Onüçüncü yüzyıl sonlarıyla ondördüncü yüzyıl başlarında Kırşehir’de yaşamış bir şeyh ve şair. Asıl adının Ahmed olduğu sanılmaktadır.Yunus Emre gibi, Anadolu tekke edebiyatının önde gelen isimlerindendir. İslâm ilmini ve İran edebiyatını bilen bir sofidir. Özenilmiş bir üslûpla yazan ve öğretici olmaktan çok lirik nitelikler gösteren bu şair, sanat değeri bakımından çağının önde gelenlerindendir. Tasavvuf! konuları usta bir ifadeyle yazmıştır. Dili sade
ve güzel, vezni kullanışı iyidir.
Gülşehrî, bir sofi şair olmakla beraber, eserlerinde sanatın vecdini duymuş görünür. Bir meslek propagandası yapmaktan ziyade, bir sanat eseri yazmak ve geleceğe bir sanat eseri bırakmak duygusuyla çalıştığı hissi hakimdir.
Gülşehrî’nin Şeyhi Ahi Evren’in menkibeleri hakkında yazdığı bir mesnevisi ve bazı şiirleri var ise de asıl değerli eseri mutasavvıf Feridüddin-i Attâr’dan çevirdiği Mantıku’t Tayr’dır.
Gülşehrî, bu eserini en çok Mevlâna’dan ve başka kaynaklardan aldığı kıssalarla, görüp işittiklerini de katarak, birçok sohbetlerle zenginleştirerek, yeniden yazmış gibidir.
Gülşehrî, Feridüddin-i Attâr’dan başka, başta Mevlâna Celâleddin Rûmi olmak üzere, Hakim Senâi, Sadî-i Şirâzi, Genceli Nizâm* ve Sultan Veled’in tesiri altında kalmıştır. Hayatı hakkında, devrine ait kaynaklarda
yeterli bilgi yoktur.
MANTIKU’T TAYR’dan
Yola ne menzil belürdi, ne nişan,
Çıktı her kuş yüreğinden yüz figan.
Yedi yıl uçtular bülbül gibi,
Bir nefeslik gitmediler gül gibi.
Biri gördü bir sarayı zenginâr,
Uçar iken anda indi şâh-vâr.
Birisi bir mâh-rûyu gözledi,
Yolunu kodu vü onu izledi.
Birini bir dağ başında kurt yedi,
Birisi ben geri dönerim dedi.
Kimisi varamadı hiç ilerü,
Yüz bin er, bu yolda can vermiş henüz,
Bilmedi biri ki nedir bu rümuz.