Her iki taraf, taahhütlerini yerine getirmemiş, Latinlerle Rumlar arasında uyumsuzluk ve ihtilâflar ortaya çıkmıştı. Gerçi Kayser Emanuel gibi bazı imparatorlar, memleketin siyasî menfaatlerini göz önüne alarak düşmanlık hissini gidermeyi başarmışlarsa da, imparator gibi düşünmeyen ahali, yabancılara verilen Latinlerden nefret etmişti. Kayser Emanuel’in vefatıyla memleket ve ahali yabancılara verilen müsaade ve imtiyazlardan kurtulmuş olduğundan hiç çekinmeksizin Latinler hakkındaki kin ve düşmanlıklarını çılgınca bir dereceye vardırdılar. Vefat etmiş olan İmparator ile Cenova Cumhuriyeti arasında yapılan anlaşma metninin tasdik edilmiş örneğini alarak İstanbul’a gelen elçi, İkinci Alexios tarafından güzel karşılanmadı. Bazı raporlara göre Latin papazlarının kiliselerinden, hastaların hastanelerinden ve kendi halleriyle yaşayan itaatkâr ahalinin yurtlarından uzaklaştırılması ve kovulması ile sonuçlanan 1182 yılı Mayıs ayındaki ayaklanmada adı geçen elçinin bir suikasta maruz kaldığı rivayet edilir. Bütün Latin mahallesi yakıldı; çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar bile istisna edilmeksizin hepsi katledildi. Tyr beldesi yazarlarından Gilium şu müthiş katliamdan bahsederken “Bu ihtilal ve ayaklanmada boğazlanan Latinlerin sayısı altı bin olup, hepsinin evleri tahrip edildi ve yakıldı. Bu katliamdan kurtulabilenler gemilerine kapağı zor attılar ve dönüş anında karşılık olarak Adalar ile Marmara sahillerini yaktılar, vurdular.” diyor. Canale adlı yazar bu müthiş olaylardan sonra Latinlerin canlarını kurtarabildikleri için şükür niyetine çok dualar okuduklarını haber veriyor. Diğer taraftan Selahaddin-i Eyyûbî, Abbâsî halifesi Nâsıruddînullah’a H. 588 (M. 1182) yılı Cemazi- yelevvel’i tarihiyle yazdığı bir yazıda şöyle ihbarda
BizanslIlara ait iki iskeleden biri Neorium Kapısı’nm batısında olup, burada BizanslIların bir ambarları ve birçok barakaları vardı. Diğer iki iskele üzerinde yeni yapılmış birtakım kulübeler görülürdü. Diplicala’nın batısında bulunan bu iskele seksen üç zirâ’,523 diğeri de 7.20 zirâ’ uzunluğunda ve St. Antoine Manastırı İskelesi’nden yirmi üç zirâ’ uzaklığında idi. Bu iskeleden denize kadar olan mesafe yirmi zirâ’dır. Bu üç iskele üzerinde üç sarraf dükkânı vardı.Yazarın birçok eski kaynaktan alarak yukarıdaki gibi tercüme ettiği ifade ve rivayetlerinden anlaşıldığı üzere, başlangıçta sırf ticarî ve İktisadî bir maksatla İstanbul’a yerleşen Latinler ile Bizans kayserleri arasında millî menfaatlerden kaynaklanan ihtilâflar eksik olmayarak, bu yüzden devlet çok defa büyük güçlüklere maruz kalmıştır. Ayrıca, aynı dine mensup olan ve aynı mihraba yönelen Bizanslılar ile Latin kavim- leri arasındaki fikir ayrılıkları, ahlâk ve tavır farklılıkları, hatta dinî düşmanlık Bizanslıların Latin kavimle- rinden nefret etmeleri ve onları küfürde görmeleri sonucunu doğurdu. Bu yüzden tarihi lekeleyecek nice esef verici hadiseler, katliamlar olmuş, Doğu ve Batı kiliselerinin birleşmeleri fikriyle kayserler tarafından defalarca girişilen teşebbüsler bu sebeple akîm kalmış, ayrıca patrikleri, İstanbul’a gelen bazı papalar ve vekilleri Ayasofya Kilisesi’nde resmî surette azil, hatta aforoz etmeye kadar varmışlardı. Bu tarihî gerçekler fikir erbabınca bütün ayrıntısıyla bilinmekteyken Birinci Dünya Savaşı’nın malûm olan şekilde sonuçlanmasından faydalanarak İstanbul Rum Patrikhanesi’nin bütün Katoliklerin ruhanî reisi bulunan Papayı aforoz edercesine tehdit525 ile Doğu ve Batı kiliselerinin birleştirilmesi fikrini ileri sürmesi; Rumlarla Ermeniler arasındaki zıddiyet; özellikle de Yahudîlerle aralarında olan nefret ve dinî düşmanlık bilinirken ortaklığa ve birleşmeye yeltenilmesi tarihin garip cilvelerindendir. Daha garibi… Bir tarihte İspanya’dayken Ferdinand ile İzabella tarafından can, ırz ve namuslarına, bütün manasıyla mukaddesatına tecavüz edilerek hayatta kalabilenler, hakkıyla ‘veli’ unvanıyla şereflendirilmiş olan Sultan İkinci Bayezid Han’ın merhametli sığınağına ilticaya mecbur kalan ve asırlardan beri Osmanlı saltanatının kanatları altında her türlü nimetlere ve iyiliklere mazhar olarak refah içinde yaşayan Yahudîlere ne oldu ki aralarındaki ırkî ve dinî nefreti unutarak Rumlar ve Ermenilerle beraber olup Türkler aleyhinde işler çevirmede mesai ortaklığında bulundular? Fakat… Türkler çok sabırlı, mütevekkil, asîl ve vakarlıdırlar. Akıl ve mantığın kabul etmediği teşebbüsler daima akîm kalmaya mahkûmdur. Delicesine emellerle Allah’ın izniyle hiçbir zaman hayır husule gelmez. Tarihi ve yaşadığı mukadderat büyük bir millet hiçbir zaman ölmez. Biz, uzağı görerek tarihimizin ibret verici örneklerinden ders alalım. Latin ve Rum Ortodoks KiIiseleri’nin birleştirilmesi fikri yeni bir şey değildir. Eskiden beri devam ede- gelen bir meseledir. Hatta bu meseleden dolayı Bizanslılar zamanında pek çok üzüntü verici olay yaşanmıştı. Eski Bizans kaynaklarından iktibas ettiğim şu bilgiler dikkate ve düşünmeye değerdir:
– Kayser Birinci Anastasius’un zamanında Kostantiniye’de büyük mezhep mücadeleleri ortaya çıkmış olduğundan şehir halkı kaysere kin ve düşmanlık göstermiş, bu sebeple kayser, Patrik Macedonius’a şiddetle muamele ederek makamından azletmiş ve yerine Timothee’yi patrik olarak atamıştı. Patrik hakkında yapılan bu muameleden dolayı yine büyük bir kargaşa ortaya çıkınca ne yapacağını şaşırıp kalan Kayser, Ortodoksların gönlünü hoş edeceğini vadederek galeyanı sakinleştirmeyi başarmıştır. Fakat tehlike geçer geçmez eski fikrinden dönerek yine Ortodoksları takibe başlamışlardır. Anastasius, seksen sekiz yaşındayken (518 yılında) sarayının mahzeninde cansız olarak bulunmuştu.
– Birinci Justinianus 518’de kayser ilân edilmiş ve selefi tarafından kovulan Ortodoks papazlarını geriye çağırarak Papalık makamıyla Ortodoks Kilisesi’nin arasını bulmak için İstanbul’da büyük bir ruhbanlar meclisi toplattırarak bu suretle her iki kilise arasında mevcut olan ayrılığa son vermiş oluyordu.
– 1053 yılında Patrik Michel Gyrularius ile mezhep meseleleri hakkında müzakerelerde bulunmak üzere Papa tarafından İstanbul’a üç rahipten oluşan bir heyet gönderilmişti. 16 Temmuz 1054’te Papanın vekilleri, Patriğin Papa tarafından aforoz edildiğini bildiren bir ithamnameyi Ayasofya mihrabına getirmişlerdi. Bu metin üzerine Latin ve Ortodoks Kiliseleri birbirinden ayrıldı.
Kayser Sekizinci Michel zamanında da bu gibi mezhep meseleleri ortaya çıkmıştı. Malûm olduğu üzere Michel bazı yüce vasıflar ve nadir hasletlerle donanmış biriydi. Doğunun en namlı bir ailesine mensup olmakla beraber loannes Laskaris’in çocukluğu zamanında hükümet naibi olarak Laskaris’in taç ve tahtını gasp etmek için gözlerini dağlattıktan sonra onu bir kuleye hapsettirmişti.
Sekizinci Michel Latin Kilisesi ile Rum Kilisesi’nin birleştirilmesini düşünmüş ve bu emeli gerçekleştirebilmek için büyük bir azimle çalışmıştı. Fakat şu hareketi Rumların nefret ve düşmanlığını üzerine çekmiş olduğundan vefatı anında oğlu ve halefi İkinci Andronikos babası hakkında dinî ve resmî merasim icra etmeye bile cesaret edememişti!
– Adı geçen İkinci Andronikos Latin ve Ortodoks Kiliseleri’nin birleştirilmesinden vazgeçmişti (1282). Allom’un Eski ve Yeni İstanbul’unda Andronikos’un her iki kilisenin birleştirilmesi için babası tarafından alınan bütün tedbirlerden tamamıyla vazgeçtiği yazılıdır.
– Andronikos’un halefi ve küçük oğlu Üçüncü Andronikos (1328-1341), her iki kilise arasındaki ayrılığı ortadan kaldırarak kiliselerin birleştirilmesine çalışmışsa da, ahali tarafından birçok engellemelere ve güçlüklere maruz bırakılmış, bundan dolayı çektiği şiddetli elem ve ıstırapların tesiriyle, on altı yıl hükümet ettikten sonra kırk beş yaşında ölmüştür.
-1334’te bazı mezhep meselelerinin müzakeresi için Papa Yirmi İkinci Jack tarafından İstanbul’a bir vekil gönderilmişti.
– 1357’de Mathieu’nun zamanında iki kilisenin birleştirilmesi için tekrar teşebbüslerde bulunulmuştu.
– Osmanlı Türklerinin Çanakkale Boğazı’nı geçerek Rumeli’de yerleşmeleri, Edirne ve Dimetoka’yı zapt etmeleri üzerine (1357-1358) Kayser loannes Paleologos, Avrupa’nın yardımını istemek üzere 1369’da Roma’ya giderek Papa Beşinci Urban’ın huzurunda Katololik mezhebini kabule mecbur olmuştu. Hatta ötekine berikine olan borçlarından dolayı Venedik’te tutuklanmıştı. Daha sonra İstanbul’a dönebildi.
– 1425’te Emanuel Paleologos’un hükümeti zamanında Latin ve Rum kiliselerinin birleştirilmesi için yine girişimlerde bulunuldu.
– 1438’de Kayser Sekizinci loannes Paleologos Venedik’e gitti. Floransa’da Doğu ve Batı kiliselerinin birleştirilmesi keyfiyeti duyuruldu.
– 1437’de Latin ve Rum Ortodoks Kiliselerinin birleştirilmesine yine teşebbüs edilmiş, 8 Şubat 1438’de adı geçen Kayser Venedik’e gitmiş ve Ferrare şehrinde toplanan Ruhbanlar Meclisi’nde İstanbul Patriği İkinci Josef ile beraber bulunmuştu.
– 6 Temmuz 1439’da Floransa şehrinde Doğu ve Batı kiliselerinin birleştiği duyurulmuştu.
– 1 Şubat 1440 tarihinde Kayser Sekizinci loannes Paleologos İstanbul’a dönmüşse de, ahali birleşme hadisesinden memnun olmadıklarından dolayı şiddetle muhalefette bulunmuş ve bundan dolayı İstanbul’da karışıklıklar zuhur eylemişti. Kayserin biraderi Demetrios Osmanlıların yardımlarıyla İstanbul’u muhasara bile etmişti.