«Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa, onun karşılığında bir sevâp vardır. Her sevâp on mislinedir. Ben, (ELİF-LÂM- MÎM) bir harftir, demiyorum. Ama, (ELİF) bir harftir, (LÂM) bir harftir, (MÎM). de bir harftir, diyorum.»40’ «Kur’ân bir milyon yirmi yedi harftir. Kim onu sabırlı bir anlayış içinde okur, sevâbmı yalnız Allah’tan beklerse, kendisine her harf karşılığında zevce olarak bir hûri verilecek+ 5- *0,î tır.» «Kim namazda ayakta dururken Kur’ân okursa, ona her harf başına yüz sevâp verilir. Kur’ân’ı namaz dışmda abdestli bir vaziyette okursa, ona her harf karşılığında yirmi beş sevâp verilir. Abdestli bir vaziyette okursa, ona on sevâp verilirBu konuda Ebû Hüreyre (R.A.) Hazretlerine denildi ki: — Resûlüllah’ın (S.A.V.) şöyle buyurduğunu duydunuz mu? «Şüphesiz ki Allahü Teâlâ bir iyilik üzerine bir milyon sevâpla mükâfatlandırır.» Ebû Hüreyre (R.A.) dedi ki: — Evet, Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’den duydum; buyurdu ki: «Şüphesiz Cenâb-ı Hak bir tek iyilik karşılığında iki milyon sevâpla kendi katından bir tefaddül olsun diye mükâfatlandırır.»408 «Şüphesiz ki siz Allah’tan gelen (Kur’ân)’dan daha üstün bir şeyle Allah’a dönemezsiniz.»409 «Kur’ân’a dost olan kimse kıyâmet günü gelir. Kur’ân (onun için) der ki: Ya Rabbî! Buna (Cennet) hülle (elbise) si giydir. Bunun üzerine ona kerâmet tâc’ı giydirilir. Sonra Kur’ân der ki: Ya Rabbî! Artır.. Bu defa ona kerâmet elbisesi giydirilir. Sonra Kur’ân yine der ki: Ya Rabbi! Bu kulundan râ- zı ol. Allah ondan râzı olur. Bunun üzerine o kişiye denilir ki: Oku ve yukarı doğru çık.. Kendisine her âyet karşılığı bir iyilik (sevâp) verilir.»410 «Kur’ân dostuna (onu ezberleyip amel edene) denilir ki: Oku ve yukarı doğru yüksel (çık), onu dane dane âhenkli tilâvet et, nasıl ki onu sen dünyada dane dane ve âhenkli okuyordun. Çünkü senin makam ve derecen okuyacağın son âyetin yanındadır (o dereceye kadar yükseleceksin).»4” «Mü’min cennete girip oranın ilk derecesinde duraklayınca, kendisine denilir ki: Oku ve yukarı derecelere doğru çık. O da dünyada okuduğu gibi okur; eğer yavaş okuyan biri ise o derecelere yavaş yavaş yükselir. Sür’atli okuyan biri ise sür’- atle yükselir. Okuduğu veya başkasının amel ettiği her âyet karşılığı bir derece verilir. Tâ sonuna kadar yanında olan Kur’ân (ezberinde bulunan âyet ve sûre)nin sonuna varmcaya kadar devam eder; Kur’ân’m yarısı, üçte biri, dörtte biri, ne ise bi
tinceye kadar cennete girer (ve yükselir). Bunun üzerine kendisine tekrar şöyle denilir: Sağ elini yum, yumar. Sol elini yum, yumar. Elinde ne var, neyi tutuyorsun, biliyor musun? Hayıı bilmiyorum, der. Kendisine denilir ki: Ebediyeti, Cennette ebedî kalmaklığı tutuyorsun.»418 «Kıyâmet günü Kur’ân ehli olanlar çağrılır. Onlardan her birine bir tâc giydirilir. Her tâc’ın bir köşesi ve her rükünde kırmızı bir yâkut vardır. Günler ve geceleri içine alan uzak mesafelerden ziyâsı görülür. Sonra ona denilir ki: — Razı oldun mu? — Evet, der. Ve sonra onunla beraber bulunan iki melek (Kirâmen Kâtibin) şöyle niyâzda bulunurlar: «Yâ Rabbî! Artır buna..» Bunun üzerine Cenâb-ı Hak Kur’ân ehline şöyle buyurur: «Buna kerâmet elbisesini giydiriniz.» Bunun üzerine ona kerâmet elbisesi giydirilir. Sonra kendisine denilir ki: Râzı oldun mu? O da’ Evet, der. Yine o iki melek: «Ya Rabbî! Ona artır..» diye niyâzda bulunurlar. Bunun üzerine Kur’ân ehline denilir ki: Sağ elini aç, açınca, içi Allah rızasıyla dolar. Sonra ona: Sol elini aç, denilir. Açar, içi ebediyen cennette kalmaklık dolar. Sonra yine kendisine denilir ki: — Razı oldun mu? — Evet, Ya Rabbî, der. O iki melek yine: Ya Rabbî bu kulunu artır! diye niyâz ederler. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah: «Ben ona rızamı ve ebediyen kalmak üzere cennetimi verdim..» Sonra o kula güneş misali bir nur verilir. Yetmiş bin melek de onu cennete teşyi’ eder Allah da «Onu alıp Cennete götürün, her harf başına kendisine bir iyilik (sevâp) verin, her iyilik karşılığında da bir derece…» Her iki derece arası yüz yıllık mesafededir. Sonra da Kuran dostuna, ehline denilir ki: Bulunduğun cennette oku, derecelere çık, âyetleri dane dane âhenkli bir şekilde dünyada okuduğun gibi oku. Çünkü senin makamın okuyacağın son âyetin yanındadır. O da okur, derecelere çıkıp yükselir,dane dane âhenkli tilâvette bulunur. Tâ ki Kur’ân onunla lü’lü’- dan yapılmış bir çardağa varırlar. Bu çardağın altından ma’- mul bir kapısı vardır. Meyveleri aşağıya doğru sarkmıştır. Irmakları biteviye akıp gitmektedir. Bu çardak içinde onun sâ- kirıleri, çoluk çocuğu, hizmetçileri bulunur. Ayrıca orada öyle nimetler var ki gözlerin görmediği, hiç bir kulağın duymadığı ve hiç bir beşerin hatırına getiremediği ölçüde, biçimde, renkte ve mânada.. Bu çardağın birinci kapısından onun yanma yetmiş bin melek girer ki her bir melek onlardan daha güzeldir Onlardan hiç biri daha önce böyle güzel görmüş değildir. Korkusu da daha güzeldir. Her melekle birlikte Allah’ın hediye olarak gönderdiği bir armağan vardır. Melekler ona: «Selâm sana olsun, sabrettiğine karşılık ne güzeldir bu ebediyet yurdu. Bu Rabbin tarafından sana bir armağandır; Rabbin sana selâm ediyor» derler Sonra ikinci kapıdan yüz kırk bin melek girer; her melekle beraber Rabbi Teâlâ’dan gönderilmiş bir hediye vardır. Birinci kapıdan giren meleklerin söylediklerini bunlar da söylerler Üçüncü kapıdan ikiyüz seksen bin melek girer. Böylece durmadan her kapıdan onun yanma melekler girer. Sıra ile her kapıya göre meleklerin sayısı kat kat artar. Sonra o adamm ana-babasım getirirler. Onların oğluna yaptıkları bunca kerâmetin bir mislini onlara yaparlar; Kur’ân ehline ikrâm olsun diye.. Onun ana-babası bunca kerâmeti görünce şaşıracaklar ve diyecekler ki : — Bunca nîmet bize nereden? Biz bu kadarına lâyık değildik.. Onlara cevaben denilecek ki: — Bunca nîmet ve kerâmet, oğlunuza Kur’ân öğrettiğinize karşılıktır.»418 Bilinmiş olsun ki, Cennetin tamamını temenni etmek câizdir Her ne kadar bu mümkün olmasa bile.. Çünkü Cennet sınırsızdır. Hepsinin bir insana verilmesi muhaldir. Cennet azlık ve çokluk ile vasıflanamaz«Allah’ın iki ehli (yakını, dostu) vardır.» Bunun üzerine soruldu: Ya Resûlâllah! Onlar kimlerdir? Buyurdular ki: «Kur’ân ehli olanlardır. Çünkü onlar Allah’ın ehli ve has kullandır.»415 Kur’ân’da, ezanda ve başka yerlerde TERTÎL’e gelince : Onu şöyle mânalandırmak mümkündür: Harfleri peş peşe sıralamak, onları dane dane, açık seçik telâffuz etmek ve her harfin hakkını vermek tertildir. el-Mağrib kitabında da böyle belirtilmiştir. Hadîs-i şerifte vârid olduğuna göre, Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «Şüphesiz ki cennetin dereceleri Kur’ân âyetleri sayısmcadır.» Diğer bir hadîste de şöyle buyuruluyor : «Kim Kur’ân ehlinden ise, onun üstünde başka bir derece yoktur. Kurra’lar bildikleri oranda yükselirler.» ed-Dânî diyor ki: Kur’ân âyetlerinin altı bin olduğunda ic- mâ’ vaki olmuştur. Bundan fazlası üzerine ihtilâf vardır: Kimine göre altı bin ikiyüz, kimine göre altı bin ikiyüz dört, kimine göre altı bin yirmi dört, kimine göre altı bin on dokuz, kimine göre altı bin yirmi beş, kimine göre de altı bin otuz altı… Deylemî’nin tesbit ettiği hadîs-i şerifte buyuruluyor ki : «Cennet dereceleri Kur’ân âyetlerine göredir. Her âyet karşılığında bir derece vardır. Kur’ân altı bin âyettir, (fazla olarak da) yüz âyettir ve altı âyettir. İki derece arası yerle gök arası kadardır.» Tayyibî diyor ki: Bazısının görüşüne göre, cennete yükselmek devamlıdır; nasıl ki Kur’ân’ı hatmeden tekrar başlıyor ve böyle devam edip gidiyorsa… Kırâet de böyledir; makam ve menzillere yükselmek de böyledir. Bunların sonu ve sınırı yoktur. Bu kırâet, melekler için tesbîh ne ise o anlamdadır; onları hiçbir lezzet alacakları şeyden alıkoymaz. Bununla beraber Kur’ân okumak cennette en büyük lezzetlerdendir. Ya da en büyük ve yüksek anlamda lezzettir. îbni Hacer (rahmetullahi aleyh) diyor ki: Hadîsten şumâna çıkarılır: Bu en yüksek sevâba ancak Kur’ân’ı ezberleyen erişebilir. Aynı zamanda onu hakkıyle yerine getirmiş, gerektiği şekilde okumuş, lâyıkı veçhile amel etmiş olması gerekir Denilse ki: Kur’ân ehli, Kur’ân dostu tâbirinden bu mânayı çıkarmaya deliliniz nedir? Kur’ân okumaya devam eden, anlamını çıkarmak mümkün değil midir? Buna cevapla derim ki: Cennette olan, dünyadakinden hikâye ediliyor. Hadîste (Dünyada okuduğun gibi) sözü çok açıktır yukarıda verdiğimiz mânada. Kur’ân’a devam etmek, bakarak onu gece gündüz okumak, anlamını çıkarmak ise uzak bir ihtimaldir. Çünkü öylesine mutlak mânada «SAHÎB-Î KUR’ÂN» denilemez. Böyle denilebilmesi için Kur’ân’dan hiçbir durumda ayrılmaması gerekir. îmam Ahmed bin Hanbel’in tesbit ettiği bir rivâyete göre: «Kur’ân ehli Cennete girdiğinde ona şöyle denilir: Oku da yukarı derecelere yüksel. O da okuyup her âyet karşılığı bir derece yükselir. Yanında ezbere hiçbir âyet kalmayıncaya kadar devam eder.» Hadîste «yanında bir âyet kalmayıncaya kadar» cümlesinden Kur’ân ehlinden maksadın hafız olması ve Kur’ân ile amel etmesi anlaşılıyor. * Konumuzla ilgili diğer hadîs-i şerifler : «Kur’ân ehli kırâetiyle gece gündüz uğraşırsa, ezberlediği yerleri hatırlayabilir. Uğraşmıyacak olursa unutur.»416 «Kim Kur’ân okur, fakat onu ezberlemeden önce ölürse, bir melek ona kabrine gelerek öğretir, böylece Kur’ân’ı ezberlemiş bir halde Rabbine kavuşur.»417 «Kim Kur’ân okur (onu ezberlemeye çalışır), fakat Kur’- ân’dan ezberlediği kısmı unutur ama buna rağmen onu terket- meyip devam ederse, ona iki ecir vardır. Kim de onu okumaya ve ezberlemeye hırslı olur fakat buna güç getiremez, bununla beraber terk de etmezse, Allah kıyâmet günü onu Kur’ân’m en şerefli ehliyle birlikte haşreder.»41* «Kur’ân okuyan kimse peygamberliği iki yanı arasına yerleştirmiş sayılır. Ne var ki kendisine vahyedilmez. Kur’ân ehline kendilerine karşı kabalık eden kimseye karşılık kabalıkta bulunmak yakışmaz. İçinde Allah kelâmı olduğu halde..»41’ Tayyibî (rahmetullahi aleyh) bu konuda diyor ki: «Hadîste belirtilen, kulun elde edeceği makam ve kerâmet, onun Kur’ân’ı ezberlediği ve okuduğu nisbettedir. Çünkü az yukarıda da anladığınız gibi dinde aslolan husus, Allah’ın kitabıyla amel eden ve onda derinden derine düşünen kimsenin hafız olandan ve onu yüzünden okuyandan daha üstün olduğudur. Ama hafız olsun, yüzünden okuyan olsun amel de eder ve üzerinde düşünürse, o takdirde ötekisi bundan daha üstündür denilemez Bilindiği gibi sahâbe-i kirâmdan Kur’ân’ı Ebûbekir Sıd- dîk’den daha iyi ezberleyenler ve ondan kuvvetli hafızlar vardı. Aynı zamanda ondan daha çok okuyanlar bulunuyordu. Bununla beraber Hazret-i Sıddîk hepsinden daha üstün idi. Çünkü o Allah’ı bilmede, O’nun kitabını anlamada ve âyetler üzerindeki derin düşünmesinde; tek kelimeyle Kur an ile amel etmekte hepsinden ileri idi. O halde bu ikinci yoruma gidecek olursak, daha haklı ve daha tamamlayıcı bir mâna elde etmiş sayılırız. O halde âyetler karşılığında erişilen dereceler, ilim, amel ve derin düşünme ile elde edilen derecelerin başkasıdır. Ve bu takdirde de kıyamet günü Kur’ân okumak, O’nunla amel etmek nisbetin- de takdîr edilir. Hiç bir kimse herhangi bir âyeti okuyup o âyetle kendisine vâcib olan ameli yerine getirmeye güç getiremez, diyebiliriz. Bunu kusursuz yapmak ancak Peygamber (SA.V.) Efendimiz’e mümkün olurdu. Ondan sonra ümmeti bu hususta kendi mertebelerine göre, dindeki anlayışlarına, şüpheden uzak bir marifet havasına bürünmelerine göre Kur’ân’daki vâcibleri yerine getirebilirler. O halde herkes Kur’ân’a bağlandığı, düşünebildiği ve amel edebildiği nisbette okuyabil» . Tayyibî’nin bu yorumu ve izahı son derece güzel, açık ve seçiktir. îbni Hacer’in ona bu hususta karşı çıkması ve bu sözlerinin zayıf olduğunu iddia etmesi, hadîsin zâhirine uygunluk göstermediğini, lüzumsuz yere bir tekellüfte bulunduğunu söylemesi pek itibara şâyan değildir. Çünkü hadîslerden anlaşılan şudur: Kur’ân ile amel eden, onu devamlı okuyan kimse gibidir. Kur’ân ile amel etmiyen, onu devamlı okusa bile okumamış gibidir. Cenâb-ı Allah (C.C.) buna işâretle şöyle buyurmuyor mu? : «Ey Muhammed! Sana indirdiğimiz bu Kitab mübârektir! Âyetlerini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsınlar…»420 Diyebiliriz ki mücerred okumaya ve ezberlemeye, cennette vüksek mertebe ve dereceleri gerektirecek şekilde itibar edil421mez. (Ama her hâl ü kârda Kur’ân okumak ve ona devam etmek, üstün sevabları, yüce dereceleri kazandıran bir ameldir. Cenâb-ı Hak yaşadığımız müddetçe bizi Kur’ân’ın feyiz pınarından kanasıya içen, onun hidâyet güneşiyle aydınlanan sâ- lih kullarından eylesin!. Kur’ân’sız, sünnetsiz bir ömür sürmekten bizi ve bütün mü’minleri korusun!. Kıyâmet günü Kur’ân’m lehimizde şehâdette bulunmasına yol açsın!. Dünya ve âhiretimizi kendi kelâmıyla, Resûlünün sünnet-i seniy- yesiyle süslesin! Son nefesimizde Kur’ân ile yüce huzuruna yükselen bahtiyar kullarından eylesin!.. Âmîn!..) (Mütercim)
KUR’ÂN OKUMAK SEBEBİYLE CENNET DERECELERİNİ, HÛRİ VE VİLDÂNLARI ELDE ETMEK VE RAHMÂN OLAN ALLAH’IN CEMÂLİNİ GÖRMEK HAKKINDA VÂRİD OLAN SAHÎH HADÎSLER
17
Eki