’a şu şekilde arz ve takdim edilmişti: “Gümüşhane sancağı dâhilinde Akdağ köyünde bulunan dağın bir kısmının bundan önce devrilmesiyle bazı haneler ashabı dağ altında kalarak vefat etmişlerdi. Bu dağın geri kalan mahallinin dahi ayrılarak düşme tehlikesi bulunmasından dolayı geri kalan nüfusun diğer bir yere nakilleri lüzumlu görülmüştür. Bu yüzden dağ altında kalıp vefat edenlerden boşalan araziden Kumönü denilen on üç dönümlük bir tarlanın, kurtulan ahalinin iskânlarına tahsisiyle orada yeniden bir köy teşkili hakkında Trabzon vilayetinden gelen mazbata ile ekleri-icra-yı icabına dair Dâhiliye Nezareti’nin tezkiresiyle beraber arz ve takdim kılınmıştır. Gereğinin yapılmasını arz ederim efendim.”
Bunun üzerine 17 Eylül 1889’da Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın iradesi çıkarak Kumönü denilen tarlanın, ahalinin iskânına tahsis kılındığı bildirilmiştir. Gerekli yazışmalar tamamlanarak yeni köyün kurulması çalışmalarına başlanmıştır. Bir köyü haritadan silen ve acı bir sayfa olarak tarihe geçen bu hadiseyle devlet yakından ilgilenmiştir. Başkent İstanbul, her ne kadar köy çok uzak mesafede kalsa da, bu afet karşısında görevlileri seferber etmiş; hatta bizzat devrin padişahı Sultan İkinci Abdülhamîd Hankendi özel bütçesinden köylülere dağıtılmak üzere gıda ve para yardımı yapmıştır. Bunun yanında köye 25 adet çadır gönderilirken yeni bir köy kurulması için çalışmalar yapılmış, yeni evler ve köylülerin ortak kullanımı için çeşidi hizmet binaları inşa edilmiştir. Bütün bu faaliyerier Osmanlı’nın halkın huzur, güven ve rahatına verdiği önemi göstermesi açısından önemlidir.