Hayatın ve canlı varlıkların tesadüfen
meydana geldiğini ileri süren “ faraziye” . “ Evrim
teorisi” adıyla da bilinir. Bu teoriyi savunanlara göre,
“ canlı varlıklar, önce inorganik maddelerden organik
maddeler teşekkül ederek ve sonra bu organik maddeler
de biyolojik varlıklar haline dönüşerek m eydana gelmiştir.
Biyolojik varlıklardan da birçok canlı türü ortaya
çıkmış, bu türler birbirine dönüşmüş ve bütün bunlar
“ tesadüfen” olmuştur.” Meselâ: “ Bütün canlıların yapıtaşı
olan hücre, milyonlarca sene evvel, denizlerde tesadüfen,
kendi halinde meydana gelip, bundan da
zamanla küçük deniz bitkileri ve hayvanlan ve sonra
karadakiler ve en son insan (!) haline dönüşmüştür”
diyorlar.
Darwinizm ve diğer adıyla evrim teorisi yalnız
Darwin’in olmaktan çıkmış, özellikle materyalist felsefeye
inanan filozoflar ve ideologlar tarafından çeşitli
görüşler, ilâveler ve yorumlamalarla ana hatlanyla yukarıdaki
gibi özetlenebilen şeklini almıştır. Teori, Darwinizm
ismiyle anılmakla beraber, öne sürülen görüşlerin
pek çoğu ile Darwin’in alakası yoktur.
Canlıların basitten mükemmele doğru değiştiğini ilk
yazan Fransız doktoru Lamarckdır. 1809’da neşrettiği
(Filozofı zoolojik) ismindeki kitabında “Canlıların bir
asıldan türeyebileceğim” yazdı. Fakat aynı asırdaki
biyologlar, Lamarck’ın verdiği misallerin, hayvanların
birbirlerine dönmesini değil, canlıların bulunduklari
muhite intibak etmelerini (adaptasyonu) göstermekte
olduğunu söylediler. İkinci olarak İngiltereli bir biyologun
oğlu olan Charles Darwin 1859’da yayınladığı
“Türlerin Kökeni” ismindeki eserinde “Canlılar bulundukları
muhite uymak için mücadele eder. Bu hayat
mücadelesini kazananlar yaşayabilir, kaybedenler ölür
dedi. Buna da çeşitli itirazlar edildi. Hatta, Darwin de
göz, beyin gibi karmaşık organların nasıl meydana geldiğini
anlamaktan aciz olduğunu bildirmiş, bir arkada6
0 Rehberşın a y a z d ığ ı m e k tu p ta “ G ö z ü n te ş e k k ü lü n ü
düşündükçe çıldıracakmış gibi oluyorum” demiştir.
Darvvinizm hakkında belirtilmesi gereken ilk husus,
bunun ilmi bir kanun, bir netice değil, bir “ teori” olduğudur.
Teori kelimesinin Türkçe’deki karşılığı olan
“ faraziye” henüz hayalin elindeki, akıl ve idrake mal
olmamış düşünce ve görüşler için kullanılır. Faraziyeler
ise. çok defa müşahede ve tecrübelerle ispatlanıncaya
kadar ilim tarafından bile kabul edilmezler. Nitekim
evrim teorisi, fen adamları tarafından bu güne kadar
hep reddedilmiştir. İlim adamları bu teoriye sahip çıkmamış
veya bütün gayretine rağmen çıkamamıştır.
Fakat materyalist felsefe ve ideoloji kendi izahlarını
desteklemek için dört elle sarılmıştır. İşte bu sebepten
kendi başına bırakılsa, dar bir çevrede kısa bir müddet
konuşulduktan sonra çoktan unutulup gidecek olan
Darwinizm, materyalist filozof, ideolog, parti, gazete ve
diğer yayın organları tarafından devamlı surette ele alınarak
işlenmiş, propagandası yapılmış ve bu teori ile hiç
ilgisi olmayan çeşitli ilmi çalışmalar istismar edilerek
teorinin doğruluğu ispata çalışılmıştır.
Çünkü bütün evrim teorilerinde asıl gaye, insanın
maymundan veya başka bir hayvan türünden geldiğini
izah veya isbat etmeye kalkışmak değildir. Bu teorilerdetemel görüş, hayvan olsun, bitki olsun bütün organizmaların
birbirlerinden meydana geldikleri ve bunların
bir kaynağa irca edilmelerinin mümkün olduğu fikridir.
Bu meydana gelişte ise, tesadüflerin ortaya çıkardığı
değişimler (varyasyonlar) asıl rolu oynadığı iddia edilir.Bir canlı grubunun bazı fertlerinde meydana gelen
rastgele değişiklik neticesinde bu fertler diğerlerine görâ
yaşadığı muhitin şartlarına karşı bazı avantajlar kazanabilirler.
Diğer fertler bu üstün vasıflı fertlerle rekabet
edemedikleri için yapılan hayat mücadelesinde ortadan
kalkmaya mahkûmdurlar. Galiplerin ise nesilleri çoğalır
ve o muhite hakim olurlar.
E v rim t e o r i le r i, h a y a tı “ t e s a d ü f l e r e ” ve
“mücadeleye” indirgemede hemfikirdirler. Bu görüşlere
göıe “ hayat bir mücadeledir” ve yer yüzünde bir
mükemmeliyet a ram ak beyhudedir. Tesadüflerin
ortaya çıkardığı değişmeler hayat çarkını çevirmektedir.
Kısaca; hayat tesadüflerin eseridir. Yani, bir yaratıcısı,
bir nizam vereni yoktur.
İşte bu sebepten bilhassa materyalist görüşün hakim
olduğu felsefi ekoller ve diğer ateistler bu teoriye dört
elle sarılmışlardır. Çünkü kendileri de kâinatın ve hayatın
bir yaratıcısı, bir nizam vericisi olduğuna inanmam
a k ta , m u k a d d e s k ita p la rd a b ild irile n le ri ve
peygamberlerin haber verdiklerini inkâr etmektedirler.
Düşüncelerini haklı çıkarmak ve geniş insan tabakalarına
yayabilmek için de çok çeşitli yollara başvurdukları
bilinmektedir. Propaganda bu yolların ençok kullanılanıdır.
Bunun için de her türlü basın yayın vasıtalarından
istifade etmekde, sık sık buralarda hayatın tesadüfiliğini,
insanın maymundan veya başka bir hayvandangeldiğini tekrarlamaktadırlar. Böylece ilmi çevrelerde
reddedilerek tartışılması çoktan bırakılmış olan “ evrim’
’ konusu materyalist görüşün kontrolündeki yayın
organlarında aktüel tutulmaya çalışılmaktadır.
Meselâ: Bir fen adamı, jelojik tabakalar arasında
bulduğu bir kemik parçasında tetkikler yaparak hayat
üzerinde kıymetli bilgiler toplamaya uğraşırken, beri
taraftan, fen ilimlerini aniamıyanlar radyodan, veya bir
broşürden bunu haber alıp “ İnsanların aslı olan maymunun
kemikleri bulundu. İnsanların maymundan
hasıl olduğu hakikat halini aldı.” şeklinde yalan haberler
yayıyor.
Bugün paleontoloji mütehassısları (yani ilk
zamanda yaşamış canlıların iskeletlerini ve fosillerini
inceleyenler) herçeşit canimin kendi türü içinde değişebildiğim,
fakat bir canlanın başka türe dönmediğini
kabul etmektedir. Canlılarda paleontolojik devirlerde
zamanla tekamül görülmekte, fakat bu değişmeler her
türün kendi içinde olmaktadır. Meselâ; Dördüncü
zamanın yeni tabakalarında “ kromonyon” ismi verilen
insan iskeleti bulunmuştur. Bizim iskeletimizden farklı
olduğu halde paleontoloji mütehassısları bunlara “ ilk
insanlar” demiştir. Diğer taraftan üçüncü zaman
sonunda yaşayan “ antropoid” denilen ve bugünkilere
benzemeyen maymun iskeletleri bulunmuştur. Antropoloji
mütehassısları bunların maymun olduklarını söylü
y o r. Fen is tism a rc ıla rı, ta k litç ile ri, d in le re
inanmıyanlar yaptıkları tercümelerde kromonyon insanına
ve antropoid maymumuna, “ insanın ceddi olan
veya insanla maymun arasında geçit teşkil eden fosil”
diyorlar. İnsanın farazi cedlerinin, birdişe, kafatası parçasına
veya bir çene kemiğine dayanarak çizilen
uydurma resimleri cemiyet için bir kandırmaca olarak
k a lm ak tad ır. Ç ünkü b ü tü n bu resimler hayal
mahsülüdür.
Rehber AnsiklopedisiMateryalist evrimciler etiketlerine sığınarak ilimde
K sahtekârlık yapmaktan da sıkılmamışlardır. 1910
yılında İngiltere’nin Sukses şehrinde Charles Dawson
tarafından bir fosil bulundu. Piltdowan adamı adı verilen
bu fosil, maymun-insan arası kabııl edilen fosiller
içinde en güvenilir olarak şöhret buldu. Çünkü kafatası,
çene kemikleri ve dişleri tamdı. Bu yaratığın kafatası ve
dişleri insanınkine, çene kemikleri ise maymunun çene
kemiğine benziyordu. Uzun seneler bu fosile dayanarak
insanın maymundan nasıl evrimleştiğine dair makaleler
ve kitaplar yazıldı. İlk insan m topraktan yaratılmadığı
savunuldu. Mukaddes kitaplarla alay edildi. Bu fosilin
şüpheli bazı taraflarının bulunduğunu, bu bakımdan
yeniden.’ tetkikten geçmesini isteyen ilim adamlarına
önceleri müsade edilmedi. Fakat son senelerde bir
Alman heyeti bu fosil üzerinde yeni bir çalışma yapmaya
muvaffak oldu. Bu heyetin yaptığı açıklama ilim
çevrelerinde büyük şaşkınlığa ve hayrete sebeb oldu.
Sonuç ilim adına yüz kızartıcı bir skandaldi.
Hadise şu idi: Ch. Dawson, insan kafatasını alıp
bunu 10 yaşında bir orangutan maymununun çene
kemiğine yerleştirmişti. Çene kemiğine insana ait dişleri
yerleştirmek için de çene kemiğinin bazı yerlerini eğelemiş
ve bu kemiklere eskiye ait olduğu görüntüsünü
verebilmek için de potasyum bikromat ile yer yer lekemişti.
Tabii, bunu önce toprağa gömüp daha sonra
çıkararak merasimle takdim etmiştir. Bu sahtekârlık
ortaya çıktığında ise Ch. Dawson çoktan ölmüştü.
İnsanın maymundan geldiğini ispat için ileri sürülen
delillerden birisi de “Nebraska adamı” olarak adlandırılan
varlığa ait bir tek azı dişidir. 1922’de Nebraska’daPliostn devrine ait bir tek azı dişi bulundu. Evrimciler,
bu dişin tahminen 1 milyon yıl önce yaşamış bir insana
ait olduğunu ilan ettiler. Bir tek azı dişinden ilham
alarak Nebraska adamının eşiyle beraber gazetelerde
hayali resimler çizildi. Amerika ve İngiltere basınında
bunun için günlerce makaleler yazıldı. Sonra yapılan
tetkikler o dişin bir çeşit domuza ait olduğunu ortaya
koydu. (!) Gazeteler, dergiler maksatlı yazılmış bazı
kitaplar, Darwin’in insanın maymundan türediğini
teori olarak bildirdiğini defalarca yazıp çizdiklerinden,
beyinleri yıkadıklarından, bazıları Darwin’in böyle bir
teorisipin bulunduğuna inanmıştır. Darwin’in yazdığı
kitaplar incelenirse gerçeğin böyle olmadığı anlaşılır.
Darwin, hayvanların üstünlük sırasını yazmış, en
üstününün maymun olduğunu bildirmiştir. Bunu okuyan
ateistler ve bazı cahil kişiler hayvanların birbirine
döndüğünü, yüksele yüksele sonunda insan olduğunu,
insanların maymundan türediğini yazıyor sanmışlar
veya maksatlı olarak böyle iddia etmişlerdir. Böylece
Âdem aleyhisselamın topraktan geldiğini inkâra kalkmışlar,
insanları aldatmaya çalışmışlardır. Halbuki
Darwin, kitabında hayvanlar birbirine döner demiyor,
“Hayvanların yaratılışında bir tekamül, bir üstünlük
sırası vardır.” divor. Gerçekte de at, maymun, fil ve
papağanın zekası bazı insanların zekasından daha fazladır.
Fakat hayvanlarda akıl yoktur. Biyologlar, insan
ile hayvanlar arasında ki farkı, yalnız madde bakımından
inceliyor. Halbuki insanla hayvan arasındaki en
büyük fark insanın ruhudur. İnsanlarda ruh vardır.
İnsanın en şerefli mahluk olması, bir insani ruhtan gelmektedirKur’ân-ı Kerim bu ruhun ilk olarak Âdem
aleyhisselama verildiğini bildirmektedir. Hayvanlarda
bu ruh yoktur. Maddecilerin, felsefecilerin bu ruhtan
haberleri olmadığı için, insanı maymuna yakın sanabilirler.
İlk insanların şekli, yapısı maymuna benzese de
insan insandır. Çünkü ruhu vardır. Maymun ise hayvandır.
Çünkü bu ruhtan ve ruhun hasıl ettiği üstünlüklerden
mahrumdur. Ruhun kuvvetleri vardır. Bu
kuvvetler bitki ve hayvanların kuvvetleri gibi değildir.
Görülüyorki insan ile hayvan tamamen birbirinden
ayrıdır. Aralarında hiçbir zaman bir geçiş olamaz, birbirine
dönemez. Hayvanlar içinde insana en yakın hayvanın
maymun olduğunu, asırlar önce İslâm alimleri
kitaplarında, mesela: “ İbni Haldun Tarihî” mukaddemesinde
ve “Marifetname”nin 28. sayfasında yazmışlardır.
Hayvanların üstünlük sırasını İslâm âlimlerinden Ali bin
Emrullalı, d ah a önce yazmış, D arw in ’in bu görüşlerini
İslâm kitaplarından aldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca
Kur’ân-ı Kerîm’de isyan eden bazı kimselerin ceza olarak
maymuna çevrildiği bildirilmektedir. Ancak; bunlar
için “ Behcet-ül fetâvâ” da diyor ki: “Maymunlar, eski
insanlardan maymuna çevrilenlerin soyundan değildir.
Maymunların insan soyundan olduğunu söylemek yanlıştır.
Çünkü insandan çevrilenler üç günden çok yaşamadı,
yok edildiler” denilmektedir. Esasen Darwin bile
insanların maymundan türediğini söylememiştir. Söylese
bile ilmi hiçbir değeri olmaz. İlk insan, topraktan
yaratılan Âdem (a.s.)’dır. Maymun ve diğer canlıları da
yaratan Allahü te’âlâ’dır. Bir İtalyan profesörü de
“ İnsanlar maymundan değil, ayıdan türemiştir” diyerek
şöyle bir iddiada bulunmuştur.” İnsanların maymundan
değil ayıdan geldiklerine dair üç delilim vardır:
1- Ayı yavrusunu döverken insan gibi tokatlar, maymun
ise ısırır.
2- Ayı dişisi ile yavrularından ayrı bir yerde yatar.
Halbuki maymunlar hep beraber yatarlar.
3- Oyuncakcı dükkanına giden bebekler, ayı oyuncaklarını
tercih ederler. Bu deliller ceddimizin ayıdan
geldiğini göstermektedir” diyor.
İtalyan profesörünün nazariyesinin ceddinin maymundan
geldiğini söyliyenlerinki gibi asılsız olduğu
meydandadır. İlmi hiçbir değeri yoktur. Yaratılış,
hayatın başlangıcı, hayatın izahı, canlıların türleri ve
bunların meydana geliş, ilk insan gibi konularda fen
bilginlerinin ve filozoflarının bu güne kadar söyleyebildikleri
ve herkes tarafından kabul edilen, isbat ve izahı
mümkün fazla bir şey ortaya çıkmamıştır. Geriye; Bu
konularda insanlığa ışık tu fan yalnız bir kaynak kalmaktadır.
Onlar da mukaddes kitaplar ve peygamberlerin
bildirdikleridir. Bunlardan da son Peygamber Hz.
Muhammed’in (s.a.v.) getirdiği Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdikleri
her devirde hakiki ilim ve fen adamlarına yol
gösterici ve ışık tutucu olmuş, bildirdikleri hep doğru
çıkmıştır. Bütün insanların Âdem (a.s.)dan geldiğini,
A d em (a.s.)ın da topraktan yaratıldığı Cenâb-ı Hakk,
Kur’ân-ı Kerîm’de haber vermektedir. “And olsun
ki, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş
bir balçıktan y a r a ttık ” (Hicri Sûresi Ayet-26)”,
“Allah sizi (Âdem’den Âdemi’de) bir topraktan,
sonra bir nutfeden yarattı. Sonra sizi çiftler
kıldı. O’nun izni v e ilmi olmaksızın hiçbir dişigebe kalamaz ve doğuramaz. Kendisine ömür
verilenin ömrünün uzatılması, ömründen e k silmesi
muhakkak bir kitabda (Levh-i Mahfuz’dcı
veya A lla h ’ın ilminde) yazılıdır. Şüphe y o k k i bu
‘sa y ılan la r’ A lla h ’a kolaydır. (Fatır Sûresi Âyet-
11)”, “Rabbin, o va k it m elek lere şö y le demişti:
“Ben bir çamurdan bir insan yaratacağım
(Âdem’i yaratacağım)” (Sad Sûresi Ayet-71)’’.
Hadis’i Şerifte ise: “İnsanlar Hz. Âdem’in
çocuklarıdır. Hz. Âdem (a.s.) ise topraktan
ya ra tıld ı.”
Hıristivanlar ve Yahudiier’de. insanların Hz.
Adem (a.s.)’dan geldiklerine inanırlar. Maymun veya
ayıdan geldiğini söyleyenler ise hiçbir dine inanmıyanateistler olmuştur.
6 2
DARWlNlZM
13
Eyl