BASIN; Alm. Presse, Fr. Presse, İng. Press.
Günlük, haftalık, aylık, yıllık gibi belirli veya belirsiz
aralıklarla yayınlanan her türlü ceride (gazete),
mecmûa (dergi), salnâme (yıllık), broşür ve
benzeri yayınların hepsi, matbûât. Bu tür yayınların
muhtevâsını, haber ve fikir yazıları meydana getirir,
baskı makinaları ile çoğaltılarak geniş kitlelere
kolayca ulaşma imkânı sağlanır.
Haber toplama ve bunları çeşitli vâsıtalarla
insanlara duyurma çalışmalarının insanlık târihiyle
yaşıt olduğu bilinmektedir. Zîrâ ilk insan ve
ilk peygamber Âdem aleyhisselâm zamânında Süryânî,
İbrânî ve Arabî diller ile kerpiç üzerine kitap
yazıldığı kıymetli eserlerde bildirilmektedir. Mısır’da
mîlâttan önce on sekizinci asırda resmî bir
gazetenin yayınlandığı, yine M.Ö. Romalılar devrinde
günlük olayları halka duyuran “açta diurna”
lann bir gazete hüviyeti taşıdığı, Çin’de ise, 12.
asırdan beri gazetenin var olduğu basın târihçileri tarafından bildirilmektedir. Sözlü gazete denilebilecek
Forum ve Agoralar da basın târihinde
önemli yer tutarlar. Haber ve fikirlerin elle yazılıp
satılması ise, 14. asrın sonları ile 15. asrın başlarında
Venediklilerde görülmüştür. Zamânın Venedik
parası olan Gazetta karşılığında, Gazettanti
denilen müvezzîlerde satılan haber el kâğıtları,
bugünkü gazeteciliğe adını veren bir faaliyet
olmuştur. Osmanlı ordusunun ilerleyişinin Avrupa’da
nasıl heyacanla tâkib edildiği de birkaç baskı
yapan bu haber kâğıtları nüshalarından öğrenilmektedir.
On beşinci asrın ilk yarısında matbaanın
J.Gutenberg tarafından kullanılmasından sonra,
müteharrik (hareketli) harflerle baskı tekniğine
geçilmesi, basın hayâtının gelişmesini ve gazeteciliğin
bir meslek hâline gelmesini sağlamıştır.
Fakat buna rağmen 17. asra gelinceye kadar basın
faaliyetleri emekleme devresinde kalmıştır.
İlk zamanlar gündelik olmayan gazeteler neşredilmiş,
17. ve 18. asırlardan îtibâren Almanya,
İngiltere ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde günlük
gazeteler yayınlanmıştı. On sekizinci asırdan îtibâren
meydana gelen bâzı siyâsî ve ilmi gelişmeler,
gazeteciliği, habercilik hüviyetinden çıkarıp,
çeşitli konuların işlendiği ve kendi bünyesinde
teşkilâtlanmaya gidilen bir sektör hâline getirdi.
Ulaşım ve haberleşme vâsıtalarının gelişmesi, gazetelerin
yayılıp dağıtılmalarını kolaylaştırdı ve
böyiece büyük kitleleri etkilemesi sağlandı.
Bugünkü anlayışa uygun ilk gazete, Strasburg’da
Almanca olarak Avisa, Relation oder
Zeitung adıyla 1609’da yayınlanan gazetedir. On- s
dan sonra, Anverst’te Nieuwe Tijdingen (1619),
Londra’da, The Weekly News From Italy and
Germany (1622), Paris’te, Gazette (1631), Roma’da
Çazetta Publica (1640) yayınlanmıştır.
İlk günlük gazeteler Almanya’da Leipziger
Zeitung (1660), İngiltere’de Daily Courant
(1702), Fransa’da Journal de Paris (1777)’dir. Siyâsî
gazetecilik ise İngiltere’de başlamış, ilk başmakâle
1704’.te yazılmıştır. Fransa ve Almanya’da
ilk siyâsî gazeteler Fransız ihtilâli sırasında çıkmaya
başladığı gibi, siyâsî haber ve yorumu da gazeteciliğin
temel vasıfları arasına soktu.
OsmanlIlarda basın: Osmanlı Devletinde İbrahim
Müteferrika tarafından 1727’de ilk Osmanlı
resmî matbaasının kurulmasından sonra, belli bir
çevre içinde haberleşme, risâleler aracılığıyla olmuştu.
Matbaanın kullanılışından yaklaşık bir asır
sonra Mısır Vâlisi Mehmed Ali Paşa tarafından Kâhire’de
1828’ yılında Türkçe ve Arapça olarak
Vakâyi-i Mısriyye adlı resmî vilâyet gazetesi ya- .
ymlandı.
İkinci Mahmûd Han devrinde 11 Kasım 1831
yılında İstanbul’da Takvimdi Vekâyî adlı resmî gazete
çıkarıldı. Türkçenin yanında; Arapça, Fransızca,
Rumca ve Ermenice de yayınlanan Takvîm-
i Vekâyî,’nin basılması için İstanbul’da Takvimhâne
matbaası kuruldu. Takvimhâne nâzın olarak
da És’âd Efendi tâyin edildi. Haftalık olan bu
gazetede resmî devlet haberlerinden başka iç ve dış
dünyâ hâdiselerine de yer verildi. Ancak Sultan
İkinci Mahmûd Hanm vefâtmdan sonra sâdece resmî
devlet haberlerine yer verildi. Yıllık abonesi 120
kuruş olan bu gazete beş bin adet basılıyor, belli
başlı devlet adamlarına ve memurlara şehir ve kasaba
ileri gelenlerine, yabancı devlet temsilciliklerine
dağıtılıyordu. Önemli hâdiseler olduğu zaman
Varaka-i Mahsûsa adıyla özel ilâveleri de yayınlanıyordu.
Tanzîmâttan sonra bir ara yayını durdurulan
Takvîm-i Vekâyî, 1855’teri sonra, Meclisi
Âli-yi Tanzîmât Nizamnâmesi’ni ve bu müessesenin
hazırladığı nizâmnâmeleri yayınlamakla resmî
gazete olma hüviyetine daha çok yaklaştı.
1860’tan sonra tamâmen devletle ilgili belge ve
nizâmnâmeleri yayınlayan Takvîm-i Vekâyî
1878’de kapandı. Ancak üç yıl sonra 1881’de yeniden
yayınlanmaya başlandı. 4 Kasım 1922 târihine
kadar 4609 sayısı yayınlandı. Ankara hükümeti
tarafından 2.1;1922’de Resmî Cerîde 1.2.1928’de
Resmî Gazete adını alarak yayınına devâm etti.
Takîm-i Vèkâyî’den başka, yabancı devletler
nezdinde Osmanlı menfaatlerini korumak için
Sultan Mahmûd Hân, Alexander Blacque Bey’e Le
Moniteur Ottoman adlı Fransızca bir gazete de çıkarttırmıştı.
Bu gazetenin, Takvîm-i Vekâyî’nin
Fransızcası olduğu da söylenmektedir.
Sultan Abdülmecîd Han tahta geçince, 1840’ta
Türkçe yayınlanan Cerîde-i Havâdis adlı gazeteyi
neşrettirdi. Başında, William Churchill adlı bir
İngiliz gazeteçisi vardı. 1850 yılından sonra bu iki
Türkçe gazeteden başka Fransızca, İtalyanca, Rumca,
Ermenice ve Farsça olmak üzere on altıya ya- .
kın gazete yayınlanmaya başladı. 1864 yılında
William Churchill’in ölümünden sonra oğlu, Cerîde-
i Havâdis gazetesini kapatıp Rûznâme-i Cerîde-
i Havâdis adlı gazeteyi çıkarmaya başladı.
Türkler tarafından çıkanlan ilk özel gazete, 21
Ekim 1860’ta neşredilen Tercümân-ı Ahvâl’dir.
Sâhibi Çapanoğlu Âgâh Efendi, başyazarı Şinâsî
olan bu gazete, bir haber gazetesi olmaktan ziyâde,
hükümet tenkidine kadar bugünkü gazetecilikte
görülen pekçok şeyin menşeini teşkil eden hususlara
yer verirdi. İlk zamanlar haftada bir, sonra
üç, sonra Cumâ hâriç her gün yayınlandı. Ancak siyâsî
şartlar ve basında giderek artan rekâbet karşısında
11.3.1866’da yayın hayâtına son verdi.
Tercümân-ı Ahvâl gazetesinden aynlan Şinâsî, 27
Haziran 1862’den îtibâren Tasvîr-i Efkâr’ı çıkarmaya
başladı. Osmanlı ülkesinde Avrupai fikirlerin
yayılmasına, dil tartışmasını ortaya atarak
devletin bölünüp parçalanmasına yönelik akımların gelişmesi için çalışan, devletin temel politikalarını
ve hükümetin icrâatını tenkid eden muharrir
ve yazarların çalıştığı Tasvîr-i Efkâr gazetesi,
daha çok fikir gazetesi özelliğini taşıyordu.
Bu özelliği sebebiyle gazeteye ilgi artıp, trajı
yükseldi. Şinâsî ye Nâmık Kemâl Avrupa’ya
kaçınca, Recâizâde Ekrem tarafından çıkarıldı.
Fakat kamuoyundaki etkisini giderek kaybeden
Tasvîr-i Efkâr 830 sayı çıktıktan sonra 1866’da
kapandı.
İlk Türk dergisi ise, 1850’’de yayınlanmaya
başlayan Vekâyi-i Tıbbiye’dir. Meslek dergisi
özelliğinde olan bu dergiden başka Temmuz
1862’de Münif Paşa tarafından Mecmûa-i Fünûn
yayınlanmaya başladı. Ancak 1864’te kolera
salgını yüzünden yayınını durduran Mecmûa-i
Fünûn, 1866’da yeniden yayınlanmaya başladıysa
da kısa bir müddet sonra yayma ara verdi. Üçüncü
defâ 1883 yılında tekrar yayınlanmaya başladı.
Fakat yeniden kapandı. Mir’at-ı Mecmûa-i İberi
İntibah ve devâmı olan İbretnümâ ile Cerîdei
Askeriyye de ilk çıkan dergilerdendir.
1860’tan sonra Türkçe basınının, devlet ve
hükümet ile hükümet ricâline karşı tutum alması,
diğer dillerde yayınlanan gazetelerin de Osmanlı
Devletinin bütünlüğünü bozmaya yönelik yıkıcı
yazılar neşretmeleri üzerine, saltanatı, hükümeti,
Osmanlı toplumunu meydana getiren milletleri ve
dinlerini saldırılardan koruyabilmek için bâzı tedbirler
alındı. 1860’ta özellikle yabancı basından
şöyle bir taahhütnâme alınmaya başlandı:
“Osmanlı hükümetini, diğer devletlerle münâsebetlerini,
memurların çalışmalarını tenkid etmemek;
başyazıları önceden Basın Bürosuna bildirip
tasdik ettirmek, Basın Bürosunun tasdik etmediği
haberleri yayınlamamak, Avrupa gazetelerinde
çıkan yazıları düzeltmek gâyesiyle Basın
Bürosunca verilecek yazıları aynen yayınlamak…”
gibi.
Bu doğrultuda yapılan uygulamalar birçok şikâyetlere
sebeb oldu. Tanzîmâtın getirdiği eşitlik
ve kânunlara dayanan uygulama ilkelerinin çiğnendiğini
ileri süren yabancı basın mensupları,
kapitülasyonlardan faydalanmak istediler. Yabancı
gazeteleri ve gazetecileri cezâlandırma veya
yasaklama teşebbüsleri karşısında, yabancı devlet
elçilerinin basın hürriyetinin sınırlarını belirleyici
bir kânun bulunmaması ve kendi konsolosluk
mahkemelerinde muhâkeme edilmek istemeleri
sebebiyle kânûnî düzenlemeye gidildi. 1864’te
Matbûât Nizâmnâmesi çıkarıldı.
Bu dönemde İstanbul’da devletin yarı resmî
gazetesi olan Fransızca Journal de Costantinople,
İngilizce The Levant Herald, Fransızca
Courier d’Orient, Rumca Bizantis, Bulgarca
Bulgaria, Ermenice Megs, Masis, Avedapar veTar gazeteleri çıkıyordu. İzmir, Kahire, Beyrut
gibi şehirler başta olmak üzere diğer şehirlerde
de azınlıklar ve Müslümanlar tarafından hayli gazete
yayınlandı. Ayrıca yine İstanbul’da Mecmûai
Havâdis ve Münâd-i Erciyas adlı Anadolu gazeteleri
de yayınlanıyordu.
1864’te Matbûât Nizâmnâmesinin düzenlenmesinden
sonra, Türk basın hayâtı yeni bir devre
girdi. Bu nizâmnâme, ön sansürü bütünüyle kaldırıp,
yabancı basının sorumsuzluklarına da sınırlar
getirmişti. Nitekim Nizamnâme’nin üçüncü
maddesi, yabancıların da yerliler gibi muâmele göreceklerini
hükme bağladığından, kapitülasyonların
basın alanına da yayılması önlenmiş oluyordu.
Nizâmnâme ile daha önce kurulmuş olan Bâbıâlî
Tercüme Odası, Matbûât Müdürlüğü gibi kuramlara
yeni vazifeler veriliyordu. Siyâsî özellikteki
yayınlara ruhsat vermek, yayınların muhtevâsım
kontrol etmek, gazetelere verilecek resmî
ilânları hazırlamak, Avrupa’da Osmanlı Devleti
aleyhinde yayın yapan gazete ve kitapların ülkeye
girmesine mâni olmak, bu kâidelere aykırı davrananlar
hakkında para ve hapis cezâlarını uygulamak
bu vazifeler arasındaydı.
Nizâmnâme, bir ön sansür koymuyordu ama,
ağır para ve hapis cezâlanyla, başta pâdişâh olmak
üzere, bütün idâreyi (bakanlar, meclisler, mahkemeler,
devlet kurumlan ve memurlar), yabancı devlet
başkanlan ve temsilcilerini, suçlayıcı ve kötüleyici
yayınlardan koruyordu. Nizâmnâme, umûmî
çizgileriyle 1909 yılına kadar yürürlükte kaldı.
1867 senesinde Ali Süâvî de çıkardığı Muhbir
Gazetesinde hükümeti daha sert bir dille tenkid etmeye
başladı ise de, kısa süre sonra kapandı.
Matbûât Nizamnâmesi’nin boşluklarından
faydalanan basının hükümet erkânını sert bir şekilde
tenkid etmesi üzerine 1867’de basını kontrol
maksadıyla bir kararnâme çıkartıldı. Sadrâzam
Alî Paşa tarafından, aynı zamanda kendi mevkiini
kuvvetlendirmek düşüncesi ileo hazırlanan bu
kararnâmeye Âlî Kararnâmesi denildi. Bundan
sonra basma karşı sert tedbirler uygulandı. 1867 yılında
İngilizce olarak çıkan The Levant Herald
gazetesi de, Yunanlıların, Girit ihtilâlcilerini.destekleyen
hareketlerini övdüğü için kapatıldı. İstanbul’daki
İngilizce gazetelerden, The Levant
Times, bir de Bulgarca nüsha çıkarıp, Bulgar kavmiyetçiliğini
destekleyen yazılar yayınlayarak Osmanlı
Devletinin parçalanmasına çalıştı. Bu dönemde
Arap kavmiyetçiliğini teşvik için Avrupa’da
Arapça yayınlanan gazetelere karşı, Bâbıâlî’nin
maddî desteğiyle İstanbul’da Arapça EU
Cevâib gazetesi yayınlandı.
Hükümetin kendilerine verdiği vazifelere gitmeyerek
Avrupa’ya kaçan Ali Süâvî, Nâmık Kemâl
ve Ziyâ paşalar, gittikleri yerde Prens Mustafa
Fâzıl Paşa ve Âgâh Efendi ile buluşarak; Muhbir,
Ulûm, Hürriyet, İttihâd adında çıkardıkları
gazetelerde Bâbıâlî’nin aleyhinde yazılar yazdılar.
Dergilerin mâlî kaynağını mason locasına kayıtlı
olan Mustafa Fâzıl Paşa karşılıyordu. Bu sırada İstanbul’da;
Eğribozlu Mehmed Arif tarafından Âyine-
i Vatan, Şâkir Efendi tarafından Muhib, Andon ,
Efendi tarafından Muhibb-i Vatan gazeteleri de
yayınlandı. Daha sonra bu gazeteler de çeşitli sebeplerle
kapatıldılar.
Mustafa Fâzıl Paşa, Sultan Abdülazîz’den affedilmesini
isteyerek yurda dönünce, yurtdışma
kaçmış olan ve sürgünde bulunan Yeni Osmanlılar,
1870 sonundan başlayarak yurda dönmeye başladılar.
Saraydan gördükleri para yardımı ile Basiret
adlı gazeteyi neşreden Yeni Osmanlılarm ılımlı
grubunu teşkil eden Basîretçi Ali ve arkadaşları,
Türk ve Müslüman unsurların çıkarlarını savundular.
Basiret Gazetesi bu sebeple 1871 ’de on binlik
bir tiraja ulaştı. 1870-1871 Alman-Fransız savaşında
Almanya’yı destekleyen yazılar neşreden
ve Alman hükümetinden destek gören Basîret, Çırağan
Vak’asından sonra Ali Süâvî’nin bir makâlesini
yayınladığı için 20 Mayıs 1878’de kapatıldı.
Aynı dönemde Ali Râşit ve Filip Efendi tarafından
Terakki Gazetesi çıkarıldı. Haftada altı gün yayınlanan
ilk gazete olarak dikkat çeken Terakki
Gazetesi, hükümete yönelik aşırı tenkitlerinden
dolayı 1870 ve 1874’te iki defâ kapatıldı.. Ebüzzi-yâ Tevfik, Âyetullah Bey, Recâizâde Mahmut Ekrem
gibi imzâlann yeraldığı Terakki, mizâhî Letâif-
i Âsâr ve hanımlar için Hanımlara Mahsus
adlı haftalık ilâveler neşretti. Hakâyık-ül-Vekâyî
adıyla yayın hayâtına devâm ettiyse de aynı iddiâlı
tutumunu sürdüremedi. 1870’te bütün yazıları
Ahmed Midhat Efendi tarafından yazılan, sonraları
Bedir adını alan Devir Gazetesi neşredildi.
1872 Haziranında Ahmed Midhat Efendinin
idâresine geçen ve daha önce İskender Efendi tarafından
yayınlanan İbret Gazetesi, Yeni OsmanlIların
sözcüsü hâline geldi. Nâmık Kemâl’in baş
yazarlığını yaptığı bu gazete 25.000 gibi o güne kadar
görülmemiş bir tiraja ulaştı ve yayın hayâtı boyunca
12.000’den aşağı düşmedi. Yazarları çeşitli
sebeplerle İstanbul’dan uzaklaştırılan İbret Gazetesi,
Nâmık Kemâl’in Magosa’ya gönderilmesiyle
1873 yılında kapandı. Bu müddet içinde Âşir
Efendi tarafından çıkarılan ve yazı işlerini Ebüzziyâ
Tevfik’in yürüttüğü Hadîka, Ahmed Midhat
Efendi tarafından yayınlanan ve okuyuculara faydalı
bilgiler veren Dağarcık Dergisi, Ravdat-ül-
Meârif ve Cerîde-i Tıbbiye-i Askeriyye dergileri
ile Diyojen’i çıkaran Teodor Kasap Efendi tarafından
çıkarılan Hayâl ve Çıngıraklı Tatar gibi
mizâh dergileri de neşredildi.
1873 yılında Ebüzziyâ Tevfik’in siyâsî yazılarıyla
dikkati çeken ve kısa süre içinde kapatılan
Sirâc adlı gazete, yirmi beşinci sayısında kapatılan
ve bir mizâh gazetesi olan Latife, haberlere geniş
yer ayırmasıyla tanınan ve akşam ilâvesi çıkaran
Hülâsât-ül-Efkâr Gazetesi, Ahmed Midhat
Efendinin çeşitli fıkra ve hikâyelerden başka roman
tefrikalarına da yer verdiği Kırkanbar Dergisi,
Dolap, Mecmûa-i Nevâdir-i Âsâr, Müteferrika,
Revnâk adlı gazete ve dergiler yayınlamışsa da
ömürleri kısa ve tesirleri az olmuştur.
1873 yılında memleketin içine düştüğü siyâsî
ve ekonomik sıkıntılara ortak ve yardımcı olması
beklenen basın ve yayın organları tamâmen devletin
karşısında yer alınca, memleketin içine düştüğü
sıkıntılar gözönüne alınarak basına karşı bâzı
tedbirler alındı. Bu tedbirler üzerine, Amerikan
ve İngiliz misyonerlerinin mâlî desteği ile geniş bir
Arapça yayın merkezi hâline gelen Beyrut’taki
bâsm çevreleri, 1874’ten sonra kendilerine daha rahat
çalışma imkânı veren Mısır’a gittiler. Midhat
Paşanın sadrazamlığı zamânında İstanbul basınına
karşı zecrî tedbirler uygulandı. Bu târihte vilâyetlerde
yayınlanan gazetelerin sayısı yirmiyi buldu.
Aynca devletçe masrafları karşılanarak kurulan
vilâyet basımevlerinde yerli ve özel gazete ve
kitapların basılmasına da izin verilince; kültür faaliyetlerini
destekleme yolunda oldukça müsbet
adımlar atıldı. Yine aynı dönemde ülkenin dört
bir yanında yayınlanan gazetelerin toplu hâlde
okuyucuların incelemesine sunulduğu kırâathâneler
(okuma salonları) açıldı. Ancak o zamâna kadar
hiçbir vergi ve rüsûma tâbi olmayan gazetelere,
1874’te, her gazeteye iki paralık pul yapıştırma
mecbûriyeti getirildi.
Gazetelerin memleket şartlarını dikkate almamaları,
tenkit ve hicivde ileri gitmeleri üzerine
Haziran 1875’te siyâsî özellikteki kitap ve dergilerin
ön sansürden sonra yayınlanmasına karar
verildi. Aynı yılın Eylül ayında, 1864 Nizamnâmesi’ne
“İlâve baskıların sâdece resmî ilânlar
için kullanılabileceği” maddesi eklendi.
1874’te Münif Paşa tarafından çıkartılan, sanat
ve ilim yazılarına yer veren haftada birkaç defâ yayınlanan
Mecmûa-i Maârif, Agop Baronyan tarafından
yayınlanan ilk tiyatro gazetesi olan Tiyatro,
Basîretçi Ali Efendi tarafından çıkarılan mizâh dergisi
Kahkaha, Mehmed Ârif Bey tarafından çıkarılan
Medeniyet Dergisiyle, Şafak, Âfîtâb-ı Maârif
ve Misbâh-ı Felâh dergileri de yayınlandı. 1875
yılında, Tevfik Bey tarafından çıkarılan ve bir mizâh
dergisi olan Geveze, yine bir başka mizâh dergisi
Meddâh, Mehmed Efendinin günlük çıkardığı
dînî bilgiler neşrederek ilgi gören Sadâkat Gazetesi,
Teodor Kasap tarafından yayınlanan günlük İstikbâl
Gazetesi, Filip Efendinin yayınladığı Meşrûtiyet
ve Cumhûriyet dönemlerinde de çeşitli şahıslar
tarafından devâm ettirilen Vakit Gazetesi, Şemseddîn
Sâmi’nin başyazarlığını yaptığı, Rum asıllı
Papadapulas tarafından yayınlanan, daha sonra
Mihran Efendi tarafından devralman Sabah Gazetesi,
Mehmed Tevfik Bey tarafından çıkarılan haftalık
mizâh dergisi Çaylak ile; bunların dışında
Müsâvât, Ümrân, Selâmet, Mirât-i İber, Muharrir,
Mecmûa-i Maârif gibi kısa ömürlü gazete
s ve dergiler yayınlandı.
1877’de Midhat Paşanın sadrâzamlığı zamânında
bir matbûât kânunu hazırlandı. Bu tasarı
mecliste kânunlaşmadan önce meclis dağıldı. İki
bölümden meydana gelen bu kânunun birinci bölümü
matbaalara, ikinci bölümü ise basma âit hükümleri
ihtivâ ediyordu. Aynı yıl içinde basın suçlarını
yargılayan Meclis-i Ahkâm-ı Adliye kuruldu.
Harb hâli sebebiyle gazetelerin hükümeti tenkide
yönelik yayınlar yapmaları yasaklandı. Bu sûrede
Osmanlı basitli yeni bir döneme girdi.
1876-1878 senelerinde pekçok gazete ve dergi
çıkarıldı. Bunların belli başlıları; başyazarlığını
Ahmed Midhat Efendinin yaptığı Çaylak, Tevfik
Mehmet Bey tarafından çıkartılan Osmanlı Gazetesi,
Şemseddîn Sâmi’nin başyazarlığım yaptığı ve
Mihran Efendinin yayınladığı kısa süreli Tercümân-
ı Şark Gazetesi, Türk basınının en dikkate
değer gazetelerinden olan, Ahmed Midhat Efendinin
çıkardığı Tercümân-ı Hakikat Gazetesi, mizâh
gazetesi Karagöz, çocuk gazetesi Bahçe’dir.1878’de memleketin içinde bulunduğu harb
hâli sebebiyle, Osmanlı birliğini ve ülkesinin bütünlüğünü
bozmaya yönelik yayınlara karşı bâzı .
tedbirlere ihtiyaç duyuldu. Maârif Nezâreti, Matbûât
Müdürlüğü ve Zabtiye Nezâretinin katkısıyla
gazeteler üzerinde sansür uygulamasına gidildi.
Hâriciye Nezâretinde de dış basınla ilgili Matbûâtı
Hâriciye Müdürlüğü kuruldu.
1878’de çıkmaya başlayan Tercümân-ı Hakikat
Gazetesi, Ahmed Mithad Efendinin başarılı
kalemi ile ve hükümeti tenkid etmeyen büyüklere
şantaj, sansasyon özelliğinde olmayan ciddî
haberciliğiyle bu devrin en uzun ömürlü ve itibârlı
gazetesi oldu. Daha sonraki senelerde Ahmed
Midhat Efendinin dâmâdı Muallim Naci’nin idâre
ettiği bir edebî ilâve verdi. Bu son derece ciddî
ve terbiyevî bir edebiyât mecmûasıydı. Çocuklar
için haftalık ilâveler verdi. Bu gazetede telif romanlar
tefrika edildiği gibi, batı klasikleri de veriliyordu.,
Midhat Efendi bu arada 150’den fazla roman
ve ilmî kitap yayınladı. Kitaplar, çekici ve
akılcı bir üslûba sâhib olduğundan, okutucu ve
öğreticiydi. On dört ciltlik Avrupa Târihi, üç
ciltlik Dünyâ Târihi serileri, o devirde halk tarafından
merakla okundu.
1879’da Ebüzziyâ Tevfik Bey tarafından Mecmûa-
i Ebüzziyâ Dergisi çıkarıldı. Ebüzziyâ Tevfik,
pekçok kitaplar, yıllıklar yanında bâzı klasik eserler
yayınladı. Kütüphâne-i Ebüzziyâ adlı bir kolleksiyon
meydana getirdi. İ879’da Mehmed Ali
tarafından iktisâdî ve zirâi konulara yer veren 15
günlük Vâşıta-i Servet ve 1880’de Vakâyî-i Tıb*
biye adlı meslek dergileri de yayınlandı. 1881’de
Encümen-i Teftiş ve Muâyene, Maârif Nezâreti’nde
de Tetkîk-i Müellefât Komisyonu kuruldu. 1888’de
matbaaların bastığı bütün yayınlara önceden izin aldıktan
sonra basma Şartı getirildi.
1891 ’den önce Tercümân-ı Hakikat’ten başka;
on iki bin tirajlı Sabah, Saâdet ve Tarîk gazeteleri
de çıkarıldı. Jön Türkler hareketinin bel;
li başlı sîmâlarmdan olan Murâd Bey, 1885 yılında
haftalık Mîzân Dergisini çıkarmaya başladı.
Bir ara Avrupa’ya kaçan Mizâncı Murâd, yayınına
Pâris’te devâm etti. İkinci Meşrûtiyetin ilânı üzerine
İstanbul’da tekrar yayınlanmaya başladıysa
da uzun ömürlü olmadı; 1909’da tekrar kapandı.
Kadrosunda Nâmık Kemâl, Abdülhak Hârnid
Tarhan’ın da bulunduğu Gayret Gazetesi, 1886 yılında
yayınlanmaya başladı. Abdülhalîm Memdûh,
Tepedelenlizâde Kâmil, Cenâb Şehâbeddin gibi
kimselerin yazı yazdığı Muhit Gazetesi 1888’de
çıktı. İlkokul çocuklarına temel bilgiler vermek gâyesiyle
eğitim ve öğretime yönelik olan Mekteb
Dergisi 1891’de kitapçı Karâbet tarafından çıkarıldı.
Bir müdet böyle yayınlandıktan sonra 1894
yılında edeBiyât dergisi hâline geldi, Edebiyât-ı Cedîdecilerin
toplandığı bu dergi, okuyucuların ilgisini
çekmek için çeşitli edebî anketler düzenledi.
Edebiyât târihi açısından önemli bir yer işgâl
eden Servet-i Fünûn Dergisi, Ahmed İhsan (Tokgöz)
Bey tarafından 27 Mart 1891 ’de çıkarılmaya
başlandı. Aynı dönemde yayınlanan Mâlûmât adlı
edebi dergiyle edebî tartışmalara giren Servet-i
Fünûn Dergisinde, Edebiyât-ı Cedîdeciler olarak
adlandırılacak şâir ve yazarlar bir araya geldi.
Ocak 1895’te mecmuanın idaresini Tevfik Fikret aldı
ve altı yıllık bir yayından sonra 1901’de ayrılmasına
rağmen yayınına devâm etti.
Servet-i Fünûnla tartışmalara giren ve önce Artin
Efendi tarafindan yayınlanan Mâlûmât Dergisi,
1894’te kapatıldı. 1895’te Baba Tâhir tarafından
tekrar yayınlanan Mâlûmât Dergisinde eski edebiyâtı
savunan edebiyâtçılar toplandılar. 5 Temmuz
1894’te Ahmed Cevdet (Oran) tarafından yayınlanan
ve Türk basınının uzun ömürlü ve tesirli
gazetesi olan İkdâm, Lâtin harflerinin kabûlüne
kadar devâm etmiştir. İkdâm’ı yayınlayan Ahmed
Cevdet’e bu yüzden “İkdâmcı” takma adı verilmiştir.
1895’te ilk kadın gazetesi Kadınlara Mahsûs
Gazete çıkarıldı. 1899’da Mehmed Rızâ tarafından
yayınlanmaya başlayan Resimli Gazete,
1916 yılma kadar yayınını sürdürdü. Daha çok tercümeye
yer veren ve resimli bir gazete olan Musavver
Terakki 1900’de yayınlanmaya başladı.
Yurt dışındaki basın: Pâdişâha ve Bâbıâlî
hükümetlerine karşı olan, çeşitli vesilelerle Avrupa’ya
kaçan devlet aleyhinde bulunan ve kendilerine;
Genç Osmanlılar, Jön Türkler ve İttihatçılar
adını veren kimseler, Avrupa’da çeşitli cemiyetler
kurdular. Bu cemiyetlerin ilki Şinâsî, Nâmık
Kemâl, Nûri, Refik ve Âyetullah Bey tarafından
kurulan Yeni Osmanlılar Cemiyetidir. Bu cemiyetin
reîsi Mir’at Gazetesi sâhibi Refik Bey idi. Daha
sonra kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Yeni Os-
– manlılarm yurt dışındaki J>$sın faaliyetlerinin çok
üstünde faâliyet gösterdi. İngiltere, Fransa, Avusturya,
İsviçre, Belçika, Bulgaristan, Romanya,
İtalya, Yunanistan, Kıbrıs; Mısır, Amerika ve Brezilya’da,
Abdülhamîd Han ve Bâbıâlî hükümetleri
aleyhinde yayın yaptılar. Dış kaynaklardan ve
Mısırlı Prens Mustafa Fâzıl Paşadan destek gören
bu kimseler, çeşitli gazeteler çıkardılar. *
Yurt dışında çıkan bu muhâlif başının ekseriyeti
Türkçe olmakla birlikte; Fransızca, Arapça,
Almanca, İngilizce ve hattâ İbrânice olarak yayın
yapıyordu. Bu gazetelerin en eskisi, Ali Süâvî’nin
Avrupa’ya kaçmasından sonra Londra’da yayınlamaya
başladığı Muhbir’dir. Fransızca ve İngilizce
ekler de veren Muhbir, Mustafa Fâzıl Paşanın
maddî desteğiyle 1867-1868 yıllarında 50 sayı
kadar yayınlandı. Muhbir’den sonra Yeni OsmanlIların
yayın organı olan Hürriyet, Ziyâ Paşave Nâmık Kemâl tarafından 1868-1869 yıllarında
Londra’da seksen dokuz sayı çıkarıldı. Ali Süâvî’nin,
Sadrâzam Âlî Paşa hakkındaki bir yazısı
üzerine, İngiltere adliyesi tarafından tâkibâta uğrayınca,
1870 yılında Cenevre’de Ziyâ Paşa tarafından
on bir sayı olarak çıkarıldı. Altmış üçüncü
sayıdan itibâren Nâmık Kemâl gazeteden ayrıldı ve
1869’da yurda döndü. Ziyâ Paşa ise 1871’de döndü.
Ali Süâvî, Mustafa Fâzıl Paşanın verdiği para
ile Pâris’te Ulûm adlı bir gazete çıkarmaya başladı.
1870’de Cenevre’de Hüseyin Vasfi Paşa ve Mehmed
Bey tarafından yayınlanan İnkılâb (Pâris
1878), Hayâl (Londra 1879), İstikbâl (Cenevre
1880), Gencine-i Hayâl (Pâris 1881), Yeni OsmanlIlar
döneminin yurt dışında yayınladığı basın
organlarıdır. 1895 yılında Ahmed Rızâ tarafından
yayınlanan Meşveret, 1897’de Fransızca nüsha
da yayınlamaya başladı. Hükümetin tâkibi neticesinde
Pâris’ten ayrılmak zorunda kalan Ahmed
Rızâ, Meşveret’i, İsviçre ve Belçika’da yayınlamaya
devâm etti. Jön Türk hareketinin ileri gelenlerinden
olan Mîzâncı Murâd, 1877’de Mîzân
Gazetesini Kâhire’de yayınlamaya başladı. Bu gazetede,
Hıristiyan Arap kavmiyetçilerinden Halil
Ganem, Fransa’da Türkiye aleyhtârı yazılarıyla
tanınan Albert Koda gibi şahıslar yazı yazdı.
Daha sonra Cenevre’de yayınlanan Mîzân bir
ara Fransızca olarak da çıkarıldı. 1897’de İttihâd
ve Terakki mensuplarından olan İshak Sükûtî ve
Abclullah Cevdet tarafından Türkçe ve Fransızca
olarak Osmanlı Gazetesi çıkartıldı. 1900 yılından
sonra Londra’da ve Kâhire’de yayınlanan OsmanlI
Gazetesi, Abdullah Cevdet’in Viyana sefâretine
doktor, İshak Sükûtî’nin ise Roma sefâretine
sefir olarak tâyin edilmeleri üzerine, bir müddet
kapandı. 1902’den sonra yeniden yayınlanmaya
başladı. Jön Türklerin ikiye ayrılmalarından
sonra, Pâris’te toplanan Ahrâr Grubuna karşı
ortaya çıkan Ekseriyet Fırkasının yayın organı oldu.
Bu dönemde yazı işleri müdürü Hüseyin Siret,
idâre müdürü ise İsmâil Hakkı Paşa idi. 1896’da
Tunalı Hilmi tarafından Cenevre’de çıkarılan
Ezan, 1897’de Kâhire’de yayınlanan Kânûn-i
Esâsi ve el-Kâtib, 1899’da Cenevre’de yayınlanan
İntikam, 1899’da Londra’da yayınlanan Hilâfet,
1900’de Kâhire’de Leon Efendi tarafından çıkarılan
Sadâ-yı Millet, 1901’de Brüksel’de Avlonya
mebusu İsmâil Kemâl tarafından yayınlanan
Selâmet Gazeteleri de Pâdişâhın ve hükümetin
yardımları ile hayatlarını idâme ettirdikleri halde,
Abdülhamîd Hana ve Bâbıâlî hükümetlerine karşı
çıkan dış basındandır. 1904’te Abdullah Cevdet
tarafından Cenevre’de çıkarılan İctihad Gazetesi
bir ara Mısır’da ve daha sonra İstanbul’da yayınlandı.
Prens Sebâhaddîn ve Ahmed Fâzıl tarafından
1906’da Kâhire’de çıkarılan Terakki Gazetesi,
adem-i merkeziyetçilerin yayın organı oldu. Yine
bu fikri savunan Şûrâ-yı Osmânî, Yeni Fikir ve
Hilâfet gibi gazete ve dergiler de yardı.
Sultan İkinci Abdülhamîd Han, çoğu gayri müslim
azınlıkların ve yabancıların elinde olan ve devlet
adına tahsile gidip AvrupalIların kontrolüne girerek,
yaşadığı toplumun değerlerine yabancılaşan
sözde aydınların elindeki basın ve yayın organlarına
karşı zamânm siyâsî şartlan sebebiyle bâzı tedbirler
aldı. Müslim, gayri müslim ve Türk olmayan
çeşitli unsurlardan meydana gelen Osmanlı Devletinin
dünyâ konjonktürü içindeki o günkü yeri bunu
îcâb ettiriyordu. Sultan İkinci Abdülhamîd Han, basını
tam serbest bırakıp bâzı tedbirler uygulamasaydı,
1908 sonrasında olan hâdiseler otuz yıl öncesinden
patlak verirdi. Osmanlı toplumunu sömürmek
için bütün yollan deneyen ve bü kirli maksadlannı
gerçekleştirebilmek için türlü hilelere başvuran
Hıristiyan Avrupa devletlerinin saldmlanna,
çok daha hazırlıksız yakalanılırdı. Sultan İkinci Abdülhamîd
Hanın, aldığı bu tedbirler, Osmanlı toplumu
içindeki Müslümanlara ve Türklere otuz yıllık
bir hazırlanma ve dinlenme dönemi sağlamıştır.
Abdülhamîd Hanın basın politikası; devletin
parçalanmasını, milletin düşman kamplara ayrılmasını
önlemek gâyesine yönelik şuurlu bir adımdır.
Aynca Osmanlı Devletini yıkmak için asırlardır
uğraşan Hıristiyan Avrupa devletlerinin tehditleri
ve oyunlarıyla, Osmanlı ülkesinin sosyo-ekonomik
yapısından kaynaklanan nâzik durum ve
1876-1878 yıllarında meydana gelen, Abdülazîz
Hanın hal’i ve şehid edilmesi, Beşinci Murâd’a
karşı yapılan hareketler, Ali Süâvî baskını ve Rusların
Yeşilköy’e kadar gelmeleri de bu basın politikasını
etkilemiştir.
Abdülhamîd Hanın uyguladığı bu basın politikasına
karşı çıkan ve İkinci Meşrûtiyetin verdiği
serbestlikten istifâde ederek bir baskınla iktidâra
gelen İttihat ve Terakki Fırkası ve daha sonraki iktidârlar,
bu tedbirlerin çok daha şiddetlisini uygulamışlardır.
Bunun yanında Abdülhamîd Hanm, matbuata verdiği önem pek.fazladır. Şahsına
karşı olsa bile zamânındaki dergi ve gazetelerin
mükemmel ve en güzel şekilde çıkmasını sağlamak
için Servet-i Fünûn gibi bâzı gazete ve dergilere
yardımda bulunduğu, hattâ onlar için Avrupa’dan
usta elemanlar getirttiği de bir başka husûsiyettir.
İttihat ve Terakki devri: Meşrûtiyetin ikinci
defa îlânı üzerine, yurt dışına kaçmış olanlar yurda
döndüler ve yurt dışında yayınladıkları gazeteleri,
İstanbul’da çıkarmaya başladılar. İkinci Abdülhamîd
Hanın ikinci Meşrûtiyeti ilân ettiği 24 Temmuz
1908 günü toplanan gazeteciler, gazete müsveddelerini
sansüre vermeme karârı aldılar. 25 Temmuz
1908 günü gazeteleri ön kontrolden geçirtmeden piyasaya
sürdüler. Bu gazeteler; Sultan ikinci Abdülhamîd
Han döneminde yayınlanan İkdam, Sabah,
Tercüman ve Saâdet gazeteleriydi ve her biri
alelacele meşrûtiyet ve hürriyet savunuculuğuna
girip, kadrolarını yenilediler. 24 Temmuz günü, daha
sonra Gazeteciler Bayramı olarak kabûl edildi.
Kânûn-i Esâsî’deki; “Matbûât, kânun dâiresinde
serbesttir.” hükmü; “Hiçbir şekilde kablettâb’ı (baskıdan
önce) teftiş ve muayeneye tâbi tutulamaz.”
şeklinde değiştirildi. Sansürün kaldırıldığı bu şekilde
îlân edilirken, 1877 (Ramâzân-ı mübârek 1294) târihli
İdâre-i Örfîyye ve Askerî Mehâkim Kânunu
kasten yerinde bırakıldı. 1919 târihine kadar bu
kânûna dayanarak sansürü aratacak uygulamalarda
bulunuldu. Bir çok dergi ve gazete defâlarca kapatıldı.
Meselâ 1910 yılında Baha Tevfik’in çıkardığa
Eşek adlı mizâhî dergi, kırk bini bulan ilk sayısından
sonra kapatıldı. Ancak Baha Tevfik birkaç
defa Dîvân-ı Harb-ı Örfî karşısına çıkmak bahâsı-,
na yılmadı ve dergilerinin biri kapanınca diğerini çıkardı.
Eşek’i; Yuha, El-Mâlum, Kibâr, Alafranga
Eşek tâkib etti. Bu devirde eri fazla gazetesi kapatılan
ve mahkemeye çıkan Lütfi Fikri Bey oldu.
1911 ilâ 19 İ 3 târihleri arasında çıkarmış olduğu
Tanzîmât Gazetesi tam on altı defâ kapanıp yeniden
yayma başlamıştır.
Bu dönemin en bâriz özelliği, pekçok gazete ve
derginin hep birlikte Abdülhamîd Hanın memleketin
içinde bulunduğu nâzik durumlar sebebiyle
tatbik ettiği Meşrûtiyet öncesi icrââtı tenkid etmekti.
Sâdece İstanbul’da 1908-1909 senelerinde
, 353 gazete ve dergi yayınlandı. Bu sayıya ülkenin
dört bir yanında’yayınlanan Türkçe gazetelerle
yabancı dilde yayınlananlar da eklenince, birdenbire
binlerce yayın ortaya çıktığı görülür. Bunlar
arasında Osmanlı Devletinin parçalanmasını ve
yıkılmasını isteyen her fikrin savunucusu ve sözcüsü
olan yayın organları ortaya çıktı. Böylece
memlekette bir fikir anarşisi doğdu.
Eski gazeteler kendilerini yenilemeye çalışırken,
Abdullah Zühdü ile Mahmûd Sâdık Yeni Gazete’yi;
Tevfik Fikret, Hüseyin Câhit (Yalçın) ve
Hüseyin Kâzım (Kadri) Tanin’i kurdular. İktidara
muhâlif yayınlar yapan Tanin Gazetesi birkaç
defâ kapatıldıysa da; Cenin, Renin, Senin ve Hak
gibi değişik isimler altında yeniden çıktı. Yeni
Taşyir-i Efkâr Gazetesi de, İttihatçıları destekler
mâhiyette yayınlar yaptıv Kısa ömürlü Hukûk-i
Umûmiyye ile Selânik ve Mariastır’da yayınlanan
Şûrâ-yı Ümmet, Rumeli ve Silâh gibi gazeteler
de İttihat ve Terakki fikirlerinin savunuculuğunu
yaptı. Bunların yanında İttihat ve Terakkinin
fikir ve icrââtlarına karşı çıkan partilerin
yayın organı şeklinde gazeteler de ortaya çıktı.
Ahrâr Partisinin Osmanlı, Mevlânazâde Rıfat’ın
Hukûk-ı Umûmiyye, Serbesti gazeteleri, Mîzâncı
Murâd’m Mîzân’ı, Ali Kemâl’in başma geçtiği
İkdam, 31 Mart Vak’asını kışkırtan Derviş
Vahdetî’in Volkan’ı, Cemiyet-i İlmiyye-i İslâmiyye’nin
Beyân-ül-Hak adlı gazeteleri bu kısımda
sayılabilir. Bu arada çıkan sayısız mizâh
dergisi de, kamuoyuna tesir etmeye çalıştı.
Ayrıca bu dönemde, her türlü düşünce, doğudan
ve batıdan kaynaklanan her türlü akım yazıya
dökülüp kamuoyuna sunuldu. Her milletin, her
azınlığın, hem kendi dilinde, hem de Türkçe olarak
yayınlanan gazeteleri ortaya çıktı. Komünizmi
ve sosyalizmi öven, İştirâk, Sosyalist, İnsâniyet,
Medeniyet, İdrâk gibi yayın organları bu
dönemde yayın hayâtına girdi.
İkinci Meşrûtiyetin ilânının ilk aylarında serbestlik
içinde bulunan, dilediklerini yazan, milleti pâdişâh
ve devlet adamları aleyhinde isyâna teşvik
eden gazete ve dergiler üzerinde, 31 Mart Vak’aşından
sonra iktidân ele geçiren İttihat ve Terakki komitesince,
kontrol sıklaştırıldı. 5 Nisan 1909’da İttihatçılara
karşı olan Serbesti Gazetesi yazan Haşan
Fehmi öldürüldü. Meclise 28 Nisan 1909’da bir
Mat&uât Kânunu getirildi. Meşrûtiyetin yıldönümünde
kânunlaşan ve Fransız Basın Kânunu esas
alınarak hazırlanan bu kânuna göre, gazete çıkarmakta
beyannâme esâsı getiriliyordu. Bu kânunda
devletin temelini sarsmaya yönelik, pâdişâhı, dinleri
ve Osmanlı milletini koruyucu, suçu ve ayaklanmayı
kışkırtıcı yazılan frenleyen maddeler de vardı.
31 Mart Vak’asmdâ Tanin başyazarı Hüseyin
Câhit zannedilerek bir milletvekili öldürüldü.
31 Mart Vak’ası bastinlmca kışkırtıcılardan olan
Derviş Vahdeti idâm edildi ve İttihatçılara mühâlif
olan gazetesi Volkan kapatıldı. İttihatçılara
muhâlif olan Sadâyı Millet Gazetesi yazan Ahmed
Samim, 9 Haziran ,1910’da; Şehrah Gazetesi yazan
Zeki ise 10 Temmuz 1911’de öldürüldüler.
Bu dönemde yayınlanan gazetelerden biri de
1903’te çıkmaya başlayan Sırât-ı Müstakim’in
devâmı olan; câmilere sandalye konulmasını, müzikli
ibâdet edilmesini, İslâm dîninde reform yapılmasını
isteyen Şemseddîn Günaltay, İzmirli İsmâil Hakkı, Sa’îd Halîm Paşa gibi dinde reformcuların
ve Mehmed Âkif, Ahmed Hamdi (Âksekili)
gibi yazarların yazdığı Sebîl-ür-Reşâd Dergisidir.
Bu dergi yayımını aralıklarla Cumhuriyetten
sonra da sürdürdü. Bu dönemde yayınlanan dînî
yazıların neşredildiği, Çerîde-i Sûfîye, Sıyt-i Hilâfet,
İlmiye, Mikyastı Şeriat, Hikmet, Beyân-ül-
Hak ve İslâm Mecmûası gibi yayın organları da sayılabilir.
İttihat ve Terakkinin Selânik’te yayınlattığı
Bağçe, İstanbul’da yayınlanan İttihat ve Terakki
taraftan Yeni Tasvir-i Efkâr, Milliyet, Hâk
Yolu, Hürriyet, İttihâd, İttifak gazeteleriyle mizâh
gazetesi Karagöz, 1909’da çıkmaya başlayan
Alemdâr, Tazmîiıât, Teşkilât, Maşrik, Te’sis,
Te’mînât, Tanzîmât gibi adlarla çıkan muhtelif
gazeteler sayılabilir.
İttihat ve Terakki Fırkasının 1913 yılında gerçekleştirdiği
Bâbıâlî baskınıyla iktidân tekrar ele
geçirmesinden sonra başlayan Birinci Dünyâ Harbi
ile birlikte, harb hâli sebebiyle basın üzerine mecbûrî
kontrol getirildi. Sıla yönetim ve kâğıt sıkıntısının etkisiyle
pekçok gazete kapandı ve kapatıldı. Sâdece
iktidârda bulunan İttihat ve Terakki yanlısı Târiin,
Sabah ye Tasvirdi Efkâr gazeteleri ayakta kalabildi.
Bu devirde gazetelerde husûsiyetle Türkçülük te-.
ması işlendi. Savaş boyunca iktidarın açıklamalan dı^-
şında bir şey yazmak yasaklandı. Sâdece “Nihâî zafere
kadar harb!” sloganı işlendi. Uygulanan yanlış
iç ve dış politikalar sebebiyle ortaya çıkan kötü neticelerin
yazılması yasaklandı. Savaşın beklenenden
uzun sürmesi üzerine 1917’ den sonra umûmi banş
temasının işlenmesine başlandı. 1917’de Asım ve
Hakkı Târik Us tarafından Vakit, ertesi yıl yayınlanmaya
başlayan Akşam gazeteleri uzun ömürlü oldular.
1918 yılında Celâl Nûri İleri tarafından Âtı (daha
sonraları İleri), Yunus Nâdi tarafından yayınlanan
Yeiıi Gün gazeteleri özellikle millî mücâdele sırasındaki
yayınlarıyla önem taşırlar. 1917’de Afyon’da
yayınlanmaya başlayan Öğüt, önce Konya’ya
1919’dan sonra Ankara’ya taşınarak yayınını
sürdürdü. Bu dönemde yayınlanmaya başlayan Türk
yurdu, Millî Tetebbûlar Mecmûası, Osmanlı Târih
ve Edebiyâtı Mecmûası, İctimâiyyât Mecmûası,
Yeni Mecmûa, İlmî, fikrî ve edebî ağırlıklanyla
dikkati çektiler. Mizâh gazeteleri arasında
ise; Kalem, Davul, Püsküllü Belâ, Curcuna, Coşkun
Kalender, Hokkabaz, Dalkavuk, Zevzek, Hoca
Nasreddin, Geveze, Meddah, Hacivat, Hayâli
Cedîd, Şaka, Eşek vb. sayılabilir. ^
İttihatçı hükümetin düşmesi ve Mondros Mütârekesinin
imzâlanimasi üzerine, Anadolu’da bulunan
muhâlif gazeteciler İstanbul’a döndüler. Yeni
bir basın patlaması ve İttihatçılıktan annma akımı
başladı. 13 Kasım 1918’de gâlip devlet donan-.
malarının İstanbul’a girmesiyle mütâreke dönemine
girildi. Osmanlınm mîrası ve Türk milletinin
geleceği, 1918-1922 yılları arasında mütâreke basınıyla,
millî mücadele basını arasında uzun uzun
tartışıldı. Merkezi Ankara’da olan Kuva-yı Milliye
hareketini Akşam, Vakit, İleri, Yeni Gün, Tercüman,
Dergâh, Tasvîr-i Efkâr, Albayrak, İkdam
gazeteleriyle Anadolu’nun ve Trakya’nın değişik
yerlerinde yayınlanan çeşitli gazete ve dergiler
desteklediler. Ankara hükümetine cephe alanlar
ise, Peyâm-i Sabah, İstanbul, Aydede, Alemdâr,
Güleryüz, Ümit, Aydınlık, Zincirbent, Cumhuriyet,
İrşâd, Tan, Yeni Dünyâ, Şarkın Sesi, Ferdâ,
Zafer, Hâtif gibi gazete ve dergilerdi.
Osmanlı Devleti zamânmda, faydalı yayınlar
yaparak devlet ve millet menfaatlerini savunarak
güzel hizmetler vermesi gereken basın, çoğu yabancıların
ve azınlıkların elinde bulunması sebebiyle
az bir kısmı hâriç, devletin ve devlet adannk
larınm karşısında ve Osmanlı Devletinin parçalanmasını
‘ve yıkılmasını isteyen düşmanlar yanında
yeraldılar. Faydalı yayınlarla milleti aydınlatacakları
yerde, yangına körükle gidercesine hâdiseler
üzerine gidip devlet ile milletin arasını açtılar.
Bâzı zamanlar basın ve yayın:hayâtıyla ilgili
serbestlikten ve imtiyazlardan faydalanarak azınlıkların
ve halkın haklarını savunmak bahânesiyle
altı yüz yıl adâletle hüküm sürmüş olan Osmanlı
Devletinin yıkılışını hızlandırdılar. Böylece millet
nazarındaki îtimât ve prestijlerini kaybettiler.
Özel gazete ve mecmûalar yanında bizzat devletin
çıkardığı yayınlar da bir hayli yekûn tutuyordu.
İkinci Mahmûd Han tarafından çıkarılmaya
başlanan Takvîm-i Vekâyî’den başka çeşitli dev- .
let kuruluşları tarafından bir senelik hâdiseleri
içinde toplayan sâlnâmeler (yıllıklar) tertib ve
neşredildi. OsmanlIlarda ilk resmî sâlnâme 1847 senesinde
neşrolundu. Bu sâlnâmeyi düzenlemekle
Hayrullah Efendi vazifelendirildi ise de Ahmed
Vefik Paşaya yaptırdı. Sonraları Cevdet Paşa, daha
sonraları da Meclis-i Meârif Başkâtibi Behçet,
Meclis âzâsmdan Rüşdî beyler tarafından yapılan
sâlnâme, bilâhare Meârif Nezâreti Mektûbî Kalemi
Hey’etine, 1888’den sonra da Me’mûrin-i Mülkiye
Komisyonuna bağlı Sicill-i Ahvâl idâresi tarafından
tanzim edildi. Resmî sâlnâme, saltanatın
sonuna kadar bu idâre tarafından tertib edildi.
İlk zamanlar yüz küçük sayfayı geçmeyen sâlnâmeler,
sonraları iki-üç yüz, en nihâyet yedi-se-,
kiz yüz sayfayı bulmuştur. Bunlarda, devletin resmî
teşkîlâtmdan başka; memûrlarm isimleri, tâyin
târihleri, rütbeleri, nişanları gösterilir, birer vesîka
mâhiyetini taşırlardı. Umûmi sâlnâmelerden
başka, yine resmî mâhiyette olmak üzere nezâretler
(bakanlıklar), vilâyetler (valilikler) de sâlnâme .
çıkartırlardı.,Bunlardan 1915-1916 senesinde neşr
edilen İlmiye Sâlnâmesi geniş bilgileri ihtivâ etmektedir.
Nezâretlerin bir kısmı sâdece bir tâne sâlnâme düzenlemekle yetinmeyip, birden fazla sâlnâme
neşretmişlerdir. İlk sene 1257 sayfalık bir
sâlnâme çıkaran Maârif Nezâreti, 1900-1901’de
üçüncü defâ olarak bastırdığı sâlnâmedeki sayfa sayısını
1678’e çıkarmış ve memleketin bir de haritasını
koymuştur, 1907-1908’de son olarak çıkartılan
Altıncı Maârif Sâlnâmesi 742 sayfa idi.
Vilâyetlerce ilk sâlnâme, 1866-67 senesinde
tertib edildi. Vilâyetlerin bâzılannda yalnız bir tek
sâlnâme neşredildiği halde, bâzılannda yirmiye yalan
sâlnâme çıkarılmıştır. En çok sâlnâme çıkaran vilâyetler
ise, Hüdâvendigâr (Bursa) ve Selânik’tir.
Sâlnâmelerden başka kânun ve nizâmnâmeleri
ihtivâ eden Düstûr adı verilen kitap ve mecmûalar
da çıkarıldı. Osmanlılârda ilk kânun mecmûası
Cevdet Paşa tarafından hazırlanarak 1863
senesinde o zamanın devlet matbaası olan Matbaai
Âmirede bastırılıp, resmî dâirelere dağıtılmış ve
satışa çıkarılmıştır.
Cumhûriyetin ilânından sonra basın teşkilâtlanmış,”
haberleşmede görevini yapabilecek hâle
gelmiştir. Kurtuluş Savaşı esnâsında Sivas’ta Hâkimiyet-
i Milliye adıyla çıkan gazete sonra Ankara’ya
nakledilmiştir. Bu gazete, Cumhûriyetin
ilânından sonra Halk Partisinin sözcüsü durumuna
gelmiş ve 1934’te Ulus adını almıştır.
Cumhûriyetin ilânından sonra, yeni Türkiye
Cumhûriyeti’nin merkezi Ankara olmasına rağmen
basının merkezi olarak İstanbul devâm etti. İstanbul’da
yayınlanan Vatan, Akşam, Iléri, Tercümân-
ı Hakikat, İkdâm gazeteleri yeni hükümete
muhâlefetlerini bir müddet daha sürdürdüler. Yûnus
Nâdi’nin 1924’te kurduğu Cumhûriyet, yeni hükümeti
destekleyen ilk gazete oldu. 4 Mart 1925 târihinde
çıkan Tahrîr-i Sükûn Kânûnu’ndan sonra,
Tevhîd-i Efkâr, Sebîl-ür-Reşâd, Aydınlık, Resimli
Ay, Vatan ve bâzı mahallî gazeteler kapatıldı.
1928’de yapılan harf inkılâbından sonra, gazeteler
önemli tiraj kaybına uğradılar. 1930’da çıkan
Yarın Gazetesi 50.000 tiraja kadar çıktı. Ancak
kısa süre sonra kapandı. 1931 yılında çıkan
Matbûat Kânûnu, hükümete, ülkenin genel politikasına
aykırı yayın yapan gazete ve dergilerin
kapatılması yetkisini tanıdı. 1930’larda Ülkü, Fikir
Hareketleri, Varlık, Yeni Adam, Yedi Gün,
Yücel ve Aydabir gibi gazete ve dergiler yayınlandı.
1935’te ilk Türk Basın Kongresi toplandı. Bu
târihte Türkiye’de 38 günlük olmak üzere 116 gazete
ve 127 dergi yayınlanıyordu.
Bu kongre ile devletin basın üzerindeki kontrolü
arttı. Bu maksadla Basın Birliği kurulması öngörüldü.
1938’de Matbuât Kânunu değiştirildi.
İkinci Dünyâ Savaşı esnâsında devlet, basını tamâmen
kontrolünde tutmuş ve muhâlif tek satıra
dahi yer verdirmemiştir. Dönemin ünlü gazetecilerinden
Fâlih Rıfkı Türkiye’de basın mesleğininhaysiyeti olmadığını, çünkü, sorumlu olanların ve
yazarların telefonla aldıkları tâlimatların dışında
bir şey yazamadıklarını bir yazısında dile getirmiştir.
Bu dönemde yayınlanan belli başlı gazeteler
arasında Cumhûriyet, Vatan, Ulus, Yeni Türkiye,
Yeni Ses, Son Saat, Milliyet, Tan, Hergün,
Zaman, Tasvîr-i Efkâr, Açıksöz, Haber,
Akın, Hürriyet sayılabilir.
Bu devirde yayınlanan dergilerden Büyük Doğu,
Görüşler, Yurt ve Dünyâ en önemlileridir. Yine
bu dönemde 1946 yılında İstanbul’daki gazeteciler
İstanbul, Ankara’daki gazeteciler Ankara Gazeteciler
Cemiyetini kurmuşlardır. Demokrat Partinin
iktidâra gelmesinden sonra, 21 Temmuz 1950’de
çıkarılan bir kânunla yayınlar için ön izin ve ruhsat
mecbûriyeti kaldınlmıştır. Bu dönemin belli başlı gazeteleri;
Hürriyet, Milliyet, Zafer, Büyük Doğu,
Dünyâ, Vatan, Tercüman, Ulus sayılabilir.
1960 İhtilâlinden sonra, hazırlanan Anayasalda
17, 20, 27 ve 121 maddeleri ile basın hüreiyeti
tanındı. Bu dönemde gazeteler tiraj kavgasına
girdi. Bunu sağlamak için teknik imkânlar (ofset,
baskı, elektronik dizgi, faks gibi), lotarya denilen
hediye verme vb. şeyler seferber edildi. Bu
dönemde okuyucuya şirin gözükmek için boyalı
gazetecilik ilerledi. Basın özgürlüğü 12 Eylülden
sonra da Anayasa’da yer aldı. Anayasa’mn basın
hürriyetini açıklayan 28. maddesi şöyledir: Basın
hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak, izin alma
ve mâlî teminât yatırma şartına bağlanmaz.
Kânunlu yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayın
yapılamaz. Devlet basınla haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.”
Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç
işlemeye ayaklanma veya isyâna teşvik eder nitelikte
olan veya devlete âit gizli bilgilere ilişkin bulunan
her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya
bastıranlar veya aynı amaçla basanlar, başkasına
verenler, bu suçlara âit kânunun hükümleri uyarınca
sorumlu olurlar. Tedbir yolu ile dağıtım hâkim kararı ile gecikmesine sakınca bulunan hallerde
kânunun açıkça yetkili kıldığı merciin emri
ile önlenebilir. Dağıtımı önleyen yetkili merci, bu
kararını en geç 24 saat içinde yetkili hâkime bildirir.
Yetkili hâkim bu kararı eh geç 48 saat içinde
onaylamazsa, dağıtımı önleme karan hükümsüz
kalır. Yargılama görevinin gâyesine uygun olarak
yerine getirilmesi için, kânunla belirtilecek sınırlar
içinde, hâkim tarafından verilen kararlar saklı
kalmak üzere olaylar hakkında yayın yasağı konamaz.
Süreli veya süresiz yayınlar, kânunun gösterdiği
suçların soruşturma veya kovuşturmasına
geçilmiş olması hallerinde hâkim kararıyla; Devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün,
millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlâkın
korunması ve suçların önlenmesi bakımından gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde de kânunun
açıkça yetkili kıldığı merciin emri ile toplatılabilir.
Toplatma karan veren yetkili merci, bu karannı
en geç 24 saat içinde yetkili hâkime bildirir. Hâkim
bu kararı en geç 48 saat içinde onaylamazsa, toplatma
kararı hükümsüz sayılır.
Türkiye’de yayınlanan belli başlı gazeteler
şunlardır: Bugün, Cumhûriyet, Dünyâ, Fotomaç,
Fotospor, Yeni Günaydın, Hürriyet, Milli
Gazete, Milliyet, Meydan, Ortadoğu, Sabah,
Son Havâdis, Süper Tan, Tercüman, Türkiye,
Yeni Asır, Yeni Asya, Yeni Nesil ve Zaman. Bunlardan
başka mahallî olarak basılan daha pekçok
gazete vardır. Anadolu’nun Ankara, İstanbul ve İzmir
hâricindeki çeşitli vilâyet ve kazâlarmda 800
üzerinde mahallî gazete çıkanlmaktadır.
Türkiye’de haftalık, günlük, aylık, iki aylık, üç
aylık, altı aylık olmak üzere çeşitli isimlerde der-
‘ giler yayınlanmaktadır.
BASIN
28
Eki