Mekke’nin
Fethi’nde Müzeyyine kabilesinin sancaktan,
Nihavend Muharebesi’nde İslâm ordusunun
kumandanı, şehid Sahabi. Künyesi
Ebû Amr’dır. 21 (m. 642) tarihinde şehid
oldu. Müzeni kabîlesindendir. Kardeşleri,
Suveyd bin Mukarrin ile Nuaym bin
Mukarrin’dir. Her ikisi de, Numan (r.a) gibi
askerlik ve kahramanlık bakımından meş
hur Sahâbilerdendir. Numan bin Mukarrin
(r.a) Resûlullah (s.a.v) ile beraber gazâlara
iştirak etmiş, Mekke Fethi’ne ve Huneyn
Gazveleri’ne de katılmıştır. Vedâ Haccı’nda
da hazır bulunan Numân bin Mukarrin
(r.a), Resûl-i Ekrem’in vefâündan sonra
Medine-i Münevvere’de ikâmet etmiştir.
Resûlullah’ın (s.a.v) vefâtınd m sonra,
halife olarak Hz. Ebû Bekir seçilmişti. Bu
sırada ortada büyük bir irtidat (dinden
çıkış) hareketi başladı. Hz. Ebû Bekir bu
fitneye gereken cevabı verdi. Numan bin
Mukarrin (r.a) bu irtidad fitnesine karşı
verilen mücadelede de bulundu. Böylece
irtidat fitnesinin, büyümesine meydan
verilmiyerek büyük bir felaketin önüne
geçilmiş oldu. Numan (r.a; bu hizmetlerine
Hz. Ömer’in hilafeti devrinde de devam
etti. Onun hizmetleri, Irak ve İran taraflarında
da çok oldu.
Hz. Ömer, Eshâb-ı kirâmı (r.a. toplayıp,
“Ben bir ordu teşkil edip, Iran üzerine göndermek
istiyorum. Bu husustaki görüşünüz
nedir?” diye, onlarla istişarede bulundu.
Çeşitli görüşler ortaya atıldı. Hatta birisi
“Şam ve Yemen ordusu tamamen Iran
hududuna hareket etsin. Sen de Mekke ve
Medine halkı ile Basra ve Küfe tarafına git,
bütün müslümanlan, kafirlerin üzerine
gönder” dedi. Sonra, Hz. Ali kalkıp, “Ey
mü’minlerin emiri! Şam askerini İran’a
gönderirsen, Rumlar onlann çoluk çocuklan
üzerine saldırır. Yemen askerini gönderirsen,
o zaman Habeşliler bu tarafa geçer.
Bu bölgeyi yalnız bırakırsan etrafımızdaki
Araplar isyâna kalkışır, arkadan vurup,
senin önündeki işini unutturur. Bunlar yerlerinde
kalsın. Basra halkı üç kısma aynisin.
B ir kısm ı çoluk çocukların
muhafazasında kalsın. Diğeri ehl-i
zimmet’in (müslüman olmıyan, haraç ve
cizye veren vatandaş) muhafazası için,
ihtiyat olarak bulunsun. Üçüncü kısmı ise,
Küfe askerine yardım için hareket etsin.
Acemler seni sınırda görürlerse, mü’minlerin
emiri, Arapların kumandanı diyerek, daha
fazla bir hırs ve istekle saldmrlar. Sayılanmn
çokluğuna gelince, biz şimdiye kadar
sayı çokluğu ile muharebe etmedik. Allahü
teâlâ’nın yardımı ile iş gördük, zafer
kazandık” buyurdu.
Hz. Ömer bu görüşü uygun bulup, bu iş
için Irak kumandanlanndan birini seçiniz,
sınınn işlerini ona bırakayım” dedi.
Eshâb-ı kirâm: “Sen askerin durumunu
daha iyi bilirsin. Çünkü sen onlarla görüş
tün. Durumlanna vâkıfsın. Onlan iyi
tanıyorsun”, dediler. Hz. Ömer, Nu’man bin
Mukarrin el-Müzenî’yi bu iş için teklif
edince, onun bu işe uygun olduğunu herkes
tasdik etti.
Numan (r.a) bir miktar Küfe askeriyle
Cundişâpûr ve Sûs kolunda idi. Ömer (r.a ı
ona yazılı bir emir göndererek, etrafındaki
askeri yanına toplıyarak, Nihâvend üzerine
hücum etmesini emretti. Küfe kumandanına
da halkı Allah yolunda harbe
teşvik edip, onlan Numan bin Mukarrin’in
emrine göndermesini yazdı. Mukteri,
Harmele, Zerr adındaki kumandanlara
Ehvâz askeriyle, Fâris ve Isfahan hududunda bekleyip o taraflardan Nihâvend’in
yardımını kesmelerini emretti.
Numan bin Mukarrin (r.a), Hz. Ömer’in
emrettiği şekilde ordusu ile hareket etti. Bu
orduya, Kûfe’den Huzeyfe bin Yemân (r.a)
kumandasındaki kuvvetle, Mugiré bin Şu’
be (r.a) kumandasındaki Medine’den gelen
kuvvetler de katıldı. Numan bin Mukarrin’
in (r.aı yanında otuzbin civarında asker
toplandı. İran ordusu ise yüz elli bin
kadardı. Iran başkumandanı Fîrûzan’dı.
Numan bin Mukarrin’in (r.a) ordusunda
Cerir bin Abdullah Becelli, Mugiré bin Şu’
be gibi büyük zatlar, Tuleyha bin Huveylid,
Amr bin Ma’dıkerib gibi bin kadar kahraman
vardı.
Numan hazretleri, Tuleyha ile Amn
keşif için Nihâvend’e gönderdi. Bunlar
kimseye rastlamayıp, geri döndüler, tslâm
ordusu ile Nihâvend arası, yirmi saatten
fazla idi. Bu mesafede tehlikeli bir durum
olm adığı a n la şılın c a , N ihavend’e
yüründü. Bir Çarşamba günü, iki ordu birbiriyle
karşılaştı. Numan bin Mukarrin
(r.a) tekbir alınca, bütün İslâm ordusu tekbir
aldı. Tekbir sadasından yer, gök inledi.
Tekbir sesleri, İran ordusu üzerinde derin
bir korku meydana getirdi. İki ordu arasında
harp başladı. Harp üstünlüğü bazan
İslâm ordusu, bazan da İrân ordusu tarafında
oluyordu. İran ordusu etrafını hendek
ve birçok engellerle sağlamlaştırmışdı.
İranlılar, istediği zaman siperlerinden
çıkış yapıp, sonra geri dönebiliyorlardı. Bu
yüzden muharebeden bir netice alınamı-
yordu. Bunun üzerine harp hileleriyle, İran
ordusu siperlerinden çıkarıldı. İslâm ordusunun
yakınlarına kadar gelip, ok atmıya
başladılar. Müslümanlardan yaralananlar
oldu. O gün Cum’a idi. Numan hazretleri
İslâm ordusuna “Mü’minlerin emiri
minbere çıkıp, hutbede müslümanlann
zaferi için duâ edinceye kadar hücuma
geçmeyiniz” emrini verdi. O zaman,
Mugiré bin Şu’be (r.aı Numan hazretlerine,
durumu görüyorsun. Yakınımıza kadar
geldiler. Bize doğru yürüyüşe geçtiler. Ok
atıp, bizden bazılarım da yaraladılar.
Hemen hücuma geçelim” dedi. Vakit öğle
sıralarıydı. Nu’man (r.a) Mugire’ye “Evet
doğrudur. Sen menkıbeler sahibi bir kimsesin.
Fakat Resûlullah’ın (s.a.v) muharebelerinde
bulundum. Günün ilk saatlerinde,
muharebe yapmazsa, güneşin sıcaklığı
kaybolup rüzgânn esmesine, Allahü teâlâ’
nın yardımının gelmesine kadar muharebeyi
geciktirirdi” dedi. Numan bin
Mukarrin (r.a) atına binip, askeri dolaştı.
Her sancağın yanında durup, onları harbe
teşvik edip, coşturdu. Sonra “Allahım!
Müslümanlann zaferi kazanması yolunda
Numan’a şehidlik ihsan eyle. Zaferi müyesser
kıl.” diyerek duâ etti. Bütün İslâusA
ordusu âmin dedi. Numan bin Mukarrin
(r.a) konuşmasına devam ederek “Ben sancağı
üç defa sallıyacağım. İlk salladığımda
herkes ihtiyacını giderip abdest tazelesinler.
İkincisinde harbe hazır hale gelsinler.
Üçüncüsünde hepiniz hücuma geçiniz. Ben
bile olsam, birisi şehid düşerse, kimse onun
yanında toplanmasın. Hiç kimse hücumdan
geri durmasın” dedi. Numan (r.a) bayrağı
üç defa salladı. Sonra İslâm ordusu
hücuma geçti. Savaş başlamıştı. Çetin bir
muharebe oldu. Müslümanlardan birisi
yere düşmüştü. Bu, Islâm ordusunun
kumandanı Numan bin Mukarrin idi.
Numan bin Mukarrin (r.a) “Üzerime bir
elbise örtünüz, beklemeden düşmanın üzerine
saldırınız, bu halim sizi korkutup,
gevşetmesin.” buyurdu. Numan bin
Mukarrin (r.a) yere düşünce bayrağı
Huzeyfe (r.a) aldı. Bu sıradaki manzarayı
Hazreti Ma’kil bin Yesar şöyle anlatır:
Numan bin Mukarrin yaralanıp düşünce,
yanına geldim. “Kimse, kimse ile oyalanmasın,
velev ki ben bile olsam” sözünü
hatırlayınca orada beklemedim. Yalnız,
belli olması için bir işaret koydum. Düş
man, kumandanlan öldürüldüğü zaman
onun başına toplanır, savaşla ilgileri pek
kalmazdı. Nihayet İran ordusu kumandam,
kendine ait boz katırından düşmüş,
karnı yanlmıştı. Bu vesile ile Allahü teâlâ
müslümanlara zaferi müyesser kılmış,
İran ordusu hezimete uğramıştı. Savaş bitmişti.
Numan bin Mukarrin’in (r.a) yanına
gittim. Vefât etmek üzere idi. Su getirip,
yüzünü yıkadım. Bana kim olduğumu
sordu. Ma’kıl bin Yesar’ım, dedim. Sonra,
müslümanlar ne yaptılar? diye sorup,
Allahü teâlâ’nın zaferi müyesser kıldığını
öğrenince “Elhamdülillah! Bu zaferi Hz.
Ömer’e yazınız” buyurup, bu fâni dünyadan
ebediyet âlemine göç eyledi.
Medine-i Münevvere’ye bu haber geç gitmişti.
Hz. Ömer İslâm ordusunun muzaffer
olması için devamlı duâ ediyordu. Hz.
Ömer’in zafer için duâ ve niyazlannı gören
müslümanlann ağızlannda dolaşan, Nihavend
ve Ibn-i Mukarrin idi.
Medine âlimlerinden yaşlı bir zat şöyle
anlattı: “Medine’ye bir A’rabi geldi. Nihâ-
vent ve İbn-i Mukarrin’den haberiniz var
mı? diye sordu. Niçin soruyorsun? denilince,
“Hiç, soruyorum, işte” dedi. Kuleyb
el-Cermî, Hz. Ömer’e bu A’rabi’nin durumunu
haber verdi. Hz. Ömer, onu çağırdı.
Numan bir Mukarrin (r.a) ve Nihâvent
Muharebesi hakkında bilgi istedi. “Nihâ
vent ve İbn-i Mukarrin hakkında konuş
man, bir şeyleri bildiğini gösterir.
Bildiklerini bize anlat” dedi.
A’râbî: “Ey mü’minlerin emiri! Ben
falancayım. Malımla, servetimle, çoluk
çocuğumla Allah ve Resûlü için hicret etmek
üzere yola çıkmıştık. Falanca yerde konakladık.
Oradan aynldığımız zaman, ansızınbir benzerini görmediğimiz, kırmızı bir
deve üzerinde bir adamla karşılaştık.
Nereye gittiğini sorunca, Irak’tan geldiğini
söyledi. Bunun üzerine, oradaki müslü-
manlann durumlarını sorunca: “Düşmanlan
ile muharebe ettiler. Allahü teâlâ’nın
izni ile, düşman mağlup oldu. Numan bin
Mukarrin şehid düştü” dedi. Vallahi Numan’ı
da Nihavend’i de bilmem.” cevabım
verdi.
Hz. Ömer muharebenin hangi Cum’a
olduğunu, bilip bilmediğini sordu. A’rabî,
hangi Cum’a olduğunu bilmediğini, fakat,
falanca gün göç ettik, falan gün, falan yere
indik, diyerek, harbin yapıldığı vakti bildirdi.
O bunlan anlatınca, Hz. Ömer “O
gün Cum’adır. Herhalde, haber getirip
götüren bir cinle karşılaşmışsın. Onlann
böyle postacılan vardır” buyurdu. Sonradan
alınan haberlerden, Nihavend muharebesinin
A’rabî’nin bildirdiği günde
yapıldığı anlaşılmıştır. Hz. Ömer’e Numan
bin Mukarrin’in şehadet haberi gelince,
mescidde minbere çıktı. Müslümanlara,
Numan bin Mukarrin’in şehadet haberini
verip, ellerini başına koyarak ağladı.
Abdullah bin Mes’ud (r.a) şöyle
buyurdu: “İmânın ve nifakın birçok evleri
vardır. Mukarrin oğullannın evi, imânın
konakladığı evlerden birisidir.”
1) Kâmûs-ül a ’lam cild-6, sh-4592
2) Miisned-i Ahmed bin Hanbelcıld-5, sh-444
3) el-A’lâm cild-8, sh-42
4) el-Kamil fi’t-tarîh cild-2,sh-211;cild-3,sh3
5) Tehzîb-ut tehzib cild-10, sh-456
6) el-lstiâb cild-3, sh-516
7) Futûh-ül-bûldân sh-311
NUMAN BİN MUKARRİN (r.a),
15
Şub