BALTALİMANI ANTLAŞMASI ; Osmanlı
Devletinin 1838’de İngiltere ile Baltalimam’nda
imzâladığı ticâret antlaşması.
Avrupa’da sanâyi inkılâbının neticesi olarak
daha fazla ham maddeye ihtiyâç duyulmaya başlandı.
Bunun üzerine Osmanlı hükümeti de
1826’dan îtibâren, ham maddesini dışarıya çıkararak
esnafın işsiz kalmasını önlemek maksâdıyle
bir nevi himâye sistemi olan yed-i vâhid (tekel)
usûlünü uygulamaya koymuştu. Sistemin ayrıca
yeni kurulmuş olan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye
ordusuna kaynak bulmak ve üreticinin
mahsûlünü ucuza satarak aldanmasını önlemek
gibi gâyeleri de bulunuyordu. Yed-i vâhid uygulaması
özellikle İngiliz tüccârlarını son derece rahatsız
ediyordu. Nitekim, İngiliz sefiri Ponsenby,
yed-i vâhid usûlü ile ticâret serbestisine konmuş engellere
şiddetle çatmakta; Türkiye’de mahsûl yetiştirenler,
bunların fiyatlarını tesbit etmekte yegâne
hâkim olan imtiyazlı kimselere satmak mecbûriyetinde
kaldıkça, Türk sanâyiinin geriliğe mahkûm
kalacağını iddiâ etmekteydi. Kısaca yed-i vâhid
usûlü, İngiltere’nin Osmanlı Devletini gönlünce
sömürmesini engellemekteydi.
Bu sebeple İngilizler, Osmanlı ticâretinde kendilerine
ters düşen hükümlerin kaldırılması için
1833’ten itibâren ünlü hâriciye nâzırları Polmerston
aracılığıyla uğraşmaya başladılar. 1836’daki
müzâkerelerde Osmanlı heyetine başkanlık eden
gümrük emini Tâhir Efendi, eski düzenden mümkün
olduğunca az tâviz vermeye çalışmış ve İngiliz
isteklerine boyun eğmemişti. Bu durumda İngiliz
diplomasisi, Osmanlı bürokrasisinin zayıf
ve bunalımlı bir devresini kollamaya başladı. Nitekim
bu fırsat iki yönlü bir şekilde İngilizlerin karşısına
çıktı. 1837’de Londra büyükelçiliğinden
hâriciye nâzırlığına getirilen Mustafa Reşîd Paşa,
İngilizlere yakın bir müzâkereciydi. Londra büyükelçiliğindeyken
mason locasına kayıtlı olan
Reşîd Paşa, Osmanlı Devlitini iktisâdî bakımdan
çökertecek bir antlaşmaya yanaşmakta hiç tereddüt
göstermedi. Bu sırada Mehmed Ali Paşa Mısır’da
Osmanlı Devleti için büyük bir tehlike arz
ediyordu. Reşîd Paşa, Mısır meselesinde İngilizlerin
yardımlarını temin bahânesiyle Baltalimanı’ndaki
yalısında dört gün süren ve çok gizli tutulan
pazarlıklar sonucunda, 16 Ağustos 1838’de
Osmanlı-İngiliz ticâret antlaşmasını imzâladılar.
Antlaşma, 8 Ekim 1838’de Kraliçe Victoria, bir ay
sonra da Sultan Mahmûd tarafından tasdik olundu.
Esas ve zeyl olmak üzere iki kısım hâlinde tanzim
edilen antlaşmanın birinci kısmı iç ticârete âit
maddeleri; zeyli meydana getiren ikinci kısım ise
İngiltere’den ithâl edilecek, mallarla, transit eşyâların
gümrüklendirilme şekillerini ihtivâ ediyordu.Antlaşmanın zeyl kısmının ikinci maddesine
göre zirâî mahsûllerle şâir eşyâ üzerine konan
yed-i vâhid yâni tekel usûlü tamâmen kaldırılıyordu.
Bu maddeyle emperyalizmin önündeki engeller
kaldırılarak iktisâdı sistemimiz felce uğramış
oluyordu. Ayrıca iç ticâretin Osmanlı vatandaşlarına
münhasır kalması da kaldırılıp, istisnâsız
bir şekilde İngiliz tüccarlarına veriliyordu.
Antlaşmanın diğer önemli hükümlerine gelince,
dördüncü madde ile, Britanya tebeası, OsmanlI
memleketleri mahsûlü olan bütün maddeleri, istisnâsız
olarak ihrâc etme müsâadesine sâhip olacaklardı.
Altıncı madde ile transit resmi kaldırılmaktaydı.
Yedinci madde ile, İngiliz gemileriyle gelen
İngiliz emtiâsı için bir defâ gümrüğü ödendikten
sonra, ithâlâtçı veya alıcı tarafından nereye
götürülürse götürülsün bir daha gümrük ödenmeyecekti.
Antlaşmanın bu hükümleri ile, Osmanlı hazînesi,
önemli bir gelir kaynağından mahrûm kaldı.
Önceden yabancı bir emtiâ bir eyâletten diğer bir
eyâlete geçerken ilâve gümrük ödemek zorunda
bulunduğundan, fiyâtı artarak rekâbet gücünü kaybediyordu.
Şimdi ise Osmanlı tüccan bir yerden bir
yere bir malı götürüp, satarken yüzde 12 vergi verirken,
İngiliz tüccarları ortakları ve adamları yüzde
beş vergi ödeyecekti. Böylece İngiliz tüccarları
Osmanlı tüccarına karşı korunmuş oluyordu. Bilâhare
transit resminin devâm etmesine karar verilmiş
ise de buna karşılık ithâlât resimlerinde,
yüzde ikiye varan bir indirime daha gidildi.
Bu arada antlaşma hükümlerinin Mısır, Afrika
eyâletleri dâhil bütün Osmanlı ülkelerinde ve her sınıf
halk tarafından tatbik ve riâyet olunacağına dikkat
çekildikten sonra, isteyen bütün dost devletlere
de istisnâsız olarak antlaşmanın teşmil edilece-
. ği taahhüt olunuyordu. Nitekim 19. yüzyılın ilk
çeyreğine kadar Osmanlı dış ticâretinde birinci sırayı
alan Fransa, menfaatlerine halel geleceğini bilerek
bu antlaşma hükümlerine şiddetle karşı çıktığı
hâlde, çok geçmeden 25 Kasım 1838’de yukarıdaki
maddeye istinâden aynı hükümleri ihtivâ eden
bir antlaşma imzâladı. Bunu, Avrupa’nın diğer devletleri
tâkib etmekte gecikmediler. 31 Ocak 1840’taİsveç ve Norveç, 2 Mart 1840’ta İspanya, 14 Mart
1840’ta Hollanda, 30 Nisan 1840’ta Belçika, 1 Mayıs
1841 ’de Danimarka ve 20 Mart 1843’te Portekiz
ile antlaşmalar imzâlandı.
Mustafa Reşîd Paşanın faâliyetleri sonucu
1838’de önce İngiltere ve sonraki yıllarda diğer
Avrupa devletleriyle imzâlanan bu ticârî antlaşmalar,
esnâfı ve tüccarlarımızı uşaklığa, devletimizi
de borç bataklığına düşürmekten öte bir işe
yaramamıştır. Nitekim antlaşmanın imzâlanmasından
sonra Avusturya başbakanı; “İşte OsmanlI
şimdi bitti!” derken, Osmanlı’ya büyük bir darbenin
vurulduğunu daha işin başında söylemekten
kendini alamamıştır. Aradan yirmi yıl geçtikten
sonra, 1858’de antlaşmanın tesirlerini anlatan İngiliz
Edward Michelson ise; “Yabancı ülkelerde
büyük ünü olan Türk sanâyiinin birçok kolları
şimdi tamâmen yok olmuştur. Bunlar arasında pamuk
sanâyii başta gelir ki, bunlar tamâmiyle İngiliz
sanâyii tarafından sağlanmaktadır. Şam’ın çelik bıçakları,
Kıbrıs’ın şekeri, İznik’in çinisi, Teselya’nın
iplik boya sanâyi hep yok olmuştur. Bütün
bu sanâyi kollarının bugün Türk topraklarında artık
izi bile kalmamıştır.” derken, Türk sanâyiinin
düştüğü acı durumu dile getirmiştir. Bu ticâret
antlaşmaları, devlet hâzinesini önemli masrafları
karşılayamaz hâle getirdi ve Avrupa’dan borç alma
yolu açıldı. Böylece dışa bağımlılık devri baş-‘
lamış oldu.
Gerçekten de Sultan Abdülazîz 1861 ’de tahta
çıkarken, 1838 ticârî antlaşmalarının bir neticesi
olarak, dış ticâretin yanında iç ticâret de yabancıların
eline geçmiş, büyük çapta mâlî ve iktisâdî çöküntü
içerisinde bulunan bir devletle karşılaşmış
idi.
BALTALİMANI ANTLAŞMASI
28
Eki