ORTAÇAĞ; Alm. Mittelalter (n), Fr. Moy en Age (m), îng. The Middle Ages. Târihî zamanlardan. İlkçağ ile yeniçağ arasındaki devredir. Kesin olmamakla berâber, ortaçağın meşhur olan zaman dilimi, Milâddan sonra 476-1453 târihleri arasındadır. M.S. 395 târihinde Roma İmparatorluğu ikiye ayrılmış, 476’da Batı Roma İmparatorluğu yıkılmıştır. Târihçiler, 476 târihini ortaçağın başlangıcı kabul etmişlerdir. Bizans da denilen Doğu Roma İmparatorluğunun, 29 Mayıs 1453 târihinde İstanbul’un fethiyle Osmanlı Sultânı Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yıkılmasıyla ortaçağ sona ererek, yeniçağ başlar (Bkz. İstanbul’un Fethi). Ortaçağın, 7. yüzyılda İslâmiyetin Ortadoğu’da zu- hûru ve İslâm medeniyetinin Akdeniz dâhil Asya, Afrika ve Avrupa’da yayılmasıyla başladığını kabul eden târihçiler de vardır. M.S. 7. yüzyıl, hızlı gelişmeler ve fazîletlerin yaşandığı altınçağ olarak da kabul edilir. Bu devirde târihi bilinen yerleşim alanları Afrika, Asya ve Avrupa kıtalarıdır. Ortaçağ; İslâm medeniyeti ve Türk târihi bakımından en şaşalı devirdir. Hıristiyanlık ve Avrupa târihinin de en karanlık devridir. Ortaçağ, Avrupa’da, Endülüs (İberik Yarımadası) hâriç, ce- hâlet ve taassupla geçmiştir. Osmanlı Devletinin 14. yüzyıldan îtibâren Doğu Avrupa’ya hâkim olmasıyla kıtanın doğusu da batısı gibi medenîleşmesine rağmen, orta ve kuzeyinin târihi karanlıktır. Bu çağda Ortadoğu, Orta Asya, Hind Yarımadası, Kuzey Afrika ve Endülüs’te, târihin en büyük ve medenî devletleri kurularak, hâlâ istifâde edilen eserler yapılmıştır. Bu devirde Fransa, İngiltere, İtalya, Papalık ve diğer Hıristiyan devletler, İslâm medeniyeti devletleri ve Türklerle kıyas edilemeyecek kadar geridir. Avrupa’da insan hakları ve hürriyetten söz edilemeyen derebeylik idâresinde, çoğunluktaki köylü ve işçiler serf (esir) durumunda olup, asilzâdeler her şeye hâkimdi ve bunlar, medenî yaşamaktan mahrumdular. Kale tipi şatoların kıyısında ikâmet ederlerken, köylü ve işçiler bunlardan da mahrumdular. Avrupalılar, idârî, sosyal, eğitim ve öğretim müesseselerinden habersizken, İslâm medeniyetinin hâkim olduğu Ortadoğu, Orta Asya, Hind Yarımadası, Kuzey Afrika ve Endülüs, nâdide sanat eserleriyle süslüydü. İs
lâm devletleri muhteşem müesseselere sâhip olup, Müslümanlar müreffeh ve modem hayat sürüyorlardı. Halifelik merkezi Bağdat’ta kışın ısıtıcı, yazın serinletici klimaya, temizlik ve günlük ihtiyaçları için en medenî sıhhî tesisata sâhipti. Buna en güzel misal Bağdat yakınlarındaki Samarra şehridir. Papalık ve derebeylik idâresindeki Hıristiyanlık âlemi ise temizliği ve banyoyu bilmediklerinden yıkanmazlar, ortaya çıkan pis kokuyu gidermek içni parfümler kullanırlardı. Vaftizleri bozulmaması için yıkanmayan Hıristiyan din adamları ve papanın büyüklüğü, medeniyet târih- çilerinin ifâdesiyle, ölümünde cesedinin üzerindeki kir katmeri ve bit sayılarıyla ölçülürdü. AvrupalIlar, antik devir denilen ilkçağda yetişen Yunan filozoflarının yazdığı eserlerden bile habersizken, İslâm âleminde İbrânice, Lâtince ve Yunanca eserler Arapçaya tercüme edilerek çoğaltılıyordu. İslâm âlimleri milyonlarca cilt eser yazıp, bu eserler her biri bir kültür ve medeniyet âbidesi olan halifelik, devlet, şehir, medrese, sultan, bey ve şahsî kütüphânelerde bulunmaktaydı. Dînî ve fennî ilimler çok yayılıp dünyâda ilk defâ üniversite mâhiyetinde pekçok medrese, tıp fakültesi yerinde darü’t-tıp, darü’ş-şifâ, darü’s-sıhha, bîmârhâ- ne, bîmaristân; gök cisim ve hareketlerini inceleyen rasathâneler kurulup, matematik, aritmetik, astronomi, tıp, biyoloji, zooloji, coğrafya, mî- mârlık sâhalarında kitaplar yazılıp eserler verildi. (Bkz. İlim) Dînî ilimlerde her biri müctehid olan ve bütün ilimlere vâkıf Sahâbe-i kirâm, mezheb imâmlan ve diğer müctehidler yetişti. Zâhirî ve bâtmî ilimlerde mütehassıs âlimler ile evliyâ-ı kirâm bu devirde her zamankinden daha fazlaydı. Bugün bütün İslâm âleminin ameldeki mezhep imâmlan olan Ebû Hanîfe (699-767), Mâlik bin Enes (713-795), İd- ris Şâfiî (767-820), Ahmed ibni Hanbel (780-855) hazretleriyle, îtikâddaki Mâtürîdî ve Eş’arî mez- heblerinin kurucusu Ebû Maıisur-i Mâtürîdî (?- 944) ve Ebü’l-Hasan-ı Eş’arî (879-941) hazretleri bu devirde yaşayıp, ilim ve irfan kaynağı oldular. Herbiri gönül sultanı olan evliyâ-ı kirâmın büyükleri de bu devirde, doğup yaşadıklan ve sonraki asırlara feyz saçtılar. Bütün bunların ve devrin en büyüğü, âlemlere rahmet olarak yaratılan son peygamber hazret-i Muhammed bu zamanda dünyâya teşrif edip, İslâm dînini tebliğ etti ve yaydı. Ortaçağda Hulefâ-i Râşidîn (632-661), Eme- vîler (661-749), Abbâsiler (749-1517), OsmanlIlar ve sayıları yüzü geçen irili ufaklı pekçok İslâm devleti kuruldu (Bkz. İslâm Târihi). Yine bu çağda Türkler; Akhunlar, Göktürkler, Avarlar, Kutluğlar, Uygurlar, Tabgaçlar, Türgeşler, Kırgızlar, Karluk- lar, Sabarlar, Onogur, Dokuzogur, Otuzogur, Ba- saraba, Oğuz Yabgu devletlerini kurdular.Bizans Kayserliğinden başka Asya ve Avrupa kıtalarında Venedik, Ceneviz, Piza, Floransa, Napoli, Macar, Lehistan, Almanya, Fransa, İngiltere, Normanlar, Rus Knezlikleri, Amerika kıtasında da târihi pek bilinmeyen Mayalar devletleri kuruldu. Avrupa’daki millet ve diller, bu çağda birleşip meydana geldi. Ortaçağda, büyük ve uzun yıllar süren din ve milletler savaşları oldu. Bunlardan en büyükleri, Haçlı seferleri (1096-1270), Moğolların Asya ve Orta Doğu seferleri, Avrupa’daki yüzyıl savaşları, 624 Bedir, 625 Uhud, 627 Hendek gazâlan, 751 Talaş, 1040 Dandanakan, 1071 Malazgirt, 1364 Sırp Sındığı, 1389 Birinci Kosova, 1396 Niğbolu, 1402 Ankara, 1444 Varna, 1448 İkinci Kosova savaşları ve bu çağı kapatan 1453 İstanbul’un fethidir. Devrin en büyük şahsiyeti, bütün zamanların en üstünü, en şereflisi ve en yükseği olan hazreti Muhammed’dir (sallallahü aleyhi ve sellem). Es- hâb-ı kirâm, Aşere-i mübeşşere, Tâbiîn, Tebe-i tâbiîn, müctehidler, âlimler, evliyâ-i kirâm ve İslâm halîfeleri de devrin meşhur büyük şahsiyetleridir. Gazneli Mahmûd, Sultan Alparslan, Sultan Melikşah, Nizâmülmülk, İmâdeddin Zengi, Kılı- çarslan, Selâhaddîn-i Eyyûbî, Firûz Şah, Tîmûr Hân, Osman Gâzi, Orhan Gâzi, Murâd-ı Hüdâ- vendigâr Birinci Bâyezîd Han, Birinci Mehmed Han, İkinci Murâd Han ve ortaçağı nihâyetlendi- ren Fâtih Sultan Mehmed Han da devrin İslâm dünyâsının, meşhur devlet adamlarıdır. Büyük Şarl, Arslan Yürekli Rişar, Cengiz Han, Çağatay Han, Hülagu da İslâm ve batı âlemiyle münâsebette bulunan meşhurlardandır. Ortaçağda teknik gelişerek büyük gemiler, ateşli silahlar, barut, kâğıt, matbaa yapılmıştır. Şehirler büyümeye başlamıştır. Devrin en meşhur büyük şehirleri; Mekke, Medîne, Kâhire, Şam, Bağdat, Semerkand, Buhâra, Gazne, Rey, Harizm, Konya, Sivas, Erzurum, İznik, İzmit, Bursa, Edirne Roma, Venedik, Kurtuba, Gırnata ve çağın sonunu hazırlayan Feth-i mübin ile OsmanlIların eline geçip başşehir yapılan İstanbul’dur.
ORTAÇAĞ
22
Eki