Bilinmiş olsun ki, kırâet, harfleri dil ile tesbîh etmektir. Öyle ki, okuduğu zaman kendisi duymuş olacak. Bu bakımdan kendisi duymayacak kadar harfleri tashîh ederek okursa, bu kırâet olmaz. Hendevânî ve Fazlî’nin seçtikleri görüş budur. Çünkü onlara göre, sadece dilin hareket etmesi —ses işitilmedikçe— kırâet sayılmaz. Çünkü söz, mânası olup işitilen şeydir. Bazı âlimlere göre, kendisi işitmese bile harfleri tashîh ederek okuyorsa, bu câizdir ve kırâet sayılabilir. Kerhî bu görüşü seçmiştir. Çünkü ona göre kırâet, dilin fiilidir; bu da harflerin yerli yerince tashîh edilmesiyle gerçekleşir. îşitmek şart değildir. Çünkü işitmek işitenin fiilidir; okuyanın değil… El-Muhit kitabında deniliyor ki: «Bu konuda en sahîh olan görüş, iki şeyhin, yani Hendevânî ile Fazlî’nin görüşüdür. Hale- bî’de de ve onun Şerh-i Kebîr’inde de aynı husus belirtilmiştirDiğer bazı âlimlere göre, bu konuda daha uygun olan cihet şudur: önemli olan, kırâette, mânalarını meydana çıkarmak için harf ve kelime dizisini tashih etmektir. Mâna meydana çıkınca da onunla amel etme imkânını bulmaktır.. Rûhu’l-Beyân tefsirinde de bu hususa yer verilmiştir.
KIRÂETİN HADDİ HAKKINDA İMAMLARIN GÖRÜŞÜ VE KIRÂETİN NİSBETİ
12
Eki