wiki

ÇOCUK TERBİYESİ

  • ÇOCUK T E R B İY E S İ, Aim. Kindererziehung (t’).
    Fr. Education (f)de l’enlant. İng. Bringing up children.
    Ç ocuğun iyi yetenek (kabiliyet, istidat) ve eğilimlerini
    geliştirme ve kötülerini silme işi. Terbiye, sistemli olarak
    çocuğu etkileme ve iyi alışkanlıklar vermekle m ümkündür.
    Etkileme ve iyi alışkanlıklarının verilmesine ne
    kadar erken başlanırsa sonuç o kadar mükemmel olur.
    Ferdin fıtratında doğuştan getirdiklerine tabiat, sonradan
    kazandıklarına kültür diyecek olursak terbiyeyi
    daha veciz bir ifade ile: “Terakki eden, ilerliyen insanlık
    kültürünü yeni nesillere aktarma ve doğuştan getirdiği
    kapasitelerini inkişaf ettirme faaliyetidir.”Terbiye konuşm akla değil icraatla, yani fiiliyatla
    olm alıdır.
    Diğer taraftan yetenek ve eğilimleri geliştirirken
    yani çocuğa şahıs terbiyesi verilirken, aynı zam anda
    çocuğun sosyal eğilimlerini de geliştirmek gerekir. Yani
    terbiye sosyal bir yönde olmalıdır. Böylece çocuk bencil
    olmaktan kurtulur. Kazandığı niteliklerle cemiyete
    yararlı bir fert olur. Sosyal olarak yetiştirilmeyen çocukların
    nitelikleri ne olursa olsun, kendilerini cemiyete ve
    cemiyet kurallarına uyduram azlar. H er zam an her
    yerde şahsi çıkarlarına bakarlar. H atta bu bazan o
    kadar ileri gider ki. menfaatleri için her şey yapabilirler,
    toplum a karşı gelirler. Örf. adet, kanun tanım azlar.
    D em ek ki terbiyenin gayesi, iyi bit insan yetiştirmek
    ve bu insanı cemiyete faydalı kılm aktır.
    Bilindiği gibi insanı insan yapan dört özellik vardır.
    1. Zekâ ve fikir.
    2. Ruh.
    3. İrade.
    4. Konuşma.
    Bu özelliklerin de sosyal bir yönde ayrıca geliştirilmesi
    ve terbiyesi gerekir. Çocuk terbiyesinin esasını
    insandaki bu dört unsurun terbiyesi teşkil eder.
    1) Zekâ ve Fikir Terbiyesi: Çocuğun m üşahede kabiliyetinin
    geliştirilmesi, zekâ ve fikir terbiyesinin esasını
    teşkil eder. Meselâ çocuklar umumiyetle ilk gördükleri
    eşyayı tetkik etme, yoklam a, kurcalam a veya daim a
    sorular sorarak öğrenm e heveslisidirler. O nun için
    çocuklara daim a iyi ve güzel şeyler gösterilmeli ve soruları
    doğru olarak cevaplandırılm alıdır. Böylece çocu­
    ğun hem düşünm e ve hem de karar verme yetenekleri
    (kabiliyetleri) gelişir, yeni yeni bilgi ve görgü sahibi
    olm aya başlarlar.
    2) Ruh Terbiyesi: Bazı çocuklar ruhen çok hassas
    olurlar. H er şeyden alınıp kırılırlar. H ayâta çabuk
    küserler. Böyle çocuklara çok dikkatli bir şekilde (acı da
    olsa) gerçekleri görmesini ve taham m ül edebilmesini,
    fedâkârlığı, merhametli, şefkalti olmayı öğretmek lazımdır.Ruhen hassas olmayan, yani katı ruhlu çocuklara ise
    daha fazla alâka, sevgi, şefkat göstererek, duygulanacak,
    ibret-ders alınacak hadiseler anlatarak, örnekler
    vererek ruhen hassaslaştırılmalı, olgunlaştırılmalıdır.
    3) İrade Terbiyesi: İrade terbiyesinden gaye, iradesi
    güçlü şahsiyet yetiştirmektir. Kendi kendine (nefsine)
    mücahede, yani şahsi arzu ve ihtiyaçlara gem vurabilmesini
    veya yok edebilmesini öğretmek, nefsine hakim
    bir şahsiyet yetiştirmek, irade terbiyesinin esasını teşkil
    eder. Tabiî olarak çocukların bir kısm ında irade zayıf,
    bir kısm ında kuvvetli olur. Zayıf iradeli çocukları lüzum
    undan fazla itaate zorlam ak doğru değildir. Böyle
    çocukları biraz serbest bırakm alı ve kendine olan güvenini
    artırm aya çalışmalıdır.
    İradesi kuvvetli çocuklarda ise terbiye biraz sert
    olmalıdır. F akat sert bir terbiye ile beraber sevgi, şefkat
    ve anlayış gösterilmesi de şarttır.
    İrade terbiye edilirken çocuğun inat dönem lerinden
    istifade edilmelidir. Ç ocuklar 3-4 yaş arası ve bulûğ
    çağında inatçı olurlar. Bu dönem ler irade terbiyesi için
    m üsait zam anlardır.
    4) Konuşma Terbiyesi: N orm al olarak çocuklar 1,5
    yaşından sonra az çok konuşmaya başlarlar. İki yaşını
    bitirdiği halde konuşmayan çocuklarda zekâca bir gerilik
    düşünülürse de, tek başına konuşam am a zekâ gerili­
    ğinin kat’i delili sayılamaz. K onuşm a öğrenim ine
    vardım edilen çocuk, daha çabuk konuştuğu gibi, yardım
    edilmeyen çocuktan daha fazla kelime bilir.
    Çocuklar konuşm aya başladıkları andan itibaren
    öğretilen her kelime doğru olmalı ve çocuk tarafından
    doğru telâffuz edilmeli, norm al lehçe kullanılmalı,
    ayrıca kelimeleri yerinde ve zam anında kullanması da
    öğretilmelidir.
    Büyüklerine karşı saygıyı, hitab etmesini ve edebini
    gözetmesini belletmelidir.
    Çocuk terbiyesinde, anne ve baba en başta olmak
    üzere, bütün aile efradının, m ürebbiyenin, öğretm eninin
    rolü inkâr edilemez. A ncak annenin yerini hiç bir
    kimse tutam az. F akat anne sevgi ve şefkati dolayısıyle,
    çocuğunun yalnız iyi taraflarını değil, noksan ve kötü
    taraflarını da görmesini bilmelidir. Öyle yetiştirmeli ki
    kendine olan güven duygusunun tek başına hareket
    etm e ve karar verme yeteneğinin gelişmesine yardımı
    olsun.
    Anne ve baba çocuk için tam bir örnek olmalıdır.
    Çocuğun yanında büyükler çok titiz davranm alı,
    konuşm a ve hareketlerine son derece dikkat etmelidir.
    Hele konuşm aları ile hareketleri aslâ çelişmemelidir.
    Çocuk büyüdükçe evdeki büyüklerin birbirlerine saygı
    ve sevgi ile davrandıklarını görerek kendisi de aynı şeyi
    yapacak, söylemesi istenen nezâket sözlerini ise, ancak
    ailesinden duya duya öğrenecektir.
    Diğer taraftan anne-baba tam bir fikir ve görüş
    birliğinde olmalıdır. Yani anne ve babadan biri sert
    davrandığı zaman diğeri şelkat göstermemeli, biri tarafından
    verilen ceza, diğeri tarafından affolunm am alıdır.
    Bilinmelidir ki, yerinde ve haklı olarak verilen ceza,
    çocuğun sevgisini hiç bir zam an azaltm az. Bilakis ciddi
    ve yerinde ceza veren anne-baba, körü körüne sevgi
    gösteren, her şeye göz yum an anne ve babadan daha
    çok sevilir, sayılır. Dem ekki çocuk terbiyesinde sevgi,
    şefkat ve bağlılık mühim olmakla beraber, ciddiyet ve
    geçici sertlik de çok önemli birer faktördür.
    Çocuğa iyi bir terbiye verebilmek için, anne-baba ve
    diğer aile fertlerinin bütün terbiye prensiplerini tam
    uygulamasıyla beraber, aile hayatının düzenli ve annebabanın
    ivi geçimli olması da şarttır. Anne-baba geçimsizliği.
    hele ayrılığı kadar çocuk ruhunda fırtınalar
    koparan bir olay yok gibidir.
    U nutulm am alıdır ki. çocuklar anne-babayı ideal
    birer insan olarak görürler. O nlar gibi olmak ve onlar
    gibi hareket etmek isterler. Huy ve alışkanlıklarını
    çabuk kaparlar. O nun için çocuk dünyaya geldikten
    sonra, anne ve baba bütün yönleriyle olduklarından
    daha iyi olmak mecburiyetindedirler.
    Kardeşi olmayan çocukların terbiyesi daha zor ve
    hatta bir problem olabilir. H albuki bir kaç çocuğun
    terbiyesi daha kolaydır. Her çocuk kendiliğinden itaat
    etmesini ve uysallığı öğrenir. Kardeşlerinin de istekleri
    olabileceğini ve onların da anne-baba sevgisine enaz
    kendisi kadar ihtiyacı olduğunu anlar. D aha doğrusu
    herşeyini kardeşleriyle paylaşmasını bilir. Böylece karşı­
    lıklı sevgi ve hürm eti erkenden öğrenerek daha sosyal
    yetişir. Ancak anne ve baba her çocuğuna aynı sevgi ve
    bağlılığı göstermesi şarttır.
    İyi bir terbiye verebilmek ve cemiyete faydalı bir fert
    yetiştirmek için para ve servete ihtiyaç yoktur. Hatta
    zenginlik ve lüks hayat, çok zam an çocuğun fena yetiş­
    mesine sebep olabilir. Çünkü acı da olsa gerçektir ki,
    varlık içindeki bazı anne-babalar, kendi zevk ve eğlencesini
    düşünerek, çocuklarını ihmâl ederler. Halbuki
    anne-babanın bu ihmalleri çocuk ruhunda fırtınalar
    koparabilir ve bu fırtınalar çocuğu nereye sürükliyeceği
    belli olm az. Diğer taraftan, zenginlik, ve hudutsuz
    im kânlar, çocuğu kötü yollara saptırabilir.
    Müşahede ve tecrübelere göre, yokluk içerisinde
    büyümesine rağmen iyi terbiye alan çocuk, daha fazla insan
    sevgisiyle yetişmekte ve cemiyete daha faydalı olmaktadır.
    Fakat bu, “ailelerin çocukları daha iyi yetişmesi için
    fakirlik şarttır.” m ânâsına alınm am alıdır; am m a aile
    varlıklı olsa bile, bu varlık çocukta şuurlaştırılmamalı
    ve çocuk aile servetine güvenm eden yetiştirilmelidir.
    G arb müellifleri çocuk terbiyesinde din. ceza ve
    mükafat, oyun ve oyuncaklar, okul gibi faktörler sarfederler.Çocuk terbiyesi, eğitimciler kadar dinlerin de belli
    başlı m evzularındandır. H ayatı, dünya ve ahiret olm ak
    üzere iki büyük safhada, İkincisi birincisinin devamı
    olarak takdim eden Islâm dini, bir insanın öm rünü de
    doğum öncesinden başlayarak çocukluk, erginlik, yetiş­
    kinlik, olgunluk ve yaşlılık olarak safha safha, fakat
    birbirine olan zincir halkaları şeklinde bütün olarak ele
    alır. Bu arada çocuk terbiyesinin esaslarını da m odern
    pedagogların u zu n ‘a ra ştırm a lar sonucu elde ettikleri
    umdeleri de içine almış bir halde, mükemmel bir sistem
    şeklinde tesbit etmiştir. İslâm dininin çocuk terbiyesi ile
    ilgili hüküm leri incelendiğinde, garp müelliflerinin saydığı
    faktörlerin asırlardır var olduğu görülür.
    1. Din: Pedagoji yani çocuk terbiyesi İslâm dininde
    çok kıymetli bir ilimdir. İslâm dininde çocuk terbiyesinden
    m aksat; çocuğun Allahü teâlâ’nın razı olduğu, kulların
    beğendiği, devletine, vatanına, milletine, ailesine,
    cemiyete ve insanlığa faydalı bir insan olarak yetişmesidir.
    Bunların tahakkuku için çocuk, çeşitli güzel vasıflara
    sahip kılınmalıdır. İslâm âlim lerinin büyüklerinden
    olan İmam-ı G azali hazretleri çocuk terbiyesi hakkında
    eserlerinde şunları yazm aktadır: “ Evlât, ana, baba
    elinde bir em anettir, büyük bir nim ettir. N im etin kıymeti
    bilinmezse elden gider. Çocukların temiz kalbleri,
    kıymetli bir cevher gibidir. M um gibi her şekli alabilir.
    Küçük iken hiçbir şekle girmemiştir. Tem iz bir toprak
    gibidir. Tem iz toprağa hangi tohum ekilirse,onun meyvesi
    hasıl olur.” Ç ocuklara im ân, K ur’ân-ı Kerîm ve
    Allahü teâlâ’nın emirleri öğretilir ve yapm ağa alıştırı­
    lırsa, din ve dünya saadetine ererler. Bu saâdete anaları,
    , babalan ve hocaları da ortak olur. Eğer bunlar öğretilm
    ez ve alıştırılm az ise, bedbaht olurlar. Y apacakları her
    fenâlığın günâhı ana, baba ve hocalarına da verilir.
    Allahü teâlâ K ur’ân-ı Kerım’de (K endinizi ve evlerin
    izde ve enirlerinizde olanları ateşden koruyunuz)
    buyuruyor. Bir babanın, evlâdını cehennem ateşindenkoruması, dünya ateşinden korumasından daha mühimdir.
    Cehennem ateşinden korum ak da imânı, farzları ve
    haram ları öğretm ekle ve ibâdete alıştırm akla ve dinsiz,
    ahlâksız arkadaşlardan korum akla olur. Bütün dinsizliklerin
    ve fenâlıkların başı, fenâ arkadaşdır. Peygam berim
    iz, “sallallahü aleyhi ve sellem” (Bütün çocuklar
    m üslümanhğa uygun ve elverişli olarak dünya
    ya gelir. Bunları sonra anaları babaları Hıristiyan,
    yahûdî v e dinsiz yapar.) buyurm uşlardır.
    A na baba, evvelâ evlâdının hakiki istikbâlini, sonsuz
    saâdete kavuşm asını düşünm elidir. Dinin esaslarını ona
    öğretm elidir.
    Büyüklerin odasına gireceği zam an izin istemelidir.
    Çocukların okum alarına, terbiyeli, bilgili yetişmelerine,
    ahlâk esaslarını ve edebleri öğrenmelerine gayret etmelidir.
    İslâm dininin ahlâki esasları, İnsanî ve sosyal yönleri
    çocuk terbiyesi için bulunm az bir hazine niteliğindedir.
    A ncak dini telkinler şuurlu, bilgili, müşfik ve mâhir,
    ehliyetli ve yetkili kimseler tarafından yapıldığında çok
    iyi neticeler alınm aktadır.
    Ç ocukta kökleşmesi ve kafasına iyice yerleştirilmesi
    gereken ilk ve temel inanç; her şeyin üstünde, her şeye
    m uktedir, bütün iyilik ve güzelliklerle beraber her şeyin
    yaratıcısı bir A llah’a ibadet etmeyi, hürm et etmeyi, sevmeyi
    en büyük vazife bilmelidir. Ayrıca A llah’ın ancak
    iyi, çalışkan ve dürüst kullarını sevdiğini, onun için
    karşılık beklem eden daim a iyilik yapm ası, yarattığı her
    şeyi, özellikle insanları sevmesi, usanm adan çalışması
    telkin edilmelidir. Eğer çocuk bu inançlara sahip olursa,
    dürüst, vicdanlı, iyi ahlâklı, cemiyete yararlı bir kimse
    olm anın yolunu tutm uş dem ektir.
    2- Ceza ve Mükâfat: Çocuk terbiyesinde ceza ve
    m ükâfat önem li bir faktör sayılırsa da, iyi ve ideâl annebaba
    için başvurulm ası gereken bir terbiye vasıtası
    olmaması icab eder. Çünkü çocuk anne-babayı örnek
    tutarak büyüdüğünden, onları taklid etmekle zaten terbiyeli
    büyüyor dem ekdir. Bu usul daha ziyade kötü
    yetişen ve problem leri olan çocuklarda uygulanır.
    M am afih, küçük süt çocuklarında arzu edilen veya edilmeyen
    bir hareketinden sonra derhal yapılırsa faydalı­
    dır. Ç ünkü çocuk ceza ve m ükâfatın ne demek olduğunu
    öğrenir. İyi alışkanlıkları m ükâfatla kökleştirilir. K ötü
    alışkanlıkları ceza ile giderilebilir.
    Bugünkü pedagojik esaslara göre dayak bir terbiye
    sayılmamaktadır. Oyun ve okul çağlarındaki çocuklara
    yerinde ve zam anında aşırı olm am ak şartıyla tatbik edilirse
    tesirli bir ceza ve terbiye vasıtasıdır.
    Küçük süt çocuklarında ceza, anne-babanın sert
    mimikleri ve onunla ilgilenmemesidir. Yani süt çocuklarına
    daha ağır ceza verilmemeli, bilhassa dayak
    atılm am alıdır.
    Büyük çocuklara ceza, yaşına uygun olm ak ve çok
    dikkatle tatbik edilmelidir. Ceza kalb kırıcı olmamalı,
    kimsenin önünde yapılmamalı, cezadan sonra ilgilenmemeli,
    bilhassa sevilip öpülmemeli, araya şefaatçi girmemeli,
    sözde kalm am alı yani derhal uygulanmalıdır.
    Anlatildığına göre Sultan İkinci M urad’ın oğlu
    Fatih Sultan M ehmed H an şehzadeliğinde M anisa’da
    vali idi. Babası bu şehzadenin yetişmesi için b irçok âlim
    gönderdiyse de, Şehzade Mehmed yaratılış icabı zeki ve celalli olduğundan, dersten kaçınır ve hiçbir muallim
    onu zabt edemezdi. D oğru dürüst eğitilemiyordu.
    H atta K ur’an-ı Kerimi bile hatm etmemişti. Sultan
    İkinci M urad heybetli ve hiddetli bir muallim olan
    Molla G ürâni’yi bu vazifeye tayin etti ve em rini dinlemediğinde
    dövmesi için de bir sopa verdi. H ocaya: oğlu
    emrini dinlemediği zam an hem kendisini hem de şehzadeyi
    sopa ile korkutm asını ve kovalam asını, dövmesini
    emretti. M olla G ürani elinde sopa ile derse girdi ve
    “ Baban beni seni yetiştirmek için gönderdi; em rime
    uymadığın takdirde seni bu sopayla dövm em için bana
    em ir verdi” dedi. Şehzade M ehm ed H an bu söze güldü.
    Bunun üzerine M olla G ürani hemen oracıkta onu döveceği
    sırada, babası da geldi. Babasını da kovaladı. Şehzade
    korktu ve kısa zam anda K ur’an-ı Kerim’i hatm etti
    ve nice ilimler öğrendi.
    M ükâfat da bir terbiyesi vasıtası olabilir. F akat
    daha çok dikkat isteyen bir husustur. H er şeyden önce
    çocuk iyice bilmeli ve inanm alıdır ki, dürüst, mert, çalış­
    kan, fedâkar ve namuslu olmak, daha doğrusu iyi
    ahlâklı olm ak üstünlük değil, insanların en tabii halidir.
    Ayrıca yine bilm elidir ki, çalışm ak, sorum lu olduğu bir
    işi yapm ak, sınıf geçmekde, en tabii bir ödevdir.
    M ükâfat ancak üstün bir başarıdan sonra verilmelidir.
    Yoksa her iyi, güzel hareketten, basit başarılardan
    sonra m ükâfata alışmış ve karşılık bekleyen çocukta
    sorum luluk hissi belirmez veya gelişmez, ayrıca menfaatçı
    kimse olur.
    3 Oyun ve Oyuncaklar: Çocuğun dikkatini ruh ve
    zekâ gelişmesini, çevreyle ilgisini arttırm ası bakım ıdan
    faydalıdır. O yuncaklar çocuğun çağma ve cinsiyetine
    göre değişir. Küçük süt çocukları parlak ve ses çıkaran
    oyuncaklardan hoşlanır. Oyuncağın tehlikesiz olması
    şarttır.
    M eraklarından dolayı çocuklar oyuncakların nasıl
    çalıştığını anlam ak, içini görm ek isterler. Çocuğun bu
    tutum u, ruh gelişimini arttırm ası bakım ından iyidir.
    M âni olunm am alı ve oyuncağını bozdu, kırdı diye cezalandırılm
    am alıdır. F akat sık sık oyuncağını bozan ve
    kıran çocuğa hem en yenisi alınm am alı ve oyuncağın
    kıymetini öğrenmelidir.
    O yunlar, çocuğun yalnız adale ve iskelet gelişmesini
    değil, ruh gelişimini de sağlar. Çevikliği, ani karar vermeyi
    öğrettiği gibi, iradeyi kuvvetlendirir. Oyun kuralları
    ve incelikleri, zekâyı arttırır.
    Yüzme, atıcılık vs. çocuklar için mükemmel bir spor
    ve oyundur. Öğrenilmesi küçük yaşta daha kolaydır.
    4- Okul: Çocuk, ancak 6 yaşını tam olarak bitirdikten
    sonra okula gitmelidir. D aha önce göndermek iyi
    netice verm em ektedir. O kulda öğretm enin otoritesi,
    topluluğa alışma, m üşterek öğrenim ve oyunlar, çocuk
    terbiyesinde m ühim birer faktördür. A ncak, okul ile
    aile, daha doğrusu öğretm enle anne-baba hem fikir
    olmalı, birbirleri aleyhinde hiçbir şey söylenmemelidir.
    Hele okulda verilen bir cezadan dolayı okul ve
    öğretm en aleyhine atıp tutm am alı, bilâkis çocuğun bu
    nu gelip anlatm ası hoş karşılanm am alıdır. O kula yeni
    başlayan çocuklarda bir çok problem ler olabilir. Bu
    problem lerin çözüm ü için, okul ve âilenin müşterek
    çalışması lazımdır. Bir çok ailelerde görüldüğü gibi,
    çocukların okula başlamasıyla adeta rahatladıkları sorumluluklarının çoğunun okula ve öğretmene yükleyerek
    ferahlık duydukları, öğretim ve terbiye vazifelerinin
    de sona erdiğini zannetm ek hatalı ve çocuğun
    geleceği için kötü bir tutum olur.
    Altı yaşını dolduran çocuk harfleri, rakam ları, kelimeleri
    anlıyabilecek, okula gidebilecek bir durum dadır.
    Ayrıca o güne kadar bilmediği çalışma ve sorumluluk
    duygusu, başarıya ulaşma ve yarışma çabası da belirmiş­
    tir. Cemiyet geleneklerine ve kanunlara uymasını bilir
    veya uymak için gayret sarf eder. Kiminin yetiştiği çevre
    icabı görgü ve terbiyesi az, kiminin zekâsı türlü sebeplerle
    gelişmemiş, kimisi bütün gün anne-babadan uzak kalabilecek
    serestliğe ulaşamamış olabilir. Böyle çocuklar, okul
    düzenine ve ortam ına uyam azlar, uysalar dahi öğrenimde
    başarısızlığa uğrarlar.
    Çocuğun okul düzenine uyam ayışının m uhakkak
    bir sebebi vardır. Bu sebepler fizyolojik, sosyolojik veya
    psikolojiktir. Yani çocuk okuldan önce veya okul sıralarında
    geçirdiği hastalık ve sakatlıklar, ruhsal rahatsızlıklar,
    sosyal çatışm alar yüzünden bu durum a gelmiştir.
    O kula karşı gösterilen tepkinin ve başarısızlığın sebebi
    hangi husus olursa olsun, çocuk bütün olarak bütün
    şahsiyeti ile bunun tesiri altında kalır.
    G örülüyor ki okula ve öğretm ene çok sorum luluklar
    düşm ektedir. Çünkü öğretm enlik, yalnız okuyupyazm
    a, öğretm ek, bilgi vermek değildir. H er çocukla
    ayrı ayrı ayrı uğraşması, gelişme mekanizmalarını incelemesi,
    yetiştiği çevreyi, evdeki hayatını, sıkıntılarını,
    korku ve endişelerini bilmesi, haşin ve dengesiz çocuklara
    özel ilgi göstermesi gerekir. Fakat bütün bu sorum ­
    lulukları öğretmene yüklemek insafsızlıktır. Bu problem
    aile-öğretmen ile beraber çözülmelidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir