wiki

ÂBÂD

ÂBÂD sıf. (fars. âbâd). Esk. [Türkçede daha
çok etmek, eylemek, olmak yardımcı fiilleriyle
kullanılır; âbâd etmek, âbâd eylemek].
Mamur, bayındır; Pâdişahlar dâd ile mülkini
âbâd eyledi (Hoca Dehhanî). Gönül yıkma
cihanı eylemek âbâd lâzımsa (Namık Kemal).
Dertli aşk yolunda olmuştur irşad / Menıâlik-
i aşkı eyledi âbâd (Dertli). f| Şen, neşeli,
mutlu, bahtiyar, müreffeh: Cem bezm-i câmı
kurduğu gün şâd olun dedi / Ey dilharâblar
için âbâd olun dedi (Yahya Kemal). Harâba
kul olduk bezm-i âlemde / Âbâd olsak da
bir, olmasak da bir (Dertli). Zulm ile âbâd
olanın âhırı berbâd olur (Ziya Paşa).
—*Dil. bil. Âbâd kelimesi, arapça veya
farsça bazı isimlerin sonuna eklenerek birleşik
sıfatlar yapar; bu terkipler, birinci kelimede
belirtilen vasfın veya özelliğin fazlalığını,
bolluğunu ifade eden yer isimleri
mahiyetindedir: Harab-âbâd, viranelik (mec.
dünya); Şems-âbâd, bol güneş alan yer; Zulme
t-âbâd, çok karanlık, kasvetli yer: O zulme
t-âbâd’ı tenvire beyhude çalışmakta idi
(Nabizade Nâzım).
— Tar. Âbâd kelimesiyle kurulan bazı birleşik
sıfatlar, Lâle devrinde İstanbul’un semt,
mesire ve köşklerine isim olarak verilmiştir.
Mihrâbâd tepesi: Şeb nedir körfezde
mihr-âbâddan görmüş o mâh (Yahya Kemal).
Sadâbâd semti: Gidelim serv-i revânım yürü
sa’d-âbâda (Nedim). Şeref âbâd kasrı:
O şûh ağlar bugün kasr-ı şeref-âbâda geldikçe
(Yahya Kemal).
♦ Â b â d an sıf. Esk. [Türkçede yardımcı fiillerle
kullanılır: âbâdan etmek, âbâdan olmak.]
Memur, bayındır: Devletinde oldu
âbâdan nice cây-i hârâb (Nedim). Bu sanatkâra
o zamanki hükümet Rumelihisarı’nı,
kalelerini tekrar âbâdan etmek işini teklif
etti (Yahya Kemal), [m ]
ÂBÂD çoğl. i. (ar. <abd, kul’dan). Kullar,
köleler,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir