Maden, tahta veya taş yüzeyler üzerine çizgiler oyarak resim yapmak, şekiller meydana getirmek sanatı. En çok kullanılan çeşidi tahta üzerine oyularak yapılanıdır.
Dokuzuncu yüzyılda Çin’de gravür yapıldığı bilinmektedir. Avrupa’da ise ancak on beşinci yüzyılda başlar. Bu dönemde yapılan gravürler sadece dış ve kenar çizgilerinin çizilmesiyle yapılan kaba resimlerden ibaretti. Gelişen gravür sanatı, yüzyıl içinde güzel eserler vermeye başladı. On altıncı yüzyılın başlarında ustagravürcülerin çoğalmaya başlamasıyla, Dürer» eserleri gravür yoluyla çoğaltılan ilk büyük ressam oldu.
Gravür sanatının gelişmesinde matbaanın büyük etkisi olmuştur. Gravürcülük özel bir çalışma ve kabiliyet isteyen bir iştir. Baskıda beyaz çıkması istenen yerlerde tahtanın oyulması, siyah yerler için ise yüksek bırakılması icab eder. Birkaç çeşit keski kullanarak bu işi yapmak büyük dikkat ve sabır ister.
Maden levhalar üzerine yapılan gravürler, yapılış tekniklerine göre, değişik isimler alırlar. Maden üzerine yapılanlarda en çok bakır kullanılır. Sanatkâr, bakır üzerine çelik kalemlerle çalışarak gravürünü yapar. Kimyevi maddelerle madenleri etkileyerek yapılan gravür daha çok zırh ve silahların süslenmesinde sonraları da resim çoğaltmada kullanılmıştır. Tipo baskı tekniğinin önemli bir aracı olan klişe de bu cins bir gravürdür.
Türkiye, özellikle ondokuzuncu yüzyılda bir çok gravüre konu oldu. İzmir, Antalya, Bursa ve başlıca tarihi yerlere ait resimler gravür yoluyla çoğaltıldı. İstanbul ve sarayları, sayısız gravür kitabına konu olmuştur.