wiki

YEMEĞİ HAZIRLAMANIN ÂDÂBI

B unun da beş âdâbı vardır:
1 — Birinci vâzife, yemeği acele hazırlam aktır. Bu, m isafire ikram
dır. Resûl-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) bir hadîsinde:
«Allah’a ve âhiret gününe imân eden, misafirine ikrâm etsin.»
(55) buyurm uştur. Ekseriyet toplandığı, vakit geldiği hâlde bir-iki
kişinin geç kalm ası hâlinde, m evcûtlann hakkı tercîh edilir ve sofra
kurulur. Ancak, geç kalanlar fakîr veya kalbi kırılacak kim seler ise,
beklemekte beis yoktur. Allahu Teâlâ’nm :
«İbıâhîm in (Allah indinde) şerefli misafirlerinin haberi saııa
geldi mi?» (51-Zâriyât: 24) Âyetindeki «İkrâm olunm uşlar» ifâdesinin
m ânâsı da, «Hemen yemekleri verilmiş» dem ektir. Nitekim.
«Hemen bir bahâne ile ehline gitti, bir semiz dana getirdi.» (51-
Zâriyât 26) Âyetleri, buna delâlet etm ektedir. «Revğan», sü r’a tlt
gitm ek dem ektir. B âzılarına göre, gizlice gitm ektir. Bâzılarına göre de
«bir but et getirdi». B una «icl» denmesi, acele getirm esindendir.

Hâtem-i Esam m: «Acele Şeytan’dan, teenni [ağır olm ak] rah ­
m andandır. Yalnız beş şeyde acele sünnettir. B unlar da:
«Misafiri yedirmek, cenâzeyi defnetmek, yetişkin kızı evlendirmek,
borcu ödemek, günâha tevbe etmektir» dem iştir. (56) D üğü­
nün ilk gününde yemek vermek sünnet, ikinci gününde âdet, üçüncü
gününde ise riyâdır.
2 — Yemeği sıraya koymak, (Mideyi yum uşak tutm ak için)
—varsa— Önce meyveyi koymak. Tıbbî bakım dan da bu daha doğ­
rudur. Çünkü hazm ı daha kolaydır. K ur’an-ı K erim ’de de bu tertibe
riâyet edilerek:
«Tercih ettikleri meyvelerden ve canları arzû ettiği kuş etlerinden
(yerler)» (56-Vâkı’a: 20, 21) buyurulm uş, meyve et üzerine cakaîm
edilmiştir. Meyveden sonra ise, et ve tirit takdim edilmelidir. Zira
Resûl-i Ekrem:
tc^işe’nin diğer kadınlara üstünlüğü, tirit yemeğinin diğer yem eklere
üstünlüğü gibidir.» buyurm uştur. B unun üzerine bir de ta tlı getirirse
her çeşit iyi-yemekleri toplam ış olur. Allahu T eâlâ’nm K ur’ân-ı
Kerimde İbrâhim Aleyhisselâm’ın, m isafirine büryan [bir nevi kuzu
kebâbı] takdim ettiğini ve bunun bir ikrâm olduğunu haber vermesi,
et yemeğinin, iyi bir ikrâm olduğuna delildir. Yine Allahu Teâlâ iyi
yemekleri tavsif ederken şöyle buyuruyor:
«Ve size bal ve et indirdik» (2-Bakara: 57). E t’e Selvâ denmesi,
etin, diğer yemeklerin de yerini tutup, yiyen kimseyi teselli ve teskin
etmesi bakım ındandır. E tin yerini hiç bir yemek tutam az. B unun için
Resûl-i Ekrem de:
«Yemeklerin en üstünü et’tir» buyurdu. A llahu Teâlâ, bal ve e t’i
tavsif ettikten sonra:

«Size rızk ettiklerimizin iyilerinden yiyin.» (2-Bakara: 57) buyurm
uştur. Bu da et ile tatlının, yem eklerin iyisinden olduğunu bildirmektedir.
Ebû Süleym an D ârâni: «Yemeklerin iyisini yemek, Allahu
Teâlâ’nm rızâsını celbeder» dem iştir.
B ütün bu tayyibât, tem iz ve iyi yemekler, bir de soğuk su İçmek
ve sonunda ılık su ile elleri yıkam akla tam am lanır. Me’m ûn (57):
«Buzlu su içmek A llah’a şükrü gerektirir» dedi. Edîblerden biri:
“Dostlarını dâvet edip onlara koruk aşı ve borani (58) yedirip bir de
soğuk su içirdin mi işte ziyâfeti tam am lam ış oldun» dem iştir. Bir ziyafette
fazla m asraf eden hâne sahibine, hekim in biri: «İyi pişmiş
ekmeğin, keskin sirke ve bir de soğuk suyun bulundu m u kâfi idi, bu
m asraflara hiç de lüzûm yoktu!» dedi. Diğer hakim ’in biri: «Bir kap
yemek üzerine bir tatlı, m ütenevvi yemeklerden çok daha iyidir, bir
çeşitten doymak, çok çeşitli yemeklerden hayırlıdır.» dedi. Denildi ki,
yeşil sebzelerin bulunduğu sofrada melekler de hâzır olur. Bu gibi
yeşil sebzelerle sofrayı süslemek de m üstehabdır. Haberde, İsrail Oğullarına
inen sofrada Hilyon olu veya Pırasadan başka her çeşit sebze
m evcûttu diye vârid olm uştur. Yine bu sofrada başucunda sirke, kuyruk
tarafında da tuz bulunan bir de balık ve üzerlerinde birer zeytin
ve birer de n ar bulunan yedi çörek vardı. Sofranın bu şekilde bezenmesi,
insanın zevkini ve iştahım arttırır.
3 — Yemeklerin iyisini önce getirm eli ki, arzû edenler onlardan
bolca yiyebilsin de sonradan çok yemeğe lüzûm göstermesinler. H albuki
ehl-i keyif, fazla yemek için önce kaba sonra da nefis yemekleri
sofraya koymakla lüzûm undan fazla yemek yemiş olurlar. Bu ise sünnete
ve sıhhate aykırıdır. Halbuki eskiler bütün yemekleri ortaya
kor, herkes cam arzû ettiğinden yemekle karnını doyurmuş olurdu.
Aynı zam anda fazla da yemezlerdi. Ev sahibinin başka yemeği b u ­
lunm adığı takdirde: «İşte yemek budur, karnınızı bundan doyurm aya
çalışın» derdi.
H attâ bâzı m ürüvvet sahiplerinin, yemeklerin listesini misâfirlerine
arzettiği de hikâye edilir. Irak ’ta n gelen şeyhin birine Şam ’da
sofra kurm uşlar ve bir yemeği öne sürm üşler. Şeyh: «Irak’ta bu yemeği
en sona alırlar» demesi üzerine, Şam ’lılar: «Bizde de usûl böy

ledir. F akat bu adam ın başka yemeği yoktur; ilki de bu, sonu da budur»
demeleri üzerine, Şeyh m ahcûb olm uştur. Başka birisi: «Birkaç
kişi bir evde misâfirdik. Bize kurutulm uş ve pişirilmiş kelle getirdiler,
ondan bir şey yedik fakat doym adan bıraktık. Çünkü üzerine
başka bir çeşit ve hiç olmazsa meyve bekliyorduk. Ne yazık ki o yemek
kalktıktan sonra leğen ibrik gelince, birbirimize bakakaldık.
O sırada m eşâyıhtan şakacı bir zat «Allah gövdesiz başlar yaratm ağa
kaadirdir» dedi. Hâdiseyi an latan adam devam la «biz o gece sâhura
kadar ekmek artıklarını anyacak kadar aç bekledik» dedi. B unun için
ya, bütün yemekleri ortaya koymalı, yâhut başka yemek olmadığını
haber vermelidir.
4 — Misâfirler elini çekmeden yemekleri kaldırm am ak, belki son
lokmayı da yemek isteyen olur. O yemeğin son lokm asını yemek,
onun için, başka yem ekten daha hayırlı olabilir.
Sofilerden ve aynı zam anda çok şakacı bir zât olan S utûri (59)
şöyle anlatıyor: İleri gelenlerden bir kaç kişi ile zengin bir cimride
m isâfir bulunuyorduk. Bir kuzu geldi. Misâfirler, kuzuyu parçaladı.
Bunu gören cimri dayanam adı, daha yarıyı yememiştik ki hizm etkârına
«Kuzuyu kaldır, çocuklar yesin» dedi. Ben de hizm etkârın a rkasından
koştum. «Nereye gidiyorsun?» diyenlere, «çocuklarla yemeğe
gidiyorum» dedim. B unun üzerine cim ri ev sâhibi utanarak,
kuzuyu geri getirtti.
Yine bunun gibi, m isâfirler çekilmeden, kendisi elini çekmemelidir.
Çünkü m isâfirlerden, belki utanıp yiyemiyen olur. H attâ kerem
sâhibi insanlar, yemek çeşitlerini m isâfirlerine bildirir ve onları yemekte
serbest bırakırlardı. Bitirmeğe yakın, kendisi de diz çökerek
«Bismillâh» der, elini yemeğe uzatır ve: «Haydi benimle berâber yiyin.»
der ve bu suretle onların doym alarına yardım ederdi. Bu ise, gü­
zel bir harekettir.
5 — Sofraya yetecek kadar yemek getirmelidir. Yemeği az koymak,
m ürüvvet değildir. Fazlası da — hele koyduğu yemeği tam â-
men yemelerini arzû etm iyorsa— isrâf ve riyâ olur. A ncak gönül
hoşluğu ile, m isafirlerinin yemeğin hepsini yemelerini istiyor ve a rtan
ile yüm n ü bereket kasdediyorsa, o zam an zarâr etmez. Zira h adîsde:
«Misafirin önünden artan yemeği yiyen kimseye, o yemekten
sorulmaz.» buyurulm uştur. İbrâhim b. Edhem, sofraya pek çok yemek

koymuştu. Süfyân-ı Sevrî: «İsrâf değil mi, ne yapıyorsun?» deyince
İbrâhim : «Misâfirin önüne konan yem ekte isrâf olmaz.» dem iştir. Bu
m aksatla olmadığı takdirde, sofraya fazla yemek koymak, külfet olur.
tb n Mes’ud (R.A.): «Yemeği ile gösteriş yapanın dâvetine icâbet –
ten nehyolunduk ‘. dem iştir. Sahâbeden pek çoklan, bu gibilerin yem
eğini m ekrûh saym ıştır. B unun için Resûl-i Ekrem ’in (S.A.V.) sofrasında
yemek artm am ıştır. Zirâ onlar, ihtiyaçtan fazla yemeği sofrada
bulundurm az ve h a ttâ tam doyuncaya kad ar da yemezlerdi.
 dâblardan birisi de, pişirdiği yem eklerden evvelâ kendi ev h alkına
ayırm alıdır ki, gözleri m isâfirin sofrasında kalm asın. Şâyet böyle
yapm azsa, onlar m isâfirin sofrasından artan ı beklerler. Bir şey a rtm
ayınca da can lan sıkılır, m isâfirin aleyhinde dedi-kodu yaparlar.
Bu sûretle de, çoluk çocuğunun arzû ettiği yemeği m isâfirlerine yedirm
ekle onlara ihânet etm iş olur. Misâfirin, sofrada arta n yemeği
götürm eğe hakkı yoktur. Sofiler, buna zillet derler. Ancak, ev sâhibi
sarâhaten izin verir veya a rta n yemeği götürm esinden m em nûn kalacağını
bilirse, o zam an götürebilir. Hâne sâhibinin m uvafakatini aldıktan
sonra, a rta n yemeği, arkadaşlar arasında m üsâvi şekilde bölmeli
ve herkes hissesine düşeni alm alı veya utandığından değil, gö­
nülden arkadaşına m üsâade ettiğini alabilm elidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir