wiki

YUSUF,

Türk ve İslâm devlet adamı, kumandam ve
meşhurlarından yirmiüçünün adı. Beş Endülüs Nasrî,
ikişer Karahanlı, Muvahidin, Resûlî, birer Alâiye, Bengal,
Fas Şerifleri, Karmatî, Keşmir, Memlûklü, Merînî,
Murâbitin, Saragosa’daki Hudi, Zeydî, Zîrî hükümdarlannın
ve Adilşahlar’m Bicapur valisinin adı Yusuf idi.
Endülüs’te Bencil-Ahmer Devleti denen Nasrîli Yusuf I
(1333-1354), Yusuf II (1391-1395), Yusuf III (1407-
1417), Yusuf IV (1432-1445), Yusuf V (1:1445-1446, II:
1462), Karahanlı Yusuf Kadir Han 1(1026-1032), Yusuf
II (7-1211) Muvahidinli Ebu Yakub Yusuf I (1163-
1184), Ebu Yakub Yusuf II (1214-1224), Resûlili Yusuf I
(1250-1295),Y usuf 11 (1442), Alâiyeli Yusuf Bey (?), Bengal
Sultanı Yusuf Sâh (1474-1481), Fas Şerifi Yusuf
Filâli (1912-1927), Karamitili Ebu Yakub Vusuf (972-
977), Keşmir Sultanı Nasrettin Yusuf (1579-1586),
Memlûklü Aziz Cemaleddin Yusuf (1437-1438), Merî-
nîli Ebu Yusuf Yakub (1258-1286), Murâbitînli Yusuf b.
Tâşufîn (1061-1106), Saragosa’deki Hudîli Yusuf el-Mu’
temin (1081-1085), Zeydili Yusuf el-Mansur ed-Dâi(?),
Zîrili Yusuf Bulukkîn b. Zîri (972-984) tarihlerinde
hükümdarlık yaptılar.
YÛSUF “aleyhiaaelftm” , İsrail oğullarına gönderilen
peygamberlerden. Ya’kûb aleyhisselamın oğludur.
Annesi O iki yaşında iken vefat etti. Annesi vefat
etmeden bir kaç hafta önce kardeşi Bünyamin
doğmuştu.
Ya’kûp aleyhisselam bu iki yetim oğluna şefkatle
bakıp büyütüyordu. Başka bir hanımından 10 oğlu
daha olup, oniki oğlu içinde Yusuf’a (a.s.) ayrı bir muhabbeti
vardı. Hz. Yûsuf çok güzel olup, nur yüzlü
idi. Yûsuf aleyhisselâm yedi yaşına geldiğinde bir rüya
görmüştü. Bu rüyasında on bir yıldızın, güneşin ve ayın
kendisine secde ettiğini gördü. Bunu babasına anlatınca
babası bu rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana
hased edip tuzak kurarlar dedi. Ya’kûp aleyhisselâm,
Onun gördüğü onbir yıldızın kardeşleri, ay ve güneşinde
kendisi ve hanımı olduğunu anlamıştı. Bu sıra da
Yûsuf (a.s.)’a halası bakıyordu.
Yûsuf aleyhisselamın, babası Ya’kûp aleyhisselam
tarafından sevilmesine büyük kardeşleri çok kıskanıyorlardı.
Bu sebeble ona birtuzak kurmak istediler. Bir gün
babalannı ikna ederek O’nu kıra götürdüler. Tenha bir
yere vannca, döğmeye ve eziyet etmeye başlayıp, öldürmek
istediler. Yusûf (a.s.) hangi kardeşinin yanma varıp
korunmasını istese Onu azarlıyordu. Kardeşlerinden
biri O’nu öldürmeyip kuyuya atalım dedi. Bunun üzerine
hep birlikte O’nu tutup ellerini bağlayarak kuyuya
attılar. Sırtından gömleğini de çıkarıp kana buladılar.
Bu kanlı gömleği babalan Ya’kûb aleyhisselama götü­
rüp Yûsufu (a.s.) kurt yedi diyerek yalan söylediler.
Ya’kûb aleyhisselam bu hadiseye çok üzülüp oğlu Hz.
Yûsuf a kavuşuncaya kadar sabırla gözyaşı döktü.
Yûsuf aleyhisselam atıldığı kuyuda üç gün kadar sabırla
ve ümitle bekledi. Medyen tarafından gelip Mısır’a gitmekte
olan bir kervan O’nun atıldığı derin ve büyük
kuyunun yakınında mola vermek üzere konaklamıştı.
Kâfıleden biri kuyudan su çekmek üzere kovayı sarkıttı.
Çekerken kovanın ağırlaştığını hissetti. Çekince güzel
yüzlü bir çocuğun da kovanın ipine tutunup çıktığını
görünce çok şaşırdı. O ’nu yanına alıp kafiledekilere
götürdü. Böylece Yusuf aleyhisselam kuyudan çıkıp
kurtulmuştu. Bu sırada Hz. Yusuf u kuyuya atan kardeşlerinden
biri O’na yiyecek vermek için attıklan kuyunun
yanına gelmişti. O’nun kuyudan çıkartılmışolduğunu görünce, “Bu bizim kölemiz idi, kaçtı.” diyerek
yalan söyledi ve Hz. Yusufu kervandakilere sattı.
Hz. Yûsuf o sırada onsekiz yaşında idi. Kervandakiler
de O’nu alıp Mısır’a götürdüler. Mısır’a varınca köle
olarak satmak üzere O’nu pazara çıkardılar. Yûsuf aleyhisselamın
güzelliğini gören herkes O’nu satın almak
istiyordu. Satış açık artırma ile yapıldığından almak
isteyenler fiatı o kadar artırdılar ki, ancak Mısır maliye
veziri (maliye bakanı) Aziz satın alabildi. Aziz, Yûsuf
aleyhisselamı evine götürdükten bir müddet sonra
Aziz’in hanımı Zeliha, Yûsuf aleyhisselamın güzelliği
sebebiyle O’na aşık oldu. Fakat Yûsuf aleyhisselam
O’na iltifat göstermeyince iftira etti. Bu iftira üzerine
Yûsuf aleyhisselam zindana hapsedildi.
Yûsuf aleyhisselam zindana atıldığı zaman, zindanda
iki ‘ kişi daha vardı. Biri Mısır hükümdarı
Firavun’un şerbetçisi, biri de ekmekçisi idi. Bu iki kişi
birer rüya görmüşlerdi. Biri rüyasında üzüm sıktığını,
diğeri de başının üzerinde ekmek taşıdığını ve bu ekmekten
kuşların yediğini görmüştü. Gördükleri rüyayı
Yûsuf aleyhisselama söyleyerek tâbir etmesini istediler.
O da rüyalarını yorumlayıp şerbetçi kurtulacak,
ekmekçi asılacak dedi. Rüyaları yorumladığı şekilde
çıktı. Şerbetçi serbest bırakılıp eski vazifesine döndü.
Ekmekçi ise asıldı, başının etini kuşlar yedi.
Yûsuf aleyhisselam zindanda iken Mısır hükümdarı
bir rüya görmüştü. Dehşetle uykusundan uyanıp; “ Ben
2 3 0 Rehber Ansiklopedisi
rüyamda yedi semiz ineğin yedi zayıf ineği yediğini ve
yedi yeşil başak, yedi de kurumuş başak gördüm. Ey
ileri gelenler, eğer rüya tâbiri biliyorsanız, bu rüyamı
yorumlayın” dedi. Onlar “ Biz böyle rüyaların yorumunu
bilmeyiz” dediler. Bu sırada daha önce Yûsuf
aleyhisselam ile zindanda kalan şerbetçi kendi rüya
sim tâbir ettirdiğini hatırlayarak, “Ben bu rüyanın yorumunu
yaptıracağım. Beni Yûsufun (a.s.) bulunduğu
zindana götürüp O’nunla görüştürün” dedi. Şerbetçiyi
Yûsuf aleyhisselamın yanma götürdüler. O da Mısır
hükümdarının rüyasını anlatıp yorumunu istedi.
Yûsuf aleyhisselam hükümdarın rüyasını yorumlayıp:
“Yedi sene bolluk, sonra yedi sene kıtlık olacak.
Bollukta saklayın, kıtlıkta bunları yersiniz” buyurdu.
Hükümdar bu tâbiri duyunca Yusuf aleyhisselamı istedi
ve O’nu çok beğendi. Bu sırada maliye vekili ölmüştü.
Yûsuf aleyhisselamı vekil yapıp, Zeliha’yı ona verdi.
Bundan iki oğlu ve Rahmet adında bir kızı oldu. Önce
yedi sene bolluk oldu. Yûsuf aleyhisselam bollukta, çok
zahire topladı. Sonra kıtlık başladı. Kıtlıkda, hermemleketden
Mısır’a gelip, zahire satın aldılar. Vesika ile
veriyordu. Yûsuf aleyhisselamın kardeşleri de, Kenan
ilinden, yani Şâm tarafından, zahire almağa geldiler. En
küçükleri olan Bünyâmin, Hz. Yûsuf a çok benzerdi.
Bunu babası göndermemişdi. Yûsuf aleyhisselam kardeşlerini
tanıdı. Siz kimsiniz, casus olmayasanız dedi.
Kim olduklarını söylediler. Bunlara ziyafet verdi. Birdaha gelirken, öteki kardeşinizi de getirin! Onu getirmezseniz,
size zahire vermem dedi. Paralarım da gizlice,
zahirenin arasına koydurdu. Geri gelince (Baba!
Bünyâmini de götüreceğiz) dediler. (Evvelce YusuPa
olanı biliyorsunuz. Fakat Allahü teâlâ, en iyi koruyucudur.
Merhametlilerin en merhametlisidir) dedi. Paralarını
da, geri gelmiş görünce, yine gidip zahire alalım
dediler. Bünyâmin’i gözeteceklerine kuvvetli söz verdiler.
Tekrar Mısır’a gittiler. Yûsuf aleyhisselam onlara
ziyafet verip çok ikram etti. Bünyâmin’e gizlice kendini
tanıtdı. Seni göndermiyeceğim, üzülme dedi. Bunun
yüküne bir altın tas koydurdu. Giderlerken arkadan,
hırsız var diye sesler geldi. Biz hırsız değiliz dediler.
Sözünüz yalan ise, ne yapalım dediler. Hangimizde
çıkarsa, onu tutun. Biz, böyle yaparız dediler. Tas,
Bünyâmin’in yükünde bulundu. Bunu yakalamak,
Mısır kanunlarında yok idi. Babasının dinini kardeşlerine
söyledi. O zaman Ya’kub aleyhisselâmın dinine
göre hırsızlık yapan yakalanınca iki sene hizmetçi olarak
bırakılırdı. Böylece, Bünyâmini ellerinden aldı.
Babamız ihtiyardır. Bunu çok sever. Bunun yerine
bizim birimizi al dediler. Biz, sizin sözünüzle bunu
tutukluyoruz. Başkasını alırsak, zâlim oluruz dedi. Utanarak,
sıkılarak, b abalarına geldiler, Ya’kûp
“ aleyhisselam” çok üzüldü. Bunda bir iş var! Mısır
sultanı bizim dinimizi ne bilir? Sabır güzel şeydir.
Cenab-ı Hak, beni çoçuklarıma kavuşdurabilir
buyurdu. Yusuf, Yusuf diye ağlamaktan, gözlerine
perde geldi Kuyuya atılalı yirmibir yıl olmuşdu. Kardeş­
leri ondan ümidi kesmişti. Babası ise, Allahdan ümid
kesmiyor ve onun küçük iken gördüğü rü’yâdan, kardeşlerinin
ona birgün secde edeceğini biliyordu. Gidiniz
onları arayınız! Allahdan ümid kesilmez dedi. Mısır’a
gitdiler. Ey âziz! Fakiriz- Babamız ihtiyardır. Bize lutf
ve ihsan et! Bize zahire ver. Kardeşimizi de bağışla
deyip, yalvardılar. Gülerek, Yûsuf a yapdığınızı unutdunuz
mu dedi. Sen Yusufmusun dediler. Evet, ben
Yusuf um. Bu da, kardeşimdir. Cenab-ı Hak bize ihsan
etdi. O, sabır edenleri mahrum bırakmaz dedi. Şu gömleğimi
babamın gözlerine sürün ve hepsini buraya getirin
dedi. Onlar Mısır’dan gelirken, Ya’kub aleyhisselam
(Yusufun kokusu geliyor) diyordu. Yanındakiler (Senhâlâ
eski şaşkınlık üzeresin) dediler. Sonra oğulları
geldi. Gömleği yüzüne koyunca gözleri açıldı. Sonra
hepsi Mısır’a gitdi. Yusuf aleyhisselam Mısır hükümdarı
ile ve ehâli ile, uzakdan onları karşıladı. Sarayına
götürdü. Babasını, anasını sedire oturtdu. Sedire karşı,
Allahü teâlâya, şükr secdesi yapdılar. Onyedi seneberaber
kaldıktan sonra Ya’kub aleyhisselam vefat etdi
(Bkz. Ya’kûb aleyhisselam). Yusuf “aleyhisselam” ellialtı
yaşında idi. Yüzon yaşında vefat etdi. O zamanın
Mısır hükümdarı olan Firavun bundan önce vefat etti.
Sonra gelen Firavunlar, Beni-İsraile kıymet vermediler.
Kur’ân-ı kerîmdeki Yusuf sûresi, Yusuf aleyhisselam
hakkındadır.
Yusuf aleyhisselamın dört çeşit mu’cizesi var idi.
1- Hazreti Yusufun konuşması pek şirin, çok tatlı
olduğu için, herkesin kalbi ona meyi ederdi. O’nun tatlı
sözleri karşısında îmân eden pek çok idi.
2- Duâsı bereketiyle Zeliha genç olmuşdu. Şöyle ki,
hâkimlik ile Mısır’a geldiği vakit, Zeliha karşılamağa
çıkmıştı. Zeliha, Allahü teâlânın kudretini anlatmak
için: “İbret alınız! Yaradanın emrini tutmak, yasağından
kaçınmak, belalara sabır etmek, Allahdan korkmak,
köleyi hakim ve sultan ediyor, heva ve hevese,
nefse uymak ise, hakimi, sultanı köle ediyor. Cenab-ı
Hakkı, noksan sıfatlardan tenzih ederim. İtâat ettiği
için köleyi sultan etti. Günah işlediği için sultanı köle
etti.” dedi. Hazreti Yusuf, bu sözü işitip müteessir
olduğu için, bu kocakarı kimdir? buyurdu. Zelihadır
cevabı verilince, kendini tutamayıp ağlamağa başladı ve
latife yollu: “Sen benden korkmuyor musun?” Bana yaptığın
iftirayı hatırına getirmiyor musun?” buyurdu.
Zeliha: “Kerim olan kimse intikam almaz. Bunun için
korkmuyorum” dedi. Yusuf aleyhisselam: “Malın, zenginliğin,
bedenin, gözlerin, güzelliğin nereye gitti?”
buyurdu. Zeliha: “ Malımı, müjdemi getirene verdim.
Bedenim, güzelliğim hasretinle, ayrılık ile mahv olup
gitti. Gözlerim, ayrılık acısıyla ağlamaktan kör oldu.”
dedi. “ Şimdi ne istiyorsun?” buyurdu. Allahın emri
üzere beni alınız dedi. Yusuf aleyhisselam, kendi bindiği
deveden inip, Zelihayı bindirmek ve hususi adamla
evine döndürmek gibi ikramlarda bulundu. Sonra iki
rek’at hacet namazı kılıp, Zelihanın gençliği için dua eti.
Hemen Cebrail aleyhisselam gelip: Rabbin sana selam
eder, muradının hasıl olması için şu duayı oku deyip,
ona bir dua öğretti. Yusuf aleyhisselam da öyle dua etti.
Zeliha onsekiz yaşlarında genç bir kız oluverdi. Güzelliği
de, evvelkinden birkaç misli fazla idi. Yusuf aleyhisselam
Zelihayı alıp, onsekiz sene beraberce yaşadılar.
3- Yusuf aleyhisselamın duası bereketiyle ağaçların
yapraklarından güzel kumaş olmuştu. Huzuruna bir
büyük kişi gelmiş, şu gördüğümüz ağaçların yaprakları
birbiriyle birleşip güzel kumaş olsun diye mu’cize teklifinde
bulunmuştu. Hazreti Yusuf öyle dua edince, kıymet
biçilmez bir kumaş olmuştur.
4- Hazreti Yusuf un yüzü güneş gibi nurlu idi. Hatta
bir kimse yüzüne bakmak istese, hemen gözlerini çevirmeğe
mecbur olurdu. Bu nûrun tesiriyle, yani başkasına
sirayetiyle huzuruna getirilen a’mânın hemen gözleri
görmeğe başlamıştı. Zeliha evine davet ettiği kadınlara
meyve ikram edip Yusuf aleyhisselamı yanlarına çıkarmıştı.
Davetliler Yusuf aleyhisselamın güzelliği karşı­
sında kendilerinden geçerek ellerindeki meyve
bıçaklarıyla parmaklarını kesmişlerdi de haberleri bile
olmamıştı.
Eshab-ı kiram Peygamber efendimize, siz mi güzelsiniz
Yusuf aleyhisselam mı güzel, diye sorunca Peygamberimiz
(s.a.v.) “K ardeşim Yusuf benden
sabih (güzel) ben ondan melimim (sevimliyim).
O’nun görünen güzelliği benim görünen güzelliğim
den çokdurv buyurdu. Peygamberimiz (s.a.v.)
görünmeyen güzelliği gösterilse’ idi, kimse bakmaya
tâkat getiremezdi.
Eshab-ı kiramın gençleri Hz. Âişe validemizden
Peygamberimizin (s.a.v.) güzelliğini sorduklarında Hz.
Âişe şu şiiri söylemiştir:Ve lev semi’û fi Mısre evsâfe haddihî,
Lemâ bezelû fi sevmi Yûsüfe min nakdin.
Levîmâ Zelihâ lev reeyne cebînehû
Le âserne bilkat’il kulûbi alel eydi.
Mısırdakiler, onun yanaklarının güzelliğini işitmiş
olsalardı. Yûsuf aleyhisselamın pazarlığında hiç para
vermezlerdi. Y a’ni, bütün mallarını, onun yanaklarım
görebilmek için saklarlardı. Zelihayı kötüliyen kadınlar,
onun parlak alnını görselerdi, ellerinin yerine kalblerini
keserlerdi (de acısını duymazlardı).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir