Doğudan yurda girişin ilk, Türkiye topraklarının son durağı olan Doğubayazıt, çok eski bir yerleşim yeridir. Başı daima dumanlı Ağn Dağı’nm eteğinde, İshakpaşa Sarayı’nm gölgesinde kurulu bu serhat şehrimiz, hem tarihi İpek Yolu’nun hem de Avrupa’yı Asya’ya bağlayan en önemli ticaret yolunun merkezindedir. Eğer bir gün yolunuz Ağrı’ya düşerse, Doğubayazıt’a uğramadan dönmeyin…
Adını, 5137 m. rakımı ile Türkiye’nin en yüksek dağından alan Ağrı ilinin şirin ilçesi Doğubayazıt’ın toprakları, ilkçağlardan itibaren daima önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Tarihini çok eskilere, 4000 vıl öncesine kadar götürebildiğimiz ilçe, her zaman doğudan Anadolu’ya gelen göçler ve akınlann Anadolu topraklarındaki ilk durağı olmuştur.
Serhat şehri Ağrı’nın 93 km. doğusunda, Ağrı Dağı’nın eteklerinde kurulu ilçede Hititlerden başlayarak sırasıyla Hurriler, Urartular, Medler, persler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Moğollar… Ve son olarak da Türkler (Selçuklu ve Osmanlı) hüküm sürmüş. Osmanklar devrinde de önemini daima muhafaza eden Doğubayazıt, Ruslar ile yapılan savaşlar sebebiyle hayli zarar görmüştür. Hatta bu serhat ilçesi, 1914’te Osmanlı-Rus savaşları sırasında Rusların eline geçmiş, halkın bir kısmı Van ve Erzurum’a doğru kaçmış, kalanlar perişan olmuştur. Doğubayazıt ile köyleri, Rus askerleri ve Ermeniler tarafından yakılıp yıkılmıştır. Rusların 14 Nisan 1918’de çekilmesi ile bölge, işgalden kurtulmuştur. Doğubayazıt’ın ilk kurulduğu ve şimdilerde Eski (Yukarı) Doğubayazıt denilen yer, bugünkü ilçenin 6-7 km. doğusunda idi.
Fakat yola uzaklığı, arazisinin engebeli olması ve güneyi ile doğusundaki sarp kayalıklar sebebiyle müsait bir gelişme zemini bulamayan Doğubayazıt, transit yolun geçtiği Sanova’daki Eski Tren İstasyonu mevkiine taşınmış. Doğubayazıt, yeni yerinde ve düzlükte gitgide gelişirken Eski Doğubayazıt da giderek tenhalaşıp sönükleşmiş. 1938’den sonra ise ahali, ovaya ve bugünkü şehre yüksekten bakan Eski Doğubayazıt’ı terk etmiş. Tek tük bazı aileler otursa da burası günümüzde artık bir ören yeri haline gelmiş. Yöre halkı, her iki yerleşim yerini birbirinden ayırt etmek için buralara “Aşağı/Yeni Doğubayazıt” ve “Yukarı/Eski Doğubayazıt” tabirlerini kullanıyor. Doğudan yurda girişin ilk basamağı, aynı zamanda Türkiye topraklarının son durak yeri olan Doğubayazıt, ekonomik açıdan çok canlı bir yer. İran ile olan sınır ticareti, ithalat/ ihracat trafiğini gün geçtikçe artırıyor. Caddeler, sokaklar, dünyanın değişik yerlerinden getirilmiş çeşitli eşyaların satıldığı hanlar, dükkanlar; günün hemen her saati dolu. Çevre illerden de bu ilçeye alışverişe gelenler bir hayli fazla. İlçede, hayvancılık ve tarım da önde gelen faaliyet sahalarından…
Doğubayazıt’ın en meşhur yerlerinden biri de, 100 YTL’lik banknotların arka yüzünde resmi bulunan İshakpaşa Sarayı’dır. Doğubayazıt’ın 5 km. doğusunda, Eski Bayazıt’a ve ovaya hâkim yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş olan İshakpaşa Sarayı, pek çok bölümleri olan geniş bir saraydır. Aslında burava sadece saray demek yanlış olur. Çünkü bu yapı; türbesi, camisi, surları, iç ve dış avluları, divanhaneleri, harem salonları ve çeşitli koğuşları ile tam bir külliyedir. Topkapı Sarayı’ndan sonra, son devirde yapılmış sarayların en ünlülerindendir. (Dubai’de bulunan İbni Batuta Merkezi’nde, İshak Paşa Sarayı’nın bir maketi bulunmaktadır.)
Dünyada, merkezi ısıtma sisteminin ilk defa kullanıldığı, 18. yy. Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden biri olan bu sarayın, sanat tarihi yönünden de değeri büyük. Harem dairesinin cümle kapısı üstündeki kitabede, H .1199 (M. 1784) tarihi ve Ishak Paşa’nm ismi yer alıyor. Kaynaklarda geçtiğine göre sancak beyi sarayı olan bu yapının inşasına 1685’te başlanmış ve saray 99 yıl sonra, 1784’te, İshak Paşa tarafından tamamlanmış. Yalçın dağların arasında ihtişamla duran saray, uzaktan bakıldığı zaman, çevresinin tabiî özellikleriyle göz alıcı bir uyum içindedir. Saray binasının bulunduğu zemin, kayalık ve sert bir yerdir. Eski Bayazıt şehrinin merkezinde olmasına rağmen, bu yapının üç tarafı (kuzey, batı, güney) dik ve meyillidir. Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır. Giriş kapısı da buradadır.
Dünyada, merkezî ısıtm a sistem inin ilk defa kullanıldığı saray, 7600 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Türbesi, camisi, surları, iç ve dış avluları, divanhaneleri, harem salonları ve çeşitli koğuşları ile tam bir külliye olan İshakpaşa Sarayı, mimari yapısıyla Türkistan, Selçuk ve OsmanlI tarzını yansıtan bir şaheserdir.
Burası aynı zamanda sarayın en dar cephesidir. Yapı, avluları saymazsak- 50 metre genişliğinde ve 115 metre uzunluğunda olup toplamda 7600 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Türklere özgü tarihî saray örnekleri bugün ülkemizde pek az sayıda kalmıştır. Bunlardan biri de İshak Paşa Sarayı ve Külliyesi’dir. Türkistan, Selçuk ve Osmanlı mimari özelliklerini birleştiren yapıdaki caminin kubbeleri, Türkistan kubbeleri gibidir. Kapıları Selçuklu tarzındadır. Cümle kapısı bölümü, İstanbul ve Anadolu’da kurulan sarayla- rınkinden farksız olup, taş işçiliği ve oymacılığı yönünden muntazamdır. Sancak beyliğinin merkezi olan sarayın harem dairesi iki katlı, diğer bölmeleri tek katlıydı. Bugün ikinci kat tamamen yıkılmış durumda. Eski Doğubayazıt, sarayın etrafında kurulu bir kasabaydı. Sarayın ova tarafında haneler, camiler, başka yapılar ve mezarlık vardı. Ancak şehrin bugünkü yerine taşınmasıyla birlikte saray, dağların arasında yapayalnız kalmış bir halde. İki yıldır devam eden yenileme çalışmaları Eylül ayında tamamlanan İshak Paşa Sarayı, bu restorasyonu sırasında baştan sona elden geçirilmiş; kar ve yağmur sularından korumak için çatısı yapılmıştır.
Daha Doğubayazıt sınırlarına girmeden, zilV’esin- den bembeyaz karların hiç eksik olmadığı Ağrı Dağı karşılar sizi. Gökyüzü)le, bulutlarla dost, başı hep göklerde olan Ağrı Dağı… Zaten ilçedeki seyahatiniz boyunca yanınızdan hiç eksik olmaz; nerey’e gitseniz mutlaka bir yer bulup dumanlanıl üzerinden size başını gösterir. Doğubayazıt ()vası’nın kuzeyinde yer alan ve 1188 km karelik bir tabana sahip olan Ağrı Dağı; Büyük Ağrı ve Küçük Ağrı diye isimlendirilen, koni şeklindeki ayrı zirveye sahip. 2678. metredeki Serdarbulak Geçidi, aynı tabandan ayrılan bu iki koniyi birbirinden ayırıyor.
Ağrı il topraklarının yaklaşık % 10’nu kapladığını öğrendiğimiz dağın yarısına yakın kısmı İğdır sınırarı içinde kalıyor. İlçe merkezine 15 km. mesafedeki dünyaca ünlü dağ, yılın on iki ayında da bembeyaz. Genellikle Temmuz. Ağustos ve Eylül’de dünyanın her tarafindan gelen dağcılar, yerli rehberler eşliğinde dağa tırmanıyor. Ağrı il merkezine 115 km. mesafede olan Ağrı Dağı, yazın yayla, kışın kışlak olarak da kullanılıyor yerli halk taralından. Yatandan çok heybetli ve etkileyici bir görünüşü olan bu dev kütle; İğdır’dan, Nahcivan ın her tarafindan, Van, Erzurum, Kars, Ermenistan ve İran’ın yüksek yerlerinden görülebiliyor.
AHMED-İ HANİ TÜRBESİ
Doğubavazıt’a 8 km. mesafede, İshakpaşa Sarayı’mn arka tarafında, dağların arasından şehre bakan bir türbe vardır: Ahmed-i Hâni Türbesi. 1651 yılında doğan ve vefat tarihi kesin olarak bilinmeyen Ahmed-i Hâni, Doğubayazıt medreselerinde müderrislik yapmış ve açtığı medresede birçok âlim yetiştirmiştir. Yüksek derecede ilim ve fazilet sahibi, edip bir zattır. Babasının adı İlyas’dır. “Hânı”kelimesini Hakkâri yakınlarında bulunduğu şen lenen Han köyünden veya burada yaşayan Hani aşiretinden ya da mensubu ©lduğu Haniyân ailesinden aldığı tah- mili edilmektedir. Ahmed-i Hâni Türbesi’niıı yanına sonradan bir de cami yapılmtştır. Hani Baba olarak bilinen Şeyh Ahmed-i Hânî’nin türbesi halen ziyaret edilmektedir.
BAYAZIT KALESİ
İshakpaşa Sarayı yakınında, sarp bir kayalık üzerinde kurulmuş olan kale, günümüzde harabe bir durumda bulunuyor. Kalenin ilk olarak ne zaman ve kimler tarafindan yapıldığı kesin olarak bilinmese de kaledeki kabartmalı mezarlar sebebiyle, buranın bir Urartu eseri olduğu salmaktadır. Bayazıt şehrinin coğrafi konumu nedeniyle kale, tarih boyunca önemli görevler üstlenmiştir. Birçok devlet arasında el değiştiren kale, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran seferinde Osmanlıların eline geçmiştir.
ESKİ BAYAZIT (SELİM) CAMİİ
Doğubayazıt, Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına katılınca, Doğubayazıt Kalesi’nin hemen yanında bir de cami yapılmıştır. Merkezî kubbeli ve tek minareli olan bu camiye Yavuz Sultan Selim’in adına izafeten Selim Camii de denilmektedir. Caminin yer aldığı vadi yamacı düzeltildikten sonra, duvar örülmek suretiyle düz bir teras oluşturulmuş ve üzerinde bu camii inşa edilmiştir. Kesme taştan yapılan bu cami 15×15 m. boyutlarında kare planlı ve tek kubbelidir. Cami fazla bir tahribat görmemekle beraber yerleşim yerlerine uzak ve kubbesi çökme tehlikesi ile karşı karşıya olduğundan dolayı, şu anda ziyaret ve ibadete kapalıdır.
ABDİGÖR KÖFTESİ
Her yörenin, her ilin hatta her ilçenin kendine has özellikleri vardır. Tarihî yerleri, gezilecek mekanları ve meşhur yemekleri. Hani derler ya “yemeden dönme” diye, işte Doğubayazıt’ın da yemeden dön- me diyebileceğimiz meşhur bir köftesi vardır: Abdi- gör Köftesi. Yapımı biraz zahmetli olan köftenin en büyük özelliği etînîn hazırlanma usulüdür. Genellikle kuru oda beslenen sığırların saf, kemiksiz ve yağsız but etinden yapılır bu köfte. Yeni kesilen hayvanın eti he- nüz sıcakken kemiğinden ayrılır ve tuzlanarak “sal” adı verilen büyük bir taş üzerinde, tahta tokmakla dövülür. Bu dövme esnasında sabırlı olmak ge- rekmektedir. Çünkü dövme îşi ؛lay laşık 1 saat boyunca devam eder. Et dövüldükçe bir taraftan da süreklî karış- tırılır. Böylece ortaya çıkan sinirler tamamen ayrılıncaya kadar bu işleme devam edilir. Bir macun kıvamına gelen dövülmüş etin içine rendelenmiş soğan eklenir ve dövmeye devam edilir. Sıvılaşan ete 1 fincan su katılıp et elle çırpılarak köpürtülür. İçine tuz ve karabiber ilave edilip 15 dk. taş üzerinde dinlendirilir. Daha önceden bir tencerede kaynamış olan suyun içine bir yemek kaşığı tuz eklenir. Bulamaç halini almış et avuçla alınıp, bir çorba kepçesi kadar top yapılarak suyun içine yavaşça atılır. Köftelerin içinin tamamen pişmesi için dağılmamalarına dikkat ederek bîr çatal yardımıyla yararak kontrol edilebilir. Köftelerin dışı ile içinin rengi aynı olmuşsa köfteler pişmiş demektir. Bu köfteye baharat, tuz ve soğandan başka hiçbir şey katılmaz. Pirinç pilavının üzerine köfte koyarak yanında taze sac ekmeği, yeşil veya kuru soğan ve şalgamla servis yapabilirsiniz.