tam adı d a v u d b in ö m e r
e l -a n t a k î (d. 1541 ?, Antakya – ö. 1599,
Mekke), daha çok tıp yapıtlarıyla tanınmış
Arap bilgini, hekim ve şair.
Doğuştan kör olduğu için Darir (kör) ve
Ekmeh (anadan doğma kör) lakaplarıyla
tanınmış, geniş bilgisi ve parlak zekâsı
nedeniyle de el-Basir (can gözüyle gören)
adıyla anılmıştır. Rivayete göre küçük yaşta
ağır bir hastalığa yakalanan Davud, kendisini
iyileştiren Muhammed Şerif adlı İranlı
bilginden mantık, fizik ve Yunanca öğrendi.
Öğrenimini bitirdikten sonra Antakya’dan
ayrılarak Suriye ve Filistin’i gezdi; Mısır’a
yerleşti. Zahiriye Medresesi’nde bir süre
hekimlik yaptı. 1599’da Şerif Hasan bin Ebi
Nümey’in çağrısı üzerine Mekke’ye gitti ve
orada öldü.
Klasik İslam kültürünün son parlak temsilcilerinden
olan Antaki, üstün zekâsı, güçlü
hafızası ve bilimdeki kudreti ile tanınmıştır.
Asıl ününü Tezkiretü li’l-Elbâd ve’l-Cami
lıl-Acebıl-Ucâb (ös 1838) adlı tıp kitabıyla
kazanmıştır. Kısaca Tezkire-i Davud adıyla
da bilinen bu yapıtı 1568’de yazmaya başlamış
ve İbn Baytar’ın el-Cami adlı yapıtından
da yararlanmıştır. Yapıtın ilk bölümünde
tıp üzerine genel bilgiler ve 1.712 ilacın adı
verilir. İkinci bölümde alfabetik sırayla
hastalıklar ve tedavileri anlatılır. Yapıt 17.
yüzyılda Tezkire-i Davud Tercümesi adıyla
Türkçeye de çevrilmiştir. Antaki’nin tıp
konusundaki ikinci yapıtı en-Nüzhetü l-
Mübhice fi Teşhizi’l-Ezhani ve Tadilıl-
Emzice adını taşır. Felsefi bir üslupla genel
patoloji konularının anlatıldığı yapıtta bilimlerin
sınıflandırılması ve özellikle aritmetik
ile geometri konusunda açıklamalar
yapıldıktan sonra anatomi, mizaç ve hıltlar
ele alınır. Antaki’nin tıp konusunda ayrıca
El fiye fi ’t-Tıb, Nüzhetul-Ezhan fi İslahı l-
Ebdan, Kifâyetü’l-Muhtaç fi ilmi’l-İlaç,
Tuhfetü’l-Bekriye fi Ahkâmı l-İstihmamıl-
Külliye ve’l-Cüz’iye, gibi yapıtları vardır.
Felsefe, astroloji, mantık ve geometri
konularında Şerhi Kaside-i Ayniye, Gayetti’l-
Meram fi l-Mantık ve’l-Kelam, Risale fi’t-
Tayr ve’l-Ukâb, Risale fıl-Heye, Ziynetti’t-
Tarus fi Ahkâmı l-Ukul ve, n-Nüfus; aşk ile
ilgili Tezyinü’l-Esvak bi-Tafsil-i Esvaki’l-Uşşak
gibi yapıtlarıbulunan Antaki’ninsiniminin gittikçe daha çok vurgulanmasını
sağlayarak nesnelci tutuma destek oldu.
Klasik davranışçılığın kabaca 1912-30 arası
döneme egemen olduğu söylenebilir. Watson
bu dönemin en ünlü kuramcısıydı, ama
kısa süre içinde başka araştırmacılar da
sistemli katkılarıyla bu alanı zenginleştirmeye
başladılar. Klasik davranışçılığın tek
amacı, önceleri içebakışla gözlemlenmesi
gerektiğine inanılan düşünme, imgeleme,
coşkular ve duygular gibi olguların, uyarıcı
ve tepki terimleriyle açıklanabileceğini kanıtlamaktı.
Ayırt edici özelliği de, her
tepkinin ardında onu başlatan tek bir uyarıcının
bulunduğu inancına dayanan katı bir
belirlenimcilikti.
1930’lardan 1940’ların sonuna değin, psikologların,
Watson’in önerdiği genel yöntemleri,
uyum sağlama davranışına dayalı
ayrıntılı ve deneysel bir kurama dönüştürme
çabalarıyla yeni davranışçılık akımı
gelişti. Bu döneme damgasını vuran Clark
L. Hull ve B. F. Skinner gibi öğrenme
kuramcılarıdır. Doğrudan Watson’in düşünsel
mirasına dayanan Skinner’ın görüşleri,
1950’lerin ortalarından sonra bu alana egemen
oldu. Öteki önemli davranışçılar arasında,
Hull’dan etkilenen Kenneth W.
Spence, psikoloji araştırmalarında en verimli
yolun sinir sistemini inceleyen bilimler
olduğunu düşünen Neal Miller, ayrıca Edward
C. Tolman ve Edwin R. Guthrie
sayılabilir. Bu dönemde, biliş kuramcısı
Tolman gibi kişilerin etkisiyle, hem yöntemsel,
hem kavramsal anlamda katı davranışçı
öğretinin yumuşatılmasına yönelik eğilimler
gelişti. Ama, zihinsel değişkenlerin
varlığının tanınmasına, sözlü anlatımların
öneminin kabul edilmesine ve algı gibi
alanlara eğilinmesine karşın, nesnelci tutumtemelde aynı kaldı.
Davranışçı kuramın uygulama alanındaki
doğal sonucu, davranış tedavisinin(*) doğuşuydu.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra ağırlık
kazanan bu tedavi yöntemi, psikanalizde
olduğu gibi hastanın düşünce ve duygularını
değiştirmek yerine, gözlemlenebilir davranışlarını
değiştirmeyi amaçlıyordu. Davranış
tedavisinde kişinin duygusal sorunları,
edinilen yanlış davranış kalıplarının ya da
uyaranlara tepki vermeyi öğrenememenin
sonucu olarak değerlendirilir. Bu nedenle
tedavinin amacı, davranış kalıplarının değiştirilmesidir.
Ayrıca bak. koşullanma.
Davud Antaki
04
Tem