FERİDE’M
1962 yılının Mart ayı yağmurla geldi. Malatya vo Adıyaman illerine
bağlı bazı köylerde topraksız köylüler, geceleri odalarda toplanıp Gâvur
gölü yöresinden gelen habercilerin anlattıklarını suskunluk içinde dinliyorlardı.
Maraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Tapkıran köyünde de, aynı saatlerde
yine topraksız insanlar Gâvur gölü düşü içindeydiler:
“Hokümat Gâvır gölünde torpak dağıtırmış… Varıp biz de konalım.”
Köyler, bu söylentiyle günlerce deprendi ve bir sabah yorgaular
dürüldü. Kaplar kacaklar, bulgur ve un torbalan sırtlandı. Oklavalar
tahtalara bağlandı, bir insan seli, Mart ayının sulu sepken karı altında,
muhalif yeli altında, çoluk çocuk, genç ihtiyar, yalın vapıldak yollara
düştüler.
“Hokümatm, Gâvır gölünde boş torpağı var imiş… Hokümat torpaksızlara
bu bereketli torpaklardan yimbeş, otuz dönüm dağıtıyormuş!”
haberi, yağmurla, karla, kara kara bulutlarla tüm güney ve güney doğu
köylerine iniyor, hane hane dolaşıyor, bunu duyanlar hane hane başkalarına
duyuruyordu ve bunu “Tapkıran’lılar yola düşmüş, davranın canlar!”
uyarması izliyor, binlerce insan dağ, bayır aşıp, akın akın Maraş’ın
Gâvur gölüne doğru iniyordu.
Maraş’m Gâvur gölüne topraksız insanlann göçü böyle başladı.
Maraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Tapkıran köyünden 1935 “tevellü
ttü Hüseyin Öz ve kansı Gülizar ve kızı Feride de kendi deyimleriyle
“bir takım” halinde dağlar, tepeler, dereler aşıp Gâvur gölüne
yöneldiler.
Binlerce insanın “Ha babam ha… Ha yavru ha…” göç çığlıkları,
günlerden beri yağan yağmurdan ıslak ıslaktı. “Yürün ha… Dayanın ha—
Ha babam… Az kaldı… Dayanın canlar… Dayanın gardaşlar… Dayanın
ha… Yürün ha-.. Ha babam… Ha… Ha, can!-.. Üç güne kalmaz vanrız
Gâvırın gölüne!-.. Konarız… Kurarız evlerimizi… Kendi öz malımız
torpak olacak… Dayanın yavnlar Dayanın can… Dayanın-.■”
Ve Maraş’m Elbistan ilçesine bağlı Tapkıran köyünden 1935 “tevellüttü
Hüseyin öz, o isyankâr, o savruk, o makas değmemiş bıyıklannı
dişleyerek anlatıyordu;
“Derken can, derken dost, derken tabibim, gülyüzlüm, derken, yağ
mur durmuyordu. Yalnız yağmur olsa eyi— Çeviriveriyordu bazan kara,
sulu sepkene… Cıbıl cıbıl oldu her yanımız!– Bi tek ipliğimiz kara
F İ K R E T O T Y A M