wiki

KUR’ÂN’IN BİR KISMININ DİĞER BİR KISMINDAN ÜSTÜN OLDUĞU HAKKINDA İLİMDE DERİNLEŞMİŞ ÂLİMLERİN İHTİLÂFI

îmam Süyûtî el-ltkan adh kitabında diyor ki: Kur’ân’m bir bölümünün diğer bir bölümünden üstün olduğu hakkında ilim adamları görüş ayrılığı içinde bulunuyorlar, isim yapmış bazı ilim adamları böyle düşünmenin doğru olmadığım savunarak bunu men’etmişlerdir. Çünkü Kur’ân’m hepsi de Allah kelâmıdır. Ebû Haşan el-Eş’arî de bu görüştedir. Hem bir kısmım üstün tutmak diğer kısmını nakz etme vehmini doğurabilir Bu bakımdan da böyle bir ayırım yapmak doğru olmaz. İmam Mâlik’ten de böyle bir görüş rivâyet olunmuştur. Yahya bin Yahya ise şöyle diyor : «Kur’ân’m bir kısmını diğer kısmından üstün tutmak hatâdır Bunun için İmam Mâlik tekrar aynı sûreye dönmeyi veya hep aynı sûrenin tekrar edilip okunmasını mekrûh görmüştür.» Peygamber (S .A.V.) Efendimiz’den rivâyet edildiğine göre, buyurmuşlar ki: «Allahü Teâlâ ne Tevrat’ta, ne de Incil’de Ümmü’I Kur’ân’m (Fâtiha) bir benzerini indirmemiştir. Şüphe yok ki, Cenâb-ı Allah Tevrat ve Incil’in tamamını okuyana vereceği sevâbm bir mislini Fâtiha’yı okuyana verir. Çünkü Cenâb-ı Allah kendi fazl u keremiyle bu ümmeti diğer ümmetlerden üstün kılmıştır. Kendi kelâmım okumalarına karşılık, diğer ümmetlerden Kelâmullah’ı okuyanlara verdiğinden fazlasını bu ümmete bahşeder.»61* Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’in, «en büyük sûre…» tabirlerinden ecir ve sevâp irâde edilmiştir. Çünkü sevâp yönünden Kur’ân’ın bir kısmı diğer bir kısmından üstün olabilir. İlim adamlarından bir kısmı ise, bu üstünlüğü savunmuşlar, delil olarak da bu konudaki hadîs-i şeriflerin zahirî anlamını göstermişlerdir. İshak bin Rahaveyh, Ebûbekir bin Arabi ve İmam Gazâlî (rahmetullahi aleyhim) bu görüşte olanlar arasmda bulunuyor. İmam Kurtubî, bu görüşün hak olduğunu söylemiş ve bunu âlimlerden sayılan bir cemaatten nak- letmiştir. Mütekellimlerden bir cemaat buna kaail olmuşlardır. İmam Gazâlî, Ceyâhirü’l-Kur’ân adlı eserinde diyor ki: «Belki sen şöyle söyliyebilirsin: Gazâlî! Sen Kur’ân’ın bir kısmını diğer bir kısmından üstün tutuyorsun. Halbuki Kur’- ân’ın hepsi de Allah kelâmıdır. Bu takdirde nasıl olur da bazısını bazısına üstün tutarsın?! Bil ki: (Allah seni basiret nuruyla nurlandırsın) Eğer ÂYET-t KÜRSÎ ile MÜDÂYENE âyeti, İHLÂS sûresiyle TEBBET sûresi arasındaki farka senin basiretin seni irşâd etmiyor ve senin kendi havasında otlayıp duran nefsin itikadına saplanıp kalıyor, onun taklîd yollu telkinine kulak veriyorsan biz ne diyelim?! Ama şunu hatırlatalım ki, eğer bu konuda taklide kapı açıyorsan o halde risâlet sâhibi (Hz. Muhammed’i) taklîd et. Çünkü taklîd edilmeğe lâyık elbette ki odur. Kur’ân O’na mmiştir ve O şöyle buyurmuştur: «YÂ-SÎN sûresi Kur’ân’ın kalbidir. Fâtihatü’l-Kitab, Kur’- ân’daki sûrelerin en üstünüdür. ÂYET-İ KÜRSÎ Kur’ân âyetlerinin efendisidir. KUL HÜVELLAHÜ EHAD, Kur’ân’ın üçte birine denk gelir.» Bunun gibi Kur’ân’ın faziletleri hakkında vârid olan haberler, bazı sûrelerin âyetlerinin tahsisi, gerek üstünlük, gerek sevâp yönlerinden, gerekse kırâet yönünden bize kadar nakledilen hadîsler sayılmayacak kadar çoktur.» İbnü’l-HİSAR diyor ki: «Kur’ân’ın bir kısmının diğer kısmından üstün olduğuna dair vârid olan kesin beyânlarla beraber hâlâ bu konudaki ihtilâfları sayıp döken kimseye şaşarım!.»

Şeyh îzzuddîn bin Abdüsselâm diyor ki: «Allah hakkındaki kelâmullah, başkası hakkında olan ke- lâmullahdan daha üstündür: KUL HÜVALLAHÜ EHAD, TEB- BET sûresinden elbette ki daha üstündür. Birincisi Allah hakkında İkincisi başkası hakkında bulunuyor.» el-HÛYÎ diyor ki :•

«Allah sözünün hepsi de insanların sözünden daha düzgün ve daha anlamlı ve tertiplidir. O halde O’nun sözünün bazısı bazısından daha düzgündür denilebilir mi? Bazı ilim adamları kendi görüşlerindeki kusurdan dolayı bunu tecviz etmişlerdir Şunu bilmen gerekir ki:

«Şu söz şu sözden daha düzgün ve daha anlamlıdır» diyen kimsenin kasdettiği, şu sözün konulduğu yerde güzellik ve inceliği vardır, demektir. Diğerinin de kendi yerinde ayrı bir güzellik ve anlamı vardır, diyebiliriz. O halde şu incelik ve güzellik kendi yerinde iken diğerinden daha mükemmeldir.

Bu sebeble, KUL HÜVALLAH sûresi TEB- BET sûresinden daha düzenli ve daha anlamlıdır, diyen kimse, bununla Allah’tan bahseden sûrenin, Ebû Leheb’den söz eden sûreden, sırf söz etme bakımından daha üstün ve anlamlı olduğunu ifâde etmek istiyor ve bu sebeple birinde TEV- HÎD, diğerinde kâfire karşı Beddua olduğunu delil olarak gösteriyorsa, bu doğru değildir. Belki daha yakışanı şöyle demesidir: TEBBET sûresi Ebû Leheb hakkında hüsran ile bedduadır Ama hüsran ile yapılan hangi beddua bundan daha güzeldir? îşte KUL HÜVALLAH da böyle.,,

Vahdaniyete delâlet eden hangi ibâre bundan daha düzgün ve anlamlı olabilir? O halde bir ilim adamı hüsrân ile duâ konusunda TEBBET sû-‘ resine ve tevhid konusunda KUL HÜVALLAH’a bakacak olursa, birinin diğerinden daha beliğ ve daha anlamlı olduğunu mümkün değil, söylemez!» Bir başkasına göre ise, tafdîl, yâni bazı sûıe ya da âyetlerin diğer bazısından üstün olduğunu şöyle tanımlamışlardır: Buradaki üstünlük sevâbın büyüklüğüne râci’dir. Sevâbın kat kat olması ise nefsin intikalleri, gönül ürpertileri, derin düşiinmeleri ve yüce vasıflar vürud ettiğinde tefekkür etmesine göredir. Bazısına göre, üstünlük lâfza-kelimeye râci’dir. VE ÎLÂ- HÜKÜM ÎLÂHÜN VÂHİD, ÂYET-Î KÜRSÎ, HAŞR sûresinin son kısmı, ÎHLÂS sûresinin taşıdığı mâna, Allah’ın vahdaniyetine ve sıfatlarına olan delâleti, TEBBET sûresinin ve benzeri âyetlerin delâletinde yoktur. O halde üstünlük hayret uyandıran mânalarda ve çok anlamlardadır. Halimi nin Beyhakî’den naklettiğine göre; tafdîlin birkaç şeye râci’ olduğu anlaşılmıştır. a) Bir âyetle amel etmek diğerinden daha yeğ ve halkın daha çok dönüp okuduğu olmalı. Buna göre denilebilir ki emir, nehiy, va’d ve vaîd âyetleri, kıssayla ügili olan âyetlerden hayırlıdır. Çünkü kıssa ile ilgili âyetlerden emir, nehiy, inzar ve tebşîr’in te’kidi irâde olunmuştur ki insanların bundan müstağni kalması düşünülemez. Ama kıssa ile alâkalı konulardan bazen müstağni kalabilirler. O halde insanların daha çok baş vurduğu ve daha çok yararlandığı asıl meseleler, bu meselelere tabi’ olan (kıssa gibi) şeylerden daha hayırlıdır. b) Allah isimlerini sıralayıp sayan, sıfatlarım açıklayan ve azametine delâlet eden âyetler daha üstündürler. Şu mâna ile ki bu isim ve sıfatların haber verdikleri şeyler daha çok övgüye lâyık ve kadr ü kıymeti daha çok yücedir. c) Bir sûre diğer bir sûreden, bir âyet diğer bir âyetten hayırlıdır, denilmesinin mânası şudur: Onu okuyan kimse büyük sevâptan başka bir de bir faydayı acele olarak arzu etmektedir ki o âyeti okumakla bir ibâdeti yerine getirmiş gibi oluyor. Meselâ, ÂYET-Î KÜRSÎ’yi, ÎHLÂS ve MUAVVAZA- TEYN’i okumak. Bunları okuyan kimse korktuğu şeylerden acele olarak sakınmayı ve Allah’a sımsıkı sarılmayı arzu etmektedir Böylece bunlardan birini okumakla Allah için bir ibâdet de yerine getirilmiş oluyor. Çünkü her birinde Allah’ın zikri ve itikad edilmek üzere yüce sıfatlan, nefsin sükûnet bulması, o zikrin fazl u bereketiyle yatışması mevcuttur. Ahkâmile alâkalı âyetler ise; onları okumakla hüküm yerine gelmiş olmuyor, sadece o hususta bilgi edinilmiş oluyor. Bütün bu görüşlerle beraber, denebilir ki: Kur’ân bütün âyetleriyle hem Tevrat’tan, hem Incil’den, hem de Zebur’dan hayırlıdır. Şu mânayla ki kulluk görevi, ibâdet onu okumak ve amel etmekle yerine gelmiş oluyor, diğerleriyle değil… Se- vâp da Kur’ân’ı okumak nisbetinde hâsıl oluyor, diğerlerini okumakla değil. Ya da Kur’ân ‘icaz (başkasını acze düşürme) bakımından, Allah tarafından gönderilen Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’in hüccetidir. Diğer kitaplar ise mu’cize değildirler. Aynı zamanda diğer peygamberler için birer hüccet de olamazlar. Sadece onlann dâveti sayılırlar. Hüccetleri ise bundan başkasıdır. Bazen de deniliyor ki: Bir sûre diğer bir sûreden daha üstündür. Çünkü Cenâb-ı Hak o sûrenin okunmasına karşılık, diğerine nisbetle kat kat sevâp vermeyi gerekli kılmıştır. Her ne kadar o âyetin bundan yana olan mânası bize göre o nis- bette anlaşılmasa bile… Nitekim, bir gün diğer bir günden, bir ay diğer bir ay’dan daha hayırlıdır. Şu mânayla ki, onunla yapılan ibâdet başkasıyla yapılan ibâdetten üstündür. O husustaki günah da başkasındaki günahtan daha büyüktür. Meselâ: Harem (topraklan), hill’den (harem dışındaki topraklardan, yerlerden) daha üstündür. Çünkü Harem’de öyle ibâdetler yerine getiriliyor ki o ibâdetleri Harem dışında yerine getirmek mümkün değildir. Harem’de namaz kılmanın sevabı başka yerdeki namazdan kat kat fazladır. Ibn-i Tîn, Buharî’nin hadîsini naklederek, Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu anlatıyor: «Sana bir sûre öğreteceğim ki o sûrelerin en büyüğüdür.» Yâni onun sevâbı diğer sûrelerin sevâbmdan çok büyüktür. Başka ilim adamlarına göre, o sûre Kur’ân’m bütün maksad ve gayelerini içinde topladığı için daha büyüktür. Bu sebeple Fâtiha’ya ÜMMÜ’L-KUR’ÂN = Kur’- ân’m anası, aslı denilmiştir.*1* Bazısına göre, Kurân’dan maksad, şu dört hususu takrirdir: İlahiyat, Maad (âhiretle ilgili hususlar), Nübüvvet (peygamberlikle alâkalı konular), kaza ve kaderi Allah’tan yana isbat etmek.. Şimdi Fâtiha’yı bu dört maksada göre izah edelim: EL- HAMDÜ LİLLÂHİ RABBİ’L-ÂLEMÎN ER-RAHMÂNİ ’R-RA- HÎM İlâhiyata delâlet eder. MÂLİK-İ YEVMİ’D-DÎN, maâd’a (âhiretle ilgili konulara) delâlet eder. İYYÂKE NA’BÜDÜ VE İYYÂKE NESTAÎN cebir (zorlama)nm nefyine, her şeyin Allah’m kaza ve kaderiyle meydana geldiğini isbata delâlet eder. ÎHDİNA’S-SIRATA’L-MÜSTEKIYME…… tâ sonuna kadar yine Allah’m kazasının isbâtma, kaderinin câri olduğuna ve peygamberlikle ilgili hususlara delâlet eder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir